dünya kadınlar günü

  • az şöyle geriden bakalım.

    1- bugünü "emekçi" tekeline almaya çalışan, inatla kadınlara ne yapacağını söyleyen ve buna rağmen kendini "lümpen, sağcı" erkeklerden çok çok farklı sanan "solcu" erkekler. lütfen şöyle az kenara. hele size itiraz edince bana marksizm, clara zetkin filan anlatmanız aşırı komik. size sizden daha iyisini anlatabilirim çünkü. "emekçi demiyorsa bilgi eksikliğindendir" argümanınızı alıp çöpe atabilirsiniz, mersi. her kadının günü. hoşlanmadığım(ız), siyasi görüşünü beğenmediğim(iz), dibine kadar sağcı kadınların da günü bugün ve onların da günü kutlu olacak elbet.

    2- "bugün çiçek böcek günü değil yeaa", "bugün kutlama günü değil yeaa" evet sadece bundan ibaret olmamalı, ama biraz da bu olabilir, yeter ki özü kaybolmasın. yani tutup çiçeksepeti'nden orkide göndermeye bence de gerek yok, ne münasebet? ama ucuz ve bayatın bayatı piyasa eleştirileriniz hakikaten sıktı. nasıl da sıkılmıyorsunuz sakız gibi çiğnemekten bunları. en komiği, normalde gayet kapitalist adamlar bile başımıza solcu kesiliyor bu gün olunca! ay canım ya, diğer günlerde işçi hakları konuşulurken hiç görememiştik seni, sen o gün sağcıydın da olay 8 mart olunca mı solcu kesildin? bu resmen "kadınlara laf çakabilmek için gerekirse her koyunun postuna girerim"cilik.

    3- keşke "we want bread, but we want roses too" diyen kadınların ne demeye çalıştığını anlayabilseydiniz! keşke bread and roses filmini hakkını vererek algılayabilseydiniz (ay çeken de çok solcu abimiz ken loach'tu, izlemediniz mi, yoksa izleyip de anlayamadınız mı? vah vah!) size yaranmak için illa acıların kadını olmamız lazım. hadiniz ordan. hayatın tadını çıkarmaya herkes kadar hakkımız var. kurumsal firmalarda toplu çiçek alımı yapılıp dağıtılmasından bahsetmiyorum, ama gerçekten içten gelerek alınan bir dal çiçekten irrite olmak bayaa bayaa sevgi ve şefkat yoksunluğu. normal bir günde de bazen sırf bir arkadaşımızın yüzünü güldürmek için bir sümbül alıp elinize hiç mi gitmediniz siz? eğer ikisi arasındaki farkı ayırt edemiyorsanız, o sizin muhakeme yeteneğinizin eksikliğiyle ilgili.

    4- sonra "ay sakın kutlama yapmayalım"mış. neden af buyur? valla her 8 mart'ta bir sene daha kadın olarak şu ülkede hayatta kalabildim diye bile gayet kutlayabilir insan. bıktık asık suratlı solculuk anlayışınızdan. siz gidin onu kendi bıyıklılarınızla yapın. bize de kafanıza göre liboş dersiniz olur biter. sağcısı bana "radikal", taş kafalı solcusu "liboş", dindarı "aile yıkan nifak", anadolucusu "dış mihrak", bilmem kim "pkk'li törörö" falan diyor zaten. kim umursar ki sizin ne dediğinizi? eğer doğru söylüyor olsaydınız, aynı anda hem radikal feminist hem liberal feminist olmam gerekirdi sdkfhskfhsk sırf bu bile hepinizin aynı saçmalıkta buluştuğunuzun göstergesi. yürüyüşüme de giderim, sistalarımla iki kadeh bir şey de içerim, bu günü kutlarım da. siz cenaze törenindeki levazımatçı gibi takılmak isterseniz sizin bileceğiniz iş. ben size zorla burçak tarlası söyletmiyorum, siz de bir zahmet sesinizi kısıp bana ne yapacağımı söylemeyin.

