atina'da yaşamak

  • avrupa’nın herhangi bir başkentine benzemez. batı avrupa’nın şehirleri gibi kuralcı ve mükemmelliyetçi değildir. bu yüzden kendinizi kısa süre içerisinde şehrin rahatlığına kaptırırsınız. otobüse bir erkeğin tişörtsüz binmesi, tramvayda bikini üstüyle giden kadınlar artık sizin için normal durumlardır. siz de bir yerden sonra o rahatlığa alışır ve sıcaklarda gömleğinizin sadece en alttaki iki düğmesini iliklemeye başlarsınız.

    türkçe’de de aynı isimli yemekler artık şaşırtmaz onlar yıllar yılı sadece yunanistan’da yenen yemeklermiş gibi gelir size. sizde cacık yerine “cacıki”, fasülye yerine “fasulada”, döner yerine “gyros” demeye başlarsınız.

    br restorana giderken sizi neyin bekleyeceğini bilir ve menüye bakmadan ne yemek istediğinizi bilirsiniz. çünkü bu menü restoranların yüzde 90’ında değişmez.

    salatalar:

    yunan salatası (çoban salatasının fetalısı)
    marul salatası
    girit salatası

    başlangıçlar

    ızgara feta
    patates kızartması
    tirikofteri (katık derler türkiye’de)

    ana yemekler

    tavuk şiş
    domuz şiş
    tavuk gyros
    domuz gyros

    ve diğer ızgara et çeşitleri.

    bu yemekler arasında en sevdiğiniz sovlakiniz de olur. tavuk şiş veya domuz döner bir şey seçersiniz işte.

    mythos, fix, amstel, alfa. bu biralardan biri en sevdiğiniz bira oluverir.

    sonbahar ve kış akşamları eğlenmek için gazi’ye, ilkbahar ve yaz aylarında sahillerdeki kulüplere takılırsın. tatil günleri atina’nın plajlarından sıkıldıktan sonra yavaş yavaş yakınlardaki adaları keşfetmeye başlarsın. günübirlik büyükada’ya gider gibi bir adaya gider, dünyanın en güzel denizlerinden birine gire güneşlenir akşam dönersin veya istersen kalırsın.

    frappe veya fredo yain soğuk içilen kahvelerin neredeyse hepsini denedikten sonra senin de en sevdiğin bir kahve çeşidi olur. az şekerli mi çok şekerli mi sütlü mü, frappe mi capuccino mu? bir yerden sonra soğuk kahve gün içinde iki üç kere tükettiğin sıradan bir içecek olur. akşam yemeğini yedikten sonra kahveyi nerede içeceğini düşünmeye başlarsın.

    “bir yerde beraber kahve içmek” cümlesini gerçek anlamıyla kullanırsın gerçekten haftanın iki üç günü bir yerde birileriyle kahve içmeye başlarsın. sadece atina’da herhalde istanbul’dan çok daha fazla kahve içecek mekan vardır.

    bir kahve içmek için veya bir meyhaneye gitmek için veya güzel bir akşam yemeği yemek için istanbul’daki gibi taksim’e veya kadıköy’e veya başka bir merkeze gitmeye gerek yoktur. her mahallede mutlaka bunlar ve bunların bir arada olduğu bir meydan vardır. asla bunları yapmak için monastiraki’ye gitmene gerek yoktur.

    otobüse biletli binmek istersin ama her zaman bilet bulmak kolay değildir. büfelerde bazen biletler biter, toplu almaya üşenirsin, bazen biletsiz binersin bazen biletli.

    saat kaç olursa olsun sokakta güvende olduğunu bilirsin. kimsenin kavga çıkarmaya veya saldırmaya niyetinin olmadığına artık iyice inanırsın ve bu garip huzurla yaşamaya alışırsın.

    bir yerden sonra en sevdiğin şarkıcı de oluverir. kazantzidis, bithikotsis, poly panou.. mutlaka ama mutlaka bir taverna şarkısının ezgileri senin favorilerinden biri olur.

    4 5 milyonluk br şehirde yaşıyorsunuzdur ama şehrin merkezi olarak geçen semtler dışındaki yerlerde sokaklar ve ortam kumburgaz gibi sonradan şehirleşmiş yazlık bölgesi gibidir ve sürekli olarak bir yazlık ilçenin merkezinde yaşıyormuşsunuz gibi hissedersiniz.

    öyle işte. belki yazacak anlatacak bir şeyler daha var ama gidip kahve içmem lazım.

    not:
    bütün bunlar 28 yıl boyunca istanbul’da yaşayan birisinin kişisel gözlemleri ve deneyimleri ışığında yazılmıştır. kişiden kişiye farklılıklar göstermesi gayet doğaldır.