din kaynaklı geri kalmışlığı inkar hastalığı

  • "hayır geri kalmışlığın sebebi din değil sen din düşmanısın" derler.

    "sen islamofobiksin, sen ermeni dölüsün, sen soysuzsun, kanın bozuk bu yüzden yüce islam dinine sataşıyorsun" derler.

    "senin bazı art niyetlerin var, bu türk laikçileri de avrupalı kafirlerden daha beter din düşmanı ulan" derler.

    işte tüm bu insanlar gazalici nihilist zihniyetin tohumlarıdır.

    benim islam dininin aklı merkeze alan türü ile bir problemim yok. yaşar nuri öztürk, edip yüksel vs. bu adamların tarif ettiği din ile de bir derdim yok. derdim olan din türü milletin vergisi ile umre qeyfi yaparak mekke'de seks yaparken mi artık ne yaparken bilemiyorum viagradan ölen bir takım sahtekarların puştluklarını hiç umursamayan ve hatta onları savunan yığınların dini. bu umursamazlık, bu çelişki sorgulamazlık, bu tutarsızlığın kökünü merak etmezlik, bu "bu dünyadan vazgeçmişlik", bu ahiret fetişizmi, bu "bu dünyada gerçek bir mahkeme kurulamazcılık". adalete imanı, hukuka imanı, demokrasiye ve medeniyete imanı reddetme hastalığı.

    ister amerikada olsun, ister türkiyede, ister suudi arabistan'da her insan biyolojik olarak birbirine eşittir. aynı türün mensubudur. insanları, ülkeleri, toplumları kültürleri geri zekalı yapar. bundan ayrı şekilde bir de yığın/aydın ayrımı vardır. yığınlar sığır gibidir. yığınlar medya yoluyla, iletişim yoluyla yönlendirilmeye muhtaçtırlar. yığın ile aydını birbirinden ayıran temel faktör geleceği görüş mesafesidir. yığınlar en fazla bir kaç yıl ötesini görebilirler aydınlar ise çok daha öteyi, geleceği, 50 yıl sonrasını, 100 yıl sonrasını. bir aydını aydın yapan temel sıfat ileri görüşlülüktür. aydın diye lanse edilen islamcılardan bazılarının gelecek öngörüleri de tutarlı aslında. mensubu oldukları inancın zayıflayacağını öngörüyorlar ancak tarihi anlayamadıkları için onların dünya görüşleri sakat. bugün eğitilen her kız çocuğu, dökülen her metreküp beton, yapılan her metre yol, kente göçen her bir köylü islamcılığı biraz daha yok ediyor. insanlar kentlileşiyor. kentlileşen insanlar eşyaya daha bağımlı hale geliyorlar. eşyaya bağımlılık esasında dogmalardan arınma yolunda ciddi bir ihtiyaçtır. eşyaya bağımlılığı olmayan kişi yetiştiği gazalici nihilizm yüzünden bu dünyada eşyasının korunacağı mahkemeler kurulabileceğini kabul etmez. köylülükten şehirliliğe geçen gazalici nihilistler kendilerine benzemeyenlerin ortasında yani şehirde eşya sahibi olduktan sonra o eşyalarını koruyacak adaleti de tahsis etmek zorunda kalacaklardır. adalet eşyanın/mülkün temelidir. bizim insanlarımızı gazalici nihilizmden sadece maddeye bağımlı hale gelmek kurtarabilecektir. bünyelerindeki materyalizm oranı artacaktır. materyalizm arttıkça adalet de ona bağlı olarak artacaktır. hayvan gibi pençelerinin altında bir şeylere sahip olacaksın ki korumak için insan gibi yasa yapabilesin.

    yığınlar sığır gibidir. çok duyuyorum:

    "bizim millet ne malın gözüdür! ne diyon sen be? dine falan oy vermezler onlar para gelecek yere kendi çıkarına olan şeye oy verirler. siz bir boktan anlamıyorsunuz!"

