bir kadın için çabalamayan erkek

  • zamanında buna benzer bir başlık açmıştım.

    buraya da daha açık ve kirli bir şekilde yazmak isterim.

    bir kadın için çabalamaktan kasıt bir kadını sikmek için uğraşmak sanırım.

    bu hedef kendinizi gülünç ve küçük düşürtür.

    kadına karşı hiçbir hoşlantınız yok sadece kafanızda yatak hayalleri var ve onu elde etmek için şaklabanlıklar yapacaksınız, öyle mi ?

    gidip yanına eğlendirmeye, güldürmeye çalışacaksınız. dışarıda bir şey içmeye davet edeceksiniz. dertlerini dinleyip feylesofça yorumlar yapmaya uğraşacaksın. sevgili ayağına yatacaksın içinde zerre kıpırtı yokken. hediye mediye alacaksın. tüm bunlar içeri girmek için.

    ben anlatırken bunları yapan erkekten utandım. dünyanın en acınası insanı olsa gerek. ulan beyinsiz, kadın zaten tek bir bakışından senin niyetinin farkında, onun için sen parmağında oynatacağı karaktersiz bir kuklasın. tüm çabaların boşa gider, avucunu yalarsın. sen o kadını sikmek için şekilden şekle girerken kadın seni 40 kez hoplata hoplata siker.

    bir kadın için çabalamayan erkek benim gözümde bu saydıklarıma yeltenmeyendir. gerçekten hoşlantı varsa da mertçe açılırsın kıza ve evlilik yolunda bir ilişki başlatma niyetin olur. bir kadın için çabalamak başka evlilik yolunda ilişki başlatmak başkadır.

    ben her zaman net biri oldum. otele ne zaman geçeriz?

  • kadın ya da erkek farketmeden şu hayatta hiç kimse çabalamaya, kovalamaya değmez diye düşünüyorum. hemen küfür etmeyin açıklıyorum. bence ilişkilerde işlerin yolunda gitmesindeki en temel noktalardan biri başlangıçta hislerin, hoşlantının karşılıklı olması. yani biriyle tanıştın biraz konuştun iki tarafın da kafasında bence olur lan dediği noktada oluşan ilişkiler daha sağlıklı oluyor. öbür türlü iki taraftan biri o kadar sıcak bakmamasına rağmen kovalamayla, ilgiyle ikna edildiğinde iş daha çok "iyi insan, beni de seviyor, kafam ağrımaza" dönüyor. başlangıçta o karşılıklı çekim olmayınca da uzun vadede sevgi, kovalama yetmiyor.

    uzun lafın kısası her insanın vakti, enerjisi çok değerli. onu da aynı şekilde senin için harcamaya hazır birine ayırmak daha mantıklı geliyor. ya da ben çok mükemmeliyetçiyim bilmiyorum.

  • mantık rejimi ve sistematik akıl yavaş yavaş erkek milletine de ulaşmayı başardı sonunda. iki parmak a.cık, iki meme ellemek için kimse azap çekmiyor artık. hayat gailesi öyle derin ki, iş, güç, sosyal yaşam, siyasal gelişmeler, ekonomi erkeklerin gerçek güncesi. iki parmak .m peşinde koşmak hiç de aksi düşünülemez bir erek değil artık. şeref güneşi artık erkeklerin de üzerine doğuyor.

    o kadar kriter koyuyorsun, bir dolu beklentin var, peki sen ne verebileceksin? genel kültür desen yok, çalışma azmi sıfır. işin gücün makyaj, giyim, botoks, magazin, krem, trendyol, aşkı memnu ama beklentin beyaz atlı prens. peki sen ne verebileceksin? iki parmak a.cık ve iki meme.

    bu arada kendini yarış atı olarak görmeyen, mal olmaktan hazzetmeyen seviyeli kadınları tenzih ederim. onlar kendilerini tanıdılar zaten, üstüne alınan alındı.

