dünyanın en pahalı etinin türkiye'de satılması

  • başka bir başlıkta (bkz: #52647320) yazmıştım. eklemelerle aktarıyorum:

    ***

    tanım: özellikle parasız kalınca yediğimiz ürünün "fiyatının artmış gibi" gösterilmesi durumudur. yani kabağın her zamanki gibi üreticiye patladığı durumdur.

    neden "artmış" değil de, "artmış gibi"?

    çünkü son 7 yıldır (en azından küçükbaşta) etin toptan fiyatı aynı. (bkz: hayaldi gerçek oldu)

    (bkz: 2008 kuzu baskül fiyatı 10 lira)
    (bkz: 2015 kuzu baskül fiyatı 11 lira) (bkz: hatta ocak 2015'te hala 10 lira)

    ara not: hayvancılık yapanlar, parasız kaldıklarında, aç kalmamak için sürülerinden bir hayvan kesip sofralarına koyarlar. sırf yokluktan.. küçükbaş hayvancılığın belki de en güzel yanı budur. paranız bittiğinde pirzola yersiniz.

    ***

    koyuncuyum. ete çalışıyoruz. yani pirzola dediğiniz şeyin ham maddesi kuzuyu yetiştiriyoruz. vejetaryan arkadaşlar kızacaklar ama biraz detaya inmeden durumu açıklamak zor.

    önce hayati öneme sahip ve bir o kadar da basit olan soruyu soralım:

    türkiye'de neden et krizi var?

    türkiye'de çok et yendiği için et krizi çıkmıyor. hükümetin "gelir arttı, herkes et yiyor, durduramıyoruz" laflarına bakmayın. ortalama bir avrupalının yarısı kadar et yiyoruz. yani vatandaş gerçekten et yiyemiyor ve buna rağmen et krizi çıkıyor.

    neden?

    sebebi basit:

    "arz çok düşük".

    yani et üretimimiz o denli az ki, bu kadar düşük olan tüketimi dahi karşılayamıyor. yani asıl sıkıntı "eti üretememek".

    ***

    peki kökeni göçebe hayvancılıktan gelen bizler, neden et üretemiyoruz? genlerimiz mi bozuldu?

    evet. biraz da öyle oldu ama gerçek sebepler farklı. 2 taneler:

    1-) "mera yok".
    2-) hayvan ithalatı var.

    ana sebepler yukarıdakiler. aşağıdakiler ise doğrudan etkili tuzu-biberi:

    @-) aracıların fahiş karları (biz eti 1 yıl emek harcayıp, 18 lira maliyet ile üretip, kilosu 22 liraya aracılara satıyorum ben. aynı eti, o aracı, bir gün içinde 45 liraya size satıyor)

    @-) bilinçsiz yapılan hayvancılık: öğretmenin, mimarın, doktorun, mühendisin çoban olmaya meyletmesi.

    @-) hayvancılığın zor bir meslek olması: öyle bir meslek ki, 1-2 değil, yılın her günü bok temizliyorsunuz. üstelik insan boku değil. elinizi bir koyunun vajinasına sokup, ters dönmüş kuzuyu zarar vermeden çıkarıyorsunuz.

    @-) hayvancılığın sosyokultürel algısı: çoban, sığır, inek, öküz, hayvan, sürü, malak, davar, camış, koyun...... vs gibi hayvancılık ile ilgili her kelimin, türkçe'de aynı zamanda bir hakaret, aşağılama sıfatı olması vs.

    konuyu açalım:

    sorunun gerçekleşme şekli şekli sıralı olarak şöyle:

    1-) mera yoksa" eğer, hayvanlarının açlıktan ölmemesi için beslemek zorundasın.

    2-) yem fiyatları da bu memlekette (çok afedersin) kol gibi. 1 tonu 1 milyar. sen bu pahalı yemi hayvana verince, hayvanın eti de hali ile pahalı oluyor. "pahalı yem = pahalı et". dünyanın en basit denklemi bu. kaçınılmaz sonuç yani. mera yoksa, hayvana yem vermemek gibi lüksün yok. ölürler. işte tam burda çok hayati olan 3. yanlış yapıyor:

    3-) et pahalı diye "ithalatı açmak". o zaman ne oluyor? o pahalı yetiştirilmiş hayvan değer kaybediyor. normal şartlar altında zaten kazancı düşük olan zor bir iş, ithal sonrası zarar ettirmeye başlıyor.

    sonuç: üretici mefta. çok ciddi zarar ediyor. aldığı para ile yem borçlarını kapatamıyor. en iyi ihtimal kar etmeden kapıyor defteri. boşa hamallık yapıyor anlayacağınız. nihayetinde üretimden çekiliyor. çünkü kimse bedavaya çalışmaz. bir kimse, bir işi sevse dahi bedavaya yapmaz. ınsanların sorumlulukları var.

