en hüzünlü klasik müzik eserleri

  • bir piyanist olarak fikrimi yazayım; "chopin-nocturne no.20 in c-sharp minor"

  • başlıkta biri hariç (henryk gorecki) henüz yazılmamış olmasına hayret ettiğim on hüzünlü şaheser birkaç cümlelik naçizane yorumlarımla aşağıdadır. * * *

    not: parçalar rastgele sıralanmıştır.

    1 - henryk gorecki - symphony of sorrowful songs : lento e largo - full versiyonu
    insanoğlunun yaptığı ve yapabileceği muhtemelen en depresif sanat eserlerinden biri. özellikle ikinci bölümü ve onun arka planında yer alan hikayesi düşünülürse, kişiyi ruhen yıpratmaması mümkün değil gibi. parçanın en bilinen kısmı olan yaklaşık 10 dakikalık ikinci bölümünün sözleri, ikinci dünya savaşı sırasında bir toplama kampında yer alan küçük bir kızın hapishane duvarlarına yazdığı dizelerden oluşur. tamamı yaklaşık 55 dakika olan bu şaheser, 20. yüzyıl besteleri içerisinde milyon sayısına ulaşan kopyayla en çok satılan klasik müzik eseridir. hatta tam 138 hafta boyunca en çok satılanlar listesinde yer almış.

    2 - zbigniev preisner - concerto en mi minor : versiyon 1 - versiyon 2
    kieslowski filmlerinin efsane bestecisi preisner'ın, ya da filmlerdeki kurgusal kimliğiyle van den budenmayer'in en popüler bestelerinden biri. the double life of veronique filminin en kilit sahnelerinden birinde bizzat veronika tarafından seslendirilir. dolayısıyla bu dramatik parça, filmdeki çarpıcı sahneyle birleştiğinde epik bir boyut kazanır. parçada hüznün yanı sıra gerilim öğesi de dikkat çeker. kısacası, çok farklı duyguları harekete geçiren muhteşem bir eser. yorumcu ise elzbieta towarnicka. spoiler olmaması adına filmdeki sahneyi değil, farklı bir performansı buraya ekledim.

    3 - zbigniew preisner - lacrimosa
    preisner'ın yakın dostu kieslowski'nin ölümü üzerine bestelediği tüyleri diken diken eden ağıtı. bu kısa ağıttan anlıyoruz ki, bir insan, dostunun ölümüne en fazla bu kadar üzülebilir ve üzüntüsünü en içli haliyle böyle dışa vurabilir! ayrıca bu parça the tree of life filminde de kullanılmıştır. tıpkı bir yukarıdaki parçada olduğu gibi, yorumcu yine elzbieta towarnicka. ve towarnicka yine o kudretli sesi ve tanrısal yorumuyla yeniden kalbimizin en gizli saklı köşelerine sesleniyor. ama bu defa kesinlikle daha acımasız!

    4 - paul de senneville - mariage d'amour
    aslında internet aleminde bu parçanın chopin'e ait olduğu geyiği de döner ama itibar etmeyiniz. bu underrated fransız amcamızın bunun gibi pek çok hisli parçası mevcut. bu öylesi bir parçadır ki, etkisi lirik bir şiir okurken, çimlerde uzanıp gökyüzüne bakarken, pencere kenarından yağmuru izlerken katlanan cinsten. biraz klişeleri ve ucuz romantik cümleleri art arda sıralamış gibi oldum ama dediğim durumlarda dinlemeyi deneyin, bana hak vereceksiniz. *

    5 - dimitri şostakoviç - the second waltz
    muhtemelen listedeki en popüler beste ve yirminci yüzyılın medhar-ı iftarlarından şostakoviç'in de en tanınmış eserlerinden biri. hemen herkesin az çok aşina olduğu bu melodi hakkında affınıza sığınarak kaba bir ifadeyle, "orgazmdan daha zevkli anlar" yaşatan deyimini kullanmak istiyorum. gerçekten de günümüze değin yaratılmış tüm sanat eserleri içerisinde bence kesinlikle en iyilerden biri. adeta mona lisa tablosu gibi, hem hüzün hem de neşeyi bir arada sunuyor. ayrıca bir bakıma da rus valslerinin neden dünyada en iyi olduğunun naçizane bir örneği.

