ekşi sözlük insan gibi tartışmayı öğrenme kılavuzu

  • süper bir girişim. haliyle kendisi de düzeltmeye açık olmalı varsayımıyla ekliyorum:

    "iddia ile alakası olmayan sonuç çıkarmak" ile ilgili ermeni soykırımına dair yazdığım bir metin alıntılanarak örnek gösterilmiş:

    "ya hadi osmanlı devletini başıymış, sahibiymiş gibi savundun. şimdi de türk devletinin başında mısın da devletin sorumluluğu olan şeyleri üzerine alınıp savunmaya kalkıyorsun? tazminat da toprak da, bütün bunlar türk devletinin ve muhteşem sıfır sorun diplomasisinin derdi. "ama bizim vergilerimiz" falan deme. sen verginin hesabını sormaya niyetin olmadığını son seçimlerde net olarak belirttin."

    ve bu metindeki hata şöyle gösterilmiş:

    "ne alaka? ödediğim verginin hesabını sormadım diye meseleyi soykırım olarak neden kabul etmek zorundayım? bir de neden ödüyorum?"

    çok güzel. argümanımı hemen masaya serelim:

    ortada bir "soykırım kabul edilirse devletin tazminat ödemesi gerekir, vergilerimiz çarçur olacak devletimiz zor durumda kalacak o yüzden ermeni soykırımını kabul etmemeliyiz" söylemi var. ben de bu söyleme karşı diyorum ki:

    1) bir soykırıma karşı bireysel tutum öncelikli olarak insani/bireysel olmalıdır. (alıntılanan entry'nin temel bağlamı, söylemi bu zaten)
    2) devletin yaptığı ödemeler de insana/bireye ancak vergiler, dolayısıyla bireyin ekonomik durumuna yansımayla anlamlandırılabilir.
    3) kamuoyu vergilerin ekonomik duruma yansımasına dair umursamaz tavrını seçimlerde yolsuzluk şaibesini yerel seçimlerde gösterdiği iradeyle beyan etmiştir.

    dolayısıyla soykırım karşıtı argümanda vergilerin toplum tarafından anlamlı bir kriter olduğunu ortaya sunmak kolpadır diyorum.

    ne demiyorum:

    "vergileri umursamadın o zaman soykırımı kabul etmek zorundasın" demiyorum.
    "toplumun soykırımı kabulünün bireye ekonomik yükü olmaz" demiyorum.

    argüman bu. nasıl eleştiriliyor:

    soru: "ne alaka?"
    cevap: çünkü "ama devletin çarçurunun ekonomik zorlukları :(" kolpa bir argüman. tamamen geçersiz bir argüman değil ama biliyoruz ki bütçe dağılımı genelin umrunda değil. seçimler de bu tablonun en makro göstergesi.

    soru: "ödediğim verginin hesabını sormadım diye meseleyi soykırım olarak neden kabul etmek zorundayım?"
    cevap: iddia "ödediğin verginin hesabını sormadın soykırımı kabul etmek zorundasın" değil, "soykırıma karşıt olarak 'devlet zora düşer' ya da 'vergi artar' kolpa argümanlar onları kullanma". okuduğumuzu anlamak açısından kılavuza güzel bir örnek olmuş. hatta hemen yabancı dilde linkimizi verelim (bkz: argument from false premises)

    soru: "bir de neden ödüyorum?"
    cevap: vergi vatandaşlığın bir mecburiyeti. ödememenin cezası var.

    işte insan gibi tartışma kılavuzunu insan gibi hale getirme kılavuzumuzun sonu. daha sağlam argümanlar görmek dileğiyle.