    (bkz: 2014'de 600 bin çiftçinin üretimi bırakması)

    biz mesela. aile olarak 350 yıldır hayvancılık yapıyoruz ve akp seçimi kazanırsa hayvancılığı bırakmayı düşünüyordum. kolisyon kurulmazsa bırakıcam. alınacak gocunacak bir şey yok. en azından ayıp benim değil.

    üretimden her çekilen üretici, üretimin daha da düşmesine neden oluyor. ıthalatı yeniden gündeme geliyor.

    ithalatla ile et sorununu çözmeye çalışmak ise, "cüzam yarasını fondötenle, pudrayla" kapatmaya çalışmak gibi. sorunu o anlık örter belki ama gerçek sorun, tam olarak orda, üstelik büyüyerek bekler.

    işte bu yüzden her yıl şiddeti değişen et krizleri yaşanıyor bu memlekette. yer yıl!.. üstelik et ithalatı açık iken.

    ve bakan eker çıkıp şu açıklamayı yapabiliyor: “hayvancılıkta cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık.

    güler misin, sabaha mı bırakırsın.

    ***

    bu noktada aklınıza şu soru gelebilir: “bu eti ithal ettiğimiz ülkeler nasıl bu fiyatlara satabiliyor? taa anasının örekesinden (bkz: avustralya) gemiye buralara getirerek satıyor da nasıl kar ediyor?”

    hah işte! o ülkeler yukarıda anlattığım “çok önemli 3 yanlışı” yapmıyor.

    1-) mera var. çünkü adamların anayasa gibi bir mera kanunu var.

    bizde mera, en kolay ırzına geçilecek, çöp dökülecek, hafriyat atılacak, fosseptik boşaltılacak, gözden çıkartılacak, tarla olarak açılacak, fabrika kurulacak, imara açılacak, top sahası yapılacak, yandaşa peşkeş çekilecek yer iken (ki çoğu devletin kendi tarafından yapılan tecavüzlerdir) o adamlarda mera kutsal toprak gibidir.

    o ülkelerde meraya zarar veren birine, bizde taksirle adam öldürmeye verilenden fazla ceza veriyorlar bazı durumlarda.

    2-) mera varsa zaten maliyet yok. yada yok denecek kadar az. yeme ihtiyaç yok çünkü. ihtiyaç olan kadarı da zaten yine meradan temin ediliyor.

    3-) doğal olarak ucuza yetiştirilen her şey gibi burada da hayvan çok yetiştiriliyor ve ithalatı edilmiyor. hatta çok yüklü ihracat yapılarak ülkeye gelir sağlanıyor.

    özet: onlarla şartlarımız aynı değil.

    aslında her şey ne kadar basit değil mi?

    yani gerçek sorun, ucuza et ithal etmek, kurban bayramını atlatmak, anlık olarak problemi gidermek gibi küçük birşey değil. asıl sorun bu ülkenin et üretmez, hali ile et yiyemez bi hale gelmesi. eskiden en başarılı olduğu alanlardan birinde, dışa bağımlı hale gelmesi.

    özetle, bu adamlar bu memleketi yönetemiyorlar. bunu söyledim diye kızanlar olabilir. onlara bir haber vereyim: uruguay'dan inek alıyoruz şu an.

    ***

    peki yöneticilerimiz konuya ne kadar hakim? çözüm önerileri ne?

    tarım bakanımız mehdi eker, türkiye'nin et sorunun çözümünün "koyunculukta" olduğunu söylemişti.

    bir koyuncu olarak hemen cevap vereyim:

    öncelikle kuzu eti bir lükstür. yani "herkes et yesin" demek gayet normal ve mantıklı iken "herkes kuzu eti yesin" demek aymazlıktır. çünkü dünyanın neresine giderseniz gidin kuzu eti, üretilmesi en zor, en maliyetli, en kaliteli ve en lezzetli etlerin başında gelir. seven vardır, sevmeyen vardır. birşey diyemem ama 4 aylık bir trakya kıvırcığı kuzudan usulüne uygun çıkartılmış bir kalem pirzola, abartmıyorum etçil bi insanı orgazma ulaştırmaya yeterlidir.

    yani deniz mahsülleri içinde "havyar yada kalamar", bir araba olarak "mercedes" neyse, kırmızı et için de kuzu eti odur. siz uzunun "şimdi oyz bey, bu gün 350 bin liralık, 330 bin liralık bir mercedes sizce lüks müdür?" dediğine bakmayın. bildiğin lükstür.