    6 - giuseppe tartini - devil's trill sonata
    hakkında gerçeklerle efsanelerin iç içe geçtiği masalsı bir şölen. eserin bestecisi tartini'nin iddiasına göre, ortaçağdan beri en bilinen avrupa söylencelerinden olan şeytanın bir insanın ruhunu istemesi hadisesi (mesela faust) kendisinin rüyasında vuku bulmuş. rüyasında şeytan tartini'den ruhunu istemiş; tartini ise "ne malum şeytan olduğun? iki takla at da görelim demiş. dur ya, galiba o başka mevzuydu. ne malum şeytan olduğun, sen önce bana güç ve yeteneğini ispatla" demiş ve şeytan da bu parçayı kemanıyla öylesi dokunaklı çalmış ki tartini altüst olmuş. sonrasında rüyadan uyanınca, bu parçayı hatırladığı ölçüsünde bestelemiş; ama ortaya çıkan eserin asla rüyadaki kadar muhteşem olamadığını da söylemiş. sadece öyküsü için bile dinlenebilecek olağanüstü bir eser. özellikle keman sevenlerin beğeneceği türden.

    7 - aleksandr porfiryeviç borodin - prince igor. enstrümental versiyon - versiyon 2
    bu parçanın aslında üç farklı versiyonu mevcut. üçüncüsünü koymamamın sebebi, böylesi şahane bir eserin bir rapçi tarafından piç edilmesidir. o versiyonu apaçi tayfası dinleyebilir. * bu iki versiyondan ilkini, alanında belki de en ünlü isim olan andre rieu enstürmental; ikincisini ise norveçli soprano sissel rock müzik destekli yorumlamış. ben ikinci versiyonu daha çok sevmekle birlikte, ilk versiyonun çok daha hisli olduğu belirgin. özellikle kamera rieu amcamıza yakın çekim yaparken adamdaki hisli ifadeyi ve bir anda martıya dönüşen kaşları görünce içlenmemek ne mümkün! *

    8 - brahms - hungarian dances -no : 1 - no: 5
    aslında bu macar dansları serisi, farklı kişilerde farklı hisler uyandırabilir. kiminde neşe ve eğlence hissi yaratırken, bir başkasını ise hüzünlere gark ettirebilir. nitekim benim de tüm klasik müzik eserleri içerisinde en sevdiklerimden ve en hüzünlü bulduklarımdan biridir. tamamı dokuz bölümden oluşan bu bestelerin kanımca en iyi ikisini burada paylaşıyorum.

    9 - antonin dvorak - romance for piano and violin ops 11
    ilgili linkteki yorumlardan biri bu parçayı muhteşem özetlemiş: "romance in sad major". gerçekten de bir ninni edasıyla başlayan parça, ilerleyen dakikalarda kemanın devreye girmesiyle hüzünlü bir şekle dönüşüyor ve vurucu etkisini, suyla buluşan rakı misali sonradan gösteriyor. doğu avrupa'ya özgü hüznü iliklerinize kadar yaşatan cinsten.

    10 - antonin dvorak - song to the moon (rusalka)
    çek besteci dvorak'ın muhtemelen en bilinen operası rusalka'nın ilk perdesinde yer alan arya. aslında uzun bir opera olan rusalka'nın bu derece popüler olmasının en önde gelen gerekçelerinden biri de, linkini paylaştığım "ay'a şarkı" adıyla bilinen işte bu aryadır. bu muhteşem parçayı, sadece sesine değil, duru güzelliğine de hayran olduğum anna netrebko gibi bir sopranodan dinlemek elbette daha keyifli.

  • (bkz: moonlight sonata)

    kör bir kızın ' ben hiç ay ışığı görmedim, bana ay ışığını anlat' demesinin üstüne beethoven ' ın doğaçlama olarak çaldığı söylenir.

    edit: eserin çok da hüzünlü olmayan bir de ikinci kısmı varmış. benim bahsettiğim ilk kısım tabi

    edit 2: eser üç bölümden oluşuyormuş hüzünlü kısmı ilk kısmıymış. ben baya cahilmişim bu konuda. entry girmek neyime

    edit 3: hikaye yalanmış. ay ışığı adı çok daha sonraları verilmiş esere ve doğaçlama değilmiş. zaten böyle hikayelere inanmaya pek hevesliyiz. sanırım bu bilgiden sonra aynı tadı alarak dinleyemeyeceğim.
    (bkz: ıgnorance is bliss)