    diyen insanlar var. bizim millet, onların milleti, öbürlerinin milleti tümü sığırdır. yığınların sığır olduğu benim orijinal tezim falan da değil bütün dünya söylüyor bunu. yığınlar evet malın gözüdür, kendi çıkarına oy verir ancak yığınlar en fazla bir kaç yıllık çıkarına oy verir. 200 yıl/400 yıl öncesini bilmediği gibi geleceğe dair de hiçbir öngörüsü yoktur. uzun vadede hangi siyasal akımların kendilerine faydalı hangilerinin zararlı olacağını tartıp biçemezler. anlayamazlar. yani bir kaç yıllık gelecek için malın gözü diyebileceğimiz yığınlar uzun vadeli çıkar konusunda idiottur. uzun vade için hesap kitap yapamazlar çünkü tarih ve felsefe bilmezler. yığına mensup kişinin dış dünya algısı olmaz. yaşadığı ülkenin daha iyi bir yer olması için mücadele etme gereği duymaz. geçmişi ve geleceği merak etmez. tüm bunlardan sebep bataklığın dibinde yaşadığı halde bunun farkında değildir halinden şikayet etmez. yığınlara muhalefet eden kişi yığın olmaktan da sığır olmaktan da kurtulmuştur.

    islamcılar düşünce üretemiyorlar. ürettiklerini düşündükleri hemen hemen her şey gazalinin 1000 yıl önce orta doğu topraklarında yaptığı safsatalar. o safsatalar şamın ve ırak'ın bugünkü halinin sebebi. gazali'nin bir de bugün modern kravatlı junior versiyonları var. bunlar bütün felsefeyi ve tarihi okudukları halde dünya genel medeniyetinin kendine sahiplendiği düşünce çizgisini reddederler. cemil meriç ve dücane cündioğlu bunlardan. ne diyor cemil efendi:

    "kıtaları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik.
    kelleler damlardı kılıcımızdan. bir biz vardık cihanda, bir de küffar…
    zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları…
    ihtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu.
    sonra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, “ben avrupalıyım” demeye başladı, “asya bir cüzzamlılar diyarıdır.”
    avrupalı dostları, acıyarak baktılar ihtiyara, ve kulağına:
    “hayır delikanlı” diye fısıldadılar, “sen bir-az gelişmişsin.”
    ve hıristiyan batı’nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir “nişân-ı zîşân” gibi gururla benimsedi aydınlarımız."

    cemil meriç ciddi bir baş ağrısıdır. koca koca beylik laflar edip de altını dolduramayan şizofren mi diyeyim artık kişilik bölünmesinden muzdarip bir nevrozlu mu bilemedim. ama cemil meriç'in bütün hayatı çelişkidir. arada güzel bazı aforizmalar etse de zıddını çoktan söylemiştir zaten bu yüzden hemen hemen bütün yazdıkları genel bir bakış açısı ile çelişkilerden ve saçmalıklardan oluşur. biz son 300 yıldır girdiğimiz hemen hemen her savaşı kaybetmiş bir toplumuz. savaş sıcak ya da soğuk olsun kurtuluş savaşı gibi bir kaç tanesi hariç her seferinde kaybediyoruz. cemil meriç acaba bunları bilmiyor mu? sanayi devrimini bilmiyor mu? makineli tüfeğin icadını ve onun icadına olanak sağlayan politik ortamı bilmiyor mu? avrupa tarihinden bihaber mi? hepsini biliyor.. 18. yüzyıl almanyası nam-ı diğer prusya'da zorunlu ilköğretim vardı. prusya krallığı, dünya tarihinde genel ilköğretim sistemini uygulayan ilk devlettir. bugün bizim islamcıların çok severek bindiği bmw'lerin motor verimlerinin ve performanslarının ardında martin luther'in reformu zihniyeti ile şekillenen ve 300 yıldır var olan alman eğitim sistemi vardır. bizde ise ilköğretimin yaygınlaşması ancak 1930'lara denk gelir. bugünkü islamcıların dedeleri 1930'larda uygulanmaya çalışılan eğitim sisemine kafir düzen adını vermişlerdi. latin alfabesi kafir alfabesi idi, medrese usulü olmayan, batı modelli eğitim de kafir eğitimi idi. cemil meriç'in yukarıdaki yazısında geçen küffar kelimesi benim burada kullandığım kafir kelimesinin birebir çoğuludur bu arada. cemil meriç bir eziktir. uçağı bir kafirin icat etmiş olmasını kendine yediremez. onlar zaten bizi aralarına almayacaklar diye bir de bahane sunar. aralarına almak ne demekse? hıristiyan olmayan güney kore ya da japonya onların arasına mı girmiştir şimdi? onların arasına girmek ne demektir? batı bizi almaz arasına diyerek ne demek istemektedir cemil meriç? boş boş laflar bunlar. tümü de cemil meriç'in kör olup da islamcılığa başladığı tarihten sonra "ben türk islam sentezinin savunucusuyum" demesinden sonra yaptığı safsatalar. türk islam sentezi nizamülmüktür. nizamülmük de gazalidir. gazali de deve sidiği içmektir. bunların tümü birbirine denktir. türk islam sentezi hanefi fıkhıdır. müzik haramdır. ressamların yeri cehennemdir. kadın evde beslenen ve sosyal hayata çıkması yasaklanmış bir tür hayvandır, kılıçla savaşacak ve cihat yapacak bebekler dünyaya getirme makinesidir. türk islam sentezi cemil meriç'in yaşamadığı her şeydir. cemil meriç aşık olmuştur. türk islam sentezinde aşk yoktur. mahrem vardır. görücü usulü evlilik vardır. kadınların avuç içleri ve yüzleri hariç her yerleri kapalı olacak öğretisi vardır, birbirine mahremiyeti olan erkek ve kadın aynı odada oturamazdır. cemil meriç bunları uygulamış mıdır? cemil meriç psikolojik bir vakadır. klasik psikolojisi bozuk ne dediğinin farkında olmayan ayakları yere basamayan ezik bir islamcıdır. her şeyi çelişkilidir. iki yüzlüdür, korkaktır. ya da cemil meriç türk islam sentezinin ne olduğunu hiç bilmemektedir, açıp da türk islam sentezinin resmi ideolojisne ait bir tek fıkıh bir tek tefsir kitabı okumuşluğu yoktur.