  • amerika'yı tekrar keşfetmeye gerek yok. insanoğlu konuşma kabiliyetini edindiğinden beri tartışıyor. epey bir vakittir bir takım otoritelerce yaşayan en entelektüel insan olarak seçilen naom chomsky, insanın 100 bin yıl önce başlayan evrimsel bir süreçle konuşma kabiliyetine eriştiğini iddia ediyor. işte hala içinde bulunduğumuz bu süreçte o kadar çok tartışma döndü ki, tartışmalara bazı kurallar getirilmesi gerekliliği ortaya çıktı. bu kurallar da türkçesi safsata ya da yanılgı olan fallacy teriminin sınırlandırdığı çerçeve eşliğinde oluşturuldu. yani, hani burada birileri ile entry'ler üzerinden tartışmalara, münazaralara ve fikirsel çatışmalara giriyorsunuz da karşıdaki eleman yan yatıp, çamura batıp, konuyu değiştirip, size seri face palmlar yaşatıyor ya, işte burada vereceğim ve yüzlerce yıldır fikir çatışmalarının kısır döngülere dönüşmesini engellemiş, doğu ve batı medeniyetlerinde bilimin ve felsefenin önünü açmış fallacy (safsata) kalıplarının bilincinde cevaplar yazarak karşı tarafı düşünce gücüyle tokatlamak suretiyle tartışmalarınızı olması gereken düzleme çekerek nihai amacınız olan atomu parçalama ve dünyaya barış huzur ve refah getirme görevlerinize devam edebilirsiniz.

    batı literatüründe logical fallacy olarak geçen mantıksal safsata diye çevirisini yapabileceğimiz ve hatta osmanlı devletinde de dedelerimizin kıyas-ı batıl şeklinde kullandığı mefhum "ilk bakışta doğru ve ikna edici gibi görünen bazı düşüncelerin aslında mantık kontrolü altında incelendiğinde saçmalık ve safsatadan ibaret olduğunun ifadesidir. bu kültürü ekşi sözlüğe yerleştirebilirsek buradan türkiye geneline yayılır ve ülke genelinde hala daha oldukça popüler olan "çalıyor ama çalışıyor" gibi fallacy'liğe bile secde ettirecek türde düşünceler bir nebze olsun azalır umudunu taşıyorum. (kabul, bence de azalmaz amk)

    safsataları 2400 yıl önce ilk kez listeleyen kişi aristo'dur. yani adam felsefe yapmadan önce millete bir tartışma usulü önerisi sunmuş. de sophisticis elenchis isimli eserinde mantıksal safsatalardan 13 tanesini tanımlamış ve listelemiş: petitio principii ve plurium interrogationum gibi ünlü safsata tanımları bizzat aristo'ya ait.

    batı medeniyeti dediğimiz şey bir bakıma tartışma ve münazara kültürüdür esasında. gerek siyasette gerekse bilimsel, felsefi ve hatta hukuksal fikir çatışmalarında batı medeniyetini doğu medeniyetlerinden ayıran en önemli unsurlardan biri batılıların mantıksal safsatalardan kaçınabilme becerileridir. doğu medeniyetleri mantıksal safsataların hayatın her alanına hakim olmasından mütevellit sürekli bir kargaşa içindedirler. bu kargaşa mantıksal safsataların hakikatin gizlenmesinde en önemli enstrüman olmasından kaynaklanmaktadır. batı medeniyeti ise mantıksal safsata bilincini kültürüne içselleştirmiş, kolektif kararlarını bunlardan kaçınmayı erdem sayarak almış ve halen almaya devam etmektedir.

    bu başlık altında yöntemim şu şekilde olacak: sözlükte troll olarak gördüğüm yazarların entry'lerinden, siyasilerden, peygamberlerden ve hatta tanrıların sözlerinden "ben safsatayım" diye bağıran tezleri alıp burada numune olarak kullanacağım. böylece hem ilgili safsata maddesinin tanımını yapmaya çalışacağım hem de canlı canlı, hazır yapılmış örneğini sunmuş olacağım. başlıkta "insan gibi" ifadesini kullanma sebebim tamamen kişisel. 84 yaşındaki aslan gibi dedem bu kalıbı çok kullanır (örn: otur da insan gibi bağla şu ayakkabını) , bu çalışmamı da göğ gözlü ağama* ithaf ediyorum.

    başlayalım o halde:

    1-argumentum ad hominem (adam karalama safsatası)

    karşı argüman sunarken "sen zaten puştsun, o yüzden tezin yanlış" demek.