    şöyle anlatırsam daha iyi anlaşılır: "herkes deniz mahsülü yemeli". bu tamam. benim de b vitamini ihtiyacım var. canım çekince gidiyor, hamsi, istavrit, sardalya, kısaca tezgahda ne uygunsa doldurup geliyorum. benim "neden herkes havyar yemiyor" diye bağırmaya hakkım var mı? daha önemlisi, olaya böyle yaklaşarak havyarı orta malı yapmak, o havyarı üretene kadar bir taraflarından terler akmış üreticisinin sonu olmaz mı?

    özetle temel kırmızı et, (avustralya ve yeni zelanda'nın özel durumunu saymazsak) dünyanın neresine giderseniz gidin, domuz ve dana, düve, inek gibi büyükbaş hayvanlardır.

    ***

    koyun sanıldığı gibi "etinden, sütünden ve yününden" faydalanılan bir hayvan değildir. koyunun tek geliri, vardır: "kuzu".

    1-) koyun, sütü çok az olan bir hayvandır. ancak kendi kuzusuna yeter. eğer o az olan sütü de siz alırsanız, kuzu sağlıklı beslenemez ve kazandığınızdan fazlasını kaybedersiniz. zarar edersiniz. ülkede (ezine peyniri için gerekli olan koyun sütünü temin edebilmek için bayarmiç ve ayvacık'ta olduğu gibi) bazı bölgelerde sütçü ırk koyun bakıldığı da olur ama bu genel toplamın %1'ini bile oluşturmaz. ayrıca alıcı olmadığı için koyun sütü ucuzdur. en kaliteli yoğurdun koyun sütünden olmasına rağmen bilinmediğinden talep düşüktür. sağım maliyetini bile kurtarmaz.

    özetle koyunun sütü sizin değil, kuzusunundur. bugün koyun yetiştiriciliği yapanların neredeyse tamamı, kendi ihtiyaçları için dahi gerekli sütü ve peyniri, para ile dışardan alır. (bkz: #48923455)

    2-) şu an koyun yapağısının (yününün) kilosu (sağlıksız yapay elyaflar yüzünden) 2-2.5 lira. bir koyundan "yılda" ortalama 2-2.5 kg yapağı elde edilir ve koyun başı yıllık yün geliriniz 5 lirayı bulmaz. bozdur bozdur harca.

    peki kuzu eti neden pahalı olmalı?

    çünkü 1 koyuna, 1 kuzu için 1 yıl bakıyorsunuz. dengeli ve sağlıklı besliyor, istisnasız her sabah ve akşam yürüyüşe çıkarıyor, stres bir hamilelik geçirmesi için özen gösteriyor, altını temizliyor, periyodik sağlık bakımlarını yapıyorsunuz (demir hapları misali) ve hepsinde önemlisi tüm zamanınızı bu işe ayırıyorsunuz. tüm bunlar birer masraf ve o kuzudan elde edilecek olan gelirin hem kuzuyu, hem koyunu, hem de sizi kurtarması gerekiyor.

    peki kurtarıyor mu?

    siz karar verin:

    bir koyunun yıllık gideri (250 başlık bir sürü için hazırlanmıştır. sayı düştükte birim maliyet artar)

    100 tl kaba yem (ot, yonca, vs)
    70 tl kesif yem (buğday, arpa, hazır fabrika yemleri)
    70 tl çoban
    20 tl yol, yakıt, kaba kesif yem nakliyesi, hammaliye
    20 tl standart sağlık giderleri
    10 tl veterinerlik
    1.5 tl köpeklerin giderleri.
    ------
    291.5 tl toplam.

    bir kuzunun, 4 aylık oluncaya kadarki kendi masrafı da 100 tl olur.

    291.5 + 100 = 391.5 tl. bu rakam bir kuzunun size maliyetlidir. yemi kendiniz yetiştirseniz de, satın da alsanız bir şey değişmez. değeri tam olarak budur. yani kurulu bir çiftliğimizin olsa ve başka hiç bir masrafınız olmasa, maliyetiniz bu.

    ***

    şimdi son ve en önemli kısma geldik. bir kuzudan ne kadar kazanıyoruz?

    şu an trakya'da kuzu baskül fiyatı 10,5 - 11 lira civarı. bunu karkas, yani et olarak düşünürseniz, bir sürü sahibi, etin kraliçesi olan kuzu etinin kilosunu 21-22 liraya cambaza/tüccara/kasaba veriyor. bakın tekrar ediyorum. ıçerisinde pirzoladan, gerdana, buttan, kadar, her kısmı birbirinden değerli olan kuzu etinin üreticiden toptan çıkış fiyatı bu. daha acı tarafı, deri ve sakatlar için (ki sakatat derken kuzu ciğerinden bagsediyoruz) için ayrıca bir ücret ödenmez. fiyatın içerisindedir. bunları da hesaba kattığınızda, kuzu etinin bizden çıkış fiyatı 20 lira/kg'ın altına düşüyor. (18.5-19 lira civarı)

    yani şu an bir sürü sahibine gitseniz, kesilmiş, yüzülmüş, paketlenmiş halde, hiçbir markette bulamayacağınız lokum gibi kuzu etini, üstelik taptaze olarak 12 lira/kg baskül fiyatından alabilirsiniz. postunu da tuzlar, şöminenin önüne koyar, üstünde şarap içersiniz.

