black mirror bandersnatch

  • aklıma georges perec'in uyuyan adam kitabında yazdığı bir bölümü getiren dizi.

    "pek yaşadın denemez, oysa her şey çoktan söylendi, çoktan bitti.topu topu yirmibeş yaşındasın, ama yolun çizilmiş bile.roller hazır, etiketlerde,bebekliğindeki oturaktan yaşlılığındaki tekerlekli sandalyeye varana kadar oturulacak tüm yerler orada durmuş sıralarını bekliyorlar.serüvenlerin öyle iyi betimlenmiş ki, en şiddetli isyan bile kimsenin kılını kıpırdatmayacaktır. sen istediğin kadar sokağa çıkıp insanların şapkalarını başlarından uçur, başına iğrenç şeyler tak, çıplak ayakla yürü, bildiriler yayınla, önüne çıkan bir kapkaçcıyı geçerken kurşunla, boşuna, bir işe yaramayacak,düşkünler yurdunun yatakhanesinde yatağın çoktan yapılmış, lanetli şairler sofrasında yerin ayrılmış. sarhoş gemi, sefil mucize, harrar bir panayır eğlencesi, turistik bir gezidir. her şey öngörüldü, her şey en ufak ayrıntısına kadar hazırlandı, büyük aşklar, soğuk alaycılık, ıstırap ,bolluk, egzotizm, büyük serüven, umutsuzluk. sen ruhunu şeytana satmayacak, ayaklarında sandaletlerle gidip kendini etna ya atmayacak, dünyanın yedinci harikasını yıkmayacaksın .ölümün için her şey çoktan hazır.seni öldürecek top güllesi çok uzun zamana önceden eritilip döküldü, tabutunun peşinden ağlayacak olan kadınlar çoktan tutuldu."

  • duygularımı kuru ve bir çırpıda okunacak bir sözcük ifade edemez. bu kısmı caps lock açık ve vurgulu okuyun lütfen: ba-yıl-dım.

    diktatör olunca yapılacak ufak şımarıklıklılar listemin başında, colin'in lsd'yi aldıktan sonra attığı tiradı fon müziğiyle birlikte her sabah çocuklara andımız gibi okutmak ve devletin resmi dinini pac-man olarak değiştirmek var. acilen ülkenin başına geçmem lazım, bişey deniycceemm..

    işim güçüm yokmuş, yarın ölmeyecekmiş gibi yazdım vallahi tiradı da aşağıya.

    döne döne okumak için.

    --- spoiler ---

    insanlar tek bir gerçeklik var sanıyor ama bir sürü var. hepsi kökler gibi gizlice ilerler. bir yolda yaptıkların diğer yolları etkiler.

    zaman görecelidir, insanlar geri dönüp bir şeyleri değiştiremeyeceğini düşünür ama değiştirebilirler. geriye dönüş budur. geçmişe gidip farklı seçimler yapmaya davettir.

    bir karar verirken kendinin verdiğini sanırsın ama değildir. yaptıklarımıza dünyamıza bağlı olan ruh karar verir ve biz sadece onun peşine takılıyoruz.

    aynalar zamanda yer değiştirmeni sağlar.

    devlet insanları izler. insanlara yakınların gibi davransınlar diye para verir ve yemeğine ilaç koyup seni filme alır.

    her oyunda mesajlar vardır. pac-man mesela. pac’in açılımını biliyor musun? p-a-c.. program ve kontrol. o programlayıp kontrol eden adam. hepsi bir metafor.

    pac-man özgür iradesi var sanıyor ama aslında bir labirentte. sistemde mahsur kalmış. yapabileceği tek şey tüketmek. muhtemelen sadece aklında olan şeytanlar onu kovalıyor ve labirentten sıvışıp kaçabilse bile ne oluyor; diğer taraftan geri giriyor.
    bunu mutlu bir oyun sanıyorlar.

    mutlu bir oyun değil.

    içine ettiğimin bir kabus dünyası ve en kötüsü bunun gerçek olması ve içinde yaşamamız.

    hepsi kodlanmış. dikkatli dinlersen numaraları duyabilirsin.

    nereye gidip gidemeyeceğini dikte eden kozmik bir akış şeması vardır.

    sana bilgiyi verdim. seni özgür bıraktım.

    anlıyor musun..?

