buca

  • dün şirinyer izban'ın ordaki caddeden iki arkadaşımla birlikte sohbet ederek yürürken birden bir acı hissettim. kaynağı belirsiz bir acı. anlam veremiyorum yani ne olduğuna. hani çocukken sobaya ya da çaydanlığa dokunursun 1-2 saniye içinde yanarsın ve daha sonra bunun sebebinin çaydanlık ya da soba olduğunu anlarsın ya. çünkü o boku sen yemişsindir. bu sefer aynı şeyi hissediyorum ama sebebini anlayamıyorum. yanlış bir şey yapmadım, caddede sohbet ederek yürüyordum yani. sağ elim yumruk pozisyonunda. durdum. öyle mal gibi yumruğumu inceliyorum, etrafıma bakınıyorum. arkadaşlar soruyor noldu diye, ben yumruğumu ve etrafımı incelemeye devam ediyorum. daha sonra arkamı döndüm. 10 metre gerimde 45 yaşlarında bir adam hafifçe arkasını dönmüş bana doğru bakıyor.

    ben "ona da mı bana olan şey oldu acaba, bu herif niye bana bakıyor" diye saf saf düşünürken dayı elindeki izmariti sallayarak isyan etmeye başladı, saçma sapan bağırıyor ordan bana. ne dediği belli değil. sigara içmek çevrenizdekilere zarar verir de o böyle bir şey değildi ki orospu çocuğu. izmariti elimde söndürmüş, sigaramı söndürdün diye bağırıyor ordan bi de. adam üstümde sigara söndürdü amına koyim caddede. ya benim babam bile üzerimde sigara söndürmedi sana noluyo... (bu kalıba bayılıyorum) hadi bu bir kaza olabilir (aslında olamaz, öyle sigara mı taşınır) ama dünyanın başka neresinde üzerinizde sigara söndüren adam sigarası söndüğü için size isyan edebilir?

    aynı gün gaziemir'den arkadaşla ütü aldık gidiyoruz. ana caddede, trafikteki bir arabanın içindeki 60 yaşlarındaki adam arkadaşa seslendi:

    -delikanlı. baksana delikanlı.
    -efendim?
    -bu kipa ne tarafta kalıyor?
    -bilmiyorum valla
    -(bağırarak) allah allah. kipa nerde diyorum kipa? lan bu kipa ne tarafta diyorum!

    ebenin örekesinde o kipa. adam bağırıyor. bilmiyoruz diye azarlıyor bizi. hakikaten de bilmiyoruz. lan bilmiyoruz arkadaşım. cem yılmaz da çıkmış "adres sorunca kimse bilmiyorum demiyor" diyor. ulan bilmiyorum deyince kızıyorlar adamlar? doğrultusunda olsak üzerimize sürecek arabayı. o bakışındaki, suratındaki nefreti bir görseniz. sanki oraya daha önce geldiğinde hemen sağ tarafında kipa varmış da biz yok etmişiz, "nereye koydunuz çabuk söyleyin ibneler" diyor yani. daha sonra izban'a binmek için bir parkın içinden geçtik. "ütü ulan ütü, sizlik bir şey değil" diye bağırasım geldi. adamlar pakete öyle bakıyorlar ki. bir anlık dalgınlığıma gelse götürecekler. öğlen 3'te park alanı içindeki banklara uzanmış içiyorlar zaten. sen çocuğu oynamaya götüreceksin ordaki parka mesela, kaydıraktan kaysın diye yukarı çıkardın, saldın aşağı çocuğu. kaydırağın bittiği yere genişçe bir çuval geçirirler, paket yapar götürürler çocuğu. ben ütüyü zor kurtardım adamların elinden.

    tekrar buca'ya dönecek olursak ki döndük biz arkadaşla. buca trafiği diye bir şey var. istanbul trafiği ile yarışır. burda işin içine hayattan beklentisini olmayan yayalar da giriyor. "karşıya geçersem geçerim, geçemezsem kredi borcu zaten beni aştı" deyip atlıyor adam birden caddeye.

    ana caddede dörtyol ağzı, ne bir trafik ışığı var ne sinyal veren var. belediye ya da karayolları, artık kim ilgileniyorsa. kendi haline bırakmış burayı resmen. arabalara ve içindekilere bakıp ne zaman ne tarafa döneceğini tahmin etmeye çalışıyorsun. bu üzerimde sigara söndüren adamların arabası var trafiğe çıkıyorlar işte. öyle düşün. sinyal verirsen sıçtın zaten. aslen bucalı olmadığını anlıyorlar, senin ne tarafa döneceğinden tam emin oluyorlar ve seni siktir ediyorlar. sen artık tehlikesizsin, sen bilinensin çünkü. bilinmeyenden korkuyorlar, sağa sinyal verdin ve bittin. asla dönemeyeceksin oraya. seni incelemeyi bırakıp diğer araçlara odaklanıyorlar.

    arabaların içinde şöyle diyaloglar oluyor ben kesin eminim bak:

    -amca sağdan araba geliyor dikkat et.
    -o sinyal vermiş onu siktir et. o tamam. asıl şu karşıdaki ne yapacak karşıdaki. ne yapacağını hiç kestiremiyorum. 25 senelik bucalıyım böyle adam görmedim. bu 40 senelik falan bucalı herhalde. işimiz çok zor...