    ben her yıl olduğu gibi pankartımı alıp 8 mart gece yürüyüşüne gideceğim, "kadın olarak" gece gece sokaklara döküldüğümüzü göstereceğim. pankartımı yeni şafak her yıl olduğu gibi ertesi gün "ahlak düşmanları" tadında haberleştirecek, aşırı solcu beylerimiz "clara zetkin'lerin torunlarına yakışmıyor bu şekilde 8 mart kutlamak" diye başka türlü bir ahlak bekçiliği yapacak feysbuk gruplarında, postlarında. e valla hepinizin köküne kibrit suyu, sizden korksak feminist olmazdık.

    genellikçe daha genç yaşta, bazen de sınırlı desteğe ulaşabildiği ortamından dolayı, ister istemez kendini baskı altında hisseden, sağcı veya solcu etiketlere maruz kaldığında ses çıkarmaktan ürkebilen kız kardeşlerimi görüyorum. insanın kendini yalnız hissederken ses çıkarması gayet zordur. ucuz kahramanlık yapıp kır zincirlerini bebeğimler işe yaramaz öyle anlarda. bunu çok iyi biliyorum. ama kendinizi bu erkeklere laf anlatmak zorunda hissetmeyin ne olur. kutlayasınız varsa kutlayın, arkadaşlarınıza çiçek alasınız varsa alın. 60 yaşındaki, tüm hayatını feministçe geçirmiş annem iş yerine giderken içinden kadın iş arkadaşlarına bir dal karanfil götürmek geçtiyse, bu dallamalar "ama piyasa ama 8 mart ama zetkin hede höde" diyecekler diye bundan imtina mı etmeliydi? ay daha neler! gülüp geçin böyle şeylere. "yav he he" deyin hatta, laf bile anlatmaya tenezzül etmeyin, bugün neşenizi bozamasınlar. (keşke bütün erkekler de korkmadan dostlarına bir dal çiçek götürebilseler "gey sanmasınlar bizi şimdi?" demeden) eğlenesiniz geldiyse eğlenin, bu levazımatçı suratlıların ağzına laf veririz filan diye korkmayın, biri bir insana saldırmak isterse o lafı zaten bulur, üretir. hiç onlara karşı çıkmakla uğraşmayın, siz bildiğinizi okusanız yeter, böyle böyle görerek zaten öğrenecekler. (zaten nefesinize yazık!)

    8 mart dünya kadınlar günümüz kutlu olsun.

  • 8 mart dünya kadınlar günü popülizminin artık boku çıkmıştır. tvde, radyoda, internette sürekli kadınlar çok şahanedir, süferdir, tadından yenmezler temalı firma reklamları dönüyor. tamam dönsün eyvallah, bir farkındalık yaratalım da sonuç?

    siirt'te satılmış, döne'yi dövüyor diye biz burda seline pozitif ayrımcılığı basıyoruz. her 8 martta selin biraz daha hak kazanırken siirt'te döne dayak yemeye devam ediyor.

    haa bu arada selini anlatayım mı size biraz?

    çok yakın bir arkadaşım selin. çocukluktan beri beraberiz. yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez. aynı gün doğduk, aynı okullara gittik, aynı sınavlardan aynı notları aldık hayatımız boyunca. sanki iki ayrı bedende aynı kişiyiz selinle.

    - 7 yaşındayız. okuldan eve dönerken sokakta köpekler saldırıyor bize. ikimiz de bacağımızdan ısırılıyoruz. hastaneye kaldırıyorlar bizi. birer tane kuduz aşısı yiyoruz. hem ısırılmanın, hem aşının acısıyla ikimiz de ağlarken, seline canım kızım ağlama diye teselli verilirken bana ağlama lan erkek adam ağlar mı deniliyor.

