babalar günü

  • babamı en son gördüğüm gündür babalar günü. tam bir yıl önce dere kenarı güzel bir yerde uzun uzun kahvaltı ettik beraber. 4 gün sonra bir sabah yanına yetişemeden vefat etti. daha ne olduğunu bile anlamadan 63 yaşıdaki aslan gibi babamı kucağıma alıp torağa verdim.

    babamsız ilk babalar günüm bu gün. bir yıl önceye kadar hediyeler beğenirken bu sene mezar taşını yaptırdım, dualar okudum, çiçekler ektim babama. çok güzel günlerimiz oldu beraber. kızdığım da oldu, kırdığımda ama ben hep çok sevdim babamı.

    hala vaktiniz varken kıymetini bilin babanızın. söyleyin hissettirin sevginizi.

  • babam olmadan ilk babalar günü bugün. saat alırdım. eşofman alırdım. t-shirt, gömlek alırdım. kitap alırdım. olta almışlığım bile var rutinden sıkılıp. bugün ne alsam dedim. karanfil var dediler. ruhun şad olsun.

  • baba olarak ilk babalar günüm. oğlum cennetten kutluyordur, öpüyordur beni. fotoğraflarınla konuşuyoruz, gülüyoruz sana sürekli.

    ben doğduğumda babamın kucağındaki halimin fotoğrafıyla, oğlum doğduğunda benim kucağımdaki ve babamın kucağındaki fotoğrafını yan yana koyuyorum, hüzünleniyorum. üçümüz birbirimize zincirleme olarak çok benziyoruz. babam burada, şimdi oğlum da burada olsaydı hayat ne güzel olurdu.

    tüm babaların babalar günü kutlu olsun.

  • öldüğü zaman ardında üzüntüyle ağlayan bir evlat bırakacak olan tüm babaların günü kutlu olsun.

    gerisinin canı cehenneme

  • 8 sene önceydi. kaş kalkan'dan antalya'ya doğru dönüyorduk. yaz vakti, hava sıcak. hanım yan tarafımda, ben direksiyonda üstü çıplak, kemer de takmamışım. benzinlikten yakıtı doldurdum, yolda devam ederken bir anda nedense kemeri takasım geldi. o yoldaki nadir düzlüklerden olan bir yerde, demre'ye girerken, bir tane çöp kamyonunu sollamaya çıktım. ben gaz verdikçe adam da gaz veriyordu. çöp kamyonunu zar zor sollarken, kafamı kamyona doğru çevirip, sinirli bir bakış attım. adamla göz göze geldik, umursamaz bir tavırdaydı. birkaç dk sonra virajlarda ilerlerken, hanım tabelalardan gördüğü mavi yengeçten yemek istedi. ileride sağda viraj ağızında bir restaurant gözüme çarptı. yalnız, deniz tarafında değil, dağ tarafında park yeri vardı. gidiş gelişli yolda ters istikametimde kalıyordu. sinyal verdim, arkayı kontrol ettim, karşıya bakıp yavaş yavaş park yerine doğru ilerlerken güüm!

    biraz önce bana yol vermemek için kendini yırtan çöp kamyonu, ön ve arka kapının birleştiği yerden, direk tarafından çarptı. kafamı sola çevirdiğim anda kamyonun ön ızgarasını görmüştüm. o psikolojiyle aman arabayı dağ dibine, kenara çekeyim, gidişli gelişli yolda ne kendimize, ne de başkasına sebep olmayayım diye düşündüm. arabayı o ruh haliyle güvenli bölgeye yanaştırdım. üstüm çıplak olmasına ve yan cam tuz buz olmasına rağmen üzerimde sanki kalkan varmışçasına tek bir çizik bile yoktu, ama eşimin yüzü kanıyordu. karşıdan restorandan insanlar koştu yanımıza. biz o kadar sakindik, insanlarda ise gözle görülür bir telaş vardı. ambulans geldi, ilçe hastanesine gittik. babamlar yakındı bize, kısa zamanda geldiler yanımıza. kafamı çarpmıştım, şişmişti, eşimin de karnında atan bir kalp vardı. belki de bizim şansımız oydu.

    daha sonra düşündüm de,kamyon on, on beş cm daha önden çarpsa, ya da kemeri takmamış olsam, muhtemelen herşey çok daha kötü olacaktı. belki de henüz aramıza katılmamış olan, kara kuzum hayata babasız başlayacaktı. aylar geçti, herşey yolunda giderken, bir anda sabırsızlandı ve doktor dedi ki bugün alacağız öğleden sonra. aramıza 5 hafta erken katıldı. bir hafta, kuvöz macerası sonrasında evindeydi. aklımda kalan ilk enstantanelerden birisi, çamaşır kurutma askısındaki küçük pembe çoraplardı. şu an hatırlayınca bile heyecanla karışık tatlı bir tebessüm yaşatıyor.

