e-kitap servisi meritokrasi

  • müsaadenizle bir adet romanı yayınlanmış bir ekşi sözlük yazarı olarak fikirlerimi paylaşmak istiyorum. öncelikle herkesle tartışmak amacındayım. mesaj kutusu bunun için var. ben bu servisi kullanmıyorum (beceremedim zamanında, başka yerlerden e-kitap ediniyorum) ancak oldukça yararlı buluyorum. zaten ben okur/kullanıcı tarafından değil, yazar/üretici tarafından bakacağım.

    öncelikle üç hafta kadar önce kitabımı yayınlatmak için yardım kampanyası başlığına yazdığım şu entri ile romanımı yayımlatma sürecinde yaşadığım zorluğu anlatmaya çalışmıştım. bir çok yazar arkadaştan mesaj geldi, benzer şeyleri yaşamış, halen yaşayan insanları görünce üzüldüm. sonra bir kaç arkadaş romanı almak istediklerini ama pahalı bulduklarını söylediler.

    ben de türkiye'de kitapların aşırı pahalı olması başlığında şu entri ile kendi kitabımın liste fiyatı üzerinden fikirlerimi beyan ettim ve ekonomik olarak kitaba ulaşma yöntemlerini kendimce dile getirdikten sonra bu servisi ve konularına göre tasnif edilmiş e-kitap arşivi başlığının da yararlı olabileceğini düşündüğümü belirttim.

    yine bu entriden sonra da bir çok arkadaş mesaj attı, konuştuk, tartıştık ve ben şöyle, "korsana karşı olup, e-kitap siteleri ve pdf arşivlerini önermem bazı arkadaşlarca haklı olarak çelişkili bulunmuş. doğrudur, ancak ben kitaplardan haksız kazanç elde eden korsana karşıyım. hiçbir yazar kitabının maddi nedenle okunmamasını istemez. tüm yazarlarda benim gibi hırsızlığa karşılardır diye düşünüyorum. kütüphaneleri de bu nedenle entriye ekledim, unutmuştum, üzgünüm." editledim entriyi.

    çünkü ben tüm yazarların benim gibi kitaplarının okunmasından başka bir isteklerinin olmadığını sanan safın önde gideniymişim. neden derseniz sözlükten tanıştığım benim gibi genç bir yazar arkadaşın yayımlanmak üzere olan kitabının son okumasına ara verdiğimde bu başlığı gördüm (önce ölmüş sandım) ve bir entriye denk geldim.

    bir yazar arkadaş önce tanımını yapmış ve "sözlükte beni farklı mecralara sürükleyen servistir" demiş. devamında özetle, "başlığa yazılanların hepsini okuduğunu, herkesin kendince haklı olduğunu, haksız kimsenin bulunmadığını" belirtmiş ve bunları gerekçelendiren bir takım örnekler vermiş. sonra "geçen ay ikinci romanı (5. kitabı) çıktığını, satmasını umduğunu yoksa bitirmiş olduğu yeni dosyasının basılma ihtimalinin olmayacağını" yazmış.

    evet, satılmayan bir kitabın yazarının sonraki dosyalarına yayımcılar şans vermemeyi tercih edebilirler.

    sonra hızını alamamış, "servisi öven kişilerin övdükleri kadar çok okuyup okumadığını sormuş? kendisinin çok okuduğunu, (pardon çok çok okuduğunu) iyi ve sıkı bir okur olduğunu, (bu iddia aşamasında) mümkün olduğu kadar sadece okuyacağı kitabı satın aldığını, okumayacağı kitabı almayacağını ve yarım bıraktığı kitap sayısının az olduğunu belirtmiş."

    bunları niye yazmış, nereye varacak diye düşünürken ben, şöyle devam etmiş. "ülkemizde her ay 2000 kitap basılıyor, basım adetlerinin az olduğunu, yeni bir tür çıktığını, watpadd'den fırladığını, tutulduğundan satıldığını (kitaplar ele geliyor demek istemiş sanırım) ve kolay yazıldığını sandığını" belirtmiş.

