domuz eti

  • domuz eti koşer olmayıp yahudiler tarafından da tüketilmez.

  • (#124528892)

    bu entry'de bahsedilenler neredeyse tamamen yanlış. islam ve hristiyan teolojisini iyi bilirim.

    1-hristiyanlığın ilk yayıldığı yer neresidir? anadolu. yayan kim?
    st.paul yani bizim tarsuslu paul. (bkz: tarsus'taki esrarengiz kazı)

    2-st.paul hakkındaki kaynaklarda da sıkça geçer, paul zenginle zengin, fakirle fakir, yahudiyle yahudi olur. (aslen yahudidir zaten) putperestle putperest olur. isa'nın öğretisini yaymak için elinden geldiği her şekle girer ki bugünkü misyonerlik faaliyetleri de aynı şekildedir. zaten bu düstur hem isa'nın öğretisinden hem de 'selefleri'nin imanı yayış şeklinden gelir.

    anadolu halkı oldum olası fakirdir. o dönemde etnik açıdan rumlarla dolu anadolu'da domuz eti çok tüketilir. domuz dediğimiz hayvanın birçok çeşidi vardır. hemen hemen her iklim ve coğrafyada domuz olabilir ama detaylı bilmediğim için bilirmiş gibi de yazmayacağım ama teoloji bildiğim konu. hıristiyanlık islam gibi değildir, tamamen tarih süreçle oturmuştur. gerçi islam da öyledir ama onun ki 23 yılda (hatta bence 21) olup bitmiştir.

    ama isevilik nasıra'da isa'nın doğumuyla başlar 3.yy kadıköy konsüllerine kadar anca oturur.

    paul fakir halkın domuz yemeyi bırakmayacağını bildiğinden bu konuyu hasır altı eder. zaten isa'nın öğretisi kendisini yayabilmek için belirli tavizleri vermeye yönelik bir öğreti ve esneklik taşır. islam, yahudilik ve hıristiyanlık bağlamında sağlam farklılığın ortaya çıktığı yerlerden biri de budur ama çok uzun bir konu.

    yeni ahitle gelen daha esnek yapıyı st.paul daha da esnetir. çünkü önemli olan isa'nın sözünü yaymak ve insanları tanrının krallığına davet edip kurtarmaktır. ayrıca isevi tanrı günahkarı da sever. bu aynı zamanda iseviliğin en güçlü yanlarından biridir bence.

    yani anadolu'da domuz tüketilir hatta çokça tüketilir, bunu yenemeyeceğini bilen paul öğretiyi değiştirir. zaten yazılı bir kitap ve emirler de tam olarak yoktur. incil bir kutsal kitap ve vahiy değil. vahinin kendisi olan isa'yı anlatan pasajlardır. (bizde hadis kitapları bu sınıftadır.) yeni ahit denilen şey isa hakkında yazılmış olanların çıkarımı gibidir.

    anadolu'da günümüzde de çok domuz çiftliği vardır.

    (moldova'da bereket marka türk ürünü domuz-beef karışımı köfte gördüğümde dumur olmuştum.) --burayla alakalı çok soru geldi. bereket bizim bildiğimiz bereket değil, tamamen farklı bir logo ve renklere sahip bir marka. üretim yeri de kocaeli civarıydı diye hatırlıyorum. ekim'de tekrar gideceğim nr.1 markette bulursam tekrar fotosunu çekeceğim.

    günümüzde ülkemizde sağlam domuz üretimi yapılır iç pazara satılmaz ama deri ürünlerimizin geneli domuz derisinden yapılır ki desa marka deri ceketim domuz derisi.

    domuz islamın gelişiyle anadolu'yu terk etmiştir. genel olarak ibrahimi dinlerde domuzun yasak olmasının nedeni kurdeşen hastalığıdır o dönemlerde domuz nedeniyle yayılabilen bir hastalık olmuştur. (en azından teoriler bu yöndedir.)

    yüksek yağlı oranıyla pek sağlıklı bir et değildir. tabi diğer etlerin de ne kadar sağlıklı olduğu tartışma konusu. damak tadınıza bağlı olarak değişmekle beraber lezzetlidir.

    edits: hristiyanlıkta kafa olmak için içmek de haramdır. müslümanlar gibi içide 1,5 vol alkol olan bir şeyi vooow haram diye kaçmazlar.

    bir bira'dan veya bir kadeh şaraptan kafa olmayacaklarını bildikleri için islamdaki gibi 'çoğu haram olanın azı da haram'dır içtihadı yoktur. zaten bu durum islamda içtihadı bir meseledir. alkol'ün keşfiyle daha da perçinlenmiştir. 'hamr' denilen hurma şarabı ve aklı örtenler anlamına gelen şeyler yasaktır yani aklı örtmek yasaktır. biraz gazali etkisiyle ki 'yanılmıyorsam'

