dandik arabaya binen karizma adam

  • hayata dair iç burkan bazı anlar vardır sevgili okurlar.
    greyfurt yemiş gibi bir hal alır suratın..
    üzülürsün,
    mamafih elinden bir şey de gelmez kimi zaman..

    dün karşılaştım 5m migros'ta bu adamla.
    kasada sıradaydık.
    önümdeydi.
    russki standart vodkasından tutun toblerona, yacht dergisinden tutun ince dilimlenip vakumlanmış, kilosu iki yüz elli milyor sen milyar lira eden turuncumsu hollanda peynirine kadar lüks şeylerle doluydu sepeti.
    benim 32 yıllık hayatım boyunca markette en fazla 1,5 metre yaklaşabildiğim,etiketsizlerinin gidip fiyatını bile sormaya çekindiğim ürünler adamın sepetinde bana orta parmak işareti yapıyordu adeta.
    bi migrosun tapusu yoktu amk o derece.

    hemen adamı süzdüm ibne gibi.
    bunları alan adam çetinkaya takım elbise veya consi cons markasından giyinemezdi diyerek...

    biraz dikkatli baktığımda bizimkiler dizisindeki cafer gibi bir giyim tarzı vardı,
    kasketi hariç.
    ‘kapıcıdır heralde lan’ diyerek kendimi avuttum...
    evet lan kesin kapıcı olmalıydı.
    ...
    derken telefonu çaldı ve ;

    - alo sertaç.... canım o işi hallettik, yarına 2 müşteri gelecek

    dedi çetin tekindor diksiyonuyla...
    sertaç diye birine canım diyebildiğine göre bu adamın adı da toprak, çağan veya aybars'tı.
    yani adamın kapıcı cafer veya deli yürek’teki kuşçu olma ihtimali ortadan kalktı bir telefon konuşmasıyla...

    resmen john nash gibi olmuştum amk, adamı çözmeye çalışıyordum o 2-3 dakikalık bekleme süresince.
    -derken sırası geldi ve ürünleri banta koymaya başladı...
    adamın banta koyduğu ürünlere , çocukken kuzenimin almanya'dan gelirken getirdiği eşyalara bakar gibi bakıyordum...
    'bu ne lan, böyle bir ürün mü üretmişler amk ' dercesine..
    kendimi 've tanrılar çıldırmış olmalı' filminde ilk kez ayna gören zuzu kabilesi üyesi yamyamlar gibi hissediyordum..
    yacht dergisine ‘’hoşştt’’ dememek için kendimi zor zaptettim düşünün.

    kasadan çıkan fiş zürafa siki boyutlarına ulaştığında ben ve arkamda sırada bekleyenler saygı duruşuna geçip akabinde istiklal marşı okumaya karar verdik telepati yöntemiyle.
    marşın bitmesi ile kasiyerden ‘527 lira 50 kuruş’ lafını duymamız bir oldu.
    !!!!!
    aheeeeeyyy beeeaaa... hoh hoh hooooooooo...

    527 lira laaan!

    yani kasiyer müdüre gidip fişi gösterip ‘günlük ciroya ulaştım, şimdi siktirip gidebilir miyim’’ diye sorsa üstüne 1 maaş ikramiye bile alırdı yeminle.

    derken bizim gizemli kaslı, koyu kredi kartını çıkardı cüzdanından.
    kaslı değildi ama nedense gözüme kaslı görünmeye başladı yavaştan..
    hatta biraz da seksi mi ne..
    ???
    öh höh höömm ,
    neyse..
    kasiyere kartı uzatması belki 1 saniye sürdü, ama biz sıradaki 1944 auschwitz sakinleri resmen slow motion izliyorduk o anı..

    ben hayatımda bu kadar siyah bir kredi kartı görmedim aga.
    bildiğin kara delik amk.
    yani yeminle marshall bu rengi görse fabrikayı kapatır boyacılığa tövbe eder..
    belli ki ne platinum ne de premiumdu bu kart.
    olsa olsa torium veya geberinpisfakirlerium olurdu...

    adam kartı uzattıktan sonra kasiyere bi de ‘’puanla ödeyeceğim’’ dedi..
    ????
    !!
    kasiyer ‘’ne kadar puan var biliyor musunuz?’’ diye sordu.
    adamın ‘’yeteri kadar var hayatım’’ cevabıyla, kasadaki barkod okuyucuyu götüme sokup tüm migros poşetlerini çıplak vücuduma sarıp beylikdüzü sokaklarında şener şen gibi topuklayarak yok mu beni sikeeeeenn diye bağırarak koşasım geldi.
    ....
    bir homo sapiens’in kredi kartında 500 küsür tl’lik puan nasıl olur lan?
    ayıp amk.
    bu kadar terbiyesizliği liverpool beşiktaş’a yapmadı..
    bizim kredi kartımızda 10 tl ve üzeri puan varken kendimizi zengin hissediyoruz, kıza hava atıyoruz kaynatasını zkeyim.
    bu adam ya dolandırıcıydı ya da banka puan kampanyaları ile puan toplayan, akaryakıt pompacısı olarak çalışan bir donanımhaber ölücüsüydü. gerçi ikisinin pek farkı yok ama neyse..

    allaam inşallah pos makinesi red verir diye dua ettik sıradakilerle..
    veeee ........
    işlem onaylandı.

    çıkırt
    çıkırt
    çıkırt....

    işlemin onaylanması üzerinde adam bize dönüp ‘domalın len dna’sını siktiklerim’ dese cim-cif’e bile hayır diyecek kimse yoktu sırada ..
    o an kafamda çalan müzik ‘zahid bizi tan eyleme’ idi.
    ‘beyim bizi fakir eyleme’ye evriliyordu..

    resmen adam tek, biz hepimizdik ve ortada gorbaçov’dan devralınmış bir soğuk savaş vardı.
    ödeme işlemi bitip , poşetleri ile kapıdan çıkana kadar adamı izledik.
    kapıdan çıktıktan birkaç metre sonra 06 plakalı 98 model efsane kasa toyota’nın bagajına yanaştı.
    hayırr..
    !!!
    hayır bu olamazdı..
    o poşetler o bagaja değil, bir porsche panamera’ya bir bmw 525 xd’ye girmeliydi...
    allaam nolur yanlış olsundu..
    çünkü o poşetten 30 tanesi zaten o araba parasıydı.
    ...
    derken adam bagajı açıp poşetleri yerleştirmeye başladı..
    adamı pencere arkasından izlerken, arkadan birinin omzumu parmakladığını hissettim ve irkilip kasiyerle göz göze geldik..
    ve o meşhur soruyu melul bakışlarla sordu..

    kasiyer:beyfendi mani kılap kartınız var mı?
    ben: aaaa! var ama evde unuttum (ehhe ehhee)

    yani o kadar ezilmiştim ki, kasiyer bana ‘’kendini neden evde unutmuyon stoplazmasını siktiğim’’ dese yeminle gıkım çıkmazdı..
    ....

    allah belanı versin dandik arabaya binen karizma adam..
    özgüvenimi de sikip attın.
    inşallah russki standart götünde patlar!!!