bir erkeğin en masum olduğu an

  • annesinin ölüm haberini duyduğu andır.

    kadınım. ancak babamın yanı sıra bir de abim var. annemiz şükürler olsun ki hayatta.

    bu yaz babaannemi kaybettik. yatağında annem gördü ilk ama 64 yaşındaki annem panikten dokunamayıp yan odadan beni çağırdı “babaannene bir şey olmuş” diye. hemen fırladım. nabzına baktım. gözlerine baktım. öldüğünü anladım.

    64 yaşında anne ve 65 yaşında babanız varsa o eve ambulans gelmeden söyleyemiyorsunuz bir şey. babaannemden önce de 2 cenazemiz olmuştu. bir de kanserli hastamız (babaannemin tam 40’ında öldü o da) vardı. böyle ağır bir dönem. üstelik babaannemin ölümünden daha 3-3,5 ay kadar önce babam bypass oldu. ailecek iğrenç bir yıl geçirdik.

    neyse, hemen ön tarafta sahilde arkadaşları ile oturan babamı çağırmaya gittim. bu arada annemi de “nabzı atıyor, ambulansı arıyorum, dokunma” diye kandırdım. babam da geldi. ikisini de yaklaştırmadım. o arada abim 1,5 saat uzaktaydı ve arayıp çağırdım “babaanne öldü, bizimkileri arama daha söylemedim” diye. öncesinde de ambulansı aramıştım. babaannem muhtemelen dönmeyecek ama babam kalp, şeker, kronik böbrek yetmezliği, yüksek tansiyon hastası ve yeni bypass oldu diye anlattım. şaka değil, babamın durumu bu. ambulanstaki ekip de onlar gelene dek söylemememi doğru buldu. kuzenimi çağırdım 3 yan evden. o arada tanıdıklar da toplandı.

    ambulans geldi. herkesi dışarı çıkarıp sadece ben kaldım. monitörde hiçbir kıpırtı olmadı. bahçede kalabalık bekliyor. babaannemin odasının kapısını kilitlediğim ve sağlık ekiplerinden başkasını sokmadığım için kimsenin haberi yok olandan.

    “başınız sağ olsun” dediler bana. ben hep dirayetliydim, oldum olası. kapıyı açtım ve bahçeye çıktım. herkes bana bakıyor. oturdum babamın yanına. yüzü kireç...

    “babacım başımız sağ olsun” dedim. o anı ölsem unutmam. gözündeki gözlüğü çıkarıp bahçe masasına elini vurdu ve ağlamaya başladı. annem de aynı şekilde hıçkıra hıçkıra. ben bir yandan abim gelene dek evde sağlıklı tek genç birey olduğumu düşünüp hem babaanneme üzülüp hem annemle babama mukayet olmaya çalışırken ağlamamak için sıktım dişimi.

    o an babama bir şey oldu. “baba iyi değilsin” deyip içeride ekipmanlarını toplayan sağlık ekiplerini çağırdım. tansiyon 24, kalp ritmi bozuk, şeker 360 ve babam hala baygın değil. güçlüdür bünyesi. hemen sedyeyle ambulansa ve 23km uzaktaki hastaneye.

    65 yaşında adam bu hale geldi o an. sonra gasilhaneye ertesi sabah ben gittim ve son suyunu döktüm. bütün cenaze için alışverişi şehir merkezinde ben yaptım. babam hep yanımdaydı (gece taburcu edilmişti).

    babam, o anlar boyunca hep gözlerimin içine baktı. bunca yıllık kızıyım, ilk defa benden acıyla medet umarak gözlerimin içine içine bakıyordu. cenazemizi eve getirdik. ritüeller yapıldı. mezarlığa gittik ve babam bu süreçte hep yanında beni istedi. sürekli ama sürekli ağladı. ben bir yandan sürekli gözlerimle kolaçan ettim iyi mi diye.

    en son mezarlıktan çıkarken bana bir sarıldı ki anlatamam... babam da ben de yapı gereği öyle mıçmıç baba-kızlardan olmadık hiç. bana olan sevgisi çok fazla, hep de söyler “kızım kızım” diye. ama öyle aman kucaklayayım, şımarayım ilişkimiz yoktu. ne o “kral baba” idi ne de ben “babasının piremsesi”.

    koklayarak öptü beni, “yavrum, akıllı güçlü kızım” dedi sessizce. koluna girdim. evimize döndük. taziye için 1-2 ay boyunca ev sürekli dolup taştı.

    gelen gidenin haddi hesabı yokken ve onlarca kişiyle konuşurken babamın bir tek cümlesini hiç unutmadım:

    annenin ölmesi bambaşka bir şey, o an her şey bitiyor.