bir başkadır

  • geyiğine söylemiyorum, cidden bak, sözlükte hatırı sayılır sayıda en az mehmet açar ve alin taşçıyan ikilisi ayarında hatta yorumlama, detaylandırma ve anlamlandırma açısından belki de onlardan çok daha ileri bir seviyeye konumlandırılabilecek eleştirmen bulunmakta. bu, neresinden bakılırsa bakılsın gayet takdir edilesi ve gurur verici bir şey bence. suser'ların yazdıklarını genel olarak okudum, neredeyse en ince ayrıntısına kadar söylenecek her şey söylenmiş, bu sebeple ben de, daha önce yazılanların tekrarına düşmekten kaçınarak kendi meşrebimde birkaç şey söylemek istiyorum sadece:

    --- spoiler ---

    varoşlarda, daha da açıklayıcı olmak gerekirse varoşun ana britannica karşılığıyla bağcılar'da büyüdüğüm ve her yazın daha tatil başlar başlamaz "köye gittiğimiz" için net bir şekilde söyleyebilirim, bizim gibi bir hatta bir buçuk ayağı memleketinde olan, orada geçirdiği anların bitişinin ardından geri dönerken içini hüzün kaplayan -ki neredeyse kırk yaşına girmek üzereyim, samsun'dan geri gelirken hala ağlamaklı olurum-, istanbul'a çalışmaya gelmiş bir kuşağın okumuş çocukları için köye gitmek, bir kaçış, bir saklanma, bir kurtulma, ana rahmine sığınma ve kendine özüne dönmektir çünkü köyde zaman izafiyet teorisini ispatlarcasına durur, yavaş akar bazen de tersine işler ve bu sayede kalabalık ve alabildiğince gri bu şehrin benlikte yarattığı onulmaz sanılan yaralar gerçek manada kapanmaya başlar.

    tam olarak bu nedenle, yasin, meryem ve diğerleri çoluk çocuk arabaya doluşup ruhiye'nin memleketine giderlerken aklıma gelen ilk şey, gittikleri yerde aradıkları huzuru bulup bulamayacakları idi. kaldı ki soru cevapsız kaldı ve istanbul'a geri döndüler. (aslında kümesteki tavukları kime emanet edeceklerini de merak etmediğim değil. bu bazılarına tuhaf, manasız hatta komik gelecek olsa da, yukarıda şöyle bir bahsettiğim köy hayatının kendine has rutinleri arasında gayet anlaşılabilir bir nokta aslında.)

    ilerleyen kısımda ise ruhiye'nin, bir psikiyatrın başka bir meslektaşına iki senede ve diğer psikiyatrın başlarda küçümsediği, -görüntüsünden dolayı, aslında içten içe biraz da aşağılayarak eski hizmetçisinin adıyla seslendiği- bir kadına, meryem'e tonlarca seans sonunda yaptıramadığını kendi başına yapmayı başarıp geçmişiyle olan kavgasını bitirip bitiremeyeceğini merak ediyordum, ki cevabımı son bölümde olumlu bir şekilde aldığımı diye düşünüyorum. bu noktada yazacaklarımı birkaç alıntıyla sonlandıracağım.

    ulaşılmaz arzu nesnesi objet petit a diskurunun yaratıcısı jacques lacan boşuna söylememiş:

    "usulüne göre gömülmeyen her şey sonradan hortlar. en çok da aşk."

    söz konusu nesneye, lacan'a nazire yaparcasına yeni bir mana katan konfüçyus ise gelecek nesillere şöyle seslenmiş:

    "en zor şey karanlık bir odada bir kara kediyi bulmaktır, özellikle odada kedi yoksa."

    bundan yüzyıl öncesinde zamanın göreliliğini dünyaya haykıran albert einstein ise konuyu harika bir biçimde noktalandırmış:

    "hayatı yaşamanın iki yolu vardır: birincisi, hiçbir şey mucize değilmiş gibi yaşamak; ikincisi ise her şey mucizeymiş gibi."

    geçmişiyle yüzleşebilenlere, kara kedileriyle barışabilenlere ve mucizelere inanabilenlere gelsin...

