emine bulut

  • bir kadın, boğazı kesilerek çocuğunun gözü önünde öldürüldü. bugüne kadar işlenen diğer kadın cinayetlerinden bir farkı vardı belki de. olayın kamera görüntüleri, bütün ülkede bir travma yarattı. boğazı kesilmiş kanlar içindeyken "ölmek istemiyorum" diye çığlık atması ve çocuğunun "anne ne olur ölme" demesi, belki bugüne dek bu görüntülerden itinayla uzaklaşan, bu vahşete karşı akıl sağlığını korumak için kafasını kuma gömen insanlar bile "yeter" dedi. ben de bir iki kelam etmek istiyorum bu konu hakkında.

    kendimle ilgili özel bir şeyi bu konu için paylaşacağım. rahmetli annemi 10 yaşında kaybettim. rahmetli annem eceliyle öldü, yere düştüğünde yanındaydım, yalnızdım, kollarımdaydı, onu hastahaneye götürdüm, hastahanede bekledim, hemşirelerin bana bakıp ağladığını hatırlıyorum. upuzun bir gün, korkunç bir gece. ailemiz ayrıldığı için o gece asla kafamdan çıkmadı. fakat bugün bu haberin akabininde aklıma, seneler sonra ağabeyimin günlüğünü bulup tekrar tekrar yazılan "allahım ne olur annem ölmesin" satırları aklıma geldi.

    biz annemizi eceliyle kaybettik, ama o acıyı ben şahsen seneler sonra bile atlatamadım. emine bulut'un kızının "anne ne olur ölme" sözü, içime saplandı, tüm gün işe konsantre olamadım. bir çocuk böyle bir şeyle test edilmemeli, bir çocuk böyle bir yükü taşımamalı. babası, annesinin boğazını kesiyor, ve babası hapse girecek, annesi mezara, kız ortada. daha fazla ne denebilir bilmiyorum, daha ne olması lazım insanların "yeter" demesi için bilemiyorum. sadece yeter demek yetiyor mu, hayır. bir tartışmanın başlaması ümidiyle bu yazıyı yazıyorum.

    yazının başında, kendi yaşadığım olayı paylaştım. bunu, emine bulut'un kızının nasıl bir acıyla karşı karşıya olduğunu anlayabilmeniz için yazıyorum. dahası, yaşadığım bu olayın dışında, taç spor'da basket oynadığım dönemde, küçükyalı çocuk esirgeme kurumu'nda idmanlarımızı yapardık ve orada öksüz ve yetim çocukları görürdük. onların nasıl içli, nasıl sevgiye aç ama bir yandan da, "büyümüş de küçülmüş" denebilecek bir halde olduklarını paylaşmak istiyorum. bir çocuk ne kadar güçlü bir şekilde sarılabilir, ne kadar hassas bir şekilde onu görmezden geldiğinizde size kinlenebilir, orada görüyorsunuz. anlıyorsunuz ki hepimiz, herkes, bu insanlara karşı sorumluyuz. sevgili insanlar, vicdanımız varsa, öksüz ve yetimlere, emine bulut'un kızına ve emine bulut'un kendisine sorumluyuz, bu sorumluluk duygusudur vicdanımıznı yarasının tetikleyeceği ve ancak sorumluluklarımızı yerine getirirsek, vicdanen rahat uyuyabiliriz. haliyle artık, türkiye'de kadın cinayetlerinin ve şiddetin çözümüne odaklanmalıyız.

    tekrar edeyim. ne açıdan bakarsanız bakın, kadın cinayetleri artık türkiye'nin beka sorunudur, iç güvenlik sorunudur. eğer ailenizin içinde bu kadar korkunç bir kaos yaşıyorsanız, ayakta kalamazsınız. neden iç güvenlik sorunudur, neden beka sorunudur anlatayım;

    1. bugün yaşamını büyük bir travmayla sürdürecek emine bulut'un kızı. o kız, bu toplumun, yani senin benim hepimizin geleceğidir. bu devletin insan kaynağıdır, bu ülkenin insan kaynağıdır. sen ülkende bir insanın güvenliğini sağlayamadığın için iki insanı, yani anneyi ve çocuğu kaybettin. kendi kanımızı, kendi çocuğumuzu koruyamadık, yani geleceğimizi.

