bekar kalıp yalnız ölmek

  • burada kastedilen ölme anındaki yalnızlık değil. yalnız geçmiş bir hayat. neden ısrarla "çevren dolu olsa da yalnız ölüyorsun" veya "evliliğin kötü veya sahte olabilirdi" gibi şeyler söylenmiş anlamıyorum. konu mezara yalnız girmek veya cenazemizde birilerinin olup olmaması değil; ölene dek geçen zamanda sevmemiş ve sevilmemiş olmak. bu da bazılarımız için üzücü. ne yazık ki benim de kaderim bu.

  • evli olup çift de olsanız yine tek başınıza öleceksiniz.

    bazı eylemler bireysel yapılır.tıpkı doğmak, tıpkı ölmek gibi.

  • evli olup her gün ölmekten iyidir.

  • neden korkuyorsunuz ki?

    annemlerin köyde bir adama, çocukları bakmadı. köyde bizim eski bir yapı vardı, orada kalıyordu. dayımlar kucak açmıştı adamcağıza. ilçeye gidince garibe otobüs çarpmış. oracıkta öldü. kimseye daha fazla yük olmadan, çekip gitti bu dünyâdan. yâni evlilik de, çocuklar da bir garanti vs. değil. öyle görmek de saçma zâten. "yaşlanınca yanımda birileri olsun." düşüncesi, anlaşılabilir bir düşünce ama. yalnızlık zor...

    binlerce ölüm türü olabilir. aklıma ikisi geldi: birincisi, bu anlattığım örnekte olduğu gibi. ânî bir kalp krizi hiç fenâ olmaz. çünkü insan yükü ağırdır. kimsenin minnetini çekmeden gideriz bu diyardan. o da yaşlanırsak tabiî...

    ikincisi ise şu: haberlerde hep görmüşsünüzdür:

    "yaşlı adam/kadın evinde ölü bulundu. bir süredir kendinden haber alınamamayan emekli adamın komşuları polise haber verdi. evden gelen kötü kokular üzerine içeri giren polis, adamın cesediyle karşılaştı. yaşlı adamın naaşı, otopsi yapılmak üzere adlî tıp morguna kaldırıldı. polis, olayla ilgili soruşturma başlattı..."

    bu minval üzerine yazılmış binlerce haber gördük hepimiz. gazetelere her gün böyle haberler çıkıyor. bu da yaşlı insanları bekleyen bir ölüm şekli. günlerce aç, susuz kalıp ölmek korkutucu. bu şekilde ölen insanlar inşallah çabucak can veriyordur. günlerce beklemek kâbus gibi olur. çabuk ölüp cesedinin kokması da kötü bir şey elbette.

    küçük yaşlardayken bunu fark etmiştim: yalnız öleceğim sanırım. hayâtım boyunca da yalnız kalacağım, bundan kaçış yok. tabiî yaşlanacak kadar yaşarsam... o yüzden kimseye yük olmak, muhtaç olmak korkutuyor beni.

    ne diyeyim? allah, hepimize; acısız, çilesiz, ayakta iken, kimseye yük olmadan, âsan bir ölüm nasip etsin.

  • bir gün aslında hep tek başına olduğunu hissettirecek biriyle yaşlanmaktansa,

    hep tek başına olduğunu bilerek ölmek yeğdir.

  • evliler elele tutuşup gökdelenden atlayarak mı ölüyorlar?

    herkes yalnız ölür. kötü olan yalnız yaşamak. hatta o da kötü olamayabilir (bkz: bilemiyorum altan)...

  • evli olup çoluk çocuğa karışıp buna rağmen yalnız ölmekten iyi olandır.

  • bir zaman öncesine kadar beni korkutan bir düşünceydi ancak gerçekten çok sevdiğim ve hayatımı birlikte geçirmek için can attığım kadının tavırlarıyla benimle bir gelecek düşünmediğini hissettirmesi ve bunu ima etmesinden sonra artık sal gitsin durumuna girdim.

    ne kaybederim ki? yalnız ölsem nolcak etrafımda milyon sevenim olsa nolcak? insan hayatında gerçekten bir kişiyi yürekten sever derler. işte o kişi tüm bu düşüncelerden müstesna. lakin o kişi yukarıda betimlediğim duruma hasıl oluyorsa bir müddet sonra olmasa da olur diyor ve günlük rutinlerinize devam ediyorsunuz.

    en çok kalabalıkta birbirini seven insanların doluştuğu sıcak ve samimi ortamlarda bu aklınıza geliyor, ya da yolda birbirlerine tüm sevimlilikleriyle destek olan yaşlı çiftler gördüğünüzde, ama buna da alışıyorsunuz bir vakit sonra.