    --- spoiler ---

  • dizinin ilk üç bölümünü izlemiş bulunmaktayım. diziden çıkardığım sonuçlarla ilgili bazi anelizlerde bulunacagim.(kısa olacak o yüzden çay kahve almanıza lüzum yok).
    --- spoiler ---

    meryem psikolojisi bozuk olduğu için psikiyatr peri'ye gidiyor. peri de psikolojisi bozuk olduğu için meslektaşı gulbine gidiyor. gulbin'in psikolojisi bu iki karaktere göre oldukça sağlam. çünkü cogu gece sinan'da kalıyor. dizinin tv starı karakteri melisa'nin psikolojisi de düzgün çünkü o da gulbinden fırsat bulursa sinan'da kalıyor. meryem'in psikolojik sıkıntı sebebi de zaten sinan'da kalamamak. peri'ninki de sinan gibi birinde kalamamak.
    yani dizideki tüm ana karakterleri sinan soyle bir elden geciriverse izleyiciler dahil herkes rahatlayacak hiçbir psikolojik sıkıntı kalmayacak. diğer karakterlerin de iç sikintisi büyük oranda sikişe baglaniyor bir yerde. zannediyorum dizinin hikayesini rahmetli freud seneler önce yazıp ileride dizisini cekersiniz diye miras bırakmış senaristlere. diziyi anlatan en iyi bakinizi da bırakıp gidiyorum. bir sonraki anelizde görüşmek üzere.

    (bkz: bir kez sevişse rahatlayacak insanlar)
    --- spoiler ---

  • türkiyede kaliteli yapım az olduğu için bir kere kaliteli bir şey çekince içine her konuyu sıkıştırıyorlar. muhafazakar-laik ilişkisi, kürt sorunu, tecavüz, lezbiyenlik, deizm adamlar ne bulmuşsa koymuş dizinin içine. bir yerden sonra oha artık falan deniyor.

    diziyle ilgili en rahatsız edici şey ise laik kesimin komple kaşar olması. erkeği de kadını da direk orospu. üniversiteye okumaya başını açıp giden kız da 10 sene sonra yoga sınıfından erkek kaldıracak mesela. laiksen one night stand takılıyorsun onu da becemiyorsan psikolog kadın gibi tek başına pörsüyorsun. harbi o kadının hali ne öyle ya. sen robertte, amerikada oku sonra evde kal. elin oğlu diplomana değil yaptığın pilava bakar işte.

    ama muhafazakarsan kadın-erkek ilişkisi tam tersi. dindar bile olsan tecavüze uğramış bir kadını sahipleniyorsun mesela. eşinin öldüğü karavanda uyuyorsun, sevdüceğine çikolata kalıbından küçük sürprizler yapıyorsun. karın kafayı bile yese yanında oluyorsun. ölümüne yani her şey.

    bu muhafazakar övüp laik gömme zihniyetini 2013 yılından sonra bırakmış olmamız lazımdı ama bazılarında hala devam ediyor. ülkede o kadar şey yaşadı hala mı muhafazakarlardan bir beklentiniz var? olay stockholm sendromuna dönmüş galiba.

  • --- spoiler ---

    bazı arkadaşlar son bölümde hocanın konuşmasının neden değiştiğini anlamamış, açıklayayım. aslında kızının durumu neyse hocanın durumu da oydu başından beri. kızı nasıl içinden yüksek sesle müzik dinleyip dans etmek geldiği halde ortama uygun davranıyorsa, hoca da yaşadıkları yer ve oradaki insanlara göre davranıyordu. onları bu durumda birleştiren anne ölünce, babasının durumunu da içten içe bildiğinden kız açısından daha fazla bunu devam ettirmeye gerek kalmadı. zaten kızın “baba, sen de git” demesi fiziksel olarak bir yere gitmesinden ziyade “artık kendin gibi davran” anlamına geliyordu.

    akabinde hoca da christopher mccandless gibi doğaya saldı kendini. konuşması da aslında neyse o oldu.

    --- spoiler ---

  • spoiler olabilir de olmayabilir de.