    --- spoiler ---

  • bundan tam 7-8 yıl kadar önce istanbul üniversitesi iletişim fakültesinde yeni multimedya teknolojileri adlı bir ders almıştım. aslında içi çok dolu olabilecek ve sektörde belki de sizi ön plana çıkaracak bir ders gibi müfredata eklenmesine rağmen oldukça bomboş işlemiştik dersi. ama final sınavı için hocamız bir proje geliştirmemizi söylemişti ve bu projede tamamen bağımsız çalışabileceğimizi, varolmayan ya da varolması yakın gelecekte imkansız olan, tamamen kurmaca teknolojilerden de yararlanabileceğimiz, yeni bir yayın, yayıncı, multimedya teknolojisi geliştirmemizi söylemişti.

    sinema yeni doğduğu dönemde edebiyattaki anlatı tekniklerini birebir nasıl kopyalayıp, görüntülerle kodladıysa ben de aynı yolu seçmiştim. hatırlayan hatırlar eskiden öykünün gidişatını etkileyebildiğiniz hikaye kitapları vardı, benim de en sevdiğim edward packard'ın yazdığı batık defineadlı kitaptı. ilkokuldayken bu kitabı evirir çevirir sürekli farklı yollar deneyerek okurdum. not: kitabı hala kütüphanemde tutarım.

    1
    2
    3

    buradan yola çıkarak,

    daha önce yapılıp yapılmadığından tamamen emin olamadan bir proje geliştirmeye başlamıştım ben de; izleyicinin direkt katılımcı bir role büründüğü, interaktif yayın anlayışı. klasik televizyon yayıncılığında bunu uygulamanın zorluğundan dolayı projeyi iki tabana yaydım.

    1. sinema salonunda oy tabanlı bir yayın: izleyicilere a,b ve gerekirse c şıklarını oylayabileceği sıradan bir kumandayı koltuklara entegre ederek çoğunluğun tercihine göre interaktif hikaye anlatımı. ama burada bir takım problemler vardı, olası seçeneklere göre en az 5-6 saat kurgulanmış bir sinema filmi gerekliydi. yani maaliyeti oldukça yükseltiyordu bu durum. ama diğer yandan da istediği seçenekleri deneyimleyemeyen izleyiciye bileti çoklu satma imkanı sunuyordu. yine de minimal yaklaşımı ve gelişen internet yayıncılığını tercih ettim. bu minvalde,

    2. youtube üzerinden interaktif yayın: işleme prensibi çoklu değil tekil oylama üzerine kuruluydu; sıradaki farklı video seçeneklerinden birinde karar kılıp hikayeye o açıdan devam ediyordunuz.. ayrıca bir sinema filmi kalitesi beklenmeyeceği, bilet satma gibi derdi olmadığı için daha küçük boyutlu projelerin bu mecraya daha uygun olduğu kararına varmıştım. kontrol kısmen ''tekil'' izleyicideydi ve bunu sinema salonunda yapmak genel holywood, klasik anlatı ve katharsis alışkanlıklarından dolayı daha zordu. muhtemelen topluluk çoğunlukla aynı sonuçlara yönelecekti.

    o dönem hocamın da bu proje çok hoşuna gitmiş, beraber kafa patlatmıştık. hatta kendisi netflix'ten de bahsetmiş, ''aslında maddi bir beklentiye girilecekse ya da büyük bir yatırımla bu iş yapılacaksa youtube doğru adres değil. ama bak amerika'da netflix diye bir platform var, oraya daha uygun. gelecek platformların olacak'' demişti. ben de o zaman netflix falan bilmediğimden avel avel bakmıştım kendisine.

    daha sonra youtube üzerinden böyle bir projeye kalkışmaya çalışmış iyi bir oyuncu kadrosu ve kaliteli bir mekan tasarımı yaratamadığımız için vazgeçmiştik. belki arada yapan olmuştur ya da çok küçük sermayelerle 10 yıl önce bu işe girişen de çıkmıştır ama bugüne kadar böyle büyük bir projenin gerçekleşmemiş olması benim çok garibime gidiyordu.

    ''hiç kimsenin artık diğerleri tarafından tanınmadığı bir toplumda, her birey kendi gerçekliğini tanıyamaz hale gelir. gösteri
    kendi bütünlüğü içinde, seyircinin aynadaki imajıdır'' * **

    bu yüzden dizinin bölümünden, hikayesinden bağımsız olarak bu yenilikçi yaklaşımı değerlendirmek lazım. zira çok büyük bir kapıyı araladılar ve aslında sosyalleşme üzerinden bireyselleşen bu dünyada kitlesel içeriği en azından algımızda bireysele indirgeyerek de bam başka bir öykünme yolu açtılar. biz tabi üniversitenin ilk yıllarından sonra fransızlara sardığımız, yeni dalga hastası olduğumuz ve godard'ın peşinden koşup, ''klasik anlatı kahrolsun, yaşasın yabancılaşma'' diye haykırdığımız için bir daha bu mecralara bulaşmadık.

    uzun lafın kısası bu projeyi ne kadar yenilikçi bulsam da, özellikle sosyal medyanın gelişimiyle pararlel olarak geç geldiğini düşünsem de uzun vadede sinema sanatı için oldukça sakıncalı bir kapı araladığı kanaatindeyim.

    not: dizinin bu bölümünü henüz izlemedim. tam manasıyla sindirip tecrübe ettikten sonra belki daha detaylı bir durum analizi yazabilirim.

