babanın ölmesi

  • yaklaşık 5 sene oldu babam vefat edeli. ben her gün oluyorum. hiç bir ıyı gunum olmadı ve mutlu olmadım babamdan sonra. allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun kabri cennet mekan olsun babam hakkını helal et beni bagışla seni seviyorum

  • üçüncü yıl...

    bir akşam öncesinde arayıp, o bitkin ve kısık sesiyle "gel, burada kal" dedi. annemi ve ablamı arayıp, hemen yanına gittim. elini tuttum. bir yıldır palyatif tedavi gördüğünü bilmiyordum. son zamanlarında öğrenmiştim. kemoterapi seanslarında birlikteydik. evet, sorunlarımız vardı. olsun, olur böyle şeyler, önemi yoktu. arabada, yanımda o'nun için aldığım yeni hastahane kıyafetleri vardı. eskileri artık bol geliyordu. erimişti o koskoca adam. biraz daha durduktan sonra annem ve ablam geldiler. onlara malzemeleri bıraktığımı, ertesi gün sabah erkenden geleceğimi söyledim.

    ertesi gün yanına vardım. bizimkileri eve gönderdim. onlar da dinlensin diye. durumu nasıldı? ne konuştuk? konuşabildik mi ki? hatırlayamıyorum bile. tek hatırladığım elini tuttuğumdu. öğleden sonra ağrıları arttı, bilinci kaybolmaya başladı. doktor "artık hazır olmanız lazım" dedi. bizimkileri aradım. geldiler. o arada düzensiz solumaya başladı. ağrılarını dindirmek için sıklıkla morfin verdiler. elimi sıkıyordu. bi ara başını yastığından kaldırıp gözlerimin içine baktı.

    son nefesini verdi...

    son nefesini eli elimdeyken verdi. yanındaydım. yalnız bırakmadım. öylece kalakaldım. üzülmesin diye gözyaşlarımı içime akıtıp, birlikte saatlerce muhabbet ettik. tek konuşan bendim oysaki. bir kaç saat sonra cenaze işleriyle ilgilenenler geldiler. üzerindeki, o'na yeni aldığım giysileri çıkarttılar. işlemleri hallettiler ve babamı, ertesi sabah almak üzere morga teslim ettik.

    babasız ilk gece...

    dayanamadım. hastahaneye gittim. yalnızdı. yalnız kalmasın. morgdan almamıza daha üç, belki de dört saat var. her nefes göğüste ayrı bir baskı.

    babasız ilk sabah...

    bak güneş doğdu. hayatımda ilk defa güneşin doğuşunu hissettim. bu, görmek, bilmek gibi değil. güneş doğuyor. o ışıklar... o renkler... o ısı... o his... sabah rüzgârının tendeki o ağırlığı. oluyormuş gerçekten. dünya gerçekten de dönüyormuş. nefes alıyormuşsun... ve inanır mısın? nefes verebiliyormuşsun da. hayat işte. sadece varsın. aldık babamı morgdan. o artık bana emanetti, toprağına kavuşturana kadar. cenaze işlemleri, yıkama ve namaz. kim vardı ki orada? kalabalıktı... ama yüzleri belli değildi. hiç birisini hatırlamıyorum.

    sonra havaalanı, uçuş, memlekete varış, oradan köye yolculuk. annesini zaten sevmem. buna rağmen o'nun evine götürülmesini kabul ettim. oğluyla vedalaşsın ama emanetime saygılı davransın. oradan da aile mezarlığına. öncesinde cenaze namazı. sonra defin.

    toprağa teslim ettiğimiz anda hissettiğim hafiflik... görevimi yerine getirmiştim. yolculuğu esnasında rahattı. annesi hariç, kimse de rahatsız etmedi. bir de sevmediği insanları ortamdan s!ktir etmenin rahatlığı.

    görevimi yerine getirmiştim...

    üç gün uyumamışım. olur böyle şeyler. bunlar daha ne ki? bak güneş yine yeniden doğdu. biz var olduk. hayat ise devam etti...

    yazarın dediği gibi (#3281475), "o sonsuz güven duygusunu veren adam" artık kendinsin.

    tartışmıştık, kavga etmiştik. sorunlarımız vardı. alkolikti. sorunlarımız derken, sanırım tek sorunumuz bu idi. benim için varlığı ile yokluğu birdi. buna rağmen çalışkandı, her zaman lâfının eri idi. yalan söylemezdi. ne olursa, ne olacaksa olsun, yalan söylemezdi, yalan söyleyenden de nefret ederdi. adildi. haksızlığa gelemezdi. son zamanlarında alkolü de bırakmıştı. o müthiş değişiklik. zaten güleryüzlü olduğunu biliyordum da... böylesi şakacı ve eğlenceli olduğunu da bize gösterdi ya... inanılmaz.

    böyle bir adam geçti dünyamdan... tüm çelişkileri ile...

    hem yazdım...
    hem ağladım...
    seni andım...