    ben hala tüm bunları neden yazıyor diye okumaya devam ederken,

    "kendisinin bir romanı iki yılda yazdığını, bunun için çok ciddi emek harcadığını (kesinlikle katılıyorum) sizin bir de parayla satıldığı için küfürler ederek kopyalayıp, bir dosya olarak koyduğunuz kitap için yaptığını, telifini altı ay sonra aldığını, şansı olduğunu (sanırım şanssızlar alamıyor) bazen yalvar yakar kitabının basılmasını istediğini" söylemiş.

    öncelikle biriniz bu arkadaşa söylesin. kitap, okur onu açana kadar elektronik hali dosya, basılı hali ise metadır. ne zaman ki okur onu açar, okumaya başlar o zaman kitap olur. yani o dosyanın bilgisayarda durması ile kitabevinde durması arasında okura ulaşana kadar bir fark yoktur.

    sen bu servisi ve insanları çok yanlış anlamışsın. zaten bak biliyorsun, ülkemizde kitap okuyan insan sayısı çok az, bu çok az olan insan içerisinde e-kitap okuyan daha da az. sen ne kadar okuyorsun bilmiyorum (türkiye ortalamasını bilmediğimden senin okuma oranını da hesaplayamadım) ama bu servisi kullanan insanlar okuyor. (onların ortalamasını da bilmiyorum. merak da etmiyorum.)

    ödevini yapmak için bu servisi kullanan insan ne güzel insandır. öğrencilik zor iş, şimdi buradan faydalansın, ilerde iş güç sahibi olur bu okuma alışkanlığıyla kitap alır, okumaya devam eder. ne var bunda?

    kitabın pahalı olduğu konusunda haklı olmakla beraber, kitap gibi bir metaya para verilmemesi gerektiğini söyleyen her kimse bu servisten kitap okuyarak, belki senin benim gibi yazarların ciddi emek harcadığını, kitabın bir meta değilde edebi eser filan olduğunu öğrenir, fikri değişir, ufku açılır. neyi kötü bunun?

    cep telefonuna 1200 kitap indiren şekilci arkadaş belki bir gün merak edip okur, kitapların bir süs eşyası olmadığını, hava atmaktan çok okunmak ve fikir sahibi olunmak için üretilen edebi eserler olduğunu fark eder. bu seni neden üzüyor.

    karşıt görüşlere ben de cevap vermeyeceğim.

    hocam kusura bakma da sen kötü bir yazarsın. kitabının okunmasını isteyen bir insan neden bu servise karşı çıkar. bu servisi kullanan insanlar okumak isteyen insanlar. sebebi her ne olursa olsun, kitaba ulaşmak isteyen insanlar. okur ya bunlar. birazdan daha net açıklayacağım; senin, benim, diğerlerinin yazdıklarını eser yapan insanlar. kitabının burada olması o çok korktuğun satış rakamını düşürmez. hatta ve hatta yazdıkların gerçekten edebi bir değeri varsa ciddi faydası bile olur. başlığına yazarlar, önerirler, tanıtırlar. dedim ya biraz önce okuyan az, e-kitap okuyan daha az. bırak okusunlar ne var bunda...

    ben tam bunları düşünürken aynı yazar kişisi "kitabımın e-kitap sürümünün çıkmasını istemiyorum. bir manyak cildini yırtar tararsa pdf olarak koyarsa ancak öyle dağılır. zaten delicesine satılan bir kitap olsaydı, korsanı basılırdı veya çoktan kopyalanırdı. inanın bundan rahatsız olmazdım. fakat bu durumda yayıncı sonraki kitabımı <caps lock>basmazdı<caps lock>" diye devam etmiş.

