ceren damar

  • son siniftaki bir sinavinda hocaya sinirlendi diye iskenceye varacak sekilde kizin canina kiyan serefsizin, bu dort sene icinde kim bilir ne taskinliklari, anormallikleri olmustur da gormezden gelinmistir. okullarda zorunlu din kulturu dersi verilecegine, zorunlu psikoloji dersi verilsin ki bu manyaklar daha cocukken farkedilip duzeltilmeye calisilsin. ha duzelmiyor mu, o zaman da toplumdan izole olacagi bir yere tikilsin. yetti artik kadinlarin, cocuklarin bu ruh hastasi manyaklardan cektigi.

  • ölümlerin, hele hele cinayetlerin üzerinden üretilen beylik laflardan hoşlanmam. alayı popülisttir ancak bu, kimin konuştuğuna bağlı olarak değişmektedir.

    ceren’in katli; anti-entelektüel politikalarla palazlanmış, erkek hegemonyasıyla aklanmaya çalışılmış, bir neandertalin her şeyi kendinde hak görmesiyle nihayetlenmiştir.

    olayın bir üniversite çatısı altında vuku bulmasının okumlanması, katilin hukuk öğrencisi ve polis çocuğu olması ile birlikte değerlendirildiğinde bir devlet politikasının hayatın her alanına sızdığı, planlamadığı ancak azmettirdiği bir cinayeti gösteriyor. katil, ifadesinde “erkekliğime dil uzattı” demiş. senin erkekliğini sikeyim.

    ceren, bir arkadaşımın arkadaşı. 24 yaşında doktorasında, başarılı bir akademisyen. canı alınmasa ışık olacakmış. ışık olmasa ne olur, ben onun saygılı bir üst komşu, iyi kalpli bir yoldan geçen ya da kendi halinde bir yaşlı olacağına eminim.

    cahilliğin, şiddetin kutsanıp sakallıların katliam söylemlerini devlet memuru sıfatlarına rağmen televizyonlardan bas bas bağırdıkları, hamile kadınların sokakta gezmelerine dil uzatıldığı ya da kadın bedeni üzerinden üretilen politikaların özgürlük kisvesi altında servis edilip kitlelerce yutulduğu bu coğrafyada katli bir tesadüf değildir.

    ben de kopya çektim. “hukukçu kopye çekmes” şeklindeki immanuel kantlığınıza muhalif şekilde gayet de çektim. şimdi her biri bir üniversitede olan pırlanta gibi arkadaşlarım da çekti. yalnız bizimle bu neandertal arasındaki fark, biz kopya çekerken yakalansaydık hocayı öldürmek yerine utanırdık. aptalca bahaneler öne sürüp affımızı dilerdik. bu piç gibi önce eve gidip silahı alıp çıkışı bekleyecek kadar kör eden bir öfkenin esiri olmak hiçbir paralel evrenimizde yaşanmadı.

    bu ülkede akademisyenlerin kampüslerde cübbeleriyle polisçe yerde sürüklenmesiyle, öğretmen metin lokumcu’nun ölümüne bıyık altından gülünmesiyle, atılan barış imzacısı hocaların intiharı ya da pazarda limon satmak zorunda kalmalarına dalga geçilmesiyle yaşanan tüm olaylar arasında bir illiyet bağı var.

    okumuşu ezikleyerek yok et ve cehaleti kutsa. kolay politika. çünkü okumak, akademisyen olmak zorken hiçbir şey yapmayarak neandertal bir cahil olabilirsin. bu ülkenin toplumbilimsel politikasının sağladığı konfor burada. hiçbir şey yapmamanın ve vasıfsızlığın kutsanmasında.

    bu neandertalin 5 saat süren ve 12 bıçak darbesi ile 2 kurşunu kapsayan öfkesi üzerine düşünmek gerekir. durkheim, suçu ve suçluluğu normalleştirir ve toplumun olduğu her yerde kaçınılmaz olarak görür. ona göre suç, iyi ve kötünün sınırlarının çizilmesinde belirleyici olması bakımından işlevseldir bile. ancak işlenen bu cinayetin geri planı, katil ve maktülün durdukları pozisyon, bir devlet politikasının ve cebren ve hile ile çürütülen bir toplum yapısının pornosudur.

    bir genç kız, bir günden bir saat eksik zamanda yaşıyordu. umudunu, emeğini, göz nurunu sığdırdığı odada vücudundaki delikleri saydılar. çünkü bu ülkede; akademisyen odaları, maden ocakları, sokak araları, yurt kapıları artık hep suç mahali. iyi izleyin. twitter’da adınızın ve soyadınızın hashtag olmasına sadece bir psikopat kaldı.