depresyon kırıcı olarak baba

  • .. ilk aşk acısı.
    yedi sene evvel, adamın biri dedi ki ''ben gayet iyiyim, arkadaşlarla zeytinburnu sahilde mangal yapıyoruz, o kadar iyiyim yani. bir daha da beni arama.'' bir daha arama diyeli 16 kez falan aramış olabilirdim. ama bu kez düşündüm kendi kendime, dedim ki, sonuçta arama beni dedi, görme beni demedi. aramam ama aşkın bana verdiği yetkiye dayanarak, gidip görebilirim. zaten zeytinburnu dediğin nedir ki? o zaman araba da yok, henüz şoförlük de. ama baba var. babalar gibi var hem de. zaten yerinde bir babaysa birçok şey var gibidir. hala yerindeyse, çocukluk var gibidir mesela.

    neyse, baba dedim, şöyle bir dolaşsak ya, zeytinburnu sahil, falan. çok sıradanım sanki, her gün gittiğimiz yol. adam da demedi ki, niye zeytinburnu? birazını anladığına, üstünü hissettiğine eminim. atladık gittik, deli gibi dolaşıyoruz. bütün mangalcıların yüzüne, park etmiş arabalarına bakıyorum. bir yüz aradığım. temmuzda, yedi sene sonra, karaköy'de eşiyle birlikte karşılaşabileceğim bir yüz. hayat, hiç pas geçmiyorsun, sokuyorsun gözüme. bir depresyon dövücüsü babam da bütün gün ah etmeden bütün sahili dolaştı benimle, mangal insanını aramak için.

    biz o gün bulamadık. hayatımda hiçbir şeyi aradığım vakit bulamadım zaten, buna geceleri güneş de dahildir. sahil kenarındaki mangalcıları, kolundaki yanığı, sebepsiz aramalarımı, ilk aşk acısının bir tutamını ve bazı şarkıları o gün dönerken içimden denize attım. yüzmediler. okulumun karşısındaki başak tarlasına gökdelen yaptılar. ben yıkıldım. imarsız, iskansız ve olanaksızdım. geçenlerde, metin akpınar'ın, zeki alasya'nın cenazesinde yakasına taktığı en yakın arkadaşının fotoğrafıyla verdiği bir pozdan sonra da, hayatı biraz daha kanıksadım.

    babamın iyiliklerini de asla unutmadım.