    örnek: andolsun, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık ki kalbleri var, fakat onlarla anlamazlar; gözleri var, fakat onlarla görmezler; kulakları var, fakat onlarla işitmezler. işte onlar hayvanlar gibidir, hattâ daha da sapık... ve işte gâfiller onlardır! (araf/179 islamın tanrısı)

    adam cennete gitmek için elinden geleni yapmış mesela ama tanrı onu en baştan zaten cehennem için yaratmış. adam iyi biri ise ve gerçekten hakikat düzleminde cennete gitmesi gerekiyorsa bu tezini dillendirdiği zaman "sen zaten hayvan gibisin, cehennem için yaratıldın ve hatta hayvandan da aşağısın dolayısıyla cennete gitmen gerektiği konusundaki tezinde haksızsın" demek düpedüz ad hominem'dir. ya da kuran ilahi bir söz değil de peygamberin bir takım mekkelilerle tartışma enstrümanı işlevi de gören bir araçsa eğer; islam peygamberinin müşriklere karşı bağımsız bir tezle tartışmak yerine doğrudan onlara hakaret ederek tartışmayı kazanmaya çalışması durumu ortaya çıkıyor. iki durum da ad homine anlamını karşılıyor.

    2- petitio principii (begging the question) (döngüsel nedensellik safsatası)

    önermenin kendi kendini kanıtladığını iddia etmek.

    örnek: incil tanrının kitabıdır, haktır ve doğrudur çünkü içinde böyle yazıyor. (hıristiyanlar)
    örnek: kurandaki sözlerin eskiyebileceğini nasıl söylersin? ama bu allah-u tealanın sözü. (sivas'ta aziz nesin ile tartışan tgrt muhabiri)

    3-straw man fallacy (korkuluk-çöp adam safsatası)

    konuyu sansasyonal bir şekilde saptırmak, indirgemek, karşı tarafın tezine cevap veriyormuş görünüp bambaşka, uydurulmuş bir teze çoğu zaman büyük bir kararlılıkla cevap vermek.

    örnek:
    -alevilerin vergileri ile camii yapılırken devlet cemevine maddi destek vermiyor, bu haksızlık.
    +alevilik hz. aliyi sevmekse ben de aleviyim. (yani: e ben de aleviyim işte, aynı haklara sahibiz her birimize düşen birim cami m2'si eşit, ilave hak istemeyin benden) (recep tayyip erdoğan)

    4- fallacy of the cake ("you can't have your cake and eat it too" fallacy) (kek safsatası)

    elindeki keki hem şimdi yiyip hem de sonraya saklayamazsın, ya şimdi yiyeceksin ya sonraya saklayacaksın, ikisini birden yapamazsın.

    örnek: "komünistlerin acil hedefleri proleteryanın bir sınıf olarak oluşması, burjuva egemenliğinin yıkılması, siyasal gücün proleterya tarafından ele geçririlmesidir." ( sf. 35, komünist manifesto, k. marx, f. engels)

    bütün bir sınıf iktidarı elinde tutamaz, onun yerine temsilcilerinin tutmasına izin verebilir. yani teoride iktidarın işçi sınıfının elinde olacağı var sayılsa da iktidar aslında her zaman gerçekte ufak bir azınlığın elinde olmuş olacaktır. bu komünizmde de kapitalizmde de aynıdır. bu noktada gücün ne kadarının devlette ne kadarının kitlelerde olduğu sorusuna odaklanmak lazım ve komünist manifesto devlete yani yönetici zümrelere uçsuz bucaksız güç isnat etmektedir. ancak marx bunu söylerken bir yandan daha güçlü olanın proleterya yani işçi kitleleri olacağını iddia etmektedir. bu net olarak bir fallacy of the cake'dir. hem devlete hem de kitlelere aynı anda "daha fazla" iktidar hakkı veremezsiniz. birine daha fazla veriyorsanız diğerine daha az verdiğiniz anlamına gelir.

    5-ignoratio elenchi (irrelevant conclusion) (alakasız sonuç safsatası)

    iddia ile alakası olmayan bir sonuç çıkarmak.

