bartu ben

  • tolga karaçelik her ne kadar sevdiğim bir yönetmen olsa da bartu ben, biraz ön yargılı olduğum bir diziydi. bunun nedeni de bartu küçükçağlayan'ın etrafında gezindiği "kadıköy kafası (ki kadıköy'ü severim normalde) yada alternatif müzik yapıyoruz tavırlarının bana pek hitap etmemesiydi. dizinin böyle konuları işlediğini düşündüğüm için de izlemeyi sürekli erteliyordum.

    ancak geçen hafta diziyi izlemeye başladım ve baya şaşırdım. çünkü bu iş sadece alternatif komedi olsun diye yapılmış bir dizi değildi. bazı anlarda komik olsa da söyleyecek şeyleri olan ve bunu iletmek için metaforlar kullanan iyi bir metindi.

    peki dizinin derdi tam olarak ne? bartu küçükçağlayan bu diziyi yazarken, belli hayalleri ve vizyonu olan, farklı bir şeyler arayan herkese uyarılarda bulunmuş. yazarlık, müzisyenlik, oyunculuk, fotoğrafçılık, yönetmenlik gibi yaratıcı bir alanda çalışmak istiyorsanız yada hayatın genel akışından rahatsız olan bir insansanız, geçeceğiniz süreçler bunlardır, o yüzden bunlara hazırlıklı olun demiş.

    bu alanda yapılan yolculuk uzun olduğu için de yine başarılı bir tercih ile her bölümü bir uyarının etrafında kurmuş. şimdi hazırsanız, dizinin verdiği mesajlar nedir bölüm bölüm birlikte bakalım.

    --- spoiler ---

    1. bölüm

    bu bölüm aslında dizinin hikayesini ve ortamını kurmak için yapılmış. başlangıçta bartu küçükçağlayan'ın kariyeri olduğundan daha kötü bir durumdaymış gibi anlatılmış. bunun nedeni de insanları uyarmak için kötü bir örnek göstermenin iyi bir örnek göstermekten daha etkili olması.

    zaten bartu, ben kariyerimde şöyle şöyle yaptım bu yüzden başarılı oldum diye bir dizi yazsaydı, bu proje çekim aşamasına geçmezdi bile. bu nedenle bartu'yu kariyeri yükselmiş ancak henüz bartu'nun yada bizim bilmediğimiz bir nedenle düşüşe geçmiş bir halde görüyoruz.

    bölüm bir uyarı etrafında kurulmamış ancak verdiği mesajlar da yok değil. örneğin ilk sahnede bartu'yu bir audition'da görüyoruz. metnin burada bize söylediği şey siz istediğiniz kadar farklı işler yapın, bu işler istediği kadar kaliteli olsun (bkz: kelebekler) içinde bulunduğunuz şey en nihayetinde bir ticarettir ve sizin değeriniz karşı tarafın talep ettiği şey ile ölçülür. bu nedenle sizden en ana akıma hitap eden şeyleri (karadeniz şivesi) isteyebilirler. bunları yapmayı reddederseniz de o işi alamazsınız.

    bir de bu bölümde bartu'nun menajeri ile yaptığı görüşmede metin size; yine istediğiniz kadar kaliteli işlerde yer alın yada en ana akım işlerde yer alıp ünlü olun insanların baktığı yerlerde bulunmazsanız zamanla sizi unutacaklardır diyor. yani ben sadece oyuncu olmak istiyorum diyemezsiniz aynı zamanda da reklamcı olmanız gerekir mesajı veriliyor.

    2. bölüm

    bu bölümün başında bartu'yu, şaban bey ile birlikte banyoda tamirat yaparken görüyoruz. bartu'nun banyosundaki gider tıkanmış ve açılması gerekiyor. bu da bartu'nun psikolojik durumunu anlatmak için kullanılmış. onun da aynı şekilde akması gerekiyor ama hayatındaki tortular birikmiş bu nedenle işleri tıkanmış durumda.

    bu bölümün asıl anlatmak istediği ise yaratıcı bir iş yaparken şikayet ettiğinizde insanların sizi anlamayacak olması. çünkü şöyle düşünün gerçek hayatta insanların yaptığı işlerin kendi kişilikleriyle ilgisi çok yoğun değildir. yani bir kasiyerin işi belli saat aralıklarında gelen ürünleri kasadan geçirmektir. bu adam işten çıktığı anda kasiyer değildir artık ancak durum sizin için öyle değil.