    ben yanlış okudum galiba dedim, döndüm tekrar okudum. "kitabının korsana düşmesinden rahatsız olmayacağını, ama kitabın yayıncısı (caps lock açık) basmazdı" yazmış. sonra da şu şekilde maddelemiş,

    "kopya korsan oldu mu yayınevi kitap basmıyor
    yazar kitabı basılmadı mı yaz(a)mıyor
    kötü kitabın yanında iyi kitap da çıkmıyor
    kitap fiyatları pahalıi kağıt ithal her şey ithal
    yayıncı ayakta durmak için yüksek fiyat çekiyor
    sizler çok pahalı diyorsunuz hakeden veya etmeyen kitabı bu yolla kendi malınız yapıyorsunuz."

    kendisine buradan yok ya, vallaha mı diyorum. hadi canım, olamaz öyle bir şey diye ekliyor ve madde madde öyle olmadığını açıklamak istiyorum.

    1. kopya korsan oldu mu yayınevi kitap basmıyor

    bir kitabın çok satıp satmadığını, yazarın veya kitabın popüler olup olmadığını en kolay yoldan anlaşıldığı yer korsan tezgahlarıdır. çünkü korsan kitap satıcısı da kitabı basmak, nakliye, tezgah, eleman vb gibi giderleri olan gayriresmi işletmelerdir. tezgahı bir kitabevinden küçük olup, kitabevi gibi çok ürün bulunduramaz. o nedenle çok satan ve popüler yazarların kitaplarını tezgaha koyar. bu şekilde sadece para kazanacağı ürünü koyar. maliyetini de, kira ödemeyerek, vergi vermeyerek, telif ödemeyerek, kalitesiz kağıt ve boya kullanarak, dizgi ve kapağı çok afedersiniz sikimsonik yaparak düşürür. yani korsana düşmüş kitap ve doğal olarak o kitabın yazarı artık tanınan yazardır. bu kitabından sonra yazacağı her kitabı bir önceki kadar satar, örnekleri vardır. benim kitabım korsana düştü, kitabımı yayıncı basmıyor diyen adam en basit tabirle kendini kandırıyordur.

    ayrıca korsanı dolaylı da olsa savunan kişi isminin önüne yazar sıfatını ne tür de kitap yazmış olursa olsun koymamalıdır. yazdıklarından utanmalıdır. çünkü meriktokrasi ve benzeri servisler kar amacı gütmeyen yerlerdir. kitabın kütüphane de olmasıyla meriktokrasi de olması arasında fiziki özellik haricinde esasında hiçbir fark yoktur. ancak korsan kitapçı, yazarın hakkını, yayımcının hakkını, kitapçının hakkını çalar. korsandan kitap alan adam okuduğu kitabın emeğini çalan hırsızdan farkı yoktur. para ödemiş olması da bu gerçeği değiştirmez.

    ayıptır, korsanla hırsızla mücadele her bireyin görevidir.

    2. yazar kitabı basılmadı mı yazamıyor.

    şu entrimin girişinde belirttiğim üzere insanın roman yazmaya başlamadan önce bir takım hedefleri vardır. bunlar bir çok örnekle açıklanabilir. ama bunların içinde hiçbiri kitabın basılması değildir. kitabın basılması onu meta yapar. okunması ise eser. georg christoph lichtenbergin bir kez daha haklı olduğunu üzülerek görmekteyim. ne diyordu yaklaşık üç asır önce "dünyada kitaplardan daha tuhaf satış metalarına rastlamak galiba imkansızdır: anlamayan kimseler tarafından basılır, anlamayan kimseler tarafından satılır, anlamayan kimseler tarafından okunur, hatta tetkik ve tenkit edilir; ve şimdilerde artık onları anlamayan kimseler tarafından kaleme alınmaktadır."
    eğer kişinin kaygısı kitabının basılıp basılmaması ise o lütfen yazmasın. gerçek yazarlar eserlerinin okunmasını bile umursamazlar. onlar derdini anlatma arayışındadırlar.