    dücane cündioğlu cemil meriç'ten hem daha kapasitesiz hem de daha ezik biridir, zaten eğitimi de yoktur doğru düzgün. dücane cündioğlu batının kendi düşünsel düzlemini aristo'ya dayandırmasına bütün bir batının temelde aristocu oluşuna, aklın insanlık tarihinde en anlaşılır hali ile aristo ile var olmaya başladığına falan karşı çıkar. hem de bunu "biz osmanlıyız yunan denen ezik milleti 300 sene idare ettik kölemiz yaptık ben bugün i-phone'u icat eden ve marsa gidecek aracı üreten, sosyal olsun, siyasi ve hukuksal olsun hemen hemen tüm fikirleri bulan o kos koca batı medeniyetinin temellerini yunan denen ezik millete bağlamam" kafasında yapmaktadır. sen kimsin oğlum? bunu batı medeniyeti dediklerin kendileri kabul etmişler, bu onlara ait bir tez, bu onların kendi gerçekleri, kendi fikirleri. komik değil mi? bütün bir medeni dünya birleşmiş ve bizim kökümüz kadim yunandadır demiş bizim minik dücaneciğimiz bunu kabul edemiyor, ağırına gidiyor aristonun pis bir yunan oması.. bir de akıl veriyor onlara.. "yok kanka valla bak kadim yunan olamaz hem bak sen romalı filozoflardan sonra skolastik düşünceye kadar arada bir boşluk var o boşluk ne alaka?" falan saçmalıyor. o boşluk aklın esaret süreci dücane efendi tıpkı gazali, ibn-i teymiye, arabi ve rabbani gibilerin islamiyeti esaret altına alması gibi romalı azizler de hıristiyan toplumları esaret altına almışlardı. rönesansta aristo ile tekrar buluşan avrupa bu esaretten kurtuldu reform ile kıçına tekmeyi bastı o azizlerin sanayi inkılabı ile de tarihe gömülmüş orospu çocuklarına çevirdi onları, bugün herkes analarına küfrediyor onların. zaman gelecek bizim burada da aynısı olacak. zaten felsefenin bütün hikayesi budur. hegel de dahil olmak üzere hegel'e kadar felsefe dini zaptetme sanatıdır. din dişleri kanlı bir hayvan gibi gördüğü her düşünceye saldırmıştır binlerce yıl boyunca. çünkü din yığınlardan güç alır, insanın temel korkusu yok olma korkusudur ve ölümden ötedeki köyü dinden başka anlatan bir düşünce gelmemiştir bu da yığınlarda muazzam alıcı bulmuştur.