    çünkü yaratıcı bir işte çalışan insanın ürettiği şey karakterinin bir parçasıdır. mesela bir nakliyecinin aldığı irsaliyenin rengi onu ilgilendirmez ama bir fotoğrafçının çektiği fotoğraf onun kişisel tercihi olduğu için yapmayı tercih ettiği yada etmediği iş direkt olarak kendi karakterinin sonucudur.

    bu temel farklılık nedeniyle eğer yaptığınız işten şikayet etmeye başlarsanız insanlar sizi anlamayacaktır. mesela atıyorum hikaye yazarısınız ve bir dergide köşeniz var. böyle işlerde çalışmayan bir insan ile konuşup "abi çok sıkıldım aynı şeyleri yapmaktan farklılık arıyorum." derseniz ne dediğinizi anlamazlar. çünkü sonuçta işiniz var ve her hafta bir yazınız yayınlanıyor işte. yazının a basitliğinde yada a+xy+(3z.1/2t) karmaşıklığında olması onlar için bir şey ifade etmez. bu yüzden bu işlere girerken derdinizi anlamayacak insanlar buna hazırlıklı olun diyor bu bölüm.

    3. bölüm

    bu bölüm işe yeni başlayanlar için değil de yaptığı işte ilerleyip iç sıkıntısı yaşayan insanlar için yapılmış. burada bartu'nun evini kaybetme riski ortaya çıkıyor ve bartu kafasını dağıtmak için kendisini eğlenceye vuruyor.

    eğer diziye karşı ön yargılı iseniz "işte biz çok eğleniyoruz, çok marjinaliz, çok farklıyız." diyen bir bölüm gibi duruyor bu ama aslında bölümün mesajı bu değil. çünkü bölümün anlatmak istediği; eğer bir şeyler üretme hevesiniz varsa şöhret, para, ün, seks, evler falan sizi zamanla mutsuz edecektir. hatta partiler, eğlenceler falan sizin için bir dikkat dağınıklığıdır, bu tür şeylere fazla önem verirseniz ne istediğinizi göremez hale gelirsiniz diyor.

    bu kısmı da bölümün sonundaki terapist sahnesi ile görüyoruz. sürekli "ne istiyorsunuz?" diye soran terapist karşısında bartu önce eski hayatındaki dikkat dağıtıcıları istiyor ancak terapi devam ettikçe fark ediyor ki aslında istediği bunlardan çok daha farklı. bu yüzden eğer yanlış şeylerin peşinde koşarsanız kendinizi hiç bulmak istemediğiniz bir yerde bulabilirsiniz uyarısı yapılıyor.

    not olarak da şunu söyleyeyim ikinci ve üçüncü bölüm birincisi kadar güldürmüyor ancak bu bölümün başında söylenen "yüzünde başakşehir'i göreyim." repliğini baya beğendim ben.

    4. bölüm

    bu bölümde üçüncü bölümde başlayan ev sıkıntısı devam ediyor. dayısı bartu'ya bir teklif sunuyor. bu teklife göre dayısı evi satın alacak ancak bartu ve kuzeni gizem birlikte yaşayacak.

    bartu burada bir ikileme düşüyor. çünkü çok uzun zamandır tek başına yaşıyor. bu yüzden ya "aile yanına" dönmemek için yoksulluğu tercih edecek yada hayatının işgal edilmesine müsaade edecek.

    burada izleyiciye, eğer kendi fikirleriniz üzerinde diretecekseniz bazı lükslerinizden vazgeçmeye hazır olun deniyor. erdi ile yapılan diyalogda yoksulluk üzerine de bir şeyler söyleniyor ancak bartu bunu istemiyor. ayrıca işin sonunda kiranızı yada faturalarınızı ödeyemez hale gelebilir, kendi özgürlüğünüzden olup "aile yanında" yaşamak zorunda kalabilirsiniz şimdiden bilin diyorlar.

    ayrıca bu bölümde kariyer ile de ilgili gelişmeler oluyor. bartu bir audition'a çağrılıyor. bartu küçükçağlayan'ın oyunculuğunu sevmeyebilirsiniz ancak sektör için gerekli referanslara sahip kendisi. burada ise, siz ne kadar başarılı olduğunuzu düşünürseniz düşünün, yeteneğinizi insanlara tekrar tekrar kanıtlamanız gerekecek haberiniz olsun deniyor.