    'çoğu haram olanın azı da haram'dır içtihadı alkol konusunu biraz daha tabulaştırmıştır. yoksa bugün içinde 0,5 alkol bulunan bir içecekten kaçan dindar müslümanlar 10.yy'da yaşasalardı içinde %1-2 hatta %4,5 alkol bulunan bir şeyler kesin içmişlerdir de haberleri yoktur. alkol keşfedilince haram daha da derinleşti ve öcü oldu. iyi de oldu. yoksa bu topraklar daha leş olurdu.

    ayrıca saykoaktif bir keyif vericiyle (alkol, thc, kokain vb.) yeme-içme ile alakalı bir yasak bir tutulamaz. ikisinden alınan hazlar ve bağımlılık birbirinden çok farklı motivasyonlar oluşturur. arap ülkerinin favori uyuşturucusu kokain ve captagondur. yemen'e inin gat yaprağıdır. çoğu kuzey afrika (mağrip) ülkesinde esrar serbesttir. sokaklarda esrar içen bir sürü müslüman gezer. yasa dışı da değildir. en azından uygulamada bir problem olarak görülmüyor. (yasa dışı mı değil mi tam emin değilim.)

    fakat domuzun esamesi okunmazken bu ülkelerde bu uyuşturucular sağlam tüketilir.

    kafa yapanla doyuranı aynı yere koymamanız gerekir. ben domuz sevsem ama bulamayıp yemezsem başka sevdiğim bir yemeğe yönelirim ama sarhoş olmak istersem onu ikame edeceğim farklı bir madde bulamam ki esrar, kokain ve alkol gibi 'saykoaktifler' birbirlerinin yerini tutmazlar. alkol sevmeyen birisi esrarı çok sevebilir. kitleleri bağımlı yapabilen kokaini bazıları hiç sevmeyebilir gibi... ki kokain, alkol ve esrar örneğini gerçek hayattan karşılaştığım şeylerden verdim...

  • hahahaha ulan bunu yiyerek siyasal islamdan intikam aldigini dusunen ergen var.

    yagli bir ettir.

  • (dini nedenler dışında) yasak olmayan ve kolaylıkla bulunan et türü. salak mısınız nesiniz... yasak olduğunu ve bulunmadığını nereden çıkardınız.

    (bkz: kozmaoğlu)

  • eninde sonunda türkiye'nin de tam gaz üretimine geçeceği ve geçmesi de gerekli et türü.

    nüfus artışı, kaynakların kısıtlı oluşu ve ülkemizde hayvancılıkla uğraşan insan bulmakta yaşanan sıkıntı ortada. kırmızı et üretemediğimiz için fahiş fiyatlara tüketiyoruz. o da yetmiyor ta brezilyalardan şarbonlu hayvan alıp tüketiyoruz.

    konuyu birçok açıdan ele almak gerekirse,

    öncelikle domuz çok kolay üretilebilir bir hayvan. inek gibi doğum hızı çok az, koyun gibi nazlı bir hayvan değil. bir batında çok sayıda doğuruyor, yılda birkaç kez doğum yapıyor ve yavrusu çok kısa sürede 90 kg'ye çıkıyor. domuz gibi lafının hakkını veren zor hastalanan bir hayvan.

    diğer taraftan dünyadaki en güçlü ve rafine domuzların kuzey anadolu domuzu olduğu söyleniyor. örneğin internette gördüğünüz abd'li avcılar tarafından çekilen, avlanmış o devasa domuzların hemen hepsi karadeniz bölgesinde vurulmuş oluyor. bu açıdan tr'de tür avantajı da var.

    şimdi gelelim asıl mesele olan dini tutuma. yani üretirsek pazar bulabilir miyiz meselesine?

    öncelikle tartışmasız şekilde islam dinine göre domuz haramdır. kuran-ı kerim'de açıkça beyan edilmiştir. ancak şu da söylenmeli ki tr'de hiç de azımsanmayacak bir insan açıkça müslüman olmadığını beyan etmektedir. özellikle gençlikte deizm, agnostizm, ateizm patlaması yaşanmaktadır. bu gençler batı tarzı yaşamı tüm ögeleriyle yaşamak istediğinden, domuz eti tüketimi de kısa sürede bu kesim içerisinde artacaktır. ayrıca mahalle baskısı yüzünden elhamdülillah müslümanım deyip, içinde büyük tepki biriken sayılamayacak kadar insan var.

    diğer taraftan bir de müslümanım ama ucuz olsun da ne olursa yerim diyen de ciddi bir kitle var. ben bu kesimin de hard discount markete, sözgelimi kilosu 10 tl ye kıyma kondu mu gayet tüketeceklerini düşünüyorum.

    diğer taraftan şunu da söyleyeceğiz, islam dininde en az domuz eti kadar allah adına kesilmeyen hayvan eti de haramdır. hakeza ehli kitabin kestiği et helal iken ateistin kestiği et kesin şekilde haramdır. bu durumda brezilya'dan, sırbistan'dan, rusya'dan gelen karkas ne derece helaldir, bunları hangi şahıslar allah adına kesmektedir, yargıyı size bırakıyorum. yani aslında şu an ithal eti tüketen bir müslüman, "şüpheli şeylerden sakınınız" hükmünü açıkça ihlal etmektedir. bunu da bir tarafa koyalım.

