bahriye üçok

  • şeriatçılar tarafından katledilişinin 26. yıl dönümüydü 3 gün önce. kendime her sene ölüm yıl dönümünde bir şeyler yazacağım diye söz vermiştim. bu sene 6 ekim'de vakit bulamadım 9 ekime kısmet oldu. geçen yıl yazdığım yazı burada: (bkz: #55326279)

    belki de cumhuriyetimizin tüm kazanımlarını yitirdiğimiz gün bahriye üçok'un öldürüldüğü 6 ekim 1990 tarihidir.

    1990 yılı türkiye cumhuriyeti'nin tarihindeki en büyük kırılma noktasını oluşturur.

    31 ocak 1990- muammer aksoy evinin girişinde silahla öldürüldü.

    öldürüldüğü gün gazeteleri arayan bozuk türkçeli biri gazetelere şu mesajı iletir:

    “tesettür konusunda islam’a karşı takındığı tavır nedeniyle müslümanlar tarafından cezalandırıldı. olay, islami hareket adına üstleniliyor. 7.65 baretta ile cezalandırılmıştır.”

    7 mart 1990- çetin emeç arabasının içindeyken silahla öldürüldü.

    çetin emeç türkiye'deki irtica ve tarikatlar hakkında sert yazılar yazıyordu. islamcılığa karşı cephe almıştı.

    4 eylül 1990- turan dursun - evinden işine giderken silahla öldürüldü.

    turan dursun bütün türk düşünce tarihinin mihenk taşlarından biridir. yüzyıllar boyunca ismi hatırlanacaktır, referans alınacaktır, önünde saygıyla eğilinecektir. türkiye'de ateizmin yayılmasında birinci kaynak onun kitaplarıdır. yüz binler ve hatta dolaylı olarak milyonlar onun kitapları, onun kitaplarına atıfta bulunan yazılar ve onun fikirleri sayesinde ilkel arap kültürünü terk edip özgür olabilmiş, dinsizlikle müşerref olabilmişlerdir. onun cinayetini de diğerlerinde olduğu gibi yine islamcılar üstlendiler.

    6 ekim 1990- bahriye üçok - evine posta ile gönderilen bir paketin içine yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldürüldü.

    bahriye üçok ankara üniversitesi ilahiyat fakültesinin ilk kadın öğretim üyesidir. sekülerizme, pozitivizme ve rasyonaliteye gönül vermiş inançlı bir müslümandır. türkiye cumhuriyetinin bütün aydınlığını, kadın hali ile sakallı mollaların karşısına dikilen ve her birini fikirleri ile susturan o nur yüzünde görürsünüz bahriye hanımın. eğer türkiye cumhuriyeti islamda reform hareketini devlet eliyle başlatabilseydi muhakkak bahriye üçok'un bu işin tepesindeki kişilerden biri olması gerekirdi.

    bugünkü islamcı muktedirin iktidarının en büyük gerekçelerinden biri medyanın bu dört cinayet sonrası korkup sinmesidir. siz televizyona çıkıp da islamı eleştirebilen bir tek kişi görebildiniz mi hiç son 15-20 yılda? en ufak bir eleştiri getiren kim olursa olsun anında öldürüyorlar. türban hakkında hukuksal bir karar veren hakimleri danıştay binasının orta yerinde katlediyorlar. oysa müslümanların yaşadığı ülkelerde aydınlanma sadece islamın tenkiti ile mümkündür. çünkü aydınlanma kültürde değişim ile mümkündür. japonya kültürü ile yüzleşip onu değiştirebildiği için bugün japonya olmuştur. geleneksel islam, gerici islam kültürünün tek bir noktasına bile dokundurmaz. bu yüzden o dokundurmağı kültürü var eden tarihi metinlere odaklanmak yani islam eleştirisi yaparak kitlelere yaşadıkları kültürün özünü oluşturan antik metinlerin saçma yönlerini göstermek her hümanistin, her demokratın, her cumhuriyetçinin, her vatanperverin en öncelikli görevidir. yukarıda ismini saydıklarım da bu niyetle islam/islamcılık eleştirisi yaptıkları için islamcı çevrelerce katledilmişlerdir.

    nüfusunun yarıdan fazlasını bilime ve düşünceye değer vermeyen, gelişmeye ve aydınlanmaya destek olmayı bırakın karşı olan ve hatta aydınlanma ile "cihat" adı altında mücadele eden insanların oluşturduğu, böyle bir kültürün içine doğmuş ve doğduğu kültürü sorgulamadan canhıraş savunan türkiye cumhuriyeti halkı kendi sanayi odasının tespitlerine göre her yıl :