  • yorulmuş erkektir.

    kadınların çoğu(bunun aksi davranan kadınları tenzih ediyorum) lafa gelince kadın erkek eşitliğinden bahseder. iş eyleme gelince de her şeyi erkeğin omuzlarına yükler. her şeyi ama her şeyi erkekten bekleyen kadınlar var.

    ilişki kelimesindeki ş harfi durumun karşılıklı bir eylem olduğuna vurgu yapıyor. vurgu yapıyor yapmasına da siz onu anlıyor musunuz? işte o meçhul. kadın-erkek ilişkisi karşılıklılık arz ediyor. karşımda hiçbir çaba sarfetmeyen bir kadın için elimi dahi oynatmıyorum. kimse özel ve vazgeçilmez değil. önce kendimize bir ayna tutalım. yurdumuzdaki abazan popülasyonundan mütevellit bazı kadınlar kendini vazgeçilmez sanıyor. herhangi bir çaba göstermeyen kadına da ben yol veriyorum. dünyada milyarlarca kadın ve milyarlarca erkek var. kimse vazgeçilmez değil.

    ek: toplumun dayatmalarına uymayıp karşılıklı çaba gösteren kadın ve erkeklere mutluluklar diliyorum.

  • çabaladıkta ne oldu. o da gitti bir erkek için çabaladı.

  • 3 yıl bi kadını uzaktan sevdim. yokluğuna dair onlarca şiir yazdım. her anında yanında oldum. yüzünün gülmediği her bir saniye içime dert olurdu. hayattaki tek amacım onu mutlu etmekti sanki. o herkese şans verdi, kendisini en yakın arkadaşıyla aldatan adama da, onu bir gün bile sevmeyen adama da şans verdi ama beni hiç görmedi. seni kaybetmekten korkuyorum dedi, ağladı, üzüldü. ama 1 hafta sonra beni kendi elleriyle hayatından çıkardı. yıllar sonra karşılaştık neden böyle yaptın dedim sen beni severken bunu sana yapamazdım dedi. oysa o sadece benden sevdiğim kadını değil aynı zamanda oyun arkadaşımı, dostumu, sırdaşımı da almıştı. beni neden sevmedin diye sorduğumda bi nedeni yok dedi. en başta(3 yıl önce) söyleseydin keşke ben de senden hoşlanıyordum dedi güldüm. vicdani bir avuntuydu sadece bu cümle.

    o günden sonra da hiçbir kadının peşinde koşmadım. platonik olmayacağıma dair kendime söz verdim. şimdi ne zaman birine heyecan duysam uzaklaşıyorum. fobi gibi bir şey oldu sanırım...

  • en son bir arkadaş vasıtasıyla birisiyle tanışmak için şehirdışına gittim. kızla buluştuk, görüştük, beğendim de. konuşurken saatler nasıl geçmiş anlamadım bile. hatta bunu kendisine söyledim de. dönüşte araba hararet yaptı, bir dünya maddi sıkıntı çektim, yani kızla görüşmek için maddi, manevi ne verebiliyorsam verdim kendimden ve kız ne dedi dersiniz :)
    seni samimi bulmuyorum.
    bu kadar.
    peki diyip geçtim. hiç bir şey demedim daha üstüne. kızın bunu deme sebebine gelecek olursak, kızı daha 3 saat görebilmişim, kız diyor ki eee şimdi ne olacak? e dedim yanına gelecem, yanıma gelecen, birbirimizi tanıyacaz. kız bu sözlere ben seni samimi bulmuyorum dedi :) o çektiğim sıkıntılara siktiri çekip hiç düşünmeden peki dedim. şimdi kızla bu durum yaşandı diye arkadaş da ben seninle daha muhatap olmam, arkadaşımı üzdün dedi. ona da güle güle dedim. uğraşmam arkadaş, uğraşmam! kendimi bir kadına anlatmak için uğraşmam. buna annem ve kız kardeşim de dahil. dişi sineğe dahi kendimi izah etmek için vakit ayırmam. kanımı em, siktir git derim. (ironi) 30 yaşındayım, 6 yıldır sevgilim yok, iş ve spor dışında bir hayatım yok. saygılarımla.