    - çok hızlı büyüyoruz. birdenbire 18 yaşına gelmişiz. yaşasın artık reşitiz. ama üniversite sınavında ikimiz de istediğimiz puanı alamamışız. sınava tekrar girmek için 1 yıl daha hazırlanıyoruz. bir gün kursa giderken çok fena yağmura yakalanmışız. donumuza kadar ıslanmışız ve bunun doğal sonucu olarak hastalanmışız. hastaneye gidiyoruz. bankoda girişimizi yaptıracağız. önce selin gidiyor barkodu kestiriyor. sonra ben gidiyorum. zaaaart barkod alamıyorum. meğer 18 yaşımı geçtiğim ve sgk primi ödemediğim için hastaneler bana kapanmış. selinse babasının sgk'sından faydalanıp barkodunu almış. haydaaa neyse bir şekilde muayenemizi oluyoruz, ezcaneye gidip ilaçlarımızı alıyoruz. sonra evlere dağılıyoruz. tabi tek bir farkla. selin eczanede 3-5 lira gibi bir katılım payı ödüyor, bense erkek olduğum için götüme 50 lira kaçıyor.

    - üniversite sınavını kazanıyoruz. ne tesadüf ki selinle aynı okulu, aynı bölümü kazanmışız. kayda gitmek için otobüs bileti almaya koşuyoruz. ama o da ne bütün otobüsler full dolu. sadece gece otobüsünde 2 tane farklı yerlerde boş koltuk var o yüzden yan yana oturamayacağız. olsun diyoruz. selin biletini alıyor. sıra bana gelince zaaaaart sen alamazsın. neden? çünkü boş koltukların ikisi de bayan yanı ve ben erkek olduğum için o otobüse binemiyorum. selin binip gidiyor, bense otobüslerde yer boşalır mı, gelmeyen olur mu umuduyla otogarda gelen otobüslerin başında muavinlerle pazarlık yapıyorum.

    - neyse bir şekilde gidiyoruz kaydımızı yaptırıyoruz. kayıt yaptırdıktan sonra kalacak yer ayarlamaya çalışıyoruz. ikimize de yurt çıkmıyor. ev aramaya başlıyoruz. hemen emlakçılardan, sahibindenden vs. kiralık ev arıyoruz. bütçemize uyan 20 tane ilan buluyoruz. hepsini arıyoruz. 10 tanesi öğrenciye ev vermem diyor. kalan 10 tanesinden 5 tanesi de erkek öğrenciye ev vermem diyor. selinin elinde 10 potansiyel ev varken, benim elimde sadece 5 potansiyel ev adayı kalıyor. selini bir eve yerleştiriyoruz. ben de kalan 5 evden en köpek bağlasan kaçmayacak yere yerleşiyorum.

    - hey gidi hey yıllar geçiyor ve mezun oluyoruz. iş hayatına atılmak icap ediyor ve iş başvurusu yapıyoruz. günün birinde ikimizi de aynı firma çağırıyor. görüşmeye gidiyoruz. bayılıyorlar bize. seline iş teklifi geliyor. selin işe başlıyor. ben? bense askerlik yapmadığım için çok beğenilmeme rağmen geri çevriliyorum.

    - bakıyorum olacak gibi değil tecili bozduruyorum.3 ay sonra celp tarihi geliyor ve askere gidiyorum. selin cvsinde tecrübe kısmını kabartırken ben mıntıka temizliği yapıp gece 2-4 nöbeti tutuyorum.

    -kısa dönem olduğum için 6 ay sonra geliyorum. iş aramaya başlıyorum. selin de iş değiştirmek istiyor. ama selinin 9 aylık iş tecrübesi olmuş. ben hala yeni mezunum. selin maaş arttırmak istiyor bense tecrübe kazanmak.