    ***

    sonuç. 40 kg gelen 4 aylık bir kuzu (iyi ihtimal ile) 440 lira ediyor. bundan bir de %3-5 fire düşülüyor. elinize net 425 lira kalır.

    425
    - 391
    --------
    34 tl bir koyunun size sağlayacağı yıllık kazanç.

    200 adetlik bir sürüden (ki büyük bir sürüdür) "yıllık" kazanacağınız para 6800 liradır. aylığı hesaplamak içimden gelmedi.

    not: bu maliyete, sizin harcadığınız emek, sigorta piriminiz, çobanın sigorta pirimi, kullandığınız aracın vergi, sigorta, muayene, bakım ücretleri, ahır ve yemliklerin bakım-onarım maliyetleri, sürünün yaşlanmaması için her yıl eklenmesi gereken %20'lik yeni hayvan yatırımı, kurt-çakal-yılan saldırıları sonucu ve eceli ile ölenler, yani fireler dahil değildir. bunları eklemeniz gerekir fakat moralinizi bozulacağı için hesaplara eklemezsiniz. eklemeye diliniz varmaz.

    bu para karşılığında:
    - medeniyetten uzak, bir dağ başında ömrünüzü çürütme,
    - tek bir gün tatil yapmadan güneş doğmadan kalkma,
    - hiç bir düğüne/cenazeye/özel güne katılamama,
    - yılan sokması, güneş çarpması, donma, uçurumdan düşme gibi ölüm,
    - hayvan vurması, köpek ısırması gibi sakatlanma,
    - yılda sadece 1 kez cebinizin para görmesi,

    gibi bedelleri ödemeyi göze almanız gerekir.

    özet: pirzola 50 lira mı olur, 60 lira mı olur bilemem. pek de ilgilenmiyorum.

    sürü satılık. ılgilenenler yeşillendirsin.

    ***

    ekleme:

    konuyu toparlayalım. çünkü en önemli yer burası. şu anki durumumuzun çok çok basit bir özeti:

    "meralar yok edildi"

    en ucuz et kaynağı mera, yani "ot"tur. bedavadır ve her yerde yetişir. siz bu otun yetişmesi için ayrılan boş bölgeye dahi göz dikerseniz, olabilecek en doğal sonuç ortaya çıkar.

    hayvan aç kalır. hayvan açsa, et yok.

    kuzu etini mezbahada canbaz bizden (şu an) 22-24 liradan satın alıyor. bu etin bize net maliyeti 18-20 lira civarında.

    maliyetin net %70'i yemdir. devlet meraları ona buna peşkeş çektiği, çöp döktüğü, imara açtığı, yani gerçek amacının dışına çıkarttığı için hayvanların mera diye bir şey kalmadı. bu nedenle ülkede hayvancılık beslemeye dayalı.

    hayvanın temel besini olan, üstelik bedava bir yem olan "ot" (yani mera) olmadığı için, üreticinin maliyeti artıyor.

    mera olsa, o etin kg maliyeti 7-8 liraya düşer. herkes alır. ama mera yok.

    mera yok.

    bakın tekrar ediyorum. eskilerin deyimi ile, bırakın hayvanı, "dişinizi karıştırmaya çöp yok"

    ***

    bizden 22-24 liraya alınan et, 2 aracıdan geçtikten sonra size, yani tüketiciye ulaştığı fiyat 45 lira.

    ben "bir yıl" emek harcayıp kendimi parçalıyorum. her türlü riskin altına yatıyorum. kazandığım para 1 kilogram ette 4 lira. aracıların bir günde kazandıkları 22 lira!

    en en en özet hali (beyinlere kazınsın diye subliminal mesaj dahi verebilirim)

    mera
    aracı

    bu kadar basit.

    ***

    son söz: şu an her şey doğru yapılmaya başlansa, her adım doğru atılsa, bu ülkede et sorununun rayına girmesi "minimum 4 yıl" sürer.

    ve şu an her atılan adım yanlış. işte bu yüzden gayet rahat bir tahminde bulunabiliyorum.

    "bugünler iyi günlerimiz"

  • böyle saçma sapan başlıklar açıyorsunuz, bu kadar acımasızlık olmaz yaa, pes...

    etin ne olduğunu araştırdım internetten sizin yüzünüzden. lan böyle bir besin var da bizim niye haberimiz yok, ibneler.

    amına kodum aristokratları!...