    3. kötü kitabın yanında iyi kitap da çıkmıyor

    evet, böyle cümle olarak okuyunca insan hak vermiyor değil. ama gerçek bu değil. kötü kitabın yanında iyi kitabın çıkmamasının yüze yakın nedenini yazarım ancak bunlardan hiçbiri e-kitap veya bu servis değildir. kitabın (iyi veya kötü) çıkmamasının nedeni onu metalaştıran yayımcılık sektörünün politikalarıdır. bir kaç tanesi haricinde (ki onların da zaten çok satan yazar ve kitapları var) "bu kitap kesinlikle basılmalı, bundan da zarar edeyim" diyen yayımcı var mı? edebi olup olmamasına, eserin temasını, ana fikrine bakan? editörler bile artık satıp satmayacağına göre inceliyor. öyle olmasa vıcık vıcık bir dille yazılmış "allah de bilmem ne yap 1,2", "hayrullah" , "bana ikinizi anlat" , "bokre" isimli "iyi" kitaplardan farklı şeyler görürdük kitapçılarda.

    o tür olarak belirttiğin watpadd çılgınlığını basarlar mıydı? edebi dertleri olsa, "iyi"yi insanlara ulaştırma dertleri olsa. benim çok afedersin "bok altı" edebiyatı dediğim şeyler çıkar mıydı okur çok olsa, "iyi"yi arasa. çocuklar popülerin peşinde hocam, yeni çağın çılgınlığı.

    4. kitap fiyatları pahalıi kağıt ithal her şey ithal

    kitap fiyatları pahalı evet, kağıt ithal evet, her şey ithal evet ancak 3 (yazıyla üç) liraya malolan bir metayı 25 (yazıyla yirmi beş) yayımcı mı haklı, dağıtımcı mı haklı, kitapçı mı haklı, yoksa metayı eser yapan okur mu? vallaha kimse kusura bakmasın, okur her zaman haklıdır. ama sen eserine meta yapan, onun üzerinden para kazanırken fiyatını indirmek için hiç bir şey yapmayan (ben şimdiye kadar kitap fiyatlarının düşürülmesi için bir icraatı olan kitapçı, dağıtımcı veya yayıncı görmedim) adamlar haklı diyorsan, otur bir daha düşün. (sadece kdv sıfırlansa ortalama her kitap 1,5 ile 2 lira arasında ucuzlar.)

    5. yayıncı ayakta durmak için yüksek fiyat çekiyor

    yok canım. yayıncı değildir o. genel işleyiştir. kitabın çok satmaması, raf ömrünün uzun olması, piyasada ki 6-8 ay gibi uzun vadeler, yüksek kira bedelleri, vergiler falan değildir. yayıncı belirlemez kitap fiyatını, kitabın beklenen satış adeti belirler. ben şimdi en baştan yazamayacağım, yayımcına soruver.

    6. sizler çok pahalı diyorsunuz hakeden veya etmeyen kitabı bu yolla kendi malınız yapıyorsunuz.

    mal yapmıyorlar arkadaşım, o kitabı eser yapıyorlar. sadece eser!

    sonuç olarak genç yazar eziliyor demişsin.

    evet genç yazar eziliyor. çünkü herkes kendini yazar zannediyor ve yazdıklarının bir an önce basılmasını istiyor, yayın evlerini kilitliyor, hiçbir edebi yönü olmayan dosyalarını birer şahesermiş gibi her tarafa gönderiyor. yayınevi zaten okumayan bir ülkede edebi yönden çok gelen dosyanın satıp satmayacağını düşünüyor, ona göre politika belirliyor. berbat şeylerin arasından "iyi"yi ya göremiyor, ya da "iyi" kendini tam gösteremiyor.

    yani meriktokrasi ile genç yazarın ezilmesinin uzaktan yakından ilgisi yok. genç yazarı destekleyecek ender oluşumlardan biridir meriktokrasi.