  • babası odaya geldi. konuşup duruyor bende (evdeki ben) s.ktir git lan dedim. seçenek çıktı bağır dedim. çocuk "s.ktir git" dedi.

    10/10

  • izlemeyenlere fikir vermesi açısından spoilersız bazı kritik bilgiler vermek istiyorum. izleyenler de okuyabilir. önyargılı bir şekilde bölümü izlemeye koyuldum, ilk sona ulaştığımda dedim ki bu ne boktan bir iş olmuş böyle altıüstü iki mouse'a tıkladık falan "aman ne yaratıcı" dedim. fakat arkadaşlar black mirror beni bir güzel göt etti diyebilirim. önemli olan sona ulaşmak sanıyorsun değil mi? çoğu yazar "son"ları boktan bulmuş. yok şöyle oldu yok böyle oldu bitti gitti. dizinin senle taşşak geçtiğini bile fark edemiyorsun ulan. eğer hemen sona ulaşırsanız sakın ola bırakmayın. aslında bu bölümün olayı tamamen bütün sonlara ulaşıp geri dönmek ve bu sefer diğer seçeneğe tıklamak desem hemen ikna olursunuz ama olmayın işte dizi böyle düşüneceğinizi sizden önce biliyor dostum. ilk oynadığımda inatla beni felakete götüren sonucu seçip seçip durdum. dedim bu piçler kesin bunu da düşünmüştür. sence bu diziyi yapanlar senin hiçbir seçeneği seçmezsen ne olacağını düşünmedi mi? dostum kusura bakma ... stanley parable oynayan bir nesil gözleri yaşlı şu an.

    şimdi geldik bence bu bölümde beni göt eden en önemli ayrıntıya. önemli olan sizin farklı sonlara ulaşıp o sonlardaki bilgiye sahip olmanız arkadaşlar. yani bir sonu görüp "ee noldu şimdi" deyip kapatırsanız çok büyük bir yanlış yapmış olursunuz. sizin ölüp ölüp yeniden başlamanız gerekiyor. işte şimdi işler daha da karışmaya başlıyor. öldükten sonra geri dönüp aynı seçeneği seçtiğinizde farklı sonlara ulaşmaya başlıyorsunuz ve inceden kafalar yanmaya başlıyor. peki bu nasıl oluyor? kısaca izah edeyim. çünkü dizide yer alan karakter aslında sizin gibi bütün sonları yaşıyor. -ben öyle anladım- yani karakter öğrenmeye başlıyor. bu gerçekten yaratıcı olmuş. misal veriyorum eğer "çok önemli bir bilgiyi öğrenmeden" ölecek veya tutuklanacak olursanız kısır döngüye giriyorsunuz. fakat eğer o "çok önemli bilgiyi öğrenecek olursanız" karakter bu sefer aynı seçimi yapmasına rağmen "bilgi sahibi" olduğu için farklı bir sona doğru sürüklenmeye başlıyor.

    misal veriyorum spoiler olacağını düşünmüyorum. diyelim ki bir kasa ile karşılaşıyorsunuz ve şifresini bilmiyorsunuz fakat iki tercih hakkınız var, ne yaparsınız? sallarsınız ve tutar, ya da tutmaz. diyelim ki tutmadı. çözüm basit, geçmişe git bu sefer diğer seçeneği seç değil mi? geçmişe gidip aynı kasa ile karşılaştığınızı fakat bu sefer size sunulan iki kasa şifresinin değiştiğini görseniz ne yaparsınız? bir güzel göt gibi kalırsınız.

