baba sevgisinin anlaşıldığı an

  • ortaokul ikinci sınıftayken benden hiç beklenmeyecek bir şey yaptım. ailesinin biriciği, okulun iftiharlık öğrencisi, her türlü faaliyetin aranan ismi olan ben, en yakın kız arkadaşımla birlikte bir öğretmene “şeref yoksunu” dediğim için okuldan bir günlük uzaklaştırma aldım. ben “şeref yoksunu” dedim, derya “onursuz” dedi. üstelik adam din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeniydi.

    müdür beni çok sevdiği için cezanın hafifletilmesi için sınıfta düzeni bozmak üzerinden verdirdi cezayı. sanırım öğretmene hakaret daha büyük ceza gerektiriyordu.
    olay anı, sonrasındaki savunma yazma, kurulun değerlendirmesi vs hiçbiri beni korkutmadı ama durumu annem ve babama nasıl söyleyeceğim düşüncesi içten içe beni yiyordu. haklıydım evet ama bir öğretmen çocuğu olarak derslerimdeki başarım kadar hal ve hareketlerim de düzgün olmalıydı. çünkü aksi durumda annem ağzıma sıçardı. sağlam ceza vereceklerdi. ben de en iyisi saklamak diye düşündüm. çünkü çok zekiyim.

    meğer bir hafta sonra falan eve kağıt gidiyormuş ve kağıdı babam almış. zaten çok konuşkan olmayan babam o akşam iyice sessizleşti. ben de durgundum. bana bakıyordu ama bişey sormuyordu. o zamanlar bu kadar profesyonel bir yalancı olmadığım için de gözlerimi kaçırıyordum.
    yatma saati geldi, her akşam önce annem sonra babam odama uğrar iyi geceler derdi. annem odadan çıktıktan sonra babam geldi. yatağa oturdu, “sana bişey soracağım ama lütfen her şeyi tarafsızca anlat” dedi. elindeki kağıdı çıkardı. “hayatımda ilk kez kalbim sıkıştı, ne yapmış olabilirsin anlayamıyorum. ben lisede öğretmeni dövmüştüm o zaman bile böyle ceza almadım” diye de ekledi. içimden, “oha babama bak ya, adam dövmüş, hem de öğretmeni vay anasını” diye geçirdim ama o an bunun geyiğini yapmak için uygun değildi. ben de anlattım. eğer annem olsaydı korkarak anlatırdım ama babam olunca her şey daha kolay oluyordu. anlattıklarımı dinledikçe babamın yüzündeki kasılmanın gevşediğini hatta yarım bir gülüş attığını gördüm. ama yine de suçluydum. odadan çıktıktan sonra annemle konuştular, içerden gülüşme sesleri gelince anladım ki yırttım.

    sonra işte okula gelindi, gerekli yerlerle görüşürüldü, cezam neyse çekmem gerektiği konusunda uzlaşıldı. ama öğretmenden özür dilemeyeceğim net bir dille belirtildi.

    bir kaç ay sonra karneler dağıtıldı ve ben okul derecesine girmeme rağmen takdirnamemi alamadım. meğer disiplin cezası alan öğrencilere bu belgeler verilmezmiş. o kadar üzüldüm ki anlatamam. çünkü bu belge annem için her zaman çok önemli olurdu. hepsini saklardı. şimdi anneme ne diyecektim.
    ağlayarak eve gittim. annem babamdan erken geldi eve, halimi görünce beni teselli etmeye çalıştı ama yok, içim yanıyordu ulan, o kağıdı bana nasıl vermezlerdi.

    akşam babam elinde bir şişe şarap ve bir hediye paketiyle geldi. bizim evde özel günlerde ve yılbaşında içki içilirdi. o gün niye şarap içilecek diye sordum. babam da “kızımın takdirlik karnesini kutluyoruz” dedi. tabi benim gözlerim hemen doldu. bunun üzerine hediye paketini uzattı. canımın içi, gidip boş bir takdirmane belgesi almış, fotokopisini çektirmiş, sonra da üzerine divit kalemle o yılın en şahane öğrencisi ve kızı olduğumu yazan komikli şeyler yazmış. o zaman hoş bir andı benim için bu ama dün teyzem bizdeydi, o günleri konuşurken, bir ebeveyn olma dersi vermişler bizimkiler diye düşündüm. el kadar çocuğa verilen, değere, hassasiyete bak. babamdaki inceliğe bak. canını sevdiğim.
    akşam bunları anınca, dayanamadım gece babamı aradım. belli ki uyumuş ama uyumamış gibi "ben de maç izliyordum ama bitmiş ya. acaba kaç kaç bitti" diye sordu. ben de "bilmiyorum ki babacım, keşke bir oğlun olsaydı, o belki sana yardımcı olurdu" dedim. babam da "seni bir tabur erkek evlada değişmem kızım" diyerek yine yeniden kalbimi ısıttı. al sana sevginin anlaşıldığı an (bugün bana yaklaşanın üstüne kalp atıyorum, sevgi doluyum)

    hikayeyi tamamlamam gerekirse, sonraki günlerde ben de bir jeanne d'arc oldum, okulu da kendimi de yaktım diye devam etmek isterdim ama olmadı tabi öyle bişey. deryayla beraber resmen yüzümüzde faça izi varmış gibi bir havamız olmuştu. ünümüze ün, düşmana korku salmıştık. teheyyy (ayrıca artık başarılı olduğum kadar, yaramaz bir kız da olduğum için, sınıfın ve okulun en yakışıklısı basket takımının yıldızı umut ile çıkmaya başladım. sonrası lale devri ve çöküş zaten)