ateizme göre kötülüğün kaynağı

  • bakalım bütün ateistlerin altına imzasını attığı ateizmin kutsal kitabı neler yazmış bu konuda?

    1-bir gelenekçi müslümanla tartışırken genelde öncelikle o müslümanın kendini ait hissettiği islam türünü ona öğretmek zorunda kalıyorsunuz: sünni-sufi islama göre kötülüğün kaynağı şeytan değil nefistir. araplar ve araplaşmış köleler "nefs" derler buna, biz türkler "nefis" deriz zira fonetiğimiz bunu gerektirir. öncelikle bir islamınızı doğru öğrenin: şeytan tüm kötülüklerin kaynağı değil sizin inancınıza göre allahın yarattığı alelade bir yaratıktır.

    2-bir gelenekçi müslümanla tartışırken daha sonra ona kendini ait hissettiği islamın aslında pek makul bir islam olmadığını, islam eğer gerçekse mutlaka ama mutlaka bambaşka bir şey olmak zorunda olduğunu göstermek durumunda kalıyorsunuz: sufi-sünni islama göre nefis de dahil olmak üzere hemen hemen her şeyi allah yaratmıştır. iyiliği ve kötülüğü de yaratmıştır, nefisi de yaratmıştır, insanı da yaratmıştır. yarattığı nefislerin iyilik ve kötülükten birini seçtiği senaryoları da o yaratmıştır. dolayısı ile kötülüğün kaynağı da, yaratıcısı da, uygulatıcısı da allahtır. allah bütün kötülüklerin anasıdır desek çok yanlış olmaz. sufi sünni islam bunu söylüyor ve ulaştığımız nihai yer de allahın epeyce kötü bir şey olduğu noktası. demek ki bir yerde hata yaptık. acaba nerede? kendine aynı zamanda mutlak iyilik addeden biri aynı zamanda mutlak kötülük de olabilir mi? burada bir çelişki yok mu? oysa gerçek islam ne olmalıydı:

    "dünyada kötülüğün gerekçelerine dair ahkam kesecek değiliz. insanlar düşünüp bulsunlar kötülüğün kaynağının ne olduğunu, şeytanmış nefismiş, ıvır zıvırmış gibi sabit fikirlere saplanıp kalmasınlar."

    3-bir gelenekçi müslümanla tartışırken genelde işte ortamı bu şartlara getirdikten sonra alsında gerçek ve anlamlı bir şeyler konuşmaya başlayabilirsiniz.

    kötülüğün kaynağının ne olduğu bugün ilk kez insanların aklına gelen bir şey değil. tarih boyunca sorgulandı bu. platon tanrıyı "o sadece iyi şeylerden sorumludur, mutlak iyidir, kötü olma şansı yoktur, kötülüğün sebebi insandır ya da başka şeylerdir. her ne ise kesinkes tanrı değildir bu. tanrının kötü olma şansı yoktur." şeklinde savunmuş ve teodise'nin ilk tartışmalarını başlatmıştır. m.ö. 341 yılında çok uzağımızda da değil kuşadasının hemen karşısındaki sisam adasında doğan epikür merak etti daha sonra. kötülük neden var? "madem süper tanrılarımız var bizim, kötülüğü neden engelleyemiyorlar?" eğer tanrılar kötülükleri engelleyemiyorlarsa güçsüz değiller midir? eğer tanrılar kötülükleri engelleyebilecek kadar güçlü oldukları halde kıllarını kıpırdatmıyorlarsa vicdansız ve kıskanç değiller midir?

    (bkz: problem of evil) (bkz: kötülük problemi) (bkz: teodise)

    bu sorunun klasik hristiyan teoojisindeki cevabı insanın tanrı tarafından günahsız yaratıldığı ama insanın kendi acziyeti ile kötülüğe saplandığı gibi ifadeler. özellikle yaygın sünni islamda ise muazzam bir hiççilik mevcut bu konuda: iyilik ve kötülük tanrının tasarrufundadır. bizim iyi dediklerimiz ya da kötü dediklerimiz belki de tanrının nazarında bambaşkadır. en iyisini tanrı bilir. (sadakallahül azim) hele tasavvuf daha da öteye geçmiştir: bizim varlığımız zaten tanrının varlığının yanında yok hükmündedir. bizler yokuz dolayısıyla bizim eylemlerimiz de yok. tanrının emirlerini uygulamakla mükellefiz, bunları uygularken dünyevi anlamda iyilik mi yoksa kötülük mü yaptığımıza dair bir sorgulama içine girme hakkımız yok. tanrı ve mezhep imamları bir şeye iyi demişlerse o iyidir, kötü demişlerse o kötüdür. iyiliğin ve kötülüğün ne olduğunu tanrıdan, peygamberlerden, sahabeden ve müçtehitlerden başka kimse bilemez. bir de sadece siyasi iktidarın müsaade ettiği fıkıh alimleri bilir.

    david hume bu soruna şu şekilde değinmiştir:

    tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?