    seni fena kandırmışlar hocam, yazdıklarını bilmiyorum ama okumak istiyorum. inanıyorum ki sen kaliteli eserler yazmış isen bir gün mutlaka meriktokrasiye düşecektir. bir "manyak" bunu yapacaktır ve o zaman senin bu servisi dert etmeyeceğini de biliyorum. bırak insanlar kitaba ulaşsın hocam.

    bu entri tüm benzer düşüncelere cevaptır. meriktokrasi de kendi kitabım var mı bilmiyorum. merak bile etmiyorum. varsa arkadaşların okumasını istiyorum. yoksa ben koyun diyemem (telif sözleşmem nedeniyle), koymayın da diyemem.

    ha bana da yasal değil dediler. iyi de ben savcı değilim, yazarım, yazar! (burada bir yaşar usta tiradı giderdi gibi)

    tüm bunları bana yazdıran ve hayata bakış açımı ciddi manada değiştiren bir olayı da müsaadenizle buraya iliştirmek istiyorum.

    yıllar önce muğla iline memur olarak atandığımda kiraların çok pahalı olması nedeniyle merkeze yakın bir köyde ev tutmak zorunda kaldım. ev sahibim çiftçi. karısı, çoluğu çocuğu evin ucundan uzanan tarlada çalışıyor. ben sabah gidiyorum akşam dönüyorum. denk gelirsem yemek falan veriyorlar, çay içiyoruz. tabi ben o zamana kadar büyük şehirde yaşadığımdan pek alışık olmadığım şeyler bunlar.

    bir hafta sonuydu eve geç geldim. baktım bunlar mahsullerini 2,5 ford'a yüklüyorlar. ben de ucundan tuttum ki çabuk bitsin, neyse iş bitti baktım ev sahibim evine giriyor, yüklediğimiz kamyonet köyün ana caddesinde.

    "çadır yok mu?" diye sordum, kendimce tedbir almaları gerektiğini belirteceğim, yorgunluktan unuttular diye düşünüyorum. ev sahibim şaban abi "ne yapacan bizim oğlan çadırı?" dedi.
    "malın üstünü örtmeyecek misiniz?
    "yoo."
    "çalmasınlar gece malları?"
    "buralarda o işler olmaz ya, olursa da hırsız ne yapar eder çalar. ihtiyacı olan da varsın alsın gari." dedi.

    anladın mı bizim oğlan

  • türk edebiyatı alanında yüksek lisans yapan bir öğrenci olarak ayıla bayıla kullandığım, zerrece vicdan azabı hissetmediğim servis.
    gelirim ayda 800 liralık geri ödemeli kredi ve dahi part time çalıştığım iş yerinden aldığım 200-250 liradan ibaret. izmir'de bir kiralık evde kalıyorum ve hocaların bizi sorumlu tuttuğu tüm kitapları bizzat almaya kalksam ayda 250-300 lira gibi bir kitap masrafım olacak. ege üniversitesi kütüphanesinde bahsedilen kitapların büyük çoğunluğu yok. aslına bakılırsa var da hocalarımız lisans ile yüksek lisans öğrencilerini çoğu zaman aynı kitaptan sorumlu tuttuğu ve lisanslara bizden önce kitapları bildirdiği için kitaplar biz kütüphaneye gittiğimizde çoktan talan edilmiş oluyor.
    ha bu yukarıda bahsettiğim 250-300 liralık kitap masrafı yalnızca ders adına sorumlu tutulduğumuz kitaplar. bir akademik kariyer sağlayabilmek ve kendi entelektüel merakımı tatmin edebilmek adına okumam gereken kitaplar ayrıca bir meblağ. muhteşem can yayınları umberto eco kitaplarına indirim lütfetmişler. gülün adı'nın indirimli fiyatı 28.50 lira idi yanlış hatırlamıyorsam. bakınız indirimli fiyat diyorum. düz hesap 30 tl diyelim şu fiyata ki 30 tl ile bir hafta boyunca yeme içme ihtiyacımı karşılamak zorunda kalmışlığım var. bu da not olarak kenarda dursun.
    yarın öbür gün akademik bir görevle sağlam bir maddi olanağa kavuştuğumda bu kitapların hepsini tek tek edineceğimi bildiğim için bu servisi kullanmak beni zerrece rahatsız etmiyor. beni rahatsız eden birikim sağlamaya çalışan insanların kitap almak için yemeden içmeden (özel zevkten, lüksten falan değil yemeden içmeden) para arttırıp kitapları almak zorunda kalması. bugüne kadar hayranlıkla okuduğum hiç bir yazarın da yazma işini para için yaptığına şahit olmadığım için etrafımda maddi durumunun kötü olduğunu bildiğim tüm okuyucuları zevkle bu ağa davet ediyorum.