    *432 ton demir satıp 1 ton ilaç alıyor
    *2612 tır çimento satıp 1 tır bilgisayar alıyor
    *25 tır mermer satıp 1 adet tomografi cihazı alıyor
    *582 tır un satıp 1 tır ilaç alıyor
    *2088 tır krom satıp 1 tır aşı alıyor
    *670 tır demir satıp 1 tır cep telefonu alıyor.
    *3,4 ton domates satıp 7 kg domates tohumu alıyor.
    *25 ton anorganik kimyasal satıp 1 kg antidepresan alıyor.
    *toplam ihracatta yüksek teknolojinin payı %3.

    bunlar ne demek biliyor musunuz? bu halk sömürgedir. sömürülmektedir. madenlerini, tarım ürünlerini, derelerini ve göllerini, denizini ve toprağını, varını yoğunu asla icat edemeyeceği, üretemeyeceği, geliştiremeyeceği son ürünlere değişiyor demektir. isveç'de günlük mesai süresi 6 saate inmişken bu ülkede konfeksiyonlarda günlük 10 saat haftada 6 gün çalışmalı iş bulanlar kendini şanslı saymaktadırlar. ve bunların tümü yine halkın çoğunun yaşadığı islami kültür gelişmeye, terakkiye ve aydınlanmaya engel teşkil ettiği için böyledir. dincilik bu yüzden gericiliktir ve dincilikle mücadele edenler bu yüzden mücadele etmektedirler.

    1895 yılında kablo ve tel olmadan evinden bahçesine mesaj göndermenin yolunu bulan, telsiz radyoyu icat eden italyan mucit guglielmo marconi henüz dünyanın değişimine nasıl etki edeceğinin farkında bile değildi. 1910 yılında newy york'da radyo aracılığı ile ilk müzik/opera yayını yapıldı. avustralya ve birleşik krallık arasındaki ilk radyo iletişimi 1918 yılında kurulabildi. ardından televizyon ve internet geldi dünyaya. bu üç kile iletişim aracı işte modernitenin en büyük silahlarıdır. modernite yerel kültürleri yağmalar, yok eder, ezer geçer. çünkü modernite insanın o doyumsuz egosuna hitap eder. bu kitle iletişim araçları bir yerlerde yaşanan o lüks hayatları geri kalan ilkel kalmış çoğunluğa gösterir. ilkel kalmış çoğunluğun içinde düşünme kabiliyeti olanlar ilkelliğin kökenini sargulamaya başlarlar bu yüzden. belli sorular şunlardır: dışarıda birileri sürekli gelişiyor ve değişiyorken tıpkı atalarımızın yaşadığı gibi, onlara sadık şekilde ilkel hayatlar yaşayarak mı yoksa tıpkı diğerleri gibi değişerek ve gelişerek mi bu ahir ömrü tamamlamalıyız? eğer onlar gibi değişir ve gelişirsek atalarımıza ihanet mi etmiş oluruz? kimliğimizi inkar mı etmiş oluruz? kendi kimliğimizden tiksinmiş mi oluruz?

    eğer bu sorulara doğru cevapları verirseniz sömüren, yanlış cevapları verirseniz sömürülen olursunuz. bunun ortası yoktur. küresel kapitalist düzende nötr durum yoktur. sizin kazandığınız her bir dolar diğer bir ülke halkının kaybettiğidir. reddetseniz de düzen budur. türk halkının bugün sömürülen konumunda oluşunun temelde sebebi bu sorulara yanlış cevapları vermiş olmalarıdır.

    işte esas gürültü bu noktada başlar. islamcılar için "atalarımızın yaşadığı hayat tarzı" vazgeçilemeyecek bir şeydir. çünkü nas/ayet/hadis ile sabittir bu. onlara göre atalarımızdan vazgeçmek aynı zamanda naslardan vazgeçmek anlamına gelmektedir. bu yüzden gelenekçiliğe sarılıp ilerlemenin ve aydınlanmanın yolu olan o modern kültüre düşman olurlar. ve hatta gelişmenin, aydınlanmanın, ilerlemenin biricik yolunun modern kültür olduğu gerçeğini reddederler, inkar ederler. oysa gelişme ve aydınlanma modern kültüre tabi olmaya mahkumdur.