  • bugün tam bir hafta oldu. 13 mayıs cuma yoğun bakıma alındı, o zamana kadar hep ben ölmem, ben sizi bırakmam, annene aşığım dedi. 23 mayıs pazartesi günü öldü. ama ben biliyordum, bu defa yoğun bakımdan çıkamayacağını hissetmiştim. yanına girdiğimde eline dokundum hafifçe. canlı olarak son dokunuşum oldu zaten.

    babam 20 şubatta kan tükürmeye başladı, apar topar doktor, akciğer kanseri teşhisi. küçük hücreli, kemik metastazı var. tedavisi yok, amaç ömrü uzatmak dediler. babam yine de "hayır, ben ölmeyeceğim" dedi. ama son bir hafta her gece öldüğünü görüyordu rüyasında. annemi özledim dedi, geçen pazartesi annesinin yanına gömdük babamı.

    anneme aşıktı, kardeşimle bana aşırı düşkündü. beraber içerdik, her şeyi ilk ona anlatırdım. sevgililerimi, iş sorunlarını, arkadaşlarımla sorunlarımı, her şeyi... şimdi kocaman bir boşluk var. kime ne anlatacağım?

    tek tesellimiz acı çekmemiş olması. biz çok acı çekiyoruz ama olsun, onu uyuttular yoğun bakımda hep. acı çekmedi.

    pazartesi günü özel hastaneye nakil ediyorduk. daha steril, kendi doktoru da orada... ambulansa beni de aldılar. öne oturdum, ellerim dizlerim titriyordu. ambulans sireni açtı, son sürat giderken birden arkadan cama vurdu doktor. yavaşla dedi. o an anladım, babama bir şey oluyor... kapıyı açıp kendimi aşağı atmak istedim, ama dedim dur, baban yedi defa ölümden döndü. bundan da dönecek.

    rota lüleburgaz'dı ama birkaç dakika sonra ambulanstaki doktor deli gibi aradaki cama vurmaya ve "en yakın acile gir" diye bağırmaya başladı. babaeski devlet hastanesi aciline girdik. bir anda onlarca insan sardı babamın etrafını. sonrası hep parça parça. ambulansın sesi, o makinelerin sesi, kalp masajı, doktorların hemşirelerin koşturması... tanımadığım insanlar yanıma geldi, beni tutmaya çalıştılar. sanırım bir ara yere oturup avaz avaz bağırarak ağlamışım. tanımadığım bir teyze beni teselli etmeye çalıştı. tek başımaydım çünkü. arkadan gelenler kestirmeden lüleburgaz'a gitmiş, biz apar topar babaeski acile girince ben o halde tek başıma kaldım.

    doktorlar, hemşireler, herkes çok uğraştı. babamı kurtaramadılar. hayattaki en büyük korkumdu babamın ölmesi. nasıl olacak, acı çekecek mi diye düşünürdüm hep. nasıl olup bitti anlamadım bile. hasta ölünce doktorlar umursamaz, "hastanız ex oldu" der giderler diye anlatırdı herkes. öyle olmadı. bir sürü doktor geldi yanıma, hepsi açıklama yaptı, kolumdan tutup beni oturttular. anlattılar. başıma iki hemşire diktiler hasta olursam diye. tek başıma çırpınırken bayılıp kalmayayım diye çok uğraştılar.

    sonra babamı gösterdiler bana. öptüm. zaten uyuyor gibiydi. morga götürdüler, oraya da gittim. cenaze günü mezarlığa da gittim. gömerlerken başlarında bekledim. babam nereye ben oraya. çünkü senelerdir o nereye gitse peşinden giderdim ya hastalanırsa, ya düşerse, ya bir şey olursa diye. pulse oksimetre ile yaşıyordum. sürekli oksijen ölç, ateş ölç, öksürüyorsa hemen doktora götür, aman evde uzun süre yalnız bırakma, dur o ilaçla bu ilaç içilmez baba, meyve alayım mı baba, baba, baba, baba...

    ama olmadı.

    babam 23 mayıs 2016 pazartesi günü, 60 yaşında öldü.