bir kadının temizlikte kontrolü kaybettiği an

  • annemin "yerleri yeni sildim yerlere basmadan yürü" dediği andır.

  • geçen akşam annemin dayısı ve yengesi bize misafirliğe geldiler. annem için misafir demek zaten başlı başına olağanüstü hal demekken dayısı ve yengesi zombi saldırısıyla eşdeğerdi. çünkü kendileri yaşlılıklarının verdiği rahatlıkla, ev temizliği konusunda bir süpermen olan annemin kriptoniti adeta. eve ayakkabılarıyla girmek, bi şey yerken döküp saçmak, tuvalette yerlere su sıçratmak gibi annemin canını tek vuruşta yarıya indirebilecek hareketleri kan donduran bi sakinlikle yapıyorlar.

    tamam dayıların arıza tipler olması ve aile içinde pek de sevilen bi yanları olmaması doğru ama annem için kendi dayısı tam bi fobi. gelecekleri haberini aldığında tarlası yanmış köylü gibi oturmaya başladı koltukta boşluğa bakarak. mustafa denizli'nin maçtan önce maçı aklında oynaması gibi bu ziyareti kafasında oynuyordu annem adeta. babam, ben ve kardeşim de doğal olarak gerildik çünkü ev sınırları içinde amerika-rusya soğuk savaşını aratacak anlar bizi bekliyordu. hazırlıklara başlamak için sessizce yerinden kalktı ve fısıldadı; "dayı is coming..."

    "en iyi savunma hücumdur" prensibini benimsemiş bir şekilde tam saha pres ve dayıyla yengeye boş alan bırakmama adına adam adama markaj sistemiyle ziyarete çıkan annemin tüm planları ev eşiğine koyduğu terliklerin üzerinden atlayıp ayakkabı tabanını ev döşemeleriyle çok şık bir şekilde buluşturan dayının erken golüyle alt üst oluyordu. dayı tam bi deplasman takımıydı. salona geçip oturdular, annem "dost başa düşman ayağa bakar" sözünü umursamadan dayının ayakkabılarından gözünü alamıyordu. sağ gözünün seğirmesi hiç hayra alamet değildi. kötü şeyler olacaktı... hem de çok...

    ilk çay servisi sırasında bardak altlığı ve peçeteyle ikili markaj uygulamıştı annem dayıya ama dayı iki stoper arasından hayvan gibi yükselip kafayla topu doksana takan ronaldo gibi şekerli çay damlasını halıyla buluşturdu. ve bu gol adeta soğuk duş etkisi yarattı evde. kimsenin gıkı çıkmıyordu. halıya düşen ilk çay damlası anlamına gelen "ayyh" nidasıyla annem yerinden kalkmaya yeltendi ama dayı arenaya salınmış azgın bir boğa gibiydi. ve o çay damlasının yanına börek kırıntısını da ekledi. bu kadar iddialı çıktığı bi maçta yarım saatte 3 gol yemek annemi mahvetmişti. bi ara mutfakta artık sinirden çıldırıp hakeme itiraz eden emre belözoğlu gibi babamın yakasında gördüm annemi. fakat annem anlamsız itirazlarına devam ederken avantaj uygulayan dayı tuvalette ellerini yıkarken nasıl becerdiyse yerde ufak bi gölet oluşturmayı başarmıştı bile. bu gelen 4.golle iyice şirazesi kayan annemi sakinleştirmek ve misafirsizlik cezası yememek için çok uğraştık kalan dakikalarda.

    maçın son düdüğü anlamına gelen hiç de samimi olmayan "yine bekleriiiz" sesinden sonra çarşı karıştı evde. evdeki tüm kimyasal stoklar çıktı ortaya. annem öyle vileda yapmaya başladı ki değil halı binlerce yıllık insanlık tarihi temizlenirdi yeminle. insanı 2 dakika içinde kanser yapabilecek kadar kimyasal buharı vardı evin içinde ama kimse anneme "dur" diyemiyordu. anneme o an "tarihte hangi anı durdurmak istersin?" diye sorsalar cevabı; büyükbabasının dayımı yaptığı sevişme olurdu.

    dayı ve yengesi gideli 3 gün oldu ama temizlik bitmedi hala. ev nazi toplama kampı gibi odamızdan kafamızı çıkardığımız an "gir içeri! her yer ıslak!!!" sesiyle irkiliyoruz. huzurumuz kalmadı, lav silahıyla halıyı yakmayı planladığına dair duyumlar aldım annemin.

    üçümüz de tek ses, tek nefes haykırıyoruz artık duyun sesimizi; "yeteeer! dayı ve yenge yeteeer!