    modern kültür; betonarmenin, elektriğin, atık su ve temiz su isale hatlarının, makinelerin ve fabrikaların, ulaşım araçlarının, trenlerin ve tramvayların, kitle iletişim araçlarının, radyo televizyon ve internetin icat olduğu dolayısıyla kalabalık şehirlerin kurulabildiği, içinde istihdamın, sanatın ve eğlencenin barınabildiği insanların sağlıklı bir şekilde yaşayabildiği bir dünyada bu kalabalık şehirlerde yaşayan farklı gelenekleri, inançları, dogmaları, nasları ve adetleri olan insanların birbirilerine tahammül göstermeye mahkum olmaları sonucu sahte ve yapmacık bir şekilde oluşmuş yeni nesillerin bu sahteliği ve yapmacıklığı doktrinleştirmeleri ile esas samimi içeriğine kavuşmuş birlikte yaşamanın yazılı olan ve olmayan tüm kurallarını içeren düzendir. modern kültür'ü var eden temel kavramlar: sekülerizm, rasyonalite, pozitivizm, modern hukuk, evrensel değerler ve aydınlanma idealizmidir. modern kültür sanayi inkılabı ile başlar ve günümüze kadar gelir, bundan sonra da epeyce bir süre daha devam edecektir. post-modern kültür diye bir şey yoktur. post-modern fikirler rasyonaliteye uyum sağlayamayanların, rasyonel olamayan dolayısıyla aklı başında olamayanların uydurmalarıdır.

    ve gelişme modern kültüre mahkumdur, çünkü:

    1- gelişme ve aydınlanmayı bizzat yaratan şey modern kültürün kendisidir.

    gelişme ve aydınlanma bağdat'ta, basra'da, kufe'de, mekke'de ve medine'de değil viyana'da, paris'de, londra'da, roma'da, berlin'de ve newyork'da icat olmuştur. gelişmenin ve aydınlanmanın temelde motivasyonu elbette modern kültür değildir. aydınlanma çağı kapitalist, dinsel ve siyasal motivasyonlarla başlamıştır. öncelikle aydınlanma çağının tanımını yapmak gerekiyor burada sanırım. aydınlanma çağı insanoğlunun tarihinde bir dönüm noktasına tekabül eden 17-19. yüzyıllar arasını kapsar. bu dönemin öncesinde insanlık çok uzun zamanlardır kaybettiği en değerli varlığını yani "aklı" geri bulmuştur. aydınlanma çağı avrupa'da dinin reforme edilmesiyle başlayan rasyonel çağın sonucudur. dinin zaptedilmesi, büyük akılların din yerine bilim ile uğraşmaları, bilim ile uğraşacak kurumlar oluşturulması, siyasette ve bürokraside din adamları yerine bu dünyaya odaklanmış adamların yer bulması avrupa'da ülkeleri değiştirmiş, ülkeler arası bir gelişme rekabeti başlatmış, bu rekabette bilimsel ve fikirsel keşiflere muazzam kaynaklar ayrılmasına neden olmuştur. işte aydınlanma çağı bu dinamiği ile en sonunda sanayi inkılabına götürmüştür avrupa'yı. sanayi inkılabı modernitenin yaşam alanını yani kalabalık şehirleri yaratmıştır. kalabalık şehirlerin oluşması elektriğin, ampulün, betonarmenin, temiz ve pis su hatlarının bulunmasını zaruri kılmış bunlar bulununca daha kalabalık şehirler oluşmuş bu sayede kitlelerin bilime, düşünceye, okula ve eğitime erişimi kolaylaşmıştır. köylerden kitleleri üniversiteye kadar eğitemezsiniz ancak büyük şehirlerde bu mümkündür. daha fazlla kişinin eğitime ulaşması bilimsel ve teknolojik gelişmeye daha büyük zıplamalar yaşatmıştır. penisilin bulunmuş, insanoğlu aya gitmiş, interneti ve cep telefonunu icat etmiştir. yani modern kültür ile aydınlanma ve gelişme birbirini sürekli besleyen iki kaynaktır. sanayi inkılabını dini saiklerle kaçıran bizim gibi toplumlar ise modern kültüre sahip olamamış, şehirlerini insan onuruna yakışır şekilde planlı kuramamış, modern kentleşmeye, şehir kültürüne, şehirlileşmenin getirdiği o modernite tahammülüne sahip olamamıştır. modern kültürü yoktan var etmeyen ama besleyen aydınlanma fikirleri ve bilimsel-teknolojik ilerleme motivasyonu ile avrupalı toplumlardan çok sonraları tanışmıştır. bu yüzden modern kültüre sahip olmayan, onu reddeden ve hatta ona düşman olan bütün doğu toplumları aydınlanmaya, gelişmeye ve teknolojiye de sahip olamamaktadır.

