deniz gezmiş'in banka soyması

  • yine benim lafıma insanlar yavaştan nasıl da geliyor! yaşlılık bu zaten: döngüyü iki kez yaşadığın için evrenin "gidişatının" sırrının kalmaması durumu!.. tekdüze bir gidişat bu; uzun süre izleyen (ben buna "döngüyü iki kez izlemek" diyorum) herşeyi görüvermeye başlıyor. yani kendimi övmüyorum "ben her şeyi bilirim" havasında. olsa olsa yaşlılığın kerametini övüyorumdur.

    yıllarca söyledim, ne hakaretler işittim: deniz gezmiş (eşkıya demiyorum, terör,st demiyorum) silahla işleri yoluna koymayı seçmiş, daha doğrusu koyabileceğine inanmış kişilerdendi. bu seçimi yapanların karar mekanizmasında tabii ki sert kimliklerinin de büyük katkısı vardır. deniz gezmiş sert karakterli, kavgacı diyeceğim olmayacak, “savaşçı” diyeyim, bir kişilikti. solcu zannedildi, bu yüzden benim zamanımın kentli/ aydın/ dangalak (işte küfür de ettim, ne olsa gocunacak kimse kalmadı) solcuları tarafından pek bir idealist kahraman ve de düşünce adamı olarak algılanırdı! oysa o da tıpkı yılmaz güney gibi incelikten nasibini almamış kıraç topraklarda ezilerek yetiştiği için (bence haklı olarak) öfke ve hırs içinde bir adamdı... ve de idealist solcu molcu değil, bıngır bngır “pkk emellerinin izleyicisi”ydi.

    (hemen bir dipnot: sakın ola beni kürt düşmanı sanmayın! kürtleri -son zamanlarda duygularım hayli zayıflamış olsa da- bir zamanlar ne kadar desteklediğimi entrylerimi okuyan görür.)

    nasıl bir “elifi görse mertek sanan” solcular vardı allahım o dönemlerde! insanı sinirden krize sokar ve de sadece saç değil, bıyık sakal yoldurabilirlerdi kuş beyinlilikleriyle.

    örnek mi... geliyor:
    1. sosyetik arkadaş grubumda o zamanların çok ünlü film aktörünün akrabası olan bir kız ve de onun kankası olan (bu gün hala piyasada bulunan ünlü bir kolonya markasının sahibinin kızı) musevi bir diğer kız, deniz gezmiş asıldığı gün zırıl zırıl ağlamışlardı! ikisi de değil istanbul, teşvikiye’den (o zamanlar etiler dutluktu) çıkmışlıkları yoktu; ama falancanın kırık dökük şiirini tersten ezbere okurlardı ve sürekli “buram buram anadolu kokuyor” lafını ederlerdi.

    2. “mavi yolculuk”la çok ilişkili iki tane pırıl pırıl, eserlerine büyük saygım olan, kitaplarını okumaktan lime lime dağıttığım iki kimlik, ikisi de çok köklü istanbullu ailelerden oldukları halde, yolculuklarımızda muhakkak çevreden şaşkınlık içindeki köylüleri masaya çağırırlar, önlerine içki koyarlar sonra zorla halay çekerler, yok bilmem kim şiirlerini okurlardı. bu duruma en çok köylüler şaşardı!

    ne zorlama öykünmecilikti allahım!

    köylü köylü diye diye istanulda istanbullu bırakmadılar. o benim kuşağımın solcuları, atatürk’ün zar zor, neredeyse kanını vererek yarattığı osmanlı + batılı kimliğini piç -evet yineliyorum piç- ettiler! atatürk köylü sevmez miydi? tabii ki severdi. ama masasına kravatsız bir otur bakalım, ne oluyor. bizim yarım porsiyon aydınlar kentli şansını yakalayamamış insanlara şans verecekelrine, hepsi sıfır numara köylü olmayı matah sanırlardı! kimler içindi bu köylülük merakı?? memleketten bir parça toprağı almayı hak görenler için! bu denklemde deniz geşmiş milleti, ırkı için savaşan bir adamdır. bizimkiler nedir? kentli can sıkıntılarını, kent kaynaklı psikolojik sorunlarını boş boş işlere ibla ederek çıkış yolu arayan kuş beyinliler! istedikleri yere ibla edip, istediklerini arasınlar; benim derdim milyonarın geleceği ile oynadılar! onlar yüzünden bu kente ezici göç başladı! onlar yüzünden bu kadar maganda, zonta doldu ortaya!

    öyle bir köylü manyaklığı doldu ki kültüre, köylü konulu olmayan film çekilememeye başladı yeşilçam’da. türkan şoray gibi bir taş bebek bile ayakta kalabilmek için köylü kadın filminde oynadı yıllar boyu! izzet günay, göksel arsoy, ediz hun, ekrem bora gibi aydınlık yüzlü, batılı imajlı nezih adamlar bıyık bırakmayı reddettikleri için iş bulamadılar ve başka işlere yöneldiler. onların yerini hamal kılıklı bir sürü “jön” aldı. bu kadın dövenlerin, öldürenlerin ilk versiyonudur onlar. (hamal kılıklı lafım da yanlış anlaşılmasın. zamanında apartman temizliğinde, apartman çöp toplamada çalışmış biriyim. “hamal kılıklı” tamlaması işi küçümsemek değil, bedenen zor koşullarda çalışma imajını kültürel olarak sıradan ve olağan kılma ittirmecmesidir)

    sinirim tepemde! artık insanlar görüyor ya gerçekleri... yılların birikimini boşaltıyorum.

    ne deniz gezmişe karşıyım (çok da hak veriyorum, yineleyeyim, kürtlerin eskiden çektiğini sizler bilmezsiniz) ne şuna ne buna! sadece ve sadece dangalaklığa, özentiliğe, seçkinliği pis birşeymiş gibi lanse ederek herkesi magandalaştıran kimselere karşıyım!

    dünyanın sonu geliyor bu aymazlık yüzünden, dünyanın sonu! ölünce kurutuluş yok kara enerji evreni yutarsa! bir allahın kulu da nezih, sakin, dengeli, kendi, güleryüzlü, kibar olmaya solcu/sağcı/dinci şu bu olmaktan daha çok çabalasın!

    dişimi kırmayacağım sökeceğim!