efsanevi cimrilik hikayeleri

  • arkadaşım başlığı çok sevdiğini söyleyip bugün kendisi de bir tane anlattı. teyzesi köpeğini gezdirirken sokak hayvanlarına konulan mamaları köpeğe yediriyormuş. böylece inanılmaz bir mama parası tasarrufu ettiğini de övünerek anlatıyormuş.

    inşallah ölürsün amk orospusu.
    bu cimrilik değil, net haysiyetsizlik.

  • konu cimrilikse hiç kimse benim dedemin* eline su dökemez, hintliler bile!

    ne zaman köye gitsek doya doya televizyon izleyemezdik. herkes odada tv izlerken, gizlice gider, sigortaları indirir ve elinde mumla odaya girip elektriklerin kesildiğini söylerdi. itiraf ediyorum; yıllarca bu numarayı yedim.* ta ki 16 yaşıma kadar.

    bir de yıllar önce massey ferguson marka ikinci el bir traktör satın aldı. öyle yeni bir model de değil üstelik. sanırım 1964 modeldi. dedem traktörü mümkün mertebe ayakta kullanmaya çalışıyordu(!) sonunda dayanamayıp rahmetli babam neden ayakta kullanmaya çalıştığını sorduğunda; "oturağı eskimesin" diye cevap vermişti(!)

    ve bunun gibi daha bir sürü cimrilik hikayesi.

    dipnot: lan dede, damadını bile gömdün! hâlâ para gidiverecek diye aklın çıkıyor. allah seni ıslah etsin emi!

  • kyk’da kalırken oda arkadaşım yurtta kendi yemek hakkıyla aldığı meyve sularını biriktirmişti sırf memlekette mevlüt okutacakları için. en büyük boy valize zor sığdırmıştı.

  • bir ramazan günü 10 yaşındayım, annem de karnı burnunda hamile o zaman. çok kötü durumdayız maddi olarak, fakirliğin dibi tam. suya tarhana salıp yağsız salçasız falan yiyoruz, alamıyoruz çünkü onu bile. neyse bir gün babaannemin evine gittik, faturayı ödeyemediğimiz için elektriğimiz kesilmişti, borç isteyecek annem. dedemler de varlıklı, bir sürü daireler dükkanlar avrupa seyahatleri falan böyleler yani. yarım saatlik yol yürüdük gittik işte babaannem kapıdan konuşuyor içeri davet etmeden, çok naziktir, annemin isteğini geri çeviriyor. ben o sırada burnuma gelen koku, midemin guruldaması ve çocukluğumun saflığıyla "anneeee çok güzel et kokuyor" diye bağırıyorum. (keşke kokmasaydı da bu travmayı yaşamasaydık). babaannem "biz de tandır yaptırmıştık ama kendimize kadar" diyor, evde bir gün önceden kalma bayat ekmeği elimize tutuşturup bizi geri gönderiyor. hiç unutamıyorum annemin o yol boyunca ağlamasını, sanki sokaklar hiç bitmeyecek gibi gelmişti. böyle anılarımızı düşünmemeye gayret ediyorum çünkü o zaman insan daha iyi anlıyor bir annenin o gün neden öyle ağladığını. anlamak da acı veriyor.

  • ibretlik bir örneği uzaktan akrabamsılarımızım başından geçendir:

    zaman, 20. yüzyılın sonları. baba kişisi, anne ve kız çocukların bildiği kadarıyla dar kazançlıdır. aile kıt kanaat geçinmeye alışmıştır. bir gün baba trafik kazası geçirir. hayatını kurtaracak ameliyat karşılığında anneden yüksek meblağda para istenir. annenin ameliyatı karşılayacak parası ve yardım edeni yoktur. baba ölüme mahkum kalır.
    haftalar sonra babanın ölümüyle ilgili formalitelerle uğraşılırken babanın kenarda birikmiş yüzbinlerce lira (şimdiki para birimine göre söyledim) parası olduğu ve gelirinin anne ve çocukların bildiğinden çok daha yüksek olduğu ortaya çıkar. özetle baba cimriliğinden kendini fakir olduğuna inandırmış, ailesiyle öyle yaşamış ve sonunda da ailenin geri kalanının haberi olmamasından dolayı yaşamak için imkanı varken kendi hayatına veda etmiştir.

    ne kadar doğrudur bilmem ama bu hikayeyi annem anlatır. bahsettiği anne ve kızları kişisel olarak tanımam ama bayram seyranda köye gidince kırk yılda bir görüp vay anasını derim her seferinde mecbur.