    5. bölüm

    beşinci bölüm biraz iş ilişkileri ile alakalı. bu bölümde deniliyor ki siz bir şeyler üretmeye çalışırken karşınıza şermin gibi insanlar çıkabilir. bunlara dikkat edin. çünkü bu bölüme kadar gördüğümüz kadarıyla şermin'in, bartu'nun kariyeri yada hayattan istedikleriyle bir gram alakası yok. onun tek istediği alacağı komisyon. bu yüzden bartu'yu olabildiğince çok yere göndermek istiyor.

    ayrıca mercimek ve bartu arasında geçen sahneler ile de arkadaşlar iyidir; sizi anlamıyor olabilirler, sizden çok farklı olabilirler ama destekleri çok önemlidir bu süreçte sizi ne olursa olsun destekleyecek insanların kıymetini bilin deniyor.

    bu bölümün sonunda bir de şebnem bozoklu'nun konuk olduğu kısım var. burada söylenen de şu; yaptığınız işi siz yetenek, çok çalışmak, kendini adamak olarak görebilirsiniz ancak herkes bu şekilde görmeyecek. bazı insanlar sadece para için orada ve sizin idealizminiz istenilen bir şey değil. bazen insanlar bir şeyler yapıyormuş gibi davranarak para kazanacak bu duruma da alışın.

    bu bölüme de not olarak şunu söyleyeyim. atölye sekansı başladığında şebnem bozoklu, mastürbasyon ile ilgili bir şey anlatıyordu. ben bunu garip, rahatsız edici bir ortam kurmak için yaptılar sandım. ancak bölüm biterken şebnem bozoklu'yu tekrar gösterdiler ve kolunun o ritmik hareketini görünce gülmekten içtiğim kahve boğazımda kaldı. espriyi o kadar güzel hazırlayıp gömmüşler ki ortaya çıktığında şaşkınlık faktörüyle birlikte yerlere yatıyorsunuz gülmekten.

    6. bölüm

    bu bölümde bartu kendisine yeni bir menajer arıyor ve her ne iş yapıyorsanız yapın çevre sizin için çok önemlidir mesajı veriliyor. çünkü bartu, başarılı bir menajere ulaşmak için telefon görüşmeleri yapıyor ancak insan ilişkileri iyi olmadığı için beraber çalıştığı insanlar bile kendisini hatırlamıyor. bu kısım da bize yaptığınız işte iyi bile olsanız eğer sektörden arkadaş çevresi edinmezseniz istediğinizi elde edemezsiniz deniyor.

    daha sonra bartu, ezgi mola ile karşılaşıyor ve ezgi mola ona bir iş teklifinde bulunuyor. ancak bu bir rol değil, yapımcısı olduğu bir filme yatırım yapmasını istiyor. burada, zor zamanlarınızda karşınıza çok iyi teklifler ile gelen insanlar olacak ancak bu insanların planlarının tamamını dinlemeden kendimi kurtarayım diyerek balıklama atlamayın deniyor.

    bu bölümde gizem karakterinin iyice irrite edici bir hale geldiğini de görüyoruz ancak bu tabi planlı yapılmış bir şey. hatta dizinin verdiği en önemli öğütlerden biri diyebiliriz buna. gizem, bartu ile ev arkadaşı olamayınca istediğini elde edememiş oluyor ve bu durum onu sinirlendiriyor. burada metin size diyor ki; yaptığınız iş ve bulunduğunuz durum kırılgan olacak. bu yüzden bir insan size saldırmak istediğinde, sizi üzmek yada sinirlendirmek istediğinde ilk vuracağı yer yaptığınız iş olacak, burası sizin günlük hayattaki yumuşak karnınız buna hazırlıklı olun deniyor.

    7. bölüm

    bu bölümde sanırım en sağlam uyarıyı yapıyorlar. bartu, kendisine yeni bir menajer bulamayınca tekrar şermin ile çalışmaya başlıyor ve dizi burada eğer bir yerden çıkıp giderseniz, geri dönmek istediğinizde çok daha ağır koşullar sunulur size diyor.

    bu bölümde bir de "mütevazi olma gerçek sanırlar." lafının test edildiğini görüyoruz. bu yaratıcı işler yapan herkese söylenir normalde. dizide de bartu'nun dayısı tarafından söyleniyor ama bartu bunu başka bir sahnede denediğinde işin ters teptiğini görüyor.

    ayrıca dizi size bir kaçış butonu da sunuyor. bazı işlere ihtiyacınız olduğunu düşünebilirsiniz ancak koşullar çok çok kötü ise para için bile orada kalmayın deniyor.

    bartu bölümün sonuna doğru da kabulleniş sürecine başlıyor. ilk altı bölümde gördüğümüz üzere daha öncesinde şermin, bartu'yu böyle bir seçmeye gönderseydi, çıkışta aradığında bartu'dan kalayı yerdi. ancak burada bartu "çok iyi geçti." diye yalan söylüyor. çünkü sektör ile bağı olan şermin'i kaybetmek istemiyor.

