düğünleri sevmeme nedenleri

  • neden mi ?

    geçen ay, evde oturmuş (bkz: hannibal) izlerken kız arkadaşımdan telefon geldi. düğün varmış, akşam oraya gidecekmişiz. dizinin de en heyecanlı yeriydi tartışmadım, hee tamam gideriz diyip kapattım. akşamüstüne kadar hannibal izledim sonra kalktım hazırlandım, benzinlikçide arabayı yıkadım, (bkz: cam suyu)nu koydum. zaten arabayı silerken gömlek falan hep pantolonun dışına çıktı hayvan gibi terledim. bok vardı araba yıkayacak diye düşünürken kız arkadaşım aradı. gittim kız arkadaşımı aldım, sonra 2 arkadaşı daha aldım, 2 çift hep beraber kokoreç yemeye gittik. hadi kalkalım anca gideriz dediler ben daha son lokmamı yememişken. son lokmayı ağzıma atmamla beraber, düğünün 200 km uzaklıkta bir köyde olduğunu öğrendim. lokma boğazımda kalıyordu. öksürdüm tıksırdım, sırtıma vurdular. ben gitmem hayatta 200 km bi düğün için, ulan benim dedem ikinci baharını bizim sokakta yapsa aşağıya bile inmem balkondan izlerim, benzim olmuş 5.30 lira gidilir mi oraya gelin şurada 2 kokoreç daha yiyip evlere dağılalım arkadaşlar dedim. cimri bir göt oğlanı muamelesi yaptılar bana. yok arkadaş ikna edemedik, düştük yollara. ben de oldum olası arabadan anlamam ha. 1000 km'lik yola bile gitsem araba bakımı benim için sadece arabayı yıkamak ve (bkz: cam suyu)nu koymaktan ibarettir. kızlar bu arada şarkı dinliyorlar, çoşuyorlar, gizli gizli arka tarafta sigara içiyorlar. ben kara kara ne kadar benzin gider diye hesaplıyorum kafadan. yanımdaki arkadaş da yoldaki şeritleri izliyor, transa geçmiş. hiç benzin alalım diyen yok anasınısatim. aaaa ileride benzlikçe var kimler mola vermek ister diyorum, herkes molaaa molaaa diyor. benzini alıyorum, para ödenecek herkes tuvalette aq. sikerler böyle düğünün ızdırabını diyorum içimden.

    navigasyonla bir yere kadar gidiyoruz. öyle yerlere geliyoruz ki, sanki yolun bundan sonrasına katırlarla devam edicez. dabbe, semum, karadedeler gibi filmlerin alayı burada çekilmiş sanki. ıssız, insan yok, korkunç evler. inceden tırsıyorum, müziğin sesini kapatıyorum, çünkü her yer mezarlık. pek inancı kuvvetli birisi değilim ama, insanın böyle bir ortamda inanası geliyor. sonunda köye varıyoruz. ben hayatımda pek çok köy gördüm ama bunun gibisini ilk defa görüyorum. arabada kimse konuşmuyor, müzik kapalı. ağzımdan dökülen ilk cümle ''girmeyelim lan bu köye çok tırstım ben'' oluyor. ama bizi dinleyen kim. giriyoruz köye. etrafta en ufak bir düğün belirtisi yok. düğün sahiplerini arıcaz, telefonlar çekmiyor. buraya en yakın baz istasyonu bizim evin oradakidir zaten. ileride bir çocuk görüyorum bisikletli. yakışıklı gel lan buraya, düğün var mı buralarda diyorum. beni takip edin diyerek sürüyor bisikleti. arkasından gidiyorum bende. sonra velet garip garip arabanın geçemeyeceği yollara giriyor, en sonunda da takip edemiyorum ve ortadan kayboluyor. aq piçine bak ya nerelere soktu bizi diye söylenirken ileride bir cami farkediyorum. köy yerlerinde yerleşim cami kenarlarında olur diyerek basıyorum camiye doğru. bu bilgiyi nereden biliyorum inanın ben de bilmiyorum.

    cami etrafında 1-2 dayıya sorup düğünün olacağı evi öğreniyorum. gidiyoruz eve daha düğün başlamamış, çalgıcılar çengiciler bekleniyor. habire tanımadığım adamların elini öpüyorum, zaten köy düğününe takım elbise giyip gelmişim ''ooo damat bu mu la'' diyip benimle güreşmeye çalışan yaşıtlarımla uğraşıp duruyorum. habire çay koyup duruyorlar önüme. baktım bu olacak gibi değil çayı iyice soğutup ice-tea niyetine içmeye başladım artık. çay içe içe sıkıştım. arkadaşa dedim gel bir yere işeyip gelelim köy yeri burası en fazla köpek kovalar arkamızdan taş atarız gider diye kandırdım çocugu. ama sebep köpek değil, bildiğin tırsıyorum aq. işerken arkamdan gelip sikip atsalar bir köşeye kimsenin ruhu duymaz. işemeye gidiyorum yanımdan geyik geçiyor, yukarıda ıssız eve bakıyorum geyik görüyorum. hay sikim seni (bkz: hannibal) diyip eve geri dönüyoruz.