    ben de sizdenim arkadaşlar, çok muhtemel ki bir gün evimden gelen ağır kokular yüzünden komşular yetkililere haber verdiklerinde öldüğüm anlaşılacak, alıp toprağa koyacaklar sonra da. toprak aynı toprak, yalnız da ölseniz aynı.

    varsın yalnız olun bekar kalın, yaşamınızı öyle noktalayın. ama sağlıklı, kimseye muhtaç olmadan kendi ayaklarınızın üstünde durduğunuz bir hayat kısmet olsun.

    bak gene hüzünlendim bir kafede tek başıma otururken. ben karamelli lattemi içmeye devam edeyim.

  • küçükken evimizin en üst katında bir abi vardı. ismi erkan’dı.
    bir akşam üzeri yukarıdan bir bağırış duyduk. sakin geçen akşam üzerinin o mahmurluğunda o çığlıklar hala kulağımı yırtar. hepimiz kapıya koştuk, annem bizim çıkmamıza izin vermedi. biz tabi merakla kapıdayız acaba ne oldu diye.

    beş on dakika kadar sonra erkan abiyi gördüm.
    birilerinin omzundaydı, kaskatı kesilmişti. üzerinde havlu vardı. saçları da ıslaktı. öylece apar topar geçtiler önümüzden. biz ne olduğunu anlayamadık.
    meğer şofbenden zehirlenmiş. akşam arkadaşlarıyla maçı varmış. o zamanlar cep telefonu yok. ev telefonu da yoktu erkan abi’nin. ailesinden uzakta çalışmak için gelmişti. arkadaşları merak etmişler niye gelmedi diye. kapısını çalmışlar, açmamış. o zamanlar şofben mevzuları çok tabi. hemen anlamışlar ve çilingire kapısını açtırmışlar. erkan abi’yi banyonun içinde öyle görüp acele bir şekilde hastaneye götürmüşler.

    evinin yedek anahtarı bizdeydi. annem hastaneye gitti, giderken de bize tembih etti gidip evi kapatın diye. yukarıya basan her basamakta ölümün ürpertisini omuzlarımda hissettim. korkuyordum ama söyleyemiyordum. açık kapıyı gördük önce ablamla. erkan abi’nin hayatını hep merak ederdik, nasıl oluyor da yalnız yaşıyor diye. işte o merak bizi çocuk aklımızla içeriye kadar sürükledi.

    o odaların yalnızlığını hala unutmam. belki saçma bulacaksınız ama odalarda gri bir ton vardı sanki. ya da çocuk aklımla bir renk biçmiştim o yalnızlığa. boğulacak gibi oldum. içeride bir şeyler sanki boğaz’ıma yapıştı. hem korkuyordum hem de tuhaf bir ürperti hissediyordum. o an yalnızlık için kafamda bir resim belirmişti. hala daha aynıdır yalnızlığın resmi kafamda. soluk beyaz ışık’lar, dağınık odalar, gri renkli eşyalar, ıslak zemin, açık kalmış bir dış kapı, üzerine basılmış ayakkabılar, bulaşıkların hala tezgahta olduğu mutfak.

    erkan abi öldü. kurtaramadılar. sonra o evi yine biz toplamak için girdik birkaç gün sonra. ailesi buna dayanamayacaklarını söyledi. tekrar girdim o eve. bu defa daha kötü bir şey daha vardı o odaların içinde;
    yalnızlığın içinde ölmek..
    ona ait her şey battı bana, traş köpüğü, kirli çamaşırları, kitapları, dağınık yatağı, elbiseleri. hiçbirinin duruşunu bile hala unutmam. ne zaman yalnızlık ve ölüm bir arada anılsa erkan abiyi anımsarım, ıslak saçlarıyla kaskatı kesilmiş bedeniyle önümden geçerken.

    o yüzden evimde hiç beyaz ışık bulundurmam. tavan lambası da asla kullanmam. evimi de hiçbir zaman dağınık bırakıp çıkmam. annem her gün arar beni belirli periyotlarla. dış kapımın anahtarı da hem annemde, hem de komşumda vardır. korkum ölüm falan değil, sanırım kafamdaki o ‘yalnız ölmek’ tanımındaki erkan abiye benzemek..

  • yürümeyen bir evliliği sürdürüp, üzerine çocuk yapıp, boktan bir hayatı yaşayıp, gebermekten, daha iyidir.