bir yazar annesinden gençlere mektup

  • anne 40'lı yaşların ortasındaymış, abla demek uygun düşer bana, öyle hitap edeyim. 40'a bir şey kalmadı benim için de.

    sevgili abla,

    12 eylül 1980 darbesiyle apolitik, lümpen, ben merkezci, bireyci ve embesil bir gençlik oluşturmak istediler ve başardılar da. sırf sizin şu tavırlarınız, şu diliniz sayesinde oldu bu.

    demişsin ki, "bırak dert etme, yeterince endişelenen var zaten hayat için, anlam için, iş için, ekmek için, özgürlük için sen yaşa sadece, hisset sadece, emin ol bir yolunu bulursun, emin ol her şey yoluna girer…"

    iş için, ekmek için, özgürlük için endişelenenler keriz de bir siz mi uyanıksınız? evet, başkaları endişeleniyor, başkaları taşın altına sokuyor elini, başkaları bedel ödüyor, başkaları hapislerde çürüyor, başkaları ölüyor, onların sayesinde kazanılmış haklardan hiç utanmadan, vicdanınız sızlamadan, gayet pişkince siz de faydalanıyorsunuz sonra. oysa böyle lümpen ve bencil bir gençlik yetiştirmek için çağrı yapacağınıza o gençlere onurlu insan olmayı, hakkını aramayı, haksızlığın karşısında yer almayı öğretseydiniz, bunu yapabilenler bir avuç kalmayacaklar ve ölmeyeceklerdi. sadece hakkını arayan masum bir üniversite öğrencisi öldüyse, o cinayetin katilleri arasında sen de varsın.

    ablacım,

    memleketin içine siz sıçtınız. bu ülke bu haldeyse, sizin yüzünüzden bu halde. gençlere felsefe oku diyorsun, bilim oku, edebiyat oku, mizah oku... nereye okuyacaklar? 12 sene boyunca ülkeyi yöneten iktidar ne felsefeci bıraktı, ne bilimci, ne edebiyatçı. evrim teorisi yerine yaratılış teorisi okuyor bu çocuklar. mizahçılar, edebiyatçılar ya yasaklı, ya içeride, ya da bezginler, bir şey üretmiyorlar. seviş diyorsun gençlere. kızlı erkekli bir evde kalabilseler sevişecekler zaten. gençlerin bu konuda hiçbirimizin aklına ihtiyacı yok. sorun şu ki, gençlere sevişmek bile yasaklandı bu ülkede. malum iktidar, ülkede bunları yapabilecek bir alan bırakmadı. neden peki? sizin gibi ben merkezci pasifistler yüzünden. hukukun anasını bellediler, bir şey yapmadınız. hırsızlık, yolsuzluk, usulsüzlük aldı yürüdü, bir şey yapmadınız. o baş üstünde tuttuğunuz atatürk'ün ilkelerine tecavüz ettiler, seyrettiniz. cumhuriyetinizin dibine dinamit döşediler, seyrettiniz. bu pasifist tutumunuzla ülkenin içine sıçtınız, çok iyi bir halt etmişsiniz gibi gençlere de aynı aklı veriyorsunuz.

    bak, o gençler, sizin içine sıçtığınız ülkenin pisliğini temizlemek için gezi direnişi gibi, hayatınız boyunca sahip olamayacağınız onurlu bir işe imza attılar. onların sayesinde korktu iktidar. ama bunun da bir bedeli vardı işte. o bedeli ali ismail ödedi, abdocan ödedi, ethem sarısülük ödedi, berkin elvan ödedi, ahmet atakan ödedi, mustafa sarı ödedi... haa, diyorsan ki gezi yapılmasaydı, herkes evinde otursaydı, kimse ölmeseydi diye, kusura bakma da bacım sen ülke değil mera istiyorsun, ev yerine de ağıl.

    bu gençlik, 80 darbesinin kayıp kuşaklarının ardından ilk kez iyi kötü bir şeyleri sorgulamaya çalışan, bir şeyler için harekete geçen bir gençlik. bizim kuşağın ve üst kuşakların tavsiyelerine uyarak koyun gibi yaşamayı reddediyorlar. sizlerin varlığı hiçbir işe yaramadı bu memlekette, zerre faydanız dokunmadı, bari bırakın bu gençler bir şey yapsın.