    2- modern kültür aydınlanmaya ket vuran dogmalara varoluşu gereği karşıdır, kendi bünyesinde dogma bulundurmaz.

    modern kültür toplumlardaki değişimin, dönüşümün ve tahammülün ilerlediği o sürecin kendisidir. dolayısıyla dogma kabul etmez. kendisine ait tek bir dogması da yoktur. temel referansı dogmalar değil akıldır. bazen tv'de görüyorum birileri çıkıp da "tükiye'de idare ne modernlerde olsun ne gelenekçilerde olsun, ben tarafsızım" diyerek saçmalıyorlar. sadece türkiye'de değil, dünyanın her yerinde modernlik hakim güç olmak zorundadır. çünkü modernite bütün varoluşunu rasyoneliteden alır. gelenekçilik ise doğruluğu ispatlanamaz bir takım tarihi metinlerden ve nesillerce taklit edilegelmiş lokal geleneklerden. modern kültürü en fazla besleyen felsefi duruş pozitivizmdir. pozitivizm öyle miadı dolacak bir yaklaşım değildir. biz hala daha tarihin -aklın en temel referans kabul edildiği- pozitif evresinde yaşamaktayız. pozitivizm, olguları anlamada bilimden başka hiçbir referansı yöntem olarak kabul etmemek anlamına gelir. modern toplumların modern kültürlerinde aydınlanmanın, gelişmenin ve ilerlemenin yegane yöntemi bilimsel yöntemdir. bilimsel yöntem bilimsel tezlerden en rasyonel olanı hakikat kabul etmektir. başka bir tez gelip de onu devirene kadar hakikat odur. pozitivizm, bilimsel yöntemin icrasıdır ve bugün bizim hayatımızı şekillendiren tüm sosyal ve fenni olgular pozitivizmin ürünüdür. modern olmayan toplumlar pozitivizmden dolayısıyla da bilimsel yöntemden beslenemezler. bu da onların aydınlanamaması, gelişememesi ve sömürge olarak kalması anlamına gelir.

    3- modern kültüre sahip olmayan tüm toplumlar geri kalmıştır, sömürülmektedir, ilkel yaşamaktadırlar.

    islam coğrafyası, orta doğu, afrika, güney asya, hindistan gibi yerler dağ gibi dogmalarla ve kutsal metinlerle çepeçevre çevrilmiş moderniteyi reddeden yerlerdir. tümü geri kalmıştır. orta doğu ve islam ülkeleri inançları gereği modern kültüre bizzat düşmandır. çünkü bu ülkeler 10. yüzyıldan kalma antik metinlerle oluşmuş ilkel bir kültürün en yüce kültür olduğuna inanırlar. bu tutum doğrudan rasyonaliteye ve pozitivizme düşmanlık anlamına gelir. sahip oldukları her türden dogma gelişme yolunda önlerine bir set çeker. mesela eğitimin dini içerikli olmasına dair dogmalar bu ülkelerin berbat eğitim sistemlerine sahip olmasına neden olur. çünkü bir çocuğa bir haftada 40 saat ders verebilirsiniz. 41 saat değil. ve siz bu 40 saatin yarısını dini dogmalara ayırırsanız geri kalan 20 saat ile modern toplumlarla rekabet edebilme şansınız yoktur. eğitim bozuk olursa aydınlanmanın olamayacağı, gerekçe göstermeden anlaşılabilecek bir argümandır. afrika ülkeleri yine din ve tarihe sonradan eklemlenmeleri, modernite ile çok sonraları tanışmaları gerekçesi ile geri kalmışlardır. güney asya ve hint ülkeleri keza öyle.

    işte cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinden gelen ve 80 yılda elde edilen bütün kazanımları toplumumuzu modern kültüre taşımak üzerineydi. aydınlanma, gelişme ve ilerleme ancak toplumun seküler, rasyonel, pozitivist, evrensel değerlere sadık, zincirsiz, dogmasız,kolektif ve sağlıklı akıllarla vicdanın dinden ve aidiyetten arınmış en saf haliyle oluşmuş hukukun üstünlüğünü kabullenmiş bir aydınlanma idealizmine sahip olması ile mümkündü. ve bunu sağlayacak yegane enstrümanlar kitle iletişim araçları, söz gelimi radyo ve televizyon gibi aletlerdi. özellikle de televizyondu. ve televizyonun türkiye'de yaygınlaşması 1980'li yıllardır. 1990'lı yıllarda ise artık her evde bir televizyon vardır. bahriye üçok gibi aydınların bu televizyonlara çıkarak aydınlanmanın önüne ket vuran dogmaları bu dogmaların asıl yazılı olduğu antik metinleri eleştirmesi ve insanlarda hakikate, dogmalarla mücadeleye, aydınlanmaya destek olmaya teşvik etmesi anlamına geliyordu. düşünebiliyor musunuz televizyonlarda 1990-2010 yılları arasında antik islam metinlerinin irdelenmesi ve orda yazılı tutarsızlıkların kitlelere duyurulması türk toplumunda nasıl büyük bir değişim yaratırdı? ancak buna müsaade etmediler. kendi naslarını tenkit edenlere cevap veremeyenler sorun olarak gördükleri bu aydın insanları tarih boyunca uyguladıkları en bilindik yöntemle susturdular: katletmek.

    bir bahriye üçok gider bin tanesi gelir. bahriye üçoklar bitmeyecek.