    örnek: "ya hadi osmanlı devletini başıymış, sahibiymiş gibi savundun. şimdi de türk devletinin başında mısın da devletin sorumluluğu olan şeyleri üzerine alınıp savunmaya kalkıyorsun? tazminat da toprak da, bütün bunlar türk devletinin ve muhteşem sıfır sorun diplomasisinin derdi. "ama bizim vergilerimiz" falan deme. sen verginin hesabını sormaya niyetin olmadığını son seçimlerde net olarak belirttin." (ssg, #45404457)

    şunu diyor ssg efendi: sen ödediğin verginin hesabını sormuyorsun o halde ermenilerin soykırım tezlerini kabul etmen ve vergilerin üzerinden onlara tazminat ödenmesine ses çıkarmaman lazım. ne alaka? ödediğim verginin hesabını sormadım diye meseleyi soykırım olarak neden kabul etmek zorundayım? bir de neden ödüyorum?

    6- anecdotal fallacy (anekdot temelli safsata)

    görümcemin kaynı elma yiyince basur olmuştu elma basure neden olur gibi anekdot temelli, delillerin tümü incelenmeden oluşturulmuş tez.

    örnek: yönetime geldiğimden beri bir grup yazarın görüşlerini beğenmediği her türlü yazarı giderek artan bir yoğunlukta baskılama çabasına şahit oluyorum. ekşi sözlük her görüşten insanın kendini baskı altında hissetmeden dilediği gibi kendini ifade edebildiği bir yer. hukuk çerçevesinde buna sadık kalmaya çalışıyoruz zira sözlük'ün dinamizmi böyle sağlanabiliyor. ekşi sözlük hiçbir zaman, hiçbir şekilde -hangi görüşten olduğundan bağımsız olarak- sadece bir görüşün yer aldığı bir ortam olmamalı. (kanzuk, #54500821)

    adam kendi anekdotundan, kendi gözleminden sözlüğe anayasa yapıyor. başka bir delil var mı ortada? yok. ne var elimizde, kanzuk efendi son zamanlarda bazı şeyler gözlemlemiş. bu kadar. top benim oynatmıyorum de samimi ol bari.

    7- fallacy of slanting (sümen altı safsatası)

    bir tez ortaya koyarken hesaba mutlaka katılması gereken belirli noktaları bilinçli olarak dillendirmemek.

    örnek: "yüksekova'da gerginlik yok,katliam var. halka karşı doğrulttuğunuz her silah ters tepecek ve başlattığınız savaşınızın altında kalacaksınız." ( selahaddin demirtaş )

    yüksekova'da pkk ve ydg-h türkiye cumhuriyeti anayasasını yok sayar bir tavrıla özerklik ilan ederek 80 milyonu temsil eden ve 80 milyonun evlatlarının askeri olduğu bir devletle silahlı mücadeleye girişiyor. bu mutlaka hesaba katılması gereken bir nokta iken demirtaş tarafından sümen altı edilerek tek taraflı bir saldırı durumu olduğu iddia edilmiş.

    8- appeal to probability (ihtimal temelli safsata)

    ihtimalden yola çıkarak somut bir tez öne sürmek.

    örnek: (botu batan suriyelileri izlerken) yoga yapanların tamamına yakını gezi eylemlerine katılmıştır. orantısız zeka sadece kendi kırmızı çizgileri için sokağa iner. (samatya, #53957937)

    9- argumentum ad misericordiam (acındırma safsatası)

    örnek: "nerede en çok emek isteyen iş var, en çok sömürülmeye açık bodrum katı iş var bir sürü kürt görüyoruz (sadece kürt değil elbette ama özellikle kürt). yani adım adım kürtler hem sokaklardan 'temizleniyor', mesela kürtçe konuşan döverek öldürülüyor ve bu diğer kürtlere de korku salıyor. biraz daha iyi bir iş sahibi olsalar, mesela bir minibüsleri olsa şöförlük yapsalar, polis sürekli ceza yazıyor. şimdi bir toplumda tüm boktan işleri bir ırk yapıyorsa, diğer ırk da (bak devlet demiyorum bu sefer) o ötekini sokaklardan siliyor, politik partilerini yakıyorsa, 6 kişi paylaştıkları karanlık evlere, en görünmez köşelere, en güvencesiz ve en illegal işlere itiyorsa, bu ilişkiye hala sömürgeci bir ilişki mi diyeceğiz?" (kivircik salata, #54743677)