  • oha ufkum iki katına çıktı yemin ederim. ne kadar şanslısınız lan en azından böyle anlara şahit oluyorsunuz. ben bildiğin 28 senedir bu anlarla yaşadığım için şaşıramıyorum burada yazılanlara. atıyorum kapı kolu söküp temizleme olsun, avize camı söküp yıkamak olsun, elektrik süpürgesinin kir, pislik biriken deposunu çamaşır suyunda bekletmek olsun falan ben hep normali bu zannediyordum lan. aslında ben "bir kadının temizlikte kontrolü kaybettiği yıllar" başlığına yazsaydım keşke.

    annem bizde evin reisi (yaa taam taam baba sensin reis taam ortamlarda öyle derim) ve o 120 metrekarelik sınırlar içinde 4.güvenlik düzeyi laboratuvar temizlik protokolleri geçerli. sanki buzdolabında domates salçası yerine ebola virüsü var kavanozlarda. yumurtaların durduğu yerde yarım limon değil de sanki dinozor embriyosu var. oturduğumuz yer alelade bi üçlü koltuk değil de sanki sıtma mikrobunun dünyaya yayıldığı yer. öyle bi ortam yaşıyoruz biz yıllardır sürekli kırmızı alarm halinde. hatta sadece ev sınırları da değil daha bizim katta asansörden inince tüm uyarı sistemleri çalışıyor annemin. kapıda karşılayıp uzaktan bi süzer önce o an hemen uzaklaştırabileceği bi pislik var mı diye. elinden gelse domestoslu suyla üstümüzü başımızı iyice bi sürter eve girmeden ama işte hadi biz neyse de misafirler falan alınır diye yapamıyor. yoksa bunun hayallerini süslediğini hepimiz biliyoruz. hele o evde yokken eve birisi gelsin aboooov. bi kere arkadaşları çağırdım da geri geldiğinde nasıl çamaşır suyu basmışsa her yere ayak tabanlarımız şeffaf oldu ailecek ki gelen misafirler evde kahve bile yapamadı, fincanların olduğu dolabı açınca parlaklıktan kör oldu lan arkadaş. 2 hafta oldu hala "her yerde flaşlar patlıyor" diye diye dolanıyor adam.

    dün gece halı sahadan eve döndüm ki halı saha demek annem için amerikan başkanı dahil herkesi devreye sokmak demektir (ama sadece devreye sokar eve sokmaz. çünkü amerikan başkanı ayakkabıyla girmeye kalkar eve. sonra annem obama'nın ayakkabılarının altını çamaşır suyuyla silmeye kalkar al sana diplomatik kriz falan neyse). ben de bunu bildiğimden azcık oyalanıyorum eve gitmeden ki annem uyumuş olsun. neyse kendi evime hırsız gibi girdim parmak uçlarımda. girer girmez yanımda duran gazeteye halı saha ayakkabılarımı koydum pavlov'un köpeği gibi gazete gördüğüm zaman ayakkabımı çıkarıp oraya koyuyorum annem sayesinde artık. banyoya girdim çıktım sessizce. tam odama girdim yatmak üzereyken bi sesler duydum. "hırsız mı lan yoksa? ayakkabılarıyla girmiştir o bi de eve aman allaaam" diyerek çıktım odadan ve banyoda tek gözü kapalı elinde viledalı annemle karşılaştım.

    + anne? napıyosun?
    - banyoyu siliyorum. halı sahadan geldin.
    + anne gece saat 2.30 ya! ne banyo silmesi gözünü seveyim uyusana.

    duşakabine öyle bi domestos sıkışı var ki sanırsın vebalı at yıkandı o banyoda. insan üzülüyor da lan. tamam ne kadar mal olsak da oğlunum yani. 15 dakika yalvardım yapma, etme bu saatte diye. yok kapattı yine kendini dış dünyaya. sadece duşakabinle de yetinmedi oradan banyo raflarını silmeye başladı. hiç kullanılmamış havluları bozup tekrar katladı. "anne o havlunun benim halı sahamla ne alakası var?" diyorum, korku filmlerindeki psişikler gibi suratıma bakmadan "terliklerini giy" dedi bana.

    en sonunda pes edip yatağıma gittim. çarşafımı çok kirletmeden uykuya dalmaya çalışırken bi sesle daha irkildim. kalktım baktım ki çamaşır makinesi çalıştırmış. saat gece 3 lan! halı sahada giydiklerimi atmış deterjanı da basmış, kan donduran bi gülümsemeyle onları izliyor. "anne?" diyebildim sadece. gözünü makineden ayırmadan "terliklerini giy!!" diye bağırdı bana. artık mücadele edemeyecektim odama kaçarak cenin pozisyonunda uykuya daldım. sabah 7'de kalktığımda halı sahada giydiğim tüm kıyafetler yıkanmış, kurutulmuş, ütülenip katlanmıştı. korkudan tir tir titreyerek hazırlandım, çıktım evden kulaklarımda hep aynı sesle; "terliklerini giy!".

  • sabah namazından biraz önceydi sanırsam. üç saatlik günlük uykumdan uyandım ve yarı uyur vaziyyet de odadan dışarıya çıktım. susuz kaldığımı farkettim, mutfağa doğru ilerledim. zaten ritmi bozuk olan kalbimi bozguna uğratacak bir manzarayla karşılaştım... filmlerdeki gibi gözlerimi ovalayıp defâlarca aynı yere baktım. ama değişen bir şey yok. vâlide hanımı duvara tırmanmış bir şekilde duvarı çitilerken gördüm. saat sabaha karşı beş. 5!

    uyuyamamış. orada yağ lekesi varmış. herhangi bir yerden destek almamasına rağmen havada duruyor. şâhidi benim. ''anne kurban oluyum in ordan, zaten belin yeni iyileşti. n'apıyorsun allah aşkına?!'' dedim. ''bayram temizliği'' dedi. konuşurken yüzüme de bakmıyor(hadi lekeyi kaybederse!). ''neydi o duvarlara, binalara tırmanan bi' manyak vardı ya aynı ona benziyorum değil mi?'' diyor. ''batman mi?'' diyorum, ''yok ağ atan'' diyor.

    (bkz: ağ atan manyak)