    8. bölüm

    bu bölümde bartu'nun kabulleniş sürecinin ilk evrelerini görüyoruz. çünkü mercimek ile yaşarken evini özlüyor ve "bir takım teknikler" ile dayısını evi almaya ikna ediyor.

    evi geri aldıktan sonra bartu, rahata ermiş gibi görünüyor. çünkü hem kiradan kurtulmuş hem aidat ikiye bölünecek falan ama artık özgürlüğü de yok. yani "aile yanına" dönmüş durumda artık.

    9. bölüm

    bu bölümde kabullenmenin ikinci aşaması anlatılıyor. çünkü bartu girdiği mücadeleye ne için girdiğini bilmiyor. yani dizi yapmak istemiyor evet ama ne yapmak istediğini de bilmediği için mücadeleyi boşa verdiğini düşünüp konfor alanına geri dönebilmek adına gelen her rolü kabul edecek bir vaziyete ulaşıyor.

    kendisine türk dizilerindeki en klişe rollerden biri teklif ediliyor ve bartu düşünmeden evet diyor buna çünkü dirense bile karşısına onun istediği şeyin çıkmayacağını biliyor artık.

    bu kısımdan sonra öner erkan ile buluşuyorlar ve bartu ona nasıl idare ettiğini soruyor. öner, bartu gibi dertleri olan ancak buna bir çözüm bulmuş biri. dizi para getiriyor, rahat olmak için de arada sinema falan yapıyorum diyor. bu çözüm onun için işe yarıyor. bartu da kendisi gibi olup da idare edebilen bir insan gördüğü için rahatlıyor burada.

    10. bölüm

    final bölümü bu tür fikirleri olan insanlar için bir nevi hayat tavsiyesi ile başlıyor. mercimek ve erdi üzerinden diyorlar ki, eğer sürekli kendi hayatınızdan şikayet ederseniz sonunda arkadaşlık ilişkileriniz zedelenmeye başlar. bu yüzden arkadaşlarınızı yıpratmayın deniyor.

    ayrıca gizem üzerinden nasıl hayatta kalınır onu görüyoruz. gizem'in sete başladıktan sonra oportünist bir insan olduğunu daha iyi anlıyoruz. çünkü o bir şeyler üretme hevesiyle değil "bir şeyler" olma isteğiyle orada. bu yüzden baş role yakın duruyor ve kendisine verilen içi boş işi sevinçle kabul ediyor. bu tavırları nedeniyle ben gizem'in zamanla bartu'nun sevmediği ne varsa ona dönüşeceğini düşünüyorum ileride.

    dizi de güzel bir ironi yapıyor bu bölümde. yeni dizide başrol olan ömür arpacı, önce dizi tutsun diye her şeyi yapacağım falan diyor ancak daha sonra sektör içinde iş yapmanın o kadar da kolay olmadığını fark ediyor.

    dizi geldiği noktada güzel bir final sekansı yapıyor. setteki yemek sahnesinde bartu'nun gizem'e bakarak ağlaması, ne aradığımı bilmiyordum ama aradığım bu değildi. farklı bir şey de bulamadım, mücadele de edemedim o yüzden mecburen buradayım diyor ve hüzünle karışık garip bir mutluluk ile bize veda ediyor.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak şunu söyleyeceğim; bu dizide işlenen şeyler çok büyük dertler mi? aslında değil. kimse yasak aşk yaşamıyor, kimse kaçırılmıyor, büyük holdinglerde büyük ihaleler dönmüyor, intikam için kimse kimseyi vurmuyor. ama dizi değerli çünkü bir derdi var ve bunu anlatıyor işte.

    bartu küçükçağlayan belki dizideki sıkıntıları çekmiyor, belki cidden güzel paralar kazanıp istediği projelerde yer alıyor ama dizinin söylediklerini, bir şeyler üreten yada farklı şeyler arayan insanları uyarmasını, kendine ait bir iç sıkıntısını düzgün bir senaryo ile anlatabilmesini ben değerli buldum.

    dizi mükemmel değil. kimi kısımlarında çok güldüm, çok uzatılan diyaloglarda içim bayıldı, kabullenişin yaşandığı o son üç bölüm de çok hüzünlendim. çünkü dediğim gibi bartu küçükçağlayan'ın gerçek hali bu olmayabilir ama karşımızda bir bartu var ve bu karakter bambaşka şeyler peşindeyken istemediği şeyleri kabullenmek zorunda kalıyor. bu da sadece bir şeyler üretmeye çalışan insanların değil aşağı yukarı hepimizin başına gelebilecek bir durum. yani aslında oyuncu olmanıza gerek yok, jenerik akarken siz de bartu ben, tolga ben, windweaver ben diyorsunuz.

  • güzel pr çalışması. bir iki değil baya baya 20 yazar ile reklam yapmışlar. ulan bari araya beğenmedim falan yazan da serpiştirseydiniz. olmadı. yine yemedik.