bir gün gelip seni alacağım denilenler listesi

  • ogluma soylemistim ben bunu. yenidogan yogun bakimdaydi. sonra geldim, saglikla aldim binlerce sukur.

  • patlıcan ve hıyar.

    bir gün bolca alıp, yiyeceğim lan sizi.

  • metrobüs.
    koşturma derdi olmadan, sadece bana ait bi metrobüs.
    hayali bile güzel lan.

  • sözlük recaizade mahmut ekrem doluymuş he
    (bkz: araba sevdası)

  • oğluma scooter, eşime mini cooper, kendime de bir kasa bira.

  • anneannem.
    bu zamana kadar karşılıksız, sorgusuz, sualsiz yaptı her şeyi benim için. tek istediği okumamdı. sözümü tuttum.
    şimdi ise kendi kendime verdiğim bir söz var;
    hayatımı kazanıp, bir gün gidip onu alacağım

  • (bkz: robot süpürge)

    hafta sonu ev süpürüp silmekten gına geldiği için hayallerimi süsleyen über icat. ismi bile hazır; “kül kedisi”. hatta hobi olarak sağa sola bir şeyler döküp ekstra çalıştıracağım.

  • tabi ki bacak ve diz sağlığım. 6 aydır geri alamadım ama yakında düzeleceğini umuyorum. eski günlere duyduğum özlemden dolayı evin salonunda kulaklığı takıp kendimi halı sahada futbol oynarken hayal etmeye başladım. az önce son dakikalarına 4-3 geride girdiğimiz maçı attığım iki jeneriklik golle 5-4'e çevirdik. bunu yaparken de arkada muse'den new born çalıyor. kesinlikle iyi değilim.

  • eskiden olsa chanel çanta derdim de, çok değiştim :)

    hala ege kıyılarında çiftlik evi diyorum bak...

  • geçtiğimiz aylarda ablam evini yeniliyordu. her şey bitti, güzel bir biblo, heykel gibi bir şey almak istedi. dedim sabret, o öyle çıkıp aranıp bulunmaz, denk gelir sever alırsın. yok, hemen olacak! peki. çıktık orada buradaki zart home zurt home mağazalara baktık. hep fabrikasyon götüm gibi şeyler.. alçıdan dökmüş üstüne soba boyası spreylemiş gümüş zart zurt diye satıyor. 300-500 de etiket koymuşlar utanmadan. neymiş “dekoratif obje”. adı da götüm gibi.