    özet olarak, sekülerlerin devamlı sırça köşkte, herkese üstten bakan, agresif, zengin, eğitimli, her gece seks yapan, gay insanlardan oluştuğu algısı.
    mahallede örtünüp dışarıda barlarda gezen, lezbiyen ilişkisi olan üniversiteli kızın, sonunda evi terk edip temelli açılması ile yine “sakat” düşüncenin “açık” olmakla eğitimle özdeşleştirilmesi.
    robert mezunu bir psikiyatr önyargılarını aşamazken; eğitimsiz, dindar bir köylü olan yasin’in bakire olmadığını söyleyen nişanlısına “bekaret kalpte olsun” demesi.
    tecavüz eden zorbanın hırpani vaziyetle fiziksel olarak acındırılması -güya- ilahi adaletin tecelli ettiğinin vurgulanıp, vicdanlarda da affedilmesinin beklenmesi.
    tecavüz edenin ağzından mağduriyet edebiyatı yapılması, güya pişmanlık gösterilmesi. ulan o kadar pişmansan evdeki kadına niye tecavüze devam ediyorsun! kundakta bebeği var kadının.
    bu ve bunun gibi türlü olmamışlıklar... hatta bilinçli algı oyunları, yazar/yönetmenin konuyu olduğu gibi anlatıp, mesaj çıkarmayı duyguyu seyirciye bırakmaktan öte, seyirciyi yönlendirme çabası.
    halk tv izlerken kapalılara laf sokan yalı sakini nedir birader! siz kaç senedir türkiye siyasi sosyal hayatından kopuksunuz! kim oturuyor yalılarda saraylarda! kim kimi ötekileştiriyor! kim götürüyor ihaleleri! genel müdürlükleri, danışmanlıkları, akademiyi falan geçtim, varoşlardaki bir kamu dairesinde sözleşmeli çaycı olmak için bile araya kimi koymak, kimci, neci olmak, önce nereye kayıtlı olmak gerekiyor? bütün bunlarda, ultra sanatsal dizinizde bayrak gibi salladığınız o baş örtüsü neredeyse çeyrek yüzyıldır bütün heybetiyle dalgalanıyor zaten. mevcut siyasetin sırtını dayadığı tek duvar o.

    fikriniz var mı? liyakat yerlerde sürünüyor. torpil, rüşvet almış yürümüş. bütün bunlar yıllardır kimlerin tekelinde! çarkı kim çeviriyor! eğitimin, sağlığın, ekonominin, sanatın, basının hali ortada! hak hukuk meydanda! şu filmi izleyip ‘’afferim be çoh eyi gözlem yapmış’’ dediğiniz bu yazar/yönetmen acaba hangi dünyada, hangi ülkede, kaç yılında yapmış bu gözlemleri çok merak ediyorum. gözlem yapmak dekordan ibaretse, yeşilçam filmlerini tara aynı dekorun kralını çıkarırsın.
    dizide anlatıldığı gibi insanlar yok demiyoruz. ama –özellikle son 20 yılda- ‘’yaşam tarzı üzerinden ayrımcılık’’ sorunun altına yerleştirdiğiniz iki zıt düşüncenin taraflarını bu şekilde koyar, sanki bütün kavga bu iki tipoloji üzerinden oluyormuş gibi baştan sığ ve yanlı bir temel üstüne hikayeyi kurarsanız, insanların da sizin niyetinizi sorgulaması kaçınılmaz olur. kendi fikrinizi/tarafınızı yaptığınız işe yedirirken, özellikle de böyle sosyopolitik konularda çok daha sağlam bir alt yapınız olması gerekir. aksi halde taraflı –değilse cahil duruma düşersiniz.

    hızımı alamayıp gözüme çarpan diğer çarpıklıklardan bir kuple;

    - dünyayla bağını koparmış, intihara kalkışmış, saçını başını yolan yenge yerine arada bir bayılan meryem’in psikiyatra gönderilmesi
    - dine ve geleneklere aşırı bağlı görülen, hocaya sormadan adım atmayan abinin, bekar kız kardeşini genç bekar bir adamın evine gündeliğe yollaması
    - sinan’ın gülbin evden çıkmadan melisa’yı çağırması. kadın belki kalmaya karar verir veya biraz oyalanır diye hesap etmemesi. istanbul trafiğinde 3-4 dakikada melisa’nın sinan’a gelmesi (otoparkta gülbin inerken o çıkıyor) gülbin’in diş macunu için dönüp tuvalete dalması... zorlama.
    - gülbin’le sinan’ın tesadüfen aynı anda spor salonunda olması. sinan’ın tesadüfen gülbin’in arkasına oturması. tesadüfen gülbin’in tam da onu çekiştirdiği ana denk gelmesi... öfff öffff kardeş kapıda rastlaşsalar tamam da bu kadar da tesadüf...
    - anası babası boğaz’da yalı sahibi peri’nin, robert’i bitirip yurtdışında eğitim gördükten sonra devlet hastanesinde memur olarak sürünmesi. üstelik idealist falan da değil, bildiğin nefret ediyor hastalarından. 2. sezon da yozgat’a şark görevine yollayın bari.
    - gülbin’le ablasının durmadan saç baş birbirine girmesi. ana-babanın tepkisizliği. spor yapan ve abladan daha iri olan gülbin’in dayağı yiyip oturması. doğuştan engelli 35 yaşındaki kardeş yüzünden birbirini neden boğazlamaları!
    - gece klübünde güvenlik diye çalışan koskoca adamın bacak kadar burcu tarafından bıçaklanıp ağzının yüzünün dağıtılması (hastanedeki devam sahnesinde suratı düzelmişti nedense) ayrıca bu olayın neden yaşanılması. sadece yasin’in onları görmüş olmasının neden yetmemesi!
    - ruhiye’nin kendi köyünde olan bitenden yıllarca haberdar olmaması (adamın ölmeyip hatta tecavüz ettiği arkadaşıyla evlendirilmesi nasıl sır olarak kalır) köyde herkes birbirine akrabadır. olan biten illa ki duyulur. biri yetiştirir.
    - insanların gitti doktora kadar soran hocanın, kendi kızı mevzu bahis olunca bu kadar geniş olması.
    - malan barkır eşliğinde spastisitede çığır açan alternatif tedavi...