    diğer yandan konu dönüp dolaşıp sağlık konusuna gelecekse, bu eti tüketen ülkelerdeki gıda güvenliği ve genel sağlık durumuna bakarsak söylendiği gibi risklerin olmadığını görüyoruz. et fiyatını düşürmek için kendimizin üretmediği, ucuz olsun da nasıl olursa olsun diye saldırdığımız ithal etlerin ne hastalıklar getirdiği de malum.

    işin ekonomik boyutu da ortada, cari açık için yeterince kalem yokmuş gibi bir de kırmızı et de açık veriyoruz.

    neticede devlet bu et türünün üretimindeki her türlü engeli kaldırmalıdır. yalnızca karışım etli ürünleri en sert şekilde engellemelidir. ayrıca bu et türü okuma yazma bilmeyenin dahi algılayabileceği şekilde etiketlenmeli ve kendine özel reyonda satılmalıdır. bu şartlar sağlandıktan sonra, kimse bir diğerinin ne yiyip içtiğini belirleme hakkına sahip olmamalıdır.

  • ne tatil icin gittigimde, ne de yasadigim yerlerde hic de sokaklarda kokusunu alamadigim et türü. bu arada burnum da kokuya cok duyarlidir. sana kokuyorsa yemezsin. avrupa sana domuz kokusundan dolayi cekilmez geliyorsa da gitmezsin olur biter.
    bu konuda daha önce de yazdim (bkz: #62292029), neden yiyen ve yemeyen birbirine satasip duruyor anlamiyorum.

  • oncelikle (bkz: #55478771)

    hakkindaki muthis onyargili cigirtkanliklar halen devam etmekte olan protein kaynagi. bir de utanmadan, sikilmadan, kendilerinin cerceveler icinde hapsolmus zihinlerine bir kez olsun donup bakmadan her dusuncede insan barindiran koca milleti topluca komiklikle itham edebiliyorlar. kabaca konu hakkinda azicik dusunelim beraber isterseniz.

    avrupa birligi genelinde ortalama aylik maasin 3000 euro (yaziyla uc bin yuro) oldugu gercegini bir cebimize atiyoruz. domuz etinin fiyati danaya ve kuzuya gore daha makul onu da kabul edip obur cebe attik. ab’nin elit ulkerinde (fransa, almanya, hollanda, iskandinav ulkeleri vs.) 3000 euro’nun turkiye’deki 6000 tl’nin alim gucune tekabul ettigini de cok kabaca kabul ediyoruz zaten. simdi butun bunlarin isiginda lutfen kendini aksam isten adeta kurt gibi ac cikmis andreas’in, hans’in yerine koy, 6000 tl maasin var, cidden aradaki birkac lira icin o les gibi bok kokan eti tercih eder miydin? o les gibi kokan kalitesiz et dunyanin en onde gelen, en luks, en pahali restaurantlarinin (bkz: fine dining) menulerinde sene 2015 olmusken hala yer almaya devam edebilir miydi?

    neyse dur zorlama daha fazla, empati falan da girince isin icine hafiften bir yanik kokusu geldi burnuma, beyninden sanirim, mundar olma simdi durduk yerde. turkiye senede ortalama kisi basi 23 kilo et tuketirken almanya 88 kilo, fransa 90 kilo et tuketiyor ve benim gonlu bol pasam arsizca, kendisinden muazzam emin bir sekilde, ulkesinin vatandasindan en az(!!) iki kat zengin olan ''avrupalilar’in'' (gavur) bir nevi mecburiyetten buna da sukur mantigiyla, suyuna 4 ekmek banarak domuza kanaat ettigi yanilgisini burada bizim yuzumuze vurabiliyor. safi ziyansiniz yemin ediyorum.

  • tanım: avrupada bolca tüketilen et türü.

    nerden baksan 4 yıldır bu başlığı takip ederim, öyle düzenli takip etmem denk geldikçe bakarım. sözlükte bir grup var, belli bir dönem gelip bu eti övmeye başlıyor. işte şöyle lezzetli böyle güzel. sonra bu eti övme şenliklerine katılan arkadaşların bir derdi olduğunu anladım. ucuz edebiyat peşinde koşan, kendini elit gören ve farklı fikirlere tahammülü olmayan tipler.
    benim görüşüme gelirsek, bu eti isteyen yer istemeyen yemez. kimin yediği yemediği umrumda değil. misal ben asla yemem ama gelip de yiyenlere sövmem. ama sen gelip yemeyenlere ağza alınmayacak hakaretler edersen sana orda dur derim. bir grup caninin yaptığı katliamı gelip tüm müslümanlara yıkacaksın sonra bu eti yemediklerini söyleyeceksin, zavallısın kardeşim. böyle ucuz provokasyonlarla bir yere varamamakla beraber beyin fonksiyonlarının çalışmadığını ispat ediyorsun.