    kürt minibüsçülerden kaç tanesine ceza yazıldığı ya da yazılıp yazılmadığı bilgilerinin kaynağı muallak, kürtlerin diğer etnik unsurlara oranla daha kötü işlerde çalıştığı iddiası da gözlemsel bir söylemden ibaret. iddia edilen şeyin sömürge-emperyalist ilişkisinin bilimsel tanımına uygun olması için daha fazla data lazımken bunun da ötesinde köle-efendi ilişkisi olduğu iddia edilmiş. ancak burada sadece ajitasyon ve duygu sömürüsü üzerinden ve kısmen anecdotal fallacy üzerinden haklılık iddia edilmeye çalışılmış.

    10-tu quoque fallacy (sen de ... safsatası)

    "tamam naziler olarak biz insan öldürdük, ama müttefik ülkeler olarak siz de öldürdünüz. demek ki müttefik ülkeler de en az naziler kadar suçlu" gibi bir tür ad hominem'dir, tartışma eksenini ana konudan uzaklaştırıp "sen de ..." veya "onlar da..." diye başlayan kalıplarla tartışan kişinin ya da 3. bir şahsın, grubun eylemlerinin ya da tezlerinin meşruiyetine kaydırmaya çalışmaktır.

    örnek: nevşehir'de japon turiste tecavüz edildikten sonra orataya çıkan türkiye'de taciz ve tecavüzün çok yaygın olması tartışmalarında karşı tez olarak "böyle olması türklerde din ve kültür sebepli cinsel bastırılmışlık olduğunu göstermez çünkü bak aşağıya koyduğum 30 tane linki açıp incelersen isveç'ten peru'ya kadar bütün hıristiyan devletlerde de tecavüz vakaları var" demek. (chainard)

    rahmetlinin bütün sözlük kariyeri quoque fallacy'den oluşuyordu.

    11- false analogy (weak analogy, appeal to analogy) (hatalı teşbih)

    iki ayrı vaka arasında hatalı bir benzerlik ilişkisi kurmak.

    örnek: "elinde türk bayrağı bulunan eylemciye istanbul'un ortasında acımadan saldırabilen bir polisin, doğu ve güneydoğu'da neler yapabileceğini hiç düşündün mü? düşünmemişsindir eminim. çünkü yıllarca penguen belgeselleriyle doldurulan beynin, düşünme yeteneğini kaybedeli çok oldu." (cassey jones, #43371526)

    gezi silahsız demokratik bir eylemdi, pkk'nın yaptığı ise silahlı terör eylemleridir. ikisinin tek ortak yanı aynı devlete karşı olmalarıdır, bundan başka ortak noktaları yoktur. bu durumda gezinin pkk'ya empati yapmasını beklemek safsatadır. ayrıca burada sümen altı safsatası da var: yazının tamamı okunduğunda empati yapılması gereken grubun doğuda yaşayanlar olduğu iddia edilirken aslında devletle mücadele içinde olan pkk'nın silahlı terör içeren mücadelesi sümen altı edilerek ve pkk ile halk aynı tanıma indirgenerek gezi ile yanlış bir analoji kurularak terör örgütünü da empati yapılması gerktiği tezi öne sürülmüş.

    12- bandwagon fallacy, (peer pressure) (grup baskısı safsatası)

    bir öneriyi kabul ettirmek için deliller öne sürmek yerine bir grubun veya grupların baskısını, nefretini veya beğenisini öne sürmek.

    örnek:
    başlık: "sana özerklik vermeyeceğiz"
    tez: "özerklik kardeşliğimizin bölünmesine neden olur."
    bandwagon safsatası barındıran anti tez: "özerklik kardeşliğimizin bölünmesine neden olmaz çünkü zaten kardeş değiliz gerekçeleri de şunlar: nevşehir'de kitabevi yakıldı, beypazarı karıştı, konya'da chp binasına saldırıldı, tuzluçayır vs." (dopermen, #54715528)

    burada iki adet bandwagon var:
    1- şu olaylardaki grupların nefreti ile biz kürtler tek bir grubuz, ey yazımı okuyan kürtler tarafıma geçin ve tezimi destekleyin.
    2- konya'da chp binasına saldırıldı ise chp de kürtlerin tarafındadır. (olmak zorundadır baskısı)

    13-false dilemma (black-or-white fallacy) (ya siyah ya beyaz safsatası)

    iki alternatif durumu yegane seçeneklermiş, üçüncü bir yol yokmuş gibi sunmaya çalışmak.