    kalkıp bu işe nbc tarzı falan diyen olmuş. daş olursunuz vallaha. nbc ne zamandan beri kendi siyasi yanını bu kadar bariz dayatıyor, kör göze parmak algı kasıyor! nbc işi nötr olarak yapıp ortaya koyar. karakterleri eşit argümanlarla çarpıştırır. gerisi izleyiciye kalır. ne alır ne kadar alır ona nbc karışmaz. saygınlığı da buradan gelir.

    öte yandan dizideki oyunculukları da daha net görmek için ingilizce dublajlı tekrar izlemenizi öneririm. yöresel ağız ve aksan gidince ortaya düz ve aslında çoğunlukla anlaşılamayan bir meryem ve komando dışındakiler için donuk bakışlar kalıyor. bir oyunculuk güzellenecekse spastisite olan gencoya hakkını verebiliriz. lakin diğerleri, en kötüsü 15 yıldır sektörde olan insanlar için normal seviyede. abartacak bir şey yok.

    edit: gelen masajlara göre herkes tecavüzcüye takılmış. çocuğu olduğu ne belli, evli olduğu, tecavüze devam ettiği nerden çıktı falan feşmekan! ulan evladım siz filmi nerenizle izliyorsunuz! adam ruhiyenin arkadaşıyla evli. kızın namusunu tecavüzcüyle “nikahlayarak” kurtarmışlar belli ki. kucağında bebek, bir de büyük çocuk vardı hatırlarsanız. ruhiyeyle yüzleşmede de çocuklarından bahsediyor adam. neyini anlamadınız.

  • saçma sapan bir herifin evinde, her gittiğinde 'kalacak mısın?' denerek, escort muamelesi yapılan kadının, kimseyle olamıyorum, yalnızlıktan bunaldım diyen arkadaşına acıdığı konuşma çok garip geldi.
    var bunlardan bir sürü. kadını erkeği farketmiyor.
    kimin acınası olduğu kişiye göre değişir.

  • genel olarak güzel bir dizi, izlediğim için mutluyum. ama benim için efsaneler sınıfına girmedi. muhtemelen motor soğuyunca da girmez. çünkü bana 2002-2010 arasını hatırlatan liboş mesajlara sahip.

    neyden mi bahsediyorum ? meryem'in türbanıyla peri'nin yogasının 'aslında bak aynı şey yok birbirimizden farkımız' şeklinde sunulmasından. işte bu durum sevgili gönül dostları, net bir şekilde 'hadi lan yemezler' çekmemiz gereken bir durumdur. zira seküler bir kadının yoga yapması , hatta kendi kendine şaman ritüelleri uygulaması islamcılık gibi ideal bir toplum resmeden, kadını ikinci sınıf statüye koyan bir ideolojiyle aynı kefeye konulamaz. dikkat ederseniz burada bir meryem eleştirisi yok. zaten okumamış, abi-hoca gibi domestik figürlerle etrafı sarılmış bir kızı eleştirmek aydınlık değildir. türban meselesi, bizim ülkemizde sosyolojik bakılması gereken ve bu çerçevede toplumsal kimlik olarak değerlendirilmesi gereken bir konudur. ama dizi nadiren de olsa fikir belirttiği yerlerde ne yapıyor ? işte neymiş kızın tesettürüne takmış ama kafasında çuvalla geziyormuş. oldu herkes salaktı zaten. 18 yıldır hayatımızın orta yerinde bulunan bir retoriği yeniden ısıtıp sunuyorlar çok matahmış ve her şeyin sebebiymiş gibi. bu ülkede dinciler otel yakıp onlarca insanı öldürdüler bu kadar gündem olmadı be.