    gençlerin eleştirilecek bir şeyi yok mu? bana göre elbette var. tıpkı bizim üst kuşaklarımızın bizim gençliğimizi eleştirdikleri gibi, tıpkı şimdiki gençlerin bizim yaşlarımıza geldiklerinde dönemin gençlerini eleştirecekleri gibi... bu döngü zaten gidecek böyle. örneğin birbirlerine tahammülleri yok, dinlemeyi bilmiyorlar, okumayı bile bilmiyorlar, öldüresiye bir nefret hakim çoğunda. bu eleştirilebilir belki.

    itidal çağrısı yapmak başka bir şey. hele de ülkenin şu sıcak gündeminde herkes birbirinin gırtlağını sıkmaya hevesliyken itidal çağrısında bulunmak pek yerinde olur. ama öte yandan siz o steril fanuslarınızın içinde konforlu bir bencillik yaşarken, bu dünyada, memlekette, hatta burnunuzun dibinde olup bitenlerden haberiniz yok. umrunuzda da değil zaten. her gün polisin zulmüne uğrayan, işkencelerden geçirilen, hapse atılan insanlar zerre kadar umrunuzda değil. bu memlekette, kendini korumak ve hayatta kalmak için silahlanmak zorunda olduğunu öğrenen 15 yaşında çocuklar var. ne acı ki var. sen bu çocuklara hangi felsefeden, hangi bilimden, hani mizahtan ve hangi sevişmeden bahsediyorsun? bu çocuklar, hem de senin mektubu yazdığın saatlerde hayatta kalma mücadelesi veriyordu ülkenin kimi sokaklarında. güvenli evinde oturup klavye başında geyik yaparak bisküvisini yiyen çocuklara akıl vermek çok kolay. işte bu çocuklar, senin ve benzerlerinin verdiği akıl yüzünden, acı çeken başka insanlara karşı kör, duyarsız ve bencil organizmalar olup çıktı.

    tekrar söyleyeyim; bu memleketin içine senin bu bencil zihniyetin sıçtı abla. 2002 seçimlerinden kısa bir süre sonra -senden iyi olmasın- yaşça senden biraz daha büyük bir ablamızla konuşurken, "hiçbir şey yapamazlar, ordu var!" demişti kendileri. o gün orada söylediğim şuydu: "sıçtığımızın resmidir!" sebebini soranlara şu açıklamayı yaptım: "ablam demek istiyor ki, 'bunlar ülkenin içine sıçarsa sakın bana güvenmeyin, ordu kurtarır anca.' kendisine değil de başka bir kişiye, kuruma güvenen kişiden bu memlekete hayır gelmez. yarın orduyu tarumar ettiklerinde ne olacak? ablam deseydi ki 'hiçbir şey olmaz, biz buradayız' diye, o zaman korkmazdım." aynen de bu söylediklerimi yaşadık. şimdi senin yaptığın da böyle pasifist gençler yetiştirip, memleketin içine sıçılırken, hukukuna tecavüz edilirken mal gibi izlettirmek. ben sana bir şey söyleyeyim mi? böyle hiçbir boka yaramayan embesil gibi mal mal yaşamaktansa, onurlu bir şekilde ölmek bile daha iyi. nasıl olsa öleceğiz hepimiz; ha üç gün önce, ha beş gün sonra. hayır hayır, hiç kimsenin ölmesini falan istiyor veya çocuklara ölümün kutsallığına inandırmaya çalışıyor değilim. sadece, senin çizdiğin mal gibi bir hayatı yaşamanın, ölümden daha iyi olmadığını anlatmaya çalışıyorum.

    bu memlekete bir iyilik yapın; şu 12 eylül darbecilerinin diliyle konuşup gençleri uyuşturmaktan, embesilleştirmekten vazgeçin. bu çocuklar, enselerine vurulunca ağızlarındaki lokmayı verecek salaklara dönmesin. eğer herkes bu kadar bencil, bu kadar pasifist olursa, bu ülke, görmeyi hiç arzu etmeyeceğiniz bir yere döner. o zaman ne felsefe kitabı bulabilirler okumaya, ne edebiyat kalır, ne bilim. kadınla erkeği aynı sokakta görmek bile hayal olacağından, o sevişmeyi de ancak evde "el yordamıyla" yaparlar.