    hadi az ötede duyar kasın.

  • meritokrasi'den kitap okumak hırsızlık değildir. hatta kitabınızı okuduk diye bize teşekkür etmeniz gerekir.

    eğer ağa kitabınız düşmüş ise zaten şanslı bir yazar azınlığın içinde bulunuyorsunuz. bununla gurur duyun.

    bir diğer mesele ise ağa bağlı kişilerin profili. emin olun bu kişiler ağ olsa da olmasa da kitabınızı almayacaklardı.

    film endüstrisi de aynı yanılgı içerisinde. korsan yüzünden on yüz bin milyon zarar ettik diyorlar. sanki korsan olmasa bütün bu adamlar gidip filmi sinemada izleyeceklermiş gibi. yok öyle bir şey.

  • 35 liraya satılan kitaptan 3 lira kazanan adama 3 lirasını kendi elimle takdim ederek kitabının korsanını indirmek istediğim platform.

  • bugüne kadar kendisine sanırım otuz kadar kitap kazandırmışlığım olan oluşum*. e-kitap düzenlemekten manyak gibi zevk alıyorum sanırım. aynı örgü örmek gibi geliyor çünkü ilmek ilmek ocr hatalarını arayıp düzeltiyorum :) tabii artık otomatiğe almış olduğumdan metin içerisinde arama falan yapma ihtiyacım olmuyor ctrl-h ile başlıyorum smd yerine sınd yazmaya.. ya da ne bileyim, nyor'ları rıyor'a otomatik olarak çeviriyorum. çok eğlenceli geliyor. word'de buna uygun liste halinde bi makro yazarsam paylaşırım. hatta yazmak isteyen olursa (ben biraz acemiyim google'dan yardım almadan işim zor) birisine sürekli tekrarlayan hata listesi hazırlayıp gönderebilirim. ruh hastası olma ihtimalimi düşünmeye başladım ciddi ciddi... ama ne yapayım, ilk okuyan ben olmak istiyorum. yok yok bu kısım şaka oldu tabii öyle "ilk okuyan ben olmalıyım" takıntım yok. sadece canımın istediği kitapları okuyorum. internette zaten var olan pdf'leri epub yapıyorum sonra da diyorum ki herkes faydalansın. yani kitap tarama gibi huylarım yok. vallahi de yok billahi de yok. şu anda da elimde gönderilmek üzere on kadar daha birikti amaaaaa hala tam tamamlanmış değiller. bir ara tamamlar yollarım. böyle de acayip bir şey... insana deli gibi kitap okutuyor.