    zaman geçtikçe ilk banyo, kırkıdır, ilk dişidir, ilk adımlarıdır, ağzından dökülen ilk baba sözcükleri ve diğer ilkleri. babaları, kız çocuklarının ilk aşkı derler hep. kızım büyüdükçe daha çok hissediyorum onu. yaptığı naz, kucağındayken hissettiği huzur, elini tuttuğunda hissettiği güven... hepsi geçiyor bana. traş olduğumda sarılıp, yumuşacık olan yanaklarımdan öpmeye bayılıyor. bazen düşünüyorum şimdiden, istemeye geldiklerinde her ne kadar sert mizaçlı gibi olsam da dayanamam duygusallaşırım ben. kendi kendime diyorum, seni nasıl veririm kız ben*

    kızların babalarıyla olan ilişkileri belki başka ama, babaların da kızlarıyla olan ilişkileri bambaşka. kara kuzum büyüyor. bu sene okumayı yazmayı da öğrendi ve ilk defa kendi minik kalbinden dökülen hislerini kağıda döktüğü kelimelerle babasına, babalar günü hediyesi verdi.

    https://eksiup.com/p/fx33667ng6ov

    yükte hafif ama, kıymeti paha biçilemez bir hediye. belki kendi hatırlamayacak bunu ilerde, ama kendi minik kalbiyle, babasına yazdığı bu sözler ileride kendisine, babasından hatıra kalacak.

    eğer babanız hayatta ise, yanınızda ise yanlarına gidin, değilse de varlığınızı hissettirin ve babalar gününü kutlayın. ister tüketimin dayatması deyin, isterse de önemseyin, ama siz gene de hissedin, hissettirin, mutlu edin. belki kızgınsınız, belki de küssünüz, ama ne olursa olsun yutkunsa da, haykıramasa da, sanki yüreği taş bağlamış gibi gözükse de, bir babanın yüreğinde kuzusuna her zaman yer vardır.
    ister mutlulukla, ister haykıra haykıra, ama gösterin, sarılın o ilk kahramanlarınıza. unutmayın, kiminiz, kınalı, kiminiz sarı kiminiz kara kuzu ama o adamların her zaman kuzusunuz siz. babaları hayatta olmayanlar da varsa evlatlarına sarılsın, yoksa da, o kalbi güzel adama bir tebessüm göndersin.

    hayatta olsun olmasın,
    tüm babaların, babalar günü kutlu olsun.

  • şimdilerde 23 yaşındayım. en son el ele gezdiğimizdeyse yalnızca 6 yaşındaydım.

    hayal meyal hatırlarım elini tutup bakkala gidişlerimizi. onlarda parça parça anlık görüntüler zaten. içimde uktedir hep sensizlik. diğer çocuklar gibi elini tutup doya doya gezemedim, okula birlikte gidemedik hiç, sarılamadım, öpemedim, dertleşemedik şöyle baba kız doya doya. genç kız oldum, mezun oldum, aşık oldum, hasta oldum. sen hiç birinde yanımda olamadın. hayatıma giren hiç bir erkek içimdeki sonsuz baba boşluğunu tam anlamıyla dolduramadı. bu yüzdendir ki, hep yarım kaldım. bu yüzden hep bir arayış içinde oldum. bu yüzden sana hep çok kızdım. ben senin biricik kızındım baba. tek kızın. yıllar sonra olan kızın... hani şu yere göğe koyamadığın kızın... neden erkenden gittin ki? sıkılmış mıydın yoksa bizden? bir baba kızının mutlu günlerini görmeyi beklemeden neden ölür baba? anlayamıyorum...

    sen yine de kızdığıma bakma, çok özledim baba, ondan bu sitemlerim.
    seni çok seviyorum babam.
    kutlu olsun günün...

  • kendini çok takdir eden, seven bir insan değilimdir ben. ama bir kadın olarak, bugün, benim kendimi en güçlü hissettiğim gün.

    duvara çiviyi de ben çakıyorum bu evde, kızımın bisiklet zincirini de ben tamir ediyorum. korktuğunda arkama saklanıyor çocuğum. kötü rüyalar gördüğünde "anne öldürürsün canavarları değil mi?" diye bana soruyor. aile resminde evin reisi diye ortaya çizdiği de benim, sene sonu gösterilerinde, piyano resitallerinde, özel günlerinde çift kişilik koltukları dolduran da... iki kişilik seveniyim onun. saçının tek bir telini korumak için dünyayı ters düz edeniyim..

    "anasının kaderi kızına" derler.. çok yakar canımı bu söz.. ama doğru mu sanki? babalar gününde, kendi babasızlığıma yandığım gibi, biraz da kızımınkine yanıyorum ben şimdi..

    çocuğunu deliler gibi sevip gözünden sakınan, onu korktuğu o canavarlardan, kötülüklerden, dünyanın pisliğinden korumayı nefes alışı gibi doğal sayan, her ihtiyaç duyduğunda yanında olan, evladına "babam hep benim yanımda, sağımda, solumda, arkamda"
    dedirtebilen baba gibi babaların günü zaten kutlu olsun ama...

    bir de benim gibi hem annelik hem babalık yapan; çoğu zaman kendini yetersiz, yorgun, bitkin hisseden, çocuğundaki baba eksikliğini kendi benliğinden koparttığı parçalarla tamamlamaya çalışan tüm kadınların da babalar günü kutlu olsun...