    ek açıklamalar: bu entry hakkında mesaj kutum dolmuş, hatta bir kaç entryde de hakkımda konuşulmuş.
    1. kızla görüşmeye gitmeden önce bir süre telefonda konuştuk. üniversiteden arkadaşım rica etti, konuştuk, anlaştık, kızın yanına gittim. kız beni beğendiğini bana söylemese bile arkadaşa söyledi. arkadaş da uzun zamandır bu kadar mutlu olmamıştı dedi. aynı kız bir kaç gün sonra seni samimiyetsiz buluyorum diyip gitti. ben bunun peşine düşmem işte. sormam, sorgulamam. dün seven, bugün sevmeyen birisine neden demem. evlilik ciddi bir iştir, zaman ister.
    2. arabanın hararet yapması mevzusu ile dalga geçen gerzekler olmuş. ya kusura bakmayın ben ultra zengin bir adam değilim, attığım her adımın, yaptığım her şeyin hesabını kitabını yapmak zorundayım. burada kızın yanına araba ile gittim diye kız suçludur demiyorum. o gün işten izin aldım, sabah saat 5'de kalktım, yola çıktım. eve dönmem gece 11'i buldu. insan bir durup yahu bu adam bu kadar vaktini ayırdı, yanıma geldi, bari daha mantıklı bir şekilde siktiri çekeyim der. türkiye'de yaşıyoruz arkadaşlar, burada evli olanlar da vardır yazar olarak. eşinizle oturup haftalık, aylık alışveriş planı, ekonomi planı yapmıyor musunuz? ya da yok yahu biz aşık iki aptalız, para nedir ki, elimin kiri mi diyorsunuz? peki ya harcadığınız zaman? karşınızdakine samimiyetsiz demeden önce bir düşünün. ferhat dağları delmiş de ne olmuş değil mi?
    3. annemi yazmamın yanlış olduğunu söyleyen bir yazar vardı. annem de bir kadın. kız kardeşim de bir kadın. beni ve babamı manipüle etmeye çalışıyorlar. evdekiler böyle ise dışarıdakiler nasıl olur? bir evlat olarak annem benden, bir abi olarak kız kardeşim benden razı, ben de onlardan razıyım ama bu onların beni arada sırada manipüle etmesini gerektirmez. tüm kadınlar erkekleri manipüle etmeye yatkındır. kusura bakmayın.
    4. narsist değilim. kendimi beğenmem. kadın peşinde koşan bir yapım yok. en son 2015'e kadar 3 yıllık bir ilişkim vardı, kızın ailesi ile anlaşamadık, ayrıldık. o günden beri de bir ilişkim olmadı. kadın arkadaşlarım var. beni bir sorun da size anlatsınlar nasıl birisiyim :)
    5. yalnızlık, bir oda içinde tek olmak değildir. kalabalıklar içinde anlaşılmıyorsanız da yalnızsınızdır. anlamayana, anlamak istemeyene kendimi anlatmak için zaman kaybetmem. seven bir şekilde anlar, bir şekilde saygı duyar.
    hadi eyvallah.

  • bana kalırsa seni istemeyen bir kadın için çabalamak tamamen gereksiz bir olay. şahsen birini istemiyorsam ne kadar çabalarsa çabalasın umrumda olmuyor. ama eğer bahsedilen kadın seviyorsa ve kırılmışsa sonuna kadar çabalanmalıdır.