    aslında gündelik hayatta verdiğimiz bazı küçük kararların gerçekten de ne kadar büyük olduğunu suratıma bir güzel çarptı desem. yok oğlum öyle bir şey. işte bu bakış açısı ile taşşak geçiyor adamlar. eğer verdiğiniz her kararı fazlası ile ciddiye alıyor, kendinizi evrenin merkezine koyuyor ve bu durum sizde geçmişe dair bazı pişmanlıklar yaratıyor ise bence bu bölümden bir şeyler öğrenebilirsiniz. mesela ne gibi şeyler? şu gibi şeyler. sen bir sik değilsin işte hala anlamadın mı dostum ya. aldığın kararların da bir önemi falan yok. altı üstü bir insansın. eğer geçmişte aldığın o çok yanlış kararı almamış olsaydın emin ol kozmik düzeyde bunun kimseye bir faydası olmayacaktı. işin en komik tarafı zararı da olmayacaktı. çünkü sen hiç bir şeysin. üzgünüm dostum. cinayet işlemek gibi çok önemli kararlar verirken bile ne kadar özgür iraden ile veriyorsun bir oturup düşünmek lazım. gerçekten özgür irade diye bir kavram var mı? seni "bir başka canlının yönetmesi"nden bahsetmiyorum elbette. bu ancak bir metafor olabilir en fazla bence.

    şu filmi,diziyi her kararın farklı(!) bir sonuca bağlandığı sikik telltale oyunları sığlığına çevirmedikleri için teşekkür ediyorum. insanlar istiyor ki verdikleri kararların gerçekten de bir etkisi olsun diziye. istiyor ki her şeye o karar versin. dizi de diyor ki bu andavallara "sen kimsin ulan dürzük, easy dog" diyor anlamıyor. anlamıyor işte. hala şuraya "ee bunu seçtim bir bok olmadı dizi kendi istediği yere götürdü beni hep" diyip cümlenin sonunu "aq" ile bitiren tipler dadanıyor. beni affet final bölümünde kimin hayatta kalacağını merak eden tipler için elbette koca netflix sıçtı batırdı. süper mi? bence değil. mükemmel mi? kesinlikle değil. ama şu bölümü anlamak için küçük bir efor bile harcamayan tiplerin gelip boklamasına da tav oluyorum kardeşim.

    bence bu bölümün yaptığı en doğru şey şu olmuş. eğer bütün gün evde adidas eşofmanlarınız ile koltukta uzanıp, evrenin sizin için var olduğunu düşünüyor, akşam kocanızın gelmesini bekliyor, boş vakitlerinizde size atılan dm'leri kocanızdan gizli gizli okuyor veyahut çalıştığınız şirkette altlarınıza ızdırap çektiriyor, yükselmek için aldığınız kararların acımasız olduğunu düşünüyor ve bir gece netflix'in başına oturup hikayenin kahramanı olmaya karar veriyorsanız işte sizin suratınıza nasıl bir or*spu ço*uğu olduğunuzu bir güzel çarpıyor. - küfür için özür- yanisi şu. seni hikayenin kahramanı falan yapmıyor. peki neden yapmıyor? çünkü dostum sen kahraman falan değilsin işte bilakis götü boklu bir abimiz ya da ablamızsın. - cinsiyetçi olarak taşlanmak istemiyorum yukarıda yer alan "kadın" kısımlarını "erkek", "koca" kısmını "karı" olarak değiştirebilirsiniz. yani bütün gün evde adidas eşofmanlarınız ile kanepeye uzanıp karınızın işten eve dönmesini bekleyebilirsiniz. "adidas"ı "puma" olarak da değiştirebilirsiniz elbet.-

    uzun lafın kısası karakterin "büyük resmi" görmesini sağlamada yardımcı olmanız gerekiyor. fakat bu "büyük resmi" görmek için bazı fedakarlıklar da bulunmanız ve hiç yapmak istemediğiniz tercihler de bulunmanız gerekiyor. yani adamlar öyle " ya şunu ya da şunu seç" diyerek kestirip atmamışlar. tebrik ettim valla. kolaya kaçarlar interaktif filmin ekmeğini yerler diye düşündüm. göt oldum. olayı sizlere spoiler olmadan en fazla bu kadar açıklayabildim. dikkat ediyorum da baya göt olmuşum, uzun zamandır bu kadar göt olduğumu hatırlamıyorum. 2018 de iyi göt yaptı bu sene.

    şahsen izlerken çok daha keyif aldığım, kafamın açıldığı black mirror bölümleri oldu. dediğim gibi bence süper(!) bir bölüm değil ama yani bok atılacak kadar da kötü değil. üç günlük dünya hocam, aç bir oyna/izle ne kaybedersin? en fazla beğenmez gelip bana özel mesaj ile söversin yani.