    islamcılara açık çağrımdır: geri zekalılığı bırakın artık. aynı hikaye hıristiyan toplumların tarihinde mevcut. din vardır yoktur, allah vardır yoktur, ahiret inancı şöyledir böyledir tartışmaları değil bu. tamam biri çıkmış tanrı ile kontakt kurduğunu söylemiş ve kendini peygamber ilan etmiş. buna bir şey dediğimiz yok. kurduğunu ya da kurmadığını ispatlayamayız. ben inanmam sen inanırsın burada sana neden inanıyorsun diye sormak da umrumda değil. ama bundan sonrası önemli olan. birileri çıkıp ben isanın ana bayisiyim demişler ve kafalarına göre bütünüyle teslimiyeti esas alan düzenler kurmuşlar. aynısı bize de olmuş. biz de tarikatların tanımı şudur: "kendini şeyhine/müçtehitine/mezhebine tıpkı teneşirdeki çıplak bir ölünün kendini ölü yıkayıcı imama teslim etmesi gibi teslim edeceksin." daha sonra isacılar tarafı bu durumu aşmışlar, baş kaldırmışlar, isyan etmişler, yeni fikirler bulmuşlar, gelişmişler dünyanın hakimi olmuşlar. onların 800 yıllık mücadelesini bizim de en baştan yaşamamızın bir anlamı var mı? biz neden kurtulamıyoruz gazali gibi ruhbanlardan? neden aklı mutlak otorite yapamıyoruz tıpkı hıristiyan aleminin hatta güney kore ve japon gibi milletlerin de yaptığı gibi? bu durumu aşmak için illa bir luther çıkıp da mezhep savaşları mı çıkarmalı? biz de tıpkı onlar gibi modern filozoflar dönemi falan mı geçirmeliyiz? birileri çıkıp allah öldü haydi cenaze namazına diye selasını mı okumalı allahın? aynı hikaye orada da var ama. neden onların geçtiği süreçten biz de geçmek zorundayız? onlarca yıl beklemek zorundayız? yığınlar değil hedefim. yığınlara laf anlatamazsın. tarih ve tefekkür algısı olanlara söylüyorum.

    cemil meriç ve dücane gibi adamlar din kaynaklı geri kalmışlık konusunda ekşide de epeyce bulunan islamcı ergenlerin birincil kaynağıdır. o yüzden onlar üzerinden gittim. bunlar din kaynaklı geri kalmışlığı inkar ederken bindikleri mercedes marka arabaların varoluşunu da inkar etmektedirler. mercedes batı felsefesinin bir ürünüdür. felsefe insan hakları, mülkiyet hakkı, eğitim hakkı gibi konuları tartışmaya açar. akıllar dini ya da politik hiçbir kaygı duymadan bu konuları tartışırlar. ve 18. yüzyıl prusyasında olduğu gibi ilköğretimi zorunlu hale getirme kararı alırlar. ilköğretim olunca liseye gerek duyulur ve bir fikir olarak liselerin yaygınlaşmasına karar verilir. ardından bilim akademilerine girebilecek çocuk sayısı artar ve bu da bilim akademilerine seçicilik hakkı tanır. daha büyük beyinler, gerçekten daha fazla hak edenler, bir ahırda at bakıcılığı yapmak yerine alacağı eğitim ile dünyayı değiştirebilecek çocuklar bilim akademilerine girerler ve yaşadıkları ülkeyi de dünyanın genelini de geliştirirler. oysa sadece sınırlı bir zümrenin çocuğu ya da osmanlıdaki gibi seçilmiş sağdan soldan üç beş kişi okutulsaydı hem de saçma sapan bir medrese müfredatı düzeninde almanlar bugün araba maraba yapamazlardı. cemil ile dücane denen idraksiz arkadaşlar bunları ya anlayamıyorlar ya da öbür dünyadan öyle bir korkuyorlar ki altlarına sıçacaklar korkularından. korkmayın. hiç kimse -tanrı bile- sonsuza dek yakmak için kendine 70 yıllık et parçaları yaratacak çılgınlıkta değil.