  • john calhoun'un fare deneyi'ni insanlara genellemek ne kadar mümkün bilmem ama bir toplumda mevcut rollerin ve statülerin gerektirdiğinden fazla sayıda insan olunca, ya da şöyle diyelim; bir toplum bütün bireyleri için anlamlı kariyer olanakları ve istihdam sağlayamadığı zaman, asosyal eğilimler gösteren bireyler ortaya çıkmaya başlıyor (denklemi böyle kurunca sorun popülasyon artışından çok toplumun kurumsal başarısızlığına kayıyor). calhoun'un fareleri için bunlar yakışıklılar ya da güzeller olarak adlandırılan bireyler. toplumsal yıkımın ardımdan dünyaya gelen bu uygarlık-sonrası asosyal bireylerin erkekleri artık dişileri etkilemek ve elde etmek için çaba sarfetmiyor, bir yuvaya sahip olmak için uğraşıp çalışmıyor. bunlara karşı ilgisini bütünüyle yitiriyor. dişiler de kadınsı davranış kalıplarını terk ediyor, hatta erkeksileşiyor, çiftleşmekten uzak duruyor ve hasbelkader doğurursa yavrularını bakmadığı gibi onlara saldırıyor! tam bir toplumsal felaket... bu asosyal bireyler bütün günü yemek ve uyumakla geçirdikleri, kavga dövüşten ve mücadeleden olabildiğince uzak kalmaya çalıştığı için fiziksel görünüşleri daha güzel hale geliyor -ama ruhen ölmüş durumdalar.
    benzer toplumsal koşullar insan bireylerinde de benzer etkiler yaratmıyor mu? uzak doğuda karşı cinsle flört girişiminde bulunmaktan bile vazgeçmiş, vaktini bilgisayar karşısında geçiren genç erkeklerin (bir isimleri bile vardı) inanılmaz artışının yarattığı tehlikeden söz ediliyordu. toplumsal yeniden üretim durma noktasına geliyor. gelişmiş ülkelerde de evlilik, çocuk yapma istatistikleri hızla düşüyor. türkiye'de bile mgtow, antinatalizm gibi yeni yeni duyduğumuz asosyal ve üreme karşıtı akımlar yayılıyor.
    hayat koşulları ağırlaştıkça, toplumsal hayat anlamsız hale geldikçe, toplum insanlara anlamlı bir rol ve statü sunmamaya başladıkça insanların ruhsal durumu karamsar, saldırgan, depresif, izole olmaya yatkın bir hal alıyor herhalde. benim de çevremde bu tür yalnız bireylerin sayısı giderek artıyor. insanlar yalnızlığa alışmaya ve sevmeye başlıyor daha kötüsü. ilişkiler giderek güç görünmeye başlıyor. hele hele evlilik aşırı riskli, ekonomik olarak zorlayıcı bir şeye dönüşüyor. çoğu insan benzer nedenlerle çocuk yapmak da istemiyor. ben de bir yanınla dahilim sanırım bu gruba. ama bunun sebepleri kişisel olmaktan ziyade toplumsal...

  • öncelikle böyle bir başlığa -özellikle de doğrudan bir yazarı hedef alarak- entry girdiğim için özür diliyorum. ancak hazır acil nöbetinde uyku tutmamışken, uzun zamandır beni fazlasıyla irrite eden "kadın-erkek ikiliği üzerine sarf edilegelen bomboş yinelemeler"e dair birkaç söz söyleyesim geldi. belki de silerim, bilmiyorum.

    yola çıkacağım entry şurada (#89396852) yer almakta. ne demiş yazarımız? "bu hayatta bir kadın için çabalamayan erkek ben yaşıyorum demesin". hadi canım? saksı-toprak analojisiyle de anlatımı güya güçlendirerek erkeği "içi doldurulması gereken kap", kadını da "bir şeylerin içini dolduran nüve, adeta bir töz" olarak konumlandırıvermiş. bu esasen yabancı olduğumuz bir bakış değil, sürpriz de değil. fakat bir erkeğin bunu özümseyerek savunması, kendini ne denli hiçleştirdiği konusunda ürkütücü ipuçları sunuyor.

    kısa tutmaya çalışacağım. toplumda erkeğin ve kadının ayrı ayrı sahip olduğu iddia edilen veya sosyal üstyapı gereği gerçekten sahip olduğu özelliklerin belirleyenlerine değinmeyeceğim, yalnızca özet halleriyle nedenlere ve sonuçlara odaklanacağım.

    kadınların erkekler tarafından talep görmesi kanıksanan bir olgu; gözden kaçırılan nokta şu ki, kitleyi oluşturan karşı cinsler arası "kalite" seviyesinde değişimler oldukça, talebin yönü de değişim göstermekte. söz gelimi, kadınların talep görmelerindeki en büyük etken bünyelerinde barındırdıkları biyolojik özelliklerken, bunu talep eden erkeklerin genel düzeyleri, bu biyolojik özelliklerden ötesini algılayamayacakları bir aşamada tıkanıyor. kendini özgün varoluşları ile ortaya koyan erkekler ise kadınların ilgi odağı haline gelebilirken bunların duruş sahibi olanları, fazlasıyla seçici davranabiliyor. yani genelgeçer bir talep yöneliminden bahsetmek mümkün değil, düzeyler arası talep geçişkenlikleri mevcut. erkek cinsiyetin kadına kıyasla daha çeşitli bir spektruma sahip olduğu düşünülünce, bu geçişkenlikler iyice geniş bir yelpazeye yayılıyor.