    -eczacıbaşı yeni mezun arıyor. başvuru yapıp çağırılıyorum. şansım çok yaver gidiyor maşallah tüm görüşmeler olumlu. son aşamadayız. ben teklif beklerken işe başka bir aday alınıyor. aaa ama o da tanıdık. canım arkadaşım selinin kardeşi pelin bu. ben askerdeyken mezun olmuş aynı işe başvurmuş. her yetkinliğimiz aynıyken kadın olduğu için o işe alınmış. çünkü eczacıbaşının 2 eşit aday arasından kadın adayı tercih ediyoruz' diye bir pozitif ayrımcılık kampanyası varmış. pelin adına çok seviniyorum çünkü o benim de kardeşim sayılır. ama ben yine işsiz ve tecrübesiz olarak başvuru yapmaya devam ediyorum. selin'in kardeşi bile hayata bir yerden tutunmuşken ben hayata başlamak için çırpınıyorum.

    - zaman bu abi tutamazsınki. yıllar yıllar geçmiş. aynı gün doğduğumuz selin emekli olmuş, torun seviyor. ayvalık'a taşındı orada yaşıyor şimdi. benim daha emekliliğe 5 senem var. hem yaş haddinden hem de prim gün sayısı olarak selinden 9 ay geriden geldiğim için.

    döne mi?

    döne öldü. kocası 5. çocuk da kız oldu diye öldürdü döne'yi.

    ne boka yaradı bu kadar tantana, kampanyalar, farkındalıklar? döne'yi korumak için yapılan yasaların tamamından dibine kadar selin faydalandı. hayatı boyunca evinden bile çıkamayan gariban döne ise şerefsiz bir adamın elinde hayatını harcayıp sonunda melek oldu. ardında pırlanta gibi 5 kız bıraktı ama onlar da bu salak kampanyalardan faydalanamayacakları için hayatları bombok geçecek.

    sağa sola bok gibi paralar harcayıp kadınlar günü için popülist reklam veren şerefsiz firmalar neden kadın haklarının en çok yendiği illere gidip fabrika açtıktan sonra, istihdam oranını %90 kadın olacak şekilde düzenlemez de televizyona, radyoya reklam verir ? senin yaptığın reklamın döne'ye ne faydası var?

    feminist örgütler toplanıp toplanıp yürüyüş yapıyor, protesto ediyor. nerede? kadıköy'de, beşiktaş'ta, izmir'de. peki neye faydası oluyor? kadıköy'de yaşayan hangi insana ekstradan farkındalık oluşturmaya çalışıyorsunuz? kadıköydeki hangi insan bunun farkında değil ? kadıköy'de yaptığın yürüyüş siirt'teki satılmışın ne kadar umrunda? senin yaptığın yürüyüşün döne'ye ne faydası var?

    bunları yapmak daha mı kolay?

    bunlar döne'yi korumakta daha mı etkili?

    samimiyetinize tüküreyim sizin.

    o zaman doğru cümleyi kuralım.

    bütün selinlerin kadınlar günü kutlu olsun.

  • özgür ve çağdaş bir yaşam şeklinde elimden geldiğince modern ve feminist bir kadın olmaya çalıştığım, iyi bir üniversitede eğitim aldığım ve bilinçli olduğum halde 19 yaşımdayken, aşık olduğum kişiden hem fiziksel hem psikolojik şiddet gördüm. ama kimsenin bundan haberi yok. her gün gülüp eğlendiğiniz o kız arkadaşınız sevgilisinden şiddet görüyo da olabilir, dayak yiyiyor da olabilir, bunları kimse bilmez, kimse farketmez. o kadınlar bunları kimseye anlatamaz çünkü.