    2. bu olayla beraber ülkemizdeki kadınlar travmatize oldu. kadınlar neye güvensin ? şu görüntüleri izledikten sonra, iki defa düşünmez mi bir kadın aile kurmak, ilişki kurmak için. sen bu kadar travmatize olmuş bir kadından nasıl toplumu yaşatmasını, sevgiyi yaşatmasını bekleyebilirsin tetikte olmadan.

    3. bu olayla beraber ülkemizdeki tüm çocuklar (onlar da twitter kullanıyor), "anne ne olur ölme" cümlesini öğrendi. travmatize oldular. çocuklardan bir şeyler saklayamazsınız artık, hele ki zamane çocuklarından. haliyle onlar, bir babanın vahşetle annenin boğazını kesmesi kavramıyla tanıştılar. bununla nasıl başa çıkacaklar? şiddeti mi içselleştirecekler? yoksa bundan korkup saklanacaklar mı? nasıl onların bu olaydan etkilenmemesini bekleyebilirsiniz?

    çözüm için bir şeyler yazmak istiyorum, elimden gelebilecek olan budur. birkaç kişinin fikrini değiştirebilirsem hatta sadece bir kişinin fikrini değiştirebilirsem bu yazı bir şeye yaramış olur. o sebeple fikirlerimi paylaşacağım;

    1- idam cezasının faydası olabilir mi?

    olaya farklı açılardan bakacağım. öncelikle şu "idam gelsin" diyen insanların verdiği tepkilerin neden olduğunu anlasam da, bunun hiçbir şeyi çözmeyeceğini baştan söyleyeyim. katilin olaydan ötürü pişman olmadığına dair açıklamalarını okudum bugün. kan dondurucu bunlar. ben, bir insana bunu yapabilme potansiyeline gelmiş birini idam cezasının bu eylemden onu caydırabileceğine inanmıyorum.

    amerikada birçok eyalette idam cezası var, avrupada idam cezası yok. avrupada, amerikada işlenen toplu katliamları ve şiddet olaylarını görmüyoruz. idam cezası bir şeyleri çözmüyor, tecavüze mani olmuyor, katliamı durdurmuyor, bir şeyleri çözmüyor. sadece bir çeşit görsel şov olarak adaletin yerini bulduğuna dair insanların gönüllerine bir parça su serpiyor geçici olarak. halbuki ömür boyu hapis cezası, idamdan çok daha ağır bir ceza, dahası idam başka siyasi tartışmaları tetikleyeceği için konudan sapmaya sebep olacaktır.

    fakat en önemli mesele, idamın toplumsal bir çözüm getirmemesidir. bugün "idam gelsin" diye bağıranlar, çözüme dair hiçbir şey söylemiyor ve neden kadınlara karşı bu kadar büyük bir şiddetin oluştuğuna dair hiçbir çözüm getirmiyor.

    2- türkiye'de kadın erkek ilişkileri, kadının toplumdaki yeri

    kabul edelim artık. yaşam şeklimiz bir şekilde insanların sağlıklı ilişkiler kurmasını sağlamıyor. sağlıklı ilişkliler kurulmuyor, sevgi olsa, bir insan böyle bir katliamı yapamaz, kendi çocuğunun annesini çocuğunun gözü önünde öldürmez. bu katliamın yarattığı travmayı bir kenara atarsak bu katliam ilk kadın cinayeti de değil. defalarca kadın cinayetlerine tanık olduk, kabul edelim, görmezden geldik, haberlerde görünce, kendi akıl sağlığımızı korumak için kanalı değiştirdik. hatayı da burada yaptık belki de, ben böyle yaptım, belki çoğumuz böyle yaptık, "aman şu habere bak kanalı değiştir" dedik, kah evimizde çocuğumuz ya da yeğenimiz olduğu için, kah yaşlımız olduğu için, kah tadımız bozulmasın diye. fakat gitgide arttı kadın cinayetleri, en sonunda gözümüzün içine girecek kadar sıklaştı. haliyle artık "kanalı değiştir" diyemeyiz, bunu diyecek noktada değiliz.