    öyleyse o güçsüzdür.

    yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?

    öyleyse o iyi niyetli değildir.

    hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?

    leibniz şu şekilde konuşur:

    doğru yolu seçmeyen bir varlığın ya kudreti, ya bilgisi yahut iyiliği eksik demektir.

    içinde kötülüğün bulunduğu bu âlemi yaratan tanrı, en iyi yolu seçmemiştir.

    öyleyse o’nun ya kudreti, ya bilgisi yahut iyiliği eksiktir.

    schopenhauer'in bakış açısı:

    eğer bir tanrı varsa ona sorma hakkımız var: benim yokluktaki dinginliğimi ve huzurumu bozup da beni kötülükle dolu bu dünyaya, bu kaosun ortasına neden getirdin?

    var olan kötülüğün bir tanrı tarafından yapılıp yapılmadığını belirlemek kötülüğün kendisini yok etmemektedir. bu problem çözümsüzdür.

    aynı çözümsüzlüğü yüzyıllar önce ebu’l-ala el ma’arri isimli dinsiz arap şairi şu şekilde ifade etmiştir:

    biri allah’ın iyilikten başka bir şey murad edip etmediğini sorabilir. kötülüğe gelince iki şeyden biri olabilir: allah onu ya biliyor, ya da bilmiyor. eğer onu biliyorsa, iki şeyden biri olabilir: ya onu murad ediyor veya etmiyor. bu teologların, çözmek için akıl yürütme güçlerini harcadıkları bir güçlüktür, ama boşuna.

    albert camus'nun bu konudaki görüşü: bu dünyada kötülük var mıdır? eğer varsa, kötülük tanrı fikriyle bağdaşmaz. tanrısal bir düzende, tanrı’nın yarattığı ve yönettiği bir kötülüğün olması akıl alacak gibi değildir. söz gelimi ölüm, bir kötülüktür ve kötülük bize azap verir. oysa “haklı olan asla öldürmeyendir”

    burada saydıklarım ve sayamadığım belki binlerce farklı insan, düşünür kötülüğün kaynağına ve kötülüğün tanrı ile olan bağına dair düşüncelerini dile getirmiş, bu meseleye kafa yormuş ve düşünmüştür. bütün kötülüklerin mesuliyetini şeytana atıp kurtulmak yok öyle. hakikat kolay elde edilebilir bir şey değil, elde etmek için epeyce çaba göstermen yeri geldiğinde acı çekmen gerekir. bunun sonuçlarına da katlanmak zorundasın elbette. kötülük problemi de tıpkı doğal seçilim kuralı gibi, evrim gibi insanı dinden imandan edecek bir kavramdır.

    kötülük eğer bir iradenin sonucu ise kötülük ile ilgili olan irade kavramının fiziksel mi yoksa metafizik mi olduğunu da anlamak zorundayız. yani kader ve kaza bahsine d değinmek gerek. aslında şurada yazdım bunu daha yeni ama olsun bir kez daha biraz daha eklemelerle yazayım, bu konu önemli iyice anlaşılsın: (bkz: her müslüman mezhep imamı olarak doğar/@skocax)