    örnek: "doktor arkadaş bir cizre yazısı yazmış, nedense siyasal olaylarda aklıma hep şu doktor modeli gelir
    işkencede öldürülen engin ceber'in doktoru da bu kafadaydı. bir de bu doktor var. canını zor kurtarıp kaçıyor cizre'den
    "doksanlı yılları yaşadım ,böyle zulüm görmedim " diyor. yukarıdaki doktorla , dr.azad ikilisinden birinin diplomasını yırtması lazım." (ilkellectuel, #54785591)

    14-post hoc ergo propter hoc ("bundan sonra, demek ki bundan dolayı" safsatası)

    peşpeşe gerçekleşen iki olaydan daha önce gelen daha sonra gelenin sebebi olmak zorundadır şeklinde önerme sunmak.

    örnek: "fark şu; muhafazakar kesim seçimle, yani parlamenter sistem tiyatrosunun asgari dekoruyla iktidarı ele geçirdi ve elinde tutmaya devam ediyor, kemalizm ve onu temsil eden askeri-sivil bürokrasi ise hiçbir zaman bu tiyatronun dekoruyla muhatap olmadı, hiçbir zaman bir seçim kazanmadı, kazanmasına imkan olmadığını da biliyordu, ve bu yüzden perdenin arkasındaki mekanizmalarla sürekli iktidarını kaim kılmaya çalıştı, 10 yılda bir darbelerle, parlamento üstü kurumlarla, kendine has harp teknikleriyle gücünü tahkim etti. ancak eninde sonunda kaçınılmaz duvara tosladı, o zamana kadarki yaptıklarıyla da, muhafazakar kesimin eline bitmek tükenmek bilmeyen bir mağduriyet kozu verdi, bu kozu oynayarak sürekli bir meşruiyet ve haklılık illüzyonu inşa etmelerine, tiyatronun dekorunu kutsayıp "milli irade, mukaddes sandık" edebiyatıyla yeri göğü inletmelerine imkan tanıdı." (maarri, #54787493)

    burada akepenin oy oranın her seçimde yüksek olmasının gerekçesini kemalistlerin/ulusalcıların vaktinde onları mağdur etmiş olmaları ve onlara "bitmek tükenmek bilmeyen bir mağduriyet kozu vermiş olmaları" şeklinde açıklamak net olarak "post hoc ergo propter hoc" dur. oysa bambaşka sebepleri olabilir önce onları elimine etmek zorundasınız. mesela tayyip tarzı bir liderin eksikliği, demirel, özal ya da ecevit gibi liderlerin muhafazakar liderlerin parlamasının önünde engel olması, erbakan'ın dar siyasi görüşü ile o yolu tıkamış olması, ordunun müsaade etmemiş olması (müsaade etse belki 1970'lerde erbakan aynı oyları alacaktı türkiye daha mutaassıp olacaktı mesela; ordu kaçınılmaz son olan muhafazakar tahakkümünü 80 yıl geciktirdi veya) vs.

    15- plurium ınterrogationum (fallacy of many questions) (çok soru- tek cevap safsatası)

    detaylı ve açıklamalı cevap gerektiren soruları evet-hayır sorusu şeklinde tek cevap isteyerek sormak.

    örnek: (bkz: 2010 anayasa değişikliği referandumu)

    hem kenan evren'i yargılayacağız hem de yargıyı ele geçireceğiz evet diyor musunuz?
    oley, yetmez ama evet!

    16- non causa pro causa (yanlış sebep safsatası)

    delil göstermeksizin ya da yeterli delil olmadan bir olayın diğerinin sebebi olduğunu iddia etmek.