    ülkenin içine sıçtınız, bari gençlerin temizleme çalışmalarına engel olmayın...

  • bu sözlerim sadece genç insanlara, henüz 20’lerinde olanlara, ben bir anneyim 40’lı yaşların ortasında hayatını kendi kazanmış kendi kurmuş bir anneyim, bir erkek çoçuğu annesiyim, bir sölük yazarı annesiyim, oğlumun izniyle onun hesabından size yazıyorum, son günlerde yaşananlar, yazılanlar, konuşulanlar olan bitenler beni bu yazıyı yazmaya itti, birilerine bir şeyler söyleyebilirsem birileri bu sözlerimi işitirse kulak verirse diye yazıyorum….

    umarım okursunuz…

    yapmayın.

    kendinize bunu yapmayın, birileri ideolojik hırslarını tatmin edecek diye, birileri saçma savaşlarını sürüdürecekler diye, birileri daha çok silah satacak diye, birileri din bezirganlığı ile bu dünyada saltanatlarını sürüderecek diye, birileri ceplerini dolduracak diye, birileri özgürlüğü ölümle taçlandıracak diye, birileri sosyal medyadan profil resimlerini karartacak ölümü övecek diye, öleni şehit ilan edecek diye ölmeyin.
    arkandan ne övgüler, ne methiyeler, ne sloganlar, ne protestolar... fotoğrafların paylaşılır binlerce sosyal medya hesabından, insanlar fotoğrafını profil resmi yaparlar, arkandan yazarlar "ölümsüzdür" diye.

    inanmayın.

    yalan. bunların hepsi yalan, hepsi geride kalanların kendilerin tatmininden başka bir şey değil, herkes sever başkasının acısını, herkes sevinir içten içe benim başıma gelmedi diye, herkes sevinir aslında -benden uzak -diye, hepsi gizliden gizliye bunların dışa vurumudur, ne kadar üzülürsek o kadar uzak kalırız belki diye gizli bir duadır sadece, ne kadar yanarsak bizim başımıza gelmez belki diye içten içie bilinç altının şükürle karışık pazarlığıdır, görevimi yaptım, üzüntümü paylaştım ve herkese ilan ettim, kınadım lanetledim, kahroldum, korkarak yapılan vicdan rahatlatması o kadar.

    inanmayın.

    hepsi boş hepsi hikaye;ölüler duymaz, ölüler bilmez, ölüler görmez., ölüler sadece ölüdür.

    gerçek bu kadar çıkplak, bu kadar katı, sen ölürsün ardından bir kaç gün yasın tutulur biter gider, unutulursun geride kalanlar için işte hayat bu, gerçek bu.
    bir başka gerçek ise geride bıraktığın annen. bir tek o unutmaz, nefes aldığı sürece bir tek o unutmaz…

    ölmeyin.

    ne özgürlük, ne bayrak, ne din, ne vatan, ne sistem, ne eğitim, ne iş, ne para, ne sanat, ne kavga ne sevgi ne saygı, bunların hiç biri yaşamı tek başına anlamlandırmıyor ne yazıkki, yaşam bir bütündür bunların ve daha pek çok şeyin birarada olduğu bütündür. onu sadece sen anlamlandırabilirisin sadece sen, bunu sakın unutma…
    o yüzden dosyasıya yaşa; yaşayacak en güzel yaştayken sadece yaşa, saçmala, hata yap, sev, nefret et, delir, ağla, kıskan, seviş, kavga et, bağır çağır, gül … içinden geldiği gibi, tutkuların olsun sadece onların peşinden git, bırak dert etme, yeterince endişelenen var zaten hayat için, anlam için, iş için, ekmek için, özgürük için sen yaşa sadece, hisset sadece, emin ol bir yolunu bulursun, emin ol her şey yoluna girer…

    oku; felsefe oku, bilim oku, edebiyat oku, mizah oku…okumak yalnızlığını azaltır sana tek tavsiyem bu kabul edersen tabi...