  • sevdiğim bir arkadaşımın düğünü için arabamla yaklaşık 1000 km'lik yola gidecektim. çocuk çok sevindi öğrenince. ertesi gün aradı, "dedeme söyledim, o da seninle gelse olur mu" diye sordu. araba müsait, gelsin. ancak sonra öğreniyorum, pintilikte zirve bir abi imiş. acıktık, yemek yiyelim dedikçe, "şunun şurasında ne kaldı, evde yeriz" diye diye ne kendi yedi, ne bize yedirtti. 60 yaşlarında, hayatında bir kere bile dışarıda para vererek yemek yememiş. açlıktan ölmek üzereyken varmıştık düğün evine. size ziyafet var dedi, heyecanla bekliyoruz. gele gele şehriye çorbası geldi, o kadar!

    bununla bir kez daha yol gittim. arkadaşıma memlekete gideceğimi söyledim, aradı bir saat sonra. dedem de gelebilir mi, asker arkadaşı varmış sizin o tarafta dedi. eh, gelmwsin diyemedim. bu sefer yolda tekirdağ köftesi yedim, ona da ısmarladım zorla. adım atacak yer yok köftecide, bu hayretler içinde "bu insanların evi yok mu, niye dışarıda yiyorlar ki?" deyip durdu. yol boyunca, ziyaretine gittiği asker arkadaşının ne kadar yavşak olduğunu anlatıp durdu. "madem o kadar da haz etmiyorsun, niye gidiyorsun" dedim. "yazlığı güzel yerde, 3-5 gün tatil yapmış olurum" diye cevapladı.

    şimdi aklınıza gariban biri gelmesin. bu adam büyük bir iplik devinin sahibi. iki arabası var. biri ultra lüks bir bmw. araba 3 yaşında ve inanmazsınız, sadece 1.800 km'de! öbürü 1993 model bir opel astra, tüplü. eski araba ile gidip geliyor işe güce. bmw sadece yurtdışından müşteri geldiğinde garajdan çıkıyor. uzun yola da çıkmıyor, hep gelen giden birilerini kollayıp beleşe getiriyor.

  • benim babama ait hikayeler de bu başlığın altında listelenebilir. bu arada hem annem hem babamın çalıştığını ve ekonomik durumumuzun hiç de kötü olmadığını belirtirim.

    çocukluğum boyunca asla tatile gitmedik. denizi üniversitede gördüm, o derece.

    her market alışverişinde kavga çıkarıp eşini, çocuklarını küstürmek suretiyle sadece ihtiyaçları alıp çıkması.

    hiç ailecek pikniğe gitmedik (piknikte et pişer)

    tüm çocukluğum üşüyerek geçti. torunu oldu, yine kalorifer yakmadı, onu da hasta etti.

    ilk kol saatim, laptopum, arabam hepsini kendim çalışıp aldım. hiç birine para vermedi. çocuklarına hiç hediye almadı. doğum günlerini kutlamadı.

    arabamız varken otobüse bindik hep. o arabayı hiç kullanmadı. karda, kışta, soğukta...

    ekonomik durumu olmayıp veremese takılmazdım sanıyorum. ama varlık içinde yokluk çok başka birşey. ömrümüz geçti, ailecek mutlu anımız yok, hep babamın cimrilik anıları var.

    o zamandan kalma herhalde, sevmem cimri insanları.

  • bir arkadasin esinin anne babasina avrupa'da bir sehirden istanbul'a ucak bileti alirken daha ucuza geliyor diye biri icin ataturk'e digeri icin sabiha gokcen'e bilet almasi.