    aklıma geldi, dedim gel kadıköy’e gidelim, eskicileri dolaşalım. nebliim belki içinin ısındığı bir şeye denk gelirsin. dolaştık eskicileri işte. sonuçta ben lirikleştim anca yine *, o bir şey bulamadı. gezdiğimiz dükkanlardan birindeki satıcı bir yer önerdi bize, “bu işin membaı orasıdır” dedi. bulduk gittik söylediği yere, ama az bile demiş... neler var allahım. oyuncakçı dükkanındaki çocuk gibiyim, birbirinden nefis heykellerle dolu ortam. öyle spreyli plastik çerçöp değil. bronzdan bir savaşçı heykelciği gözüme ilişti, çok güzel işçilik ama.. üzerinde de etiket var 174. o naylon tuvalet ibriği gibi şeylere 400 istediklerini düşününce hiçbir şey değil... bi kaplan, tehdit hisseden gergin bi kaplan, tam adımını yeni bitirmişken.. hareketteki detay, figür nefis. etiket 187... valla delircem. derken o’nu gördüm. burada büyük harf kullanılsa o “o” büyük harfle olurdu, öyle bi o.. the o! ta öbür uçta, gümüş rengi bir heykel.... hipnotize oldum anında, john connor görmüş terminatör gibi önüme çıkan insanları sağa sola fırlatarak zınzınzın önüne gittim direkt. yalnız nasıl anlatayım.. bi asur mu hitit mi artık, kralı ve kraliçesi... nasıl bir denge var ama heykelde... o duruşlar, kaslardaki saçlardaki detaylar nasıl güzel... ben böyle hipnotize olunca (artık nasıl bakıyorsam) dükkan sahibi yanıma geldi “çok beğendiğiniz galiba” diyerek. dedim evet. başladı adam anlatmaya, arkasında gizli bir minik heykelcik daha varmış göremedim, çevirdi onu gösterdi. dokunabilirsiniz dedi... oy oy. heykele dokununca hepten vuruldum, sapık gibi okşuyorum elim durmuyo. satıcı çok nazik, tatlı tatlı anlatıyor kralı, karısını, mitolojisini, arkadaki o gizli heykelciliğin anlamını... normalde almayacağım şey için zahmet vermem, o anlatmaya pazarlamaya hevesli olsa bile sadece baktığımı, almayacağımı çok net söylerim ki zamanını almayayım. da bunu alırım ben ya... vuruldum. diğerlerinde etiket var, bunda yok. ama onlar 170-180’se bu net bi 1000 lira vardır. hak eder yalnız. bütçem yok ona ama biriktiririm, ne zaman gelip alırım, o arada kapora versem başkasına satmasın diye kabul eder mi... hem bunları hesaplıyorum, hem soruyorum. ben soruyorum adam anlatıyor. sonra edemedi tuttu kaldırdı heykeli, iki saat bir sürü şeyi çekip ayırıp masa hazırladı önce buna, sonra oraya taşıdı ıkına sıkına. sırf ben 360 derece etrafında dönüp rahat inceleyeyim diye. başka müşteriler geliyor gidiyor, adam başından savıyor onları tek kelimeyle, dönüp bana heykeli anlatıyor. sonunda tamam dedim gözlerim çakmak çakmak... alıyorum. fiyatı ne kadar? “7000 dolar” dedi adam aynı kibarlığıyla. ben 1200’e kadar çıkarımdayım, türk lirasındayım... o 7000 dolar dedi. heykele veda etmenin acı gerçekliğiyle bir gulpladım, adama o kadar zahmet verdikten sonra kabalık etmeden bu işten nasıl sıyrılacağım diye ayrı bir gulpladım. ben alacağıma o kadar inandım ki adam da inandı, şu saatten sonra “ay çok pahalıymış neyse çüüüz” diye kestirip atamam, olmaz yani. naparım onu da bilmiyorum, sicilya mafyası gibi, girdim çıkamıyorum. adam anlatmaya devam ediyor, heykeltraştan bahsediyor, bunun diğer çalışmalarından farklarını vs vs... adam, anlatma artık adam!! zaten üzerimde kreator tişörtüyle gitmişim, iyi bi satıcı penye metal tişörtüyle gezen birinin tak diye 7000 doları bi heykele veremeyeceğini bilmez mi, esnafımızdaki o “jungmuş adlermiş halt etmiş, en bi insan sarrafı benim” tribi bitti mi? gözbebekleri dev gibi olmuş, kıp kıp bakıyor gözümün içine. neyse sadede geleyim ben böyle ne evet ne hayır ıkınıp durdukça fiyat 6000 dolara kadar indi. alacağım 50 liralık şey için pazarlık yapayım desem köskös 60’a alır çıkarım, şimdi almayacağım şey için 1000 dolar indirim aldım hiç pazarlık yapmadan. murphy işte... sonunda ablam gerçeklerle yüzleştirme dairesi hayal kırma masası baş şefi olarak “teşekkür ederiz, bu bizim bütçemiz için çok fazla” diye kestirip hadi hadi hadi diye kışalayarak beni dükkandan süpürmeye başladı. ablam beni öyle çeke çeke götürürken satıcıya açıklama yapma derdindeyim “diğerleri 170-180 diye bunu daha uygun sanmıştım kusura bakmayıııııın”. satıcı da ardımızdan koşturuyor elindeki kartviziti elime tutuşturmak için “beni arayın mutlakaaaa... onlar fiyat değil açık arttırma numaraları... beni arayııınnnnn...”

    meğer olay ilk andan beri benim mallığımmış:( olsun, o mallık sayesinde tanıdım onu. dünyanın basılı bütün paraları emrime amade olsa ne araba gelir aklıma ne şato. onu isterim bi tek. parayla alınabilecek böyle istediğim bir şey hiç olmadı şimdiye dek. bir gün o 6000 doları biriktiricem ama. açık arttırma maçık arttırma, fizan’a da gitsen bulup alıcam seni heykel. ikea lack sehpanın üzerinde yerini bile hazırladım. seyredicem seni hep, gelip gidip okşıycam. tozlarını nanofiber bezle alıcam, gözüm gibi bakıcam. çok sevicem seni ve hiç bırakmıycam:((((