    örnek: binlerce gencin ''diğer insanlar ne yapıyorsa ben de onu yapmalıyım'' mantığında düşünerek aslında neyi savunduğunu, neden savunduğunu bile bilmeden sokaklara dökülmesine neden olan olaydır. bu olay benim nezdimde sadece uluslararası kamuoyuna türk gençlerinin koyunlara ne denli benzediğini kanıtlamıştır. türkiye ile çıkarları çatışan herhangi bir ülke veya kurumun sosyal medya aracılığıyla gençlerimizi yani aslında geleceğin türkiye'sini herhangi bir amaç için kullanması o kadar kolay ki... insan gerçekten üzülüyor, umarım bizi güneşli günler bekliyordur. (ceymininberesi, #51822830)

    28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi başlığını şükela modunda sıralayınca en son sırada bu entry çıktı. safsatanın ötesinde iddialar var, "non causa pro causa"'nin nerede olduğunu açıklamaya da gerek yok zaten.

    17- argumentum ad populum (genel kanı safsatası)

    hakikatin ne olduğunu, bağımsız ve tarafsız, dürüst tezlerle değil de populum'un yani birilerinin genel kanısına bakarak belirleme girişimi.

    örnek: "17 aralık'ta darbe yapmak istediler. darbe heveslilerine gereken cevabı milletim sandıkta verdi." (r. tayyip erdoğan)

    yolsuzlukların meclis tarafından bağımsız ve tarafsız bir komisyonca soruşturulması yerine genel kanıya dayanarak yolsuzluk olmadığını ve bunun bir darbe girişimi olduğunu iddia eden bu siyasi hareket memleketin başına bela olmuş tarihin belki de en büyük argumentum ad populum icracısıdır.

    18- slippery slope (kaygan zemin safsatası)

    elinde hiç delil olmadan bir veya bir kaç olayın gerçekleşmesi sonucu alakasız bazı olayların da gerçekleşeceğini iddia etmek. sigara fiyatlarını düşürürsek herkes sigara içer gibi.

    örnek: bugün eşcinselleri normal gören zındıklar yarın ensesti de normal görür.
    bu minvalde geçenlerde epeyce bir tartışılan bir başlık vardı bulamdım. pek benzemiyor da şu muydu acaba: (bkz: ateistler arasındaki ensest yaygınlığı)

    19- reductio ad absurdum (abese irca)

    bir önermeyi içine kendi ifadelerini de katarak farklı ve saçma bir cümleye indirgeyip kulağa saçma gelen bir hal oluştuktan sonra yanlışlamaya çalışmak.

    örnek: "bakın işte cinsiyetçi üslubu ile yazdıkları bunlar. hangi düzeyde yazıyor? tabiki de liseli ülkülerden duyduğumuz düzeyde. madem kürtsün, niye türkçe konuşuyorsun, niye kürtçe öğrenmiyorsun diye dalga geçiyor." (anti duhring, #54820921)

    20-loaded question (çamur at izi kalsın sorusu safsatası)

    bu safsatanın memlekette sinkaflı meşhur bir örneği var, genelde erkekler birbirine sorar hatta: "seni benden başka s*ken oldu mu?"

    21- the fallacy fallacy (safsata safsatası)

    bir iddia kötü bir şekilde sunuldu ya da içinde bazı safsatalar var diye iddianın komple yanlış olduğunu savunmak.

    örnek: "cumhuriyetin ilk adalet bakanlarından mahmut esat bozkurt'un şu sözüne ne demeli: "türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. saf türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları, vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler." ha demek ki türk ırkından olmayanların hizmetçi, köle olması, ayrım (!) olmaksızın birlikte yaşama ülküsüne hizmet ediyor, değil mi?
    .......
    neyse daha fazla uzatmayayım. özetle türk milliyetçiliği, türk kavmiyetçiliği olduğu için bu ülkede sorunlara neden olmuştur, başarılı olamamıştır. onun için türk milliyetçiliğinin, ırkçılıkla, faşizmle bir görülmesi de normaldir." (arame, #54615189)

    türkiye cumhuriyeti resmi devlet ideolojisi diye bir iddia var ve bu türk ulusçuluğunu/milliyetçiliğini de kapsıyor. bu iddiayı mahmut esat bozkurt isminde bir bakan yanlış savunmuş, savunduktan sonra da söylemindeki gibi türk ırkından olmayanları köle ya da hizmetli yapmak gibi faşist hareketlere kimse girişmemiş. herkes ne olabiliyorsa olmuş memlekette ırkına diline, dinine bakılmaksızın. tc'nin bir bakanının sadece söylemde kalmış bir safsatası cumhuriyetin resmi ideolojisinin bütünüyle yanlış olduğu ve yıkılması gerektiği gibi bir sonuç ortaya çıkarmaz.