    işte bunun farkında olan ve kendine biçtiği değerde kısıntıya gitmeyen erkek, hayatını, basit birliktelik hesaplarına dayalı "oyunlar" etrafında kurgulamıyor. kadın meselesi onun için tali ve hatta "zaman kaybı" bir işe dönüşebiliyor; neredeyse "olsa da olmasa da bir" mantığıyla hareket ederek ilişki yumaklarından uzak duruyor. işte bu tarz erkeklerin kadınlar için çabalamaması, kadınlar için çabalayan kitlenin çok daha fazla göze batmasına neden oluyor ki erkeklere dair klişelerin bu ölçüde yaygın olması, sayıları hayli fazla olan "duruş sahibi" erkeklerin kabuğuna çekilmiş veya "çoktan kapılmış" olmaları sebebiyle meydanın bu "düzeysiz" erkeklere kalmış olmasından kaynaklanıyor.

    diğer yandan "oturaklı" erkek şunları biliyor:
    kadın, uğrunda ödünler verilecek bir "ulaşılmaz arzu nesnesi" değildir. kadın, büyük anlamlar atfedilecek bir "yaşam membası" değildir. kadın, abartılacak herhangi bir vasfa sahip yaşam formu olmaktan fersah fersah uzaktır. o yalnızca, neredeyse tüm diğer dişi memelilerde de görüldüğü üzere, yeni bir canlı oluşumuna elverişli koşullar sağlayan anatomik organizasyona sahip "insan dişisi"dir. bundan ötesi kültürel romantizasyondan fazlası değildir. kadın kadındır, o kadar. ne doğaüstü güçleri vardır ne hayran olunacak meziyetleri. kadının özünü belirleyen, tıpkı erkeklerde olduğu gibi, bireysel nitelikleridir. bundan dolayıdır ki kadın, hak eşitliği temelinde buluşulması gereken bir karşı cinsten fazlası değildir.

    meseleye böyle bakınca, bir kadın için çabalamayan erkek, yalnızca toplumsal normları değil, "uhrevi kadın imgesi"ni de aşmıştır. bir kadının "insanlaştırılması", ona karşı yaklaşımın sağlıklı karakter kazanması açısından da büyük önem taşır. başta atıfta bulunduğum entry'nin sahibi ise maalesef bununla taban tabana zıt bir söylem içindedir. pozitif psikolojinin kuramcısı ve kullandığı "akış" kavramı ile yaşamı anlamlı kılacak çerçevenin ortak-sahibi martin seligman, soyadını nick olarak kullanan birinin "bu hayatta bir kadın için çabalamayan erkek ben yaşıyorum demesin" gibi bir söylemde bulunduğunu görse, bu kişiye türlü "laflar hazırlardı" diye tahmin ediyorum (bkz: yaşamak bu değil).

    sevgili erkekler; "yaşıyorum" diyebilmeniz için, bir kadının peşinden koşup tüm vasıfsızlığına karşın onu kendi değeri hakkında gerçek dışı kanılara sürüklemeniz gerekmiyor*. yaşıyorum diyebilmeniz için düşünmeniz, sorgulamanız, birikim edinmeniz, kendiliğinizi oluşturmanız ve ilkesel hareket etmeniz gerekiyor. maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde 1. ve 3. basamağa denk gelen hedeflerden sıyrılıp tepeye odaklanmanız, kadınlara yüklenen pozitif ve negatif anlamlardan arınarak onları oldukları gibi görmeniz gerekiyor. siz doldurulacak kaplar değilsiniz, siz kendi başınıza anlamlı birer bütünsünüz ve bunun farkında olarak tutum almalısınız. bu birçok kadının işine gelmez biliyorum, birçokları içinse nefes aldıracak bir değişim olacaktır.

    özetle, bir kadın için çabalamayan erkeklerin sayısı zannedildiğinden çok daha fazladır ve bu erkekler, insanlığın gelişmiş zihinleri, yüz aklarıdır.

    edit: aceleye geldi, bir yere bağlayamadım gibi oldu. idare edin...