bazı doktorların teşhis koymada yetersiz kalması

  • dört ay kadar önce kafamda bitmek bilmeyen çınlamayla kulak burun boğaz polikliniğine gittim. bu konuda iyi hizmet veren, doktorları çok övülen bir hastaneyi tercih ettim. şimdi kendimdeki sıkıntıları biliyorum. çok şiddetli bir geniz akıntım var ve küçükken geçirdiğim sinüzit bitmek bilmiyor. çınlamanın düzgün nefes alamamaktan kaynaklanan sinüzit olduğunu düşünüyorum. doktora da bunu anlattım ve “o zaman önce bir tomografi yapalım, bakalım” dedi. yaptırdık ve sinüzit çıkmadı. hatta sinüslerim bebek götü gibiymiş.

    dedi ki “sende alerjik bir durum olabilir. bir alerji testi ve kan testi yapalım.” önce alerji testi yaptı, bir şey çıkmadı. sonra da kan tahlili için listeye nelere bakılacağını işaretledi. ben de o sıralar hayvan gibi yiyor, içiyorum. dedim “hocam, hazır kan tahlili yaparken, mikrop, bakteri, yok efendim bir hastalık belirtecek ne varsa baktırayım, bir de kolesterol falan, hepsine bir baktırayım” dedim. özel hastane durur mu? yapıştırdı cevabı: “tabii ki.”

    kan tahlilini yaptırdım. hiçbir mikrop, enfeksiyon, değerlerde anomali gözükmedi. hatta alerjik bir durum da çıkmadı. ama o da ne? kolesterolün iki kötü değeri olması gereken en yüksek değerin en az beş katı. trigliserid en yüksek değerin dokuz katı. hoca dedi ki “bu ne ya, senin kanın boza gibi akıyor. sen ne yaptın kendine bu yaşta? sende alerjik durum da yok ama bu kafandaki çınlamaya kanındaki bu basınç bile yol açabilir. ben sana şimdi akıntın için şu şu ilacı yazıyorum. sen bir dahiliyeye git.”

    gittim dahiliyeye, adam bir tansiyona baktı, sonra beni ölü ilan etti aq. bir tahlil listesi verdi, sadece sgk farkı 1700 lira tutuyor. diyorum “kulak çınl...” diyor “olmaz, sende tansiyon çok yüksek, bakmamız lazım, karaciğerde mi sıkıntı var vs.”

    neyse ben ölü bir şekilde, son günlerimi güzel geçireyim diye çıktım hastaneden elimde tahlil sonuçlarıyla. bir iki gün vasiyetimi filan yazdım, sonra bir diyetisyene gittim. övgüye mazhar olan bir diyetisyen. dört aydır programa sadık gidiyorum ve 14 kilo verdim. kolesterol, trigliserid, hepsi olması gereken değerlere indi. tansiyon desen normal, bebek gibi. ama çınlama devam ediyor. e tansiyon düştü. kolesterol düştü. kandaki yağlanma azaldı. vücudumdan inşaat hafriyatı gibi yağ çıkarmışım, ama tansiyonum düşük olduğu zaman bile çınlama var. ya sebebi ne?

    ben düşündüm, taşındım, boynumun çok zorlandığı, kötü yattığım, çok çalıştığım zamanlar kafa çınlamamın arttığını tespit ettim. ne zaman ki boynum fazla yorulsa, omuzlarımda acı olsa kafa çınlamam da artıyor. şimdi sırada nöroşirurji var, oraya sevk ettim kendimi.

    sonra tekrar düşündüm, taşındım. “ulan kendimdeki sorunu tespit etmesi gereken, beni hastalıkla ilgili doğru yere yönlendirmesi gereken ben miyim lan” dedim. “doktor ne işe yarar” dedim. “al” dedim “git” dedim “bu konuyu ekşi sözlük’te yaz” dedim.

    hanımlar, beyler! uzun girişten sonra meramımı dile getireyim.

    türkiye’de teşhis uzmanlığı noktasında çok ciddi bir sıkıntı var. house md izleyenleriniz bilir, adam ıdısının dıdısından bir hastalık ihtimalini ortaya sürüyor ve bildiğim kadarıyla elin memleketinde hakikaten bu konuda bir uzmanlık var.