    -belki minik bir spoiler, bir tavsiye. spoiler sayılmaz aslında filmin,dizinin hemen başında -

    diziye harcanan emeğin küçük bir göstergesini fark etmek istiyorsanız yarattığınız oyunu şirket ile çıkarmaya karar verin, sonucunu görün ve sonra tekrardan aynı diyaloglara geri dönün. tıpatıp aynı diyaloglar ile karşılaşıyorsunuz değil mi? stok olan görüntü karar anına kadar tekrardan oynuyor değil mi? oynamıyor işte anasını satıyım. adamlar otomatik bir şekilde kararın geleceği ana kadar aynı görüntüyü sana dayamıyor. sen artık " oyunu şirket ile çıkarmaya önceden bir kez karar vermiş ve sonucunu görmüş" biri olarak artık "oyunu tek mi yoksa şirket ile mi" çıkarmaya karar veriyorsun. olayı yavaş yavaş anladın mı dostum? yandı mı kafalar?

  • sanırım yanlışlıkla bütün sonları izledim. alternatif sonları öğrenmek isteyenler okuyabilir.

    --- spoiler ---
    1- psikoloğun ofisinde çayı birden kadının üzerine attım, dellendi kadın. gel dövüş benle dedi. camdan atlamayı seçtim. meğer dizi setindeymişiz. yönetmen gibi biri geldi kafan mı iyi senaryodan çıkma, dövüş sahnesine girsene dedi, çekimleri kesip doktor çağırdı.
    2- bu sefer camdan atlamayıp kadınla dövüşmeyi seçtim. kadını dövdüm, ''babam'' geldi boğazladı. karate vuruşu yaptım sürükleye sürükleye götürdü beni bitti. yılmayıp tekrar aynı yere geldim bu sefer tekme attım sonuç değişmedi.
    3-babamı kestim biçtim, oyunu yetiştirdim. kafayı yemiştim. odamda babamın kafası duruyordu ama eleştirilerden 5 yıldız aldım. çok sevilmişti oyun, tanrıymışım gibi bahsediyorlardı.
    4-babamı gömdüm. gömmeye giderken colin geldi eve, colin'i öldürmedim mapusa düştüm. oyun işi yalan oldu.
    5-babamı yine göndüm. gömmeye giderken colin geldi ama bu sefer öldürdüm. mapusa düştüm. hem colin'in hem babasının katili oldu. şirket iflas etti.
    6-babamı gömdüm, oyunu yetiştiremem dedim. colin gelmedi. patron geldi. patronu görür görmez öldürdüm seçenek çıkmadı. mapusa düştüm 2 cinayetten. şirkat iflas etti.
    7-babamı gömdüm. kasayı açtım. kasada gizli dosyaları buldum. meğer annem psikolokmuş. babamla birlikte deney yapmışlar. o tavşanlı sahne falan hepsi küçük bir setmiş. sahneyi oynayan oyuncular vs ben. çok sinirlendim. aradım anamı ama sektreteri açtı. dedim o karıya söyleyin çözdüm herşeyi, öğrendim pac olayını. babamı öldürdüm onu da öldürcem. babamı gömerken polis geldi mapuslara düştüm.
    8-kasayı açtım. şifreye toy girdim. oyuncak çıktı ama ben ben değildim küçüklük halimdi. babam geldi. buldun madem git yerine koy dedi. gittim yatağın altına koydum. sabah annem geldi trene yetişcez çabuk ol dedi. tavşanımı buldum. annemle trene bindim. mutlu mutlu gidiyorduk. birden psikologun oldugu sahneye geçtik. normal ben psikologun ofisinden ölmüştüm. babam ağlıyordu. nabzımı ölçen doktor vardı. psikolog diyordu ki sadece 2 snlik gözlerini kapamıştı, bir daha açamadı. eeee colin reyiz demişti: geçmiş değiştirilebilir. sadece hayal et. geçmişi öyle değiştirdim ki beni ben yapan herşey yaşanmamış olduğu için öldüm.
    9- babamı gömmeyi seçtim. hem colin'i hem patronu savuşturdum. psikolog'u aramaya çalıştı deli çocuk. bilerek yanlış numara girdim. gömdüm babamı, güzelce kapattım üstünü. bu filmin başında kahvaltı sahnesinde bizim bahçeye dadanan komşunun köpeği geldi babamı gömdüğü yeri deşti, havladı, allem etti kullem etti mapusa düşürdü beni.
    tüm sonlar içinde oyunumun 5 yıldız aldığı tek son babamı kestiğim sonda yaşandı. ironik ama kitabın yazarının yaptıklarını yapınca başarılı oldum sadece.
    --- spoiler ---

  • cocuklugumuzda kitaplarda vardi bu olay esas,sunu yapmayi seciyorsan su sayfaya atla diye,liseliler bilmez :p