    türkiye'de bunlardan hatta daha beterlerinden kaçar tane var haberiniz yok. her gün sebepsiz yere dövülen ama zamanında okumasına, okusa da yıllarca çalışmasına izin verilmediği için parasızlıktan, çaresizlikten boşanamayan kadınlardan, kıskançlık krizine giren erkeklerin el kaldırdığı, tehdit ettiği kızlardan haberiniz var mı? kaldı ki bunlar en basitleri, 2017'den itibaren türkiye'de erkek arkadaşı/eşi tarafından 70'e yakın kadın öldürüldü. inanın ki haberlerde gördükleriniz sadece yüzde 10'udur.
    türk kızı şöyle böyle diyip duruyorsunuz ya hani, o türk kadınları türkiye'nin en doğusundan en batısına kadar, en cahilinden en kültürlüsüne kadar neler çekiyor haberiniz var mı? bilmediğiniz çok şey oluyor, farkında değilsiniz hiçbiriniz.

    "kadın dediğin kibar olur, kadın dediğin şöyle yapar böyle yapar, kadın dediğin yerine göre giyinir hanfendi olur, sesli gülmez, kadın hesap ödemez, erkek varken kadın garsonla konuşmaz, kadın yemek yapmasını bilir, kadın çocuk doğurmazsa yarımdır."

    sanane!

    bir diğer konu da kadını analık üstünden kutsallaştırmak. bakın arkadaşlar, asıl mesele doğurmak değil. onu kedi köpek de yapıyor, doğadaki her dişinin özelliği doğurganlık. tek gecelik ilişki yaşadığın için "orospu" diye nitelendirdiğin kadın da sen prezervatif kullanmayı sevmediğin için 5 dakikada o "kutsal analık" mertebesine erişebiliyor yani. konu annelikse, o da vajinandan bebe çıktığında değil kendi kanından olsa da olmasa da o çocuğu sevgiyle, şefkatle yetiştirmekle olur.

    anne olmak zorunda değiliz, ev kadını olmak zorunda değiliz, evli ya da bakire olmak zorunda da değiliz. biz annelikle, bekaretle, evlilikle var olmadık. cinselliğimizle, tutkularımızla, isteklerimizle, başarılarımızla, başarısızlıklarımızla, sevgimizle, ruhumuzla var olduk. biz sadece insanız.
    sperminiz yumurtamızı dölledi diye bize saygı duymayın. bize biz olduğumuz için saygı duyun. bizim karakterimize saygı duyun.

    mesela taşımalarda bizi rahatsız etmeyin, dibimize girmeyin, bacaklarınızı toplayın. belki niyetiniz kötü değil ama türkiye'de biz kadınlar tedirgin olarak büyürüz hep, tek başımızayken arkamıza bakıp kontrol ederek yürümeye alışığızdır. sokakta yanımızdan geçerken dönüp bize andaval gibi bakmayın, ıslık çalmayın. bizi insan olarak görün. ihtiyaçlarınızı karşılamakla yükümlü bir obje olarak değil.

    kadınların da kendi hayatlarını tek başına kurabileceklerini bilin mesela. hayattaki tek amacımız evlenip çocuk yapmak değil. insanız ya hani, dik başlı olmayı da biliriz, başımızı dik tutmayı da.
    erkeğin, bir kadına kötü davranmasının sebebinin aslında ona değer vermemesi olduğunu fark edin.
    mesela kadınların güçlü olduğu masallar anlatın kızlarınıza, prensini bekleyen mahvolmuş prensesi duymasınlar, kendi masallarının da kahramanı olabileceklerini fark etsinler.

    kadınların, ana bacı gibi kavramlarla kutsallaştırılmaya gerek duyulmadığı, şiddet görmediği, zorla evlendirilmediği, özveriyle yarattığı tüm değerlerin yok sayılmadığı, ezilmediği, hor görülmediği bir toplumda saygı ve eşitliği elde edinceye dek tüm olumsuzluklara karşı direnen, umudunu yitirmeyen, yitirse de pes etmeyen tüm kadınların günü kutlu olsun.
    güçlüyüz, varız, hep de var olacağız...

    unutmayın, her karanlık gecenin ardından güneş mutlaka doğacaktır yeryüzünde.