    sekülere 'hoşgörülü ol' diyeceksen, bu entelektüel sorumluluğu 18 yıldır dışlanan sekülere yıkacaksan biraz teraziye öteki taraftan da bakmayı en azından deneyeceksin. karşılıklı olacak yani hoşgörü. atıyorum nişantaşı'nda oturan bir genç kız mini eteğiyle bağcılar'daki muhafazakar halasının doğum günü oturmacasına katılsın. halası ve onun muhafazakar arkadaşları acaba mini etekli kıza 'aaa canım o da senin özgürlüğün mü' der yoksa başka bir şey mi ? o zaman niye biz hala 'ah bu sekülerler dindarlara neler etti' masalı dinliyoruz ? vallahi ben kendi adıma konuşayım hiçbir şey etmedim. gerçi yalıda oturup halk tv izlemediğim için bu liberal cenahta seküler de sayılmıyor olabilirim o da ayrı konu.

  • her bölümünün sonunda akan beş dakikalık jeneriği bile -üstelik de sekiz bölümünün tamamında- gözümü kırpmadan izletti. bu vesileyle set çaycısı ali özenç'in, ofis yemeklerinden sorumlu elife bodur'un, muhasebeci hasan özalan'ın ve yönetmeni sete getirip götüren şöfor nihat ağzez'in de ellerine sağlık diyorum.

  • hadi itiraf edin ilk bölümde hocayı duyunca cin çıkartan sahtekar hocalardan sandınız değil mi?

  • yazan ve yöneten türk toplumuna dair ince detayları ve klişe tipleri çok iyi yakalamış.

    - meryem’in ailesinde çok net gördüğümüz anadolu insanının iletişim beceriksizliği bunlardan birincisi bence. yasin’in iğrenç maskülen enerjisi ve lüzumsuz siniriyle bastırdığı kadınlarla, iyi niyetine rağmen bir türlü anlaşamaması; cümlelerin yarısını içlerine doğru söylemeleri, hatta yasin eve taş atanın peşinden koşarken yoldaki teyzeye “buradan geçeni gördüm mü?” diye sorunca kadının “belediye mi?” diye cevap vermesi ahahshhs. muazzam detaydı gerçekten.

    - halk tv izleyen ve uzun facebook postlarını yüksek sesle okuyan laik aile ve iyi eğitimli, elitlikten yalnız kalmış glutenfree kızları

    - feci derecede insan yargılayan, bunalınca hasta dehleyen ve kendi söküğünü dikemeyen psikiyatrlar

    -elit kesimin hem arkadaşlık hem aile hem aşk bazında leş oğlu leş ilişkileri

    - gülbin’in bmw’li türbanlı, sülale bilmişi, kürt gelini ablası

    - daire youtube kanalındaki loft’ta oturan orta-üst segment amcının arkasından dalga geçilmesi. ıssız adam’dan beri taşakoğlanı oldu bu tipler. kızlar ortamlarda aynen gülbin ve arkadaşları gibi diklemesine gömüyor bunları.

    - dindar babanın yanlış aileye denk gelmiş, yaşamak isteyen ancak babasına saygıdan ses çıkaramayan kızı

    - jung mung kafa siken dindar ama okumuş tip

    şu saydıklarımdan en az 3 tanesine denk gelmemiş olan var mı türkiye’de?

    dün gece izlemeye başladığımda sayfa başı 50 entry’den 4 sayfa vardı. dizinin dolardan hızlı yükselmesi tevekkeli değil. türkiye'de iki kesimin birbirinden kopukluğu son 20 yılına damga vurmasına rağmen dizilerde hiç anlatılmıyor. onun yerine nasıl zengin olduğu bir türlü belli olmayan zengin adamların ve güzel kadınların vıcık vıcık ilişkileri pazarlanıyor.

    bu kadar türk toplumu gerçeğini dizi formatında ilk kez gördüm. asıl başarı da tüm bu tipleri hikayesiz anlatması. ruhiye’nin durumu hariç çok üzücü dramatik bir şey yok, olağanüstü bir şey de olmadı, çok iyi/kötü abartılı bir karakter de yok. dümdüz hayat işte. olabilecek en sade şekilde gösterilmiş. artık türkiye'yi tanımak isteyen yabancılara bu diziyi önereceğim.