    22- burden of proof fallacy (ispat yükümlülüğü safsatası)

    nasreddin hocaya sormuşlar, dünyanın merkezi nere hocam? aha bu ayağımı bastığım yerdir demiş. aman hocam olur mu demişler. inanmıyorsan ölç de bak demiş. kişi kendi tezini ispatla mükellefken, tezi öne sürüp karşı taraftan yanlışlama bekleme kolaylığı ile tartışmayı kazanmaya çalışmak.
    (bu arada hoca üç aşağı beş yukarı doğru söylemiş zira dünyanın merkezi son yapılan bilimsel hesaplara göre gerçekten türkiye'de ve hatta iç anadolu'da: https://en.wikipedia.org/…graphical_centre_of_earth)
    harita: https://tools.wmflabs.org/…es on earth (woods 1973)

    bu safsata tanımlarından şurada daha fazlası var: https://en.wikipedia.org/wiki/list_of_fallacies
    okuyun, okutun, öğrenin safsatalardan uzak şekilde mantıklı tartışın. mantıklı bir insan olmanın yolu bunlardan kaçınmakla başlıyor.
    şimdilik yeter sanıyorum, çok uzun oldu kimse okumaz zaten bu kadar yazıyı, olsun ben yine de daha sonra devam edebilirim belki..

    --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    gelişme, ilerleme ve aydınlanma ancak düşüncelerin dürüst ve özgür çatışması ile mümkün olabilir. clair cameron patterson isminde amerikalı bir jeokimya profesörü var. dünyanın yaşını 1950'li yıllarda 4.55 milyar yıl olarak doğru hesaplayan ilk insan. ancak bu adam çok daha büyük ve kutsal bir iş daha yaptı. bugün vücudumuzda daha az kurşunla daha uzun süre, daha sağlıklı yaşayabiliyorsak; bu adamın bütün bir kapitalist dünyaya tek başına verdiği onurlu mücadelesi sayesindedir. cosmos a space-time odyssey belgeselinin 7. bölümünde çok güzel anlatmışlar o mücadeleyi, izlemenizi tavsiye ederim. o dönem dünya genelinde kuruşunun sağlığa bir zararı olmadığı biliniyor. kurşunsuz benzin ve kurşunsuz sanayi maliyetli olduğu için büyük akaryakıt firmaları ve sanayi kuruluşları kurşunu yaygın olarak kullanıyorlardı. hatta kendilerine dünyaca ünlü bilim adamları da tuttular kurşunu savunsun diye. tartışmalar yıllarca sürdü ve 1970 yılında temiz hava yasası altında amerika'da resmileşti, daha sonra bütün dünya geneline yayıldı bu bilimsel gelişme zaten. ilginç olan ise bilimsel tartışmalar süresince kimse amerikan devletinin bağımsız yargısını satın alamadı. ve bağımsız yargı tarafların fikirlerinin dürüstçe ve özgürce, safsatalardan uzak bir biçimde çatışabilmesi için hakem konumunda oldu hep. sonunda da insanlık kazandı.

    dünyada bir bu safsatalardan arınmış ülkeler var bir de hala bu safsatalarla içiçe yaşayan ülkeler var. ve biz hala bu safsatalarla yaşayan ülkelerden biriyiz. umarım bunu değiştirebiliriz bir gün.

    son olarak:
    tersten the fallacy fallacy : komünist manifestoda bir noktada safsata olduğu iddiası komünist manifestonun, -buraya alıntıladıysam- entry'nizde bir noktada safsata yapmış olmanız da bütün enty'nizin komple çürütüldüğü anlamına gelmez.