  • otisabi'nin güzel yakaladığı bir şey var cem yılmaz başlığında. cem yılmaz'ın bir zamanlar tv'de yayınlanan maçlarda, kafayı alttan çıkarıp döndürdüğü bir reklamda oynadığını ve bol bol küfür yediğini söylüyordu. cem yılmaz'ın insanlara cevabı "size o kadar parayı verseler nereden çıkacağınızı şaşırırsınız" olunca, insanlar kendini onun yerine koyup "evet, ben de para için kafayı dönderirim" diyordu.

    bunu hatırladığımda hep şunu derim: bir sanatçıyla (cem yılmaz'dan bağımsız olarak söylüyorum bunu) köydeki kıraathanede oturan adam arasında bir mantalite farkı olması gerekiyor. aynı niteliklere sahip olacaklarsa, birinin sanatçı ötekinin halk olması anlamını kaybediyor. sıradan halk, sanatçının her söylediğini makul buluyorsa, o sanatçı pek de sanatçı değildir. konu o kadar karmaşık bir konu değil esasen okuyucu gözünden. çok basit bir ayrım var: korsan kullanırsa ayda altı-yedi kitap okuyacak, kullanmazsa iki. yazar burada "iki kitap okusun bana ne" diyorsa o yazar değildir işte, tüccardır. olaylara kabzımal gibi bakarak yazar olamazsınız, yazan kişi olursunuz olsa olsa.

    yazarları biz, sıradan insanlardan ayıran bir diğer şey, daha aykırı olmaları. aykırılığı marilyn manson'dan öğrenen nesil için pek anlamlı gelmese de bu söylem, yazar hayata aykırıdır. sadece odasında oturmak isteyen bir insandan bahsediyoruz sonuçta. hadi okurlar birlik olamıyor, anlıyorum. okur kitlesinin büyük bölümü aptal ya da diğer insanların durumunu umursamıyor. ama yazarlar da kitap fiyatlarından şikâyetçi olmayacaksa, kim şikâyetçi olacak?

    bakın tarık dursun k. ne diyor: ((bkz: #18472575))
    "türkiye'de basım sektörü gibi yüzde 300 kâr eden hiçbir sektör yok. ne zaman ki bu sektörler kar oranlarını makul bir fiyata indirecek, o zaman korsanın önüne geçilebilir. en çok okunan kitapların korsanda yer aldığı düşünülürse, kitap fiyatları yüksek olduğu sürece korsanı destekliyorum. halkımız orijinal bir kitabı alıp okuyamıyor. 2,5 lira basım maliyeti olan 400 sayfalık bir kitabın halka sunumu en fazla 10 lira olması gerekirken, 25-30 liraya satılıyor. halkın bandrollü kitap okuması için yayınevleri fiyatları biraz daha aşağı tutmalıdır."

    amazon'da allan poe'nun tüm hikayeleri 12 dolar, burada 75 tl. üstelik rezil bir çeviriyle. mo yan'ın yaşam ve ölüm yorgunu 11.85; burada 50 tl.

    korsan kötüdür ama... hayır, korsan kötü değildir. aptal insanların yönetilmesi her zaman daha kolaydır, insanların elinden edebiyatı, felsefeyi, psikolojiyi, sosyolojiyi alırsanız onları aptal bırakırsınız, sorgulamayan itaat eden insanlar var edersiniz.

    ahlak, az sayıdaki güçlünün, çok sayıdaki güçsüzü kontrol etmesi için yaratılmıştır. elimizden sanatı almalarına izin veremeyiz. yasa koyucuları tüm gün eleştirip yasalara sıkı sıkıya bağlı kalmak da, anca böyle "eğitilmiş" bir kitleyle mümkün sanırım.

    not: genç yazarların, ünlü olmayan yazarların bu işlerde yayınevlerine rest çekmesi pek mümkün değil. ama adını duyurmuş yazarlar bir zahmet bir şeylere "ya bu yanlış!" diyebilmeli. ya da ülkemizde kitap okunmuyor diye ağlamamalı. ben yazarların sadece yazarak hayatta kalabilmesini istediğim kadar, istediğimiz gibi kitapları satın alabileceğimiz, okuyabileceğimiz daha makul bir düzlemi de istiyorum.