babanın en iyi olduğu konu

  • (bkz: alkol)

  • harika meyve ağacı yetiştirdi adam. kiraz, vişne, elma, armut, ceviz, şeftali, trabzon hurması, erik, kivi, limon... diplerine de çilek ekerdi. bütün sulaleye enginar dağıtırdık bahçeden. bense sevmezdim pek ağaçları, çiçekleri. külfet gelirdi bana. akşamları sulamak için çıktığında beni boşta görürse arada yanına çağırıp yetiştirdiklerini gösterir, uzun uzun anlatırdı. öfleye püfleye gider, boş boş bakardım dinlerken. tek tek temizlerdi ağaç diplerini. gübresi, ilacı püsürü bana hep pis işler gibi gelirdi o zamanlar. peder emekli öğretmendi, çiftçi falan değil. parasını bahçeye gömüyordu bize kalsa.

    şimdi gördüm ki yaş ilerleyince, babam olmaya yaklaştıkça, omuzlarımdaki yük artınca bir kaçış oluyormuş hobi. kaygıdan uzaklaşmak, kafayı boşaltmak, rahatlamak, yalnızlığı taçlandırmak için bir nefes oluyormuş.

    kızlarıma neredeyse her sarıldığımda aklıma geliyor adam. bayılırdı kız cocuklarına. "çakır gözlü" olanlara hele... kız kardeşimi de bir başka severdi zaten. karımı tanıyınca torunları "çakır gözlü olacak" umuduyla oyle bir mutlu oldu ki... benden habersiz gidip tanışmıştı zaten. neyse...

    şimdilerdeyse bisiklete bindiğimde, çiçek ektigimde, menemen ya da kuru fasulye pişirdiğimde, pazardan elimde posetlerle eve döndüğümde, büyük kızım harçlık istediğinde, pazar sabahları trt'de kovboy filmi çıktığında, çocuklar kahvaltıda patates kızartmasını çikolataya banmak istediğinde, soğan ekmek yerken, nohutun yanına soğan ezdiğimde, sivri biberi kütür kütür yiyen birini gördüğümde, çocuklar yemeğini bitirmediği zaman tabakları benim önüme bitirmem için geldiğinde, başkalarının çocukları birine "dede" dediğinde düşüyor aklıma. en çok da kızlarım benden destek beklediginde....

    çok özledim be adam. adın bile yeterdi vallahi.

    ps: kendi kendime dertleştim gençler. siz bakmayın bana. romantize etmek için değildi. zihnimi boşalttım yalnızca. n'olur kusuruma bakmayın siz.

  • elektrik.

    ayrıca doğuştan gelen marangozluk.
    her türlü alet edevatı da var. zevkine. kitaplığımı babam yapmıştır. geçen ay çok güzel bir çalışma masası yaptı yine bana. çok garip ama yatağımı da babam yaptı. evet, odamki her şeyi babam elleri ile yaptı, bu yüzden her şey ahşaptan. abartmıyorum. ben hayal ediyorum, çiziyorum, beraber ölçüp biçiyoruz, babam da aynısını yapıyor.

  • çocuklarının üzerine titremesidir. 2015 yılında erenköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine yatmıştım. 25 gün boyunca orada kaldım. her gün babam ziyaretime geldi, sigara getirdi bana, yasak olmasına rağmen döner, çikolata vs. diğer hastalarda babamı bekliyordu resmen. tost ısmarlıyordu kimine, kimine sigara veriyordu. babam çok şey yaptı benim için ama yakın zamanda olan bu olayı kolay kolay unutamıyorum. annem bağdat caddesinde çalışmasına rağmen 2 kere gelmişti çünkü ziyaretime. kısacası en iyi olduğu konu ilgilenmesi ve arkasında durmasıdır çocuklarının.

  • benim baba küçük yaşta vefat etti tam hatırlamıyorum ama illa vardır iyi olduğu konu.

    ben de baba oldum, 7 yaşına basacak bir kızım var. sanırım en iyi olduğum konu yüz üstü kucağıma alıp o kahkaha atarken poposunu ve bacaklarını ısırmak olabilir.

    -baba yapma baba ahahahahaha yapma baba yapmaaaaaaaağğğ

    salak şey :))

  • baba olamamak

  • yatmak. 20 yıldır yatar kendisi. 40 yaşında emekli olduktan sonra ömrünün geri kalanını yatmaya adadı ve adamaya devam ediyor.
    geçim sıkıntısı, çocukları okutma kaygısı, annemin dırdırı vs. hiçbir şey yıldırımadı bu uğurda adamı.
    ilginçtir, çocukları bir şekilde ite kaka okudu, meslek sahibi oldu. peynir ve zeytinle de hayatın idame ettirilebileceği dispotyasını bize kabul ettirdi. pasif direnerek annemi pasifize etti.
    toplumun, baş etmesi güç olarak olarak nitelediği çoğu problemi görmezden mi geldi, umursamadı mı bir fikrim yok ama şöyle bir dönüp geçmişe baktığında başaramadım, üstesinden gelemedim dediği bir şey olduğunu sanmıyorum. aslında bakarsanız neyi başarı neyi başarısızlık olarak nitelediğine dair de bir fikrim yok. bildiğim tek bir şey var. bu adam yatmayı seviyor. uzanıyor. bulduğu her yere her şeye uzanıyor. ve oh diyor.
    bıkmadan, usanmadan yatıyor ve her defasında aynı keyifle oh diyor.
    böyle yazınca bir sitemim veya şikayetim varmış gibi anlaşılsın istemem. babamın hayata karşı vurdumduymaz bakışını, zamanla maaile şiar edindik. dertten, stresten, sıkıntıdan, hüzünden uzak bireyler olarak yetiştik sayesinde. allah razı olsun la baba.

    yaa allah deyince aklıma geldi. bu adam 2 senedir 5 vakit namaz kılıyor. fakat sadece fatihayı ezbere biliyor. neden baba neden bir çaban yok. en azından bir sure daha ezberleyemez miydin? bari dini vecibelerini yerine getirirken çabaladığını görseydim dünya gözüyle.
    soruyorum tabi bunu kendisine.
    'ne olacak oğlum. yatıyorum kalkıyorum allah diyorum işte.' diyor. haklı amk adam, iman etmek istiyor ve ayrıntılara takılmıyor. altmışından sonra vetebarekesmük demeyiver sen de be baba.
    ulan secde de bile fatiha okuduğuna yemin edebilirim. o da bi tür yatış. uzun tutması lazım o kısmı.

  • dürüst olmak.

    bankada müdürdü. bankanın sinema günleri olurdu, daha önce izlediğimiz bir film ise bilet getirmezdi. bir daha izlemek istiyorsanız para vereyim kendiniz gidin devleti sömürmeye gerek yok derdi.

    bankanın ajandaları olurdu. ev için bir tane getirirdi. biz bütün kardeşler isterdik. yine aynı hikaye. para vereyim kendiniz alın.

    pasomu kaybetmiştim, yenisi çıkana kadar kardeşiminkini kullanıyordum. duyunca kafayı yedi. kaybettiysen vereceksin paranı, tam bilet alacaksın dedi. devleti sömürmeye gerek yok.

    sonra ne mi oldu? tabii ki de devleti kurtardı. ah canım babam benim ya.