    benim meselem dahilinde ben bir çınlama şikayetiyle bir doktora gidiyorum. velev ki bu vuku bulan çınlama senin tedavi uzmanlığının dışında kalıyor ancak yine de bu konuda başka hangi hastalıkların, rahatsızlıkların gelişebileceğine yönelik asgari ölçüde bilgin olması gerekmiyor mu? bu eğer ki, beyinle alakalı olabilecek bir sebebe de sahipse, senin beni buraya yönlendirebilmen gerekmiyor mu? ben kendim mi oturup tüm ihtimalleri üretip buna göre davranacağım?

    sağlık, eğitim gibi ve daha nice elzem alan gibi iflasın eşiğinde geziniyor. majör tedaviler noktasında türkiye’de alanında uzman doktorlarımız var. kanser tedavisi konusunda, ortopedi konusunda, hatta saç estetiği konusunda çok başarılı, yetenekli doktorlarımız var. gel gör ki, bu majör tedaviler teşhis için ekstra gözlem yeteneği, analitik düşünme kapasitesi gerektirmiyor. bir insanın bacağı feci şekilde kırıksa, kemik bacaktan fırlamışsa “ya bu acaba kırık mı, çıkık mı?” demen gerekmiyor. ya da adam kelse ve saç ektirecekse “bu adamın kafası mı kel, yoksa ışık mı yansıyor?” demezsin. ne yazık ki, teşhisi çıplak gözden ötesini gerektiren ve özellikle hayat konforunu etkileyen rahatsızlıklar noktasında genel geçer tedavi önerileri dışına çıkılamıyor. bu çınlama meselesi örneğin... babamın kırk seneden beri kulağı çınlıyormuş, bunu da yeni öğrendim. kırk senelik çınlama ne ya? insan erer lan bu çınlama allah’tan geliyor diye. buna zamanında gripten demişler öyle kalmış. onda da ciddi manada boyun kireçlenmesi ve boyun fıtığı var ve bu ikisi arasında korelasyonu ben üretiyorum aq bu çınlama boyunla alakalı olabilir diye. kulak burun boğazcının da en azından bu korelasyonu kurabilecek asgari bilgiye sahip olması zorunludur ya. sen kimsin ya?

    bunu sadece kulak burun boğaz özelinde söylemiyorum, her türlü rahatsızlıkta, o rahatsızlıkla alakalı hangi birimde net bir araştırma yapılabileceğine yönelik tüm uzman doktorların asgari ölçüde bilgiye sahip olması gerekiyor. hiç bana “zaten var” demeyin, yok, görüyoruz işte, yok yani. yanlış teşhisi geçtim, teşhis koyulamıyor. özellikle de bireyin geri planda olduğu toplumun içinden yetişmiş doktorlar milletin ne derdi varken çınlama gibi hayat konforunu minimize eden bir rahatsızlığı “bir de şunu deneyelim” diyerek ertelemeyi seçiyor.

    vallahi çok doluyum sağlık sektörüne dostlar. uzmanlar, mesaisi az, tırı vırısı az, maaşı 8-10 bin diye gidiyor aile hekimi oluyor, ortalık çömezlere kalıyor, devlet saçma sapan bir politika izliyor ama her hastanede bilgisayarlı sistem var diye “yess bee” diyoruz. dün duydum, aile hekimi olmuş birinin bir yakınından. istanbul dışı bir şehirde, bir kasabada aile hekimliği yapıyor. bunların tarama görevi varmış. gidip bir köyde sağlık taraması yapacak. bunlar gidiyormuş, muhtara soruyorlarmış “var mı bir sıkıntı” diye. muhtar “yok yok” deyince de taramayı yapmış bir şekilde geri dönüyorlarmış. bunu da keyifle anlatıyor “valla çok boş vaktimiz var keyfim çok yerinde” diye. ulan bir tane de idealist insan olmaz mı, girsin evlere zorla sağlık taraması yapsın. yok. türkiye’deki temel sıkıntılardan biri idealist insan olmaması da değil, herkes idealist olmak zorunda da değil. temel sıkıntı idealist insan sayısının nüfusa oranının çok çok düşük olması. yoksa güzel insanlar var ama nüfusa oranı çok düşük.

    şimdi şunu tekrar yineleyeyim: teşhis uzmanlığı asgari ölçüde tüm doktorlarda olmalı. kendi alanı olsun olmasın, doğru yönlendirebilmeli. hasta, hastalığıyla ilgili doğru yeri nokta atışıyla kendisi bulmak zorunda değil, sen yönlendireceksin. ilk seviyede ulaştığım doktorun bir rehber gibi davranma zorunluluğu var. bunu doktorun kendisi değil, eğitim sisteminin revize edilerek aşılanması gerekir.