    ve düğün başlıyor. herkes sokağa iniyor ama ben, orada kalakalıyorum. bir aydınlanma geliyor bana. ayakkabımın teki yok lan. arıyorum arıyorum yok aq. hangi salak farklı ayakkabı giyip düğüne gider, biri çalsa niye tekini bıraksın diye düşünüp duruyorum. çocukları tek tek durdurup soruyorum, bu ayakkabıyı tanıyor musunuz size para veririm diyorum. veledin birisi itiraf ediyor ''ağğbi ismail ağaçtaki kediyi düşürmek için fırlattı onu'' diyor. ''o ismail buraya gelecek ama önce gel şu ağaçtan ayakkabımı kurtaralım'' diyorum. çocuk toz oluyor ortadan. gidip tek başıma ayakkabımı ağaca çıkıp ayakkabımı alıyorum. düğün desen savaş meydanı aq. pompalı tüfekler, kurusıkı'lar peş peşe ateşleniyor. askerliğini yapmış adamım ama sevmiyorum silah sesini. zaten asker'de de atış sırasında hk-33 suratımda patlamıştı, tugay komutanı gelip tebrik etmişti beni, bozuk silahı tespit ettiğim için. ne tespiti aq kobay mıyız lan biz diyemeden gitmişti bayraklı arabasına binip. bir ara kendimi apaçilerle oynarken buldum, kendime gelince pistten çıkmaya çalıştım bırakmadılar. (bkz: michael scofield) olsa çıkramaz aga seni o pistten. siktirip gitmek istiyorum bu yerden artık ama arabayı öyle bir yere koymusum ki düğün bitmeden çıkmamın imkanı yok. düğünü, arabanın etrafına kurmuşlar resmen. ulan ben niye indiysem o ağaçtan aşağı. hiç.

    düğün bitti, biz bittik. burada kalın dediler, yarın iş güç var dedik. eee yarın pazar ama dediler. biz pazarları da çalışıyoruz dedik. yalan aq 2 yıldır işsizim ben. ama bu köyde de gece hayatta kalamam. arabaya bindik dönüyoruz. araba iki tekledi mekledi. yolda kaldık. 2015 model araba nasıl yolda kalır. çıldırıyorum. daha önce de yolda kalmışlığım yok. cama sinek minek yapışaydı bari o kadar (bkz: cam suyu) koydum ben araca. hiçbirimiz arabalardan anlamıyoruz, anlamadığımız gibi o ıssız yerde inip de ne olduğunu kontrol edecek göt yok. inin cinin oynadığı top gelse suratıma çarpsa ''sikerim topunuzu başka yerde oynayın'' diyebilecek pişkinlikte ben, orada ruhumu teslim ediyorum. düğüne dışarıdan gelenler bizden önce basmış gitmiş. kalakalıkdık gecenin bir vakti orada. derken karşıdan bi motor sesi duyuldu, üstümüze doğru geliyor. kızlar arabada bekliyor, biz dışarıda tırsa tırsa bekliyoruz. durdurduk motoru, dayının teki. o da anlamıyormuş arabadan. sağolsun önce arkadaşla sevgilisini sonra da gelip sevgilimle beni köye kadar taşıdı. duy bunları yurtiçi duy. sen bizi evde bulamıyorsun, elin adamı köye bırakıyor. az önce kalmamak için takla atıp duran sanki bizler değilmişiz gibi sezercik surat ifadesiyle durumu anlattık düğün sahiplerine, hemen bir yer yatağı yaptılar bize. köy insanı başka ya. başka ama kızlı erkekli yatırmıyorlar. azıcık da yobazlar (bkz: ekşici yorumu) ayakkabılarımın üstüne arkadaşın ayakkabılarını koydum bu sefer ne olur ne olmaz diye. ve o gece köyde kaldık. ertesi gün minareye çıkıp çekiciyi aradım. bir güzel de çekici parası bayıldık. ve falan fıstık evimize döndük.

    artık (bkz: hannibal) izlemiyorum. kendime gelene kadar bir süre (bkz: blue mountain state) izlicem.

    kokoreççi beni 25 kere aramış. adam tanıdık. o gece beni tek merak eden kokoreççi oldu.

    arabanın yağ pompası bozulmuş. yapıldı. (bkz: cam suyu)na bir şey olmadığı için çok sevindim.

    dedem 3.evliliğini yapıyor bu yaz. kesin gel efsane olacak dedi. dede yeter artık ya ergenlikten yeni çıkmış amcam var benim yaa.