    bu olayı üç eksende değerlendirmek lazım. öncelikle ülkemizde, kadın meselesinden bağımsız bir şiddet var. yani şiddetin yönü, kadına, erkeğe, her yere karşı. bu şiddeti besleyen bir yabancılaşma içindeyiz. insana, insanlığımıza yabancılaştık. bunları kabul etmek zorundayız ki bunların varlığını kabullenip çözmeye koyulalım.

    ikincisi de kadına karşı bir nefret var bu ülkede. kadını benimseyemiyoruz arkadaşlar, kadının toplumda erkekle aynı yerde olmasını sindiremiyoruz. şort giyen bir kadın görünce, "yollu herhalde" diyenler az değil bu toplumda, şaka yoluyla olsa da şu sözlükte kullanılan dil, belki benim de gençliğimde kullandığım dil, bunu besliyor, ve bu işe yaramıyor, bu şekilde yaşayamıyoruz, bu bize güzel bir gelecek getirmiyor. bunları kabul edip, hatayı kabul edip yola koyulmazsak, bu sorunu görmezden gelip "asacaksın böylelerini taksim'de" demekten ileriye gidemeyeceğiz. kadının, ailemizin annesi, toplumun direği olduğunu anlayabiliyoruz, ama o kadının bağımsız olmadan bunu sağlıklı bir şekilde yapamayacağını sindiremiyoruz.

    üçüncüsü, erkek ve kadının arasındaki ilişki ve toplumsal beklentiler, erkekte de kadında da korkunç bir baskı yaratıyor. erkeğin, kadının koruyucusu, kollayıcısı, hakimi, sahibi rolünde olması, kadının yapacağı hatanın erkeğe yüklenmesi anlamına geliyor. herhangi bir namus cinayetinde kadın aldatıyor diyelim, adam bunu "erkekliğimi yitirdim" düşüncesiyle yorumluyor, ve kadını öldürüyor. haliyle rahatlıkla kültürün, kadın cinayetlerine etkin olduğunu bu basit örnekten söyleyebiliriz. "evine ekmek getirecek kadar adam olamadın" diyen bir kadına karşı "adamlığım paramla" diyerek bunu gurur meselesi yapan bir koca arasındaki tartışma, kanlı bitiyor. cinayetlerin hiçbirisini doğrulamıyorum, fakat cinayetlerin kültürel bir besleyicisi olduğu açık. haliyle türkiye'de erkek ve kadının toplumsal cinsiyeti, kadın cinayetlerinin önemli sebeplerinden biridir.

    3- ne yapmalı ?

    her şeyden önce, her yerde bunlar tartışılmaya başlanmalı. politika kadar önemli bir mesele bu. kadın ve erkeğin toplumsal rollerine dair bir tartışma başlamadığı sürece, kadın cinayetleri önlenemez. aynı tartışma, eril şiddetin topluma verdiği zararı da içermelidir. bunlar birbirinden bağımsız değil. varoluşunu başkasına bağlayan bir erkeklik, toplumsal beklentiler söz konusu olduğunda erkeğin ve kadının üzerine aldığı yük, günümüz dünyasında taşınacak gibi değil. bu problemler çözümlendiği zaman, daha özgür, daha rahatlamış, daha sakin bir toplum olacağız. aksine bunları çözemediğimiz her gün, bu haberler devam edecek.

    medyaya iş düşüyor, politika konuşulduğu kadar bu haber konuşulmalı çünkü en nihayetinde kadınlar, ve çocuklar bundan acı çekiyor. toplumumuzun göz göre göre çökmesini izleyemeyiz artık, vicdanımız varsa, bugünden sonra emine bulut'un ve kızının feryadına karşı sorumlu hissederek, eğitimde ve sokakta insanların bilinçlenmesi için çaba sarfetmeliyiz. aksi takdirde sokaklar, annesi mezarda, babası hapiste çocuklarla dolacak, bunun yarattığı toplumsal yıkımın ağırlığını haketmiyoruz hiçbirimiz.