    elindeki sigarandan bir fırt çektin ve yukarı doğru dumanını üfledin. zamanı bir anda durdurduk ve ağzından çıkan dumanın üç boyutlu şeklini autocad 3d aracılığı ile bilgisayarımıza kaydettik. öyle bir kaydettik ki hatasız kaydettik. her bir zerresinin x-y-z koordinatlarında nerede olduğunu tam olarak biliyoruz. peki sen henüz dumanı üflemeden önce o çizimin aynısını hesaplayarak yapabilir miydik? mesela senin solunum sistemini en başından en sonuna kadar biliyoruz, ciğerlerindeki ödemin o anda dumanın şekline nasıl etki edeceğini tümüyle biliyoruz, sigarayı tam olarak hangi basınçla çekip hangi yöne doğru üflediğini, odanın içindeki hava akımlarının yönünü ve şiddetini biliyoruz. senin dudaklarının iç kısmındaki ufak yaraların ya da çıkıntı gibi şeylerin şeklini, yoğunluğunu, dişlerinin, kalınlığını ve uzunluğunu, eğrilik açılarını yani herşeyi ama herşeyi hesaba katıyoruz. dumanı üflediğinde yine o zamanı durduğumuz anda oluşan şekli sen daha sigara bile içmeye başlamadan oluşturabilir miyiz? bilebilir miyiz? eğer batıya doğru fırlattığımız bir taşın batıya gittiğini bilebiliyorsak içinde sadece "batıya atılmış olma değişkeni" olan taş atma eyleminin sonucunu bildiğimiz gibi trilyon tane değişkeni olan sigara dumanının şeklinin nasıl oluşacağı sorusunun cevabını da biliriz değil mi? peki bu durumda bir seri katil neden yargılanır? seri katil neden kötüdür? kelle kesen ışid neden kötüdür? seri katili seri katil yapan ya da ışid'i ışid yapan trilyon tane değişken, bir süreç bir nedenler ve sonuçlar zinciri var. bu zincirin her halkası kendi içinde bir neden sonuç sürecinin sonucu. o her halkanın kendi içindeki her halka da belli nedenlerin ve sonuçların çıktısı. bu değişkenlerin bazıları farklı olsaydı seri katil ya da ışid günahlarını işleyemeyecekti. bu durumda kötü aslında nedir sorusu ortaya çıkıyor. kötü olan şey bir iradenin fizik dışı, neden/sonuç zincirlerinden bağımsız anlık ve rastgele bir çıktısı mıdır? yoksa kötü olan şey bir nedenler ve sonuçlar bütünü sonucunda mı oluşmaktadır? batıya doğru attığımız bir taş batı yerine doğuya doğru gitmiyorsa nedensellik vardır. taşın batıya doğru gitmesinin nedeni batıya doğru atılmış olmasıdır. peki nedensellik varsa bir insanı ya da iradeyi kötülüğe giden yoldaki her anın, her hareketin ya da her zerrenin de o nedenselliğe uygun şekilde var olması gerekmez mi? eğer gerekirse bir seri katili seri katil yapan süreçteki determinizmin o seri katili yargılayan ve idam eden hukuk sisteminin oluşması sürecindeki determinizmden bir farkı yok. dolayısıyla seri katili "kötü" diye tanımlayan iradenin kendisi de aynı şekilde deterministik süreçlerin sonucudur. seri katilin aslında "kötü" olmaması gerektiği düşüncesinin naifliği ile o hukuk ve toplum düzeninin seri katili idam etmesi gerektiği düşüncesindeki naiflik aynıdır. burada bir çelişki yoktur. bu determinizmdir. kaderin, iradenin ve benliğin, canlılığın ve evrenin bütünüyle mekanik bir düzlemde saat gibi çalıştığını iddia eder. bana göre materyalizmin ön koşuludur. determinizm metafizik/fizik ötesi/fizik dışı hiç bir olguyu kabul etmez.

    freud'un psikanaliz kuramları da deterministiktir. her insanda id, ego ve süperego isminde bilinç katmanları bulunur. insanları psikolojik durumlarını da bu katmanlardaki işlemler belirler. insan davranışı nedensiz değildir, gelişigüzel değildir, rastgele değildir. insan doğuştan getirdikleri ve sonradan kazandıkları ile hayatını yaşar. sonradan kazandıkları zaten deterministiktir, babasından şöyle muamele görmüştür o bunu böyle etkilemiştir gibi çıkarımlar yapılabilir. peki doğuştan getirdikleri? onlar da mı mekanik? deterministik? hiç mi rastgele, kendiliğinden bir şey yok? onların da evrimin milyonlarca yıl sonunda genetik olarak depoladığı bilgi parçaları olduğu, evrimin bizzat kendisinin deterministik olmasının o genetik kodları yani insanın doğuştan bu dünyaya getirdiklerini de- sözüm gelimi doğuştan gelen bir haşinlik vs. gibi örneğin- bir neden sonuç zincirinin sonucu olduğu iddia edilir.

    yani kötülük ve kötülüğü ortaya koyan irade eğer sizin dediğiniz gibi fizik ötesi/metafizik bir durumsa ve bu metafiziği siz "iradeler tanrıdan gelir, tanrı kimi iradeye kötülük yaptırırı kimine de iyilik yaptırır" şeklinde açıklamak istiyorsanız bu durumda diğer insanlara başka metafizik bir şeyler göstererek metafiziğin var olduğunu ispatlamanız lazım. yani hangi yaprak acaba nedensiz yere dalından düşmüş bugüne kadar? hangi kaya dağdan f=ma ve g=9,81m/s2 formüllerine uymadan yuvarlanmış?

    bu noktada kuantuma dalıyoruz ve heisenberg'in katı determinist olan einstein'a söylediğine bakıyoruz:

    "atom içinde elektronların ne zaman nerede olduğunun bilinmesi mümkün değildir. dolayısıyla deterministik düşünce atom altı parçacıklarda işlemez. evren mekanik değildir."

    einstein buna:

    "tanrı evreni yönetmek için zarlarla oynayacak bir adam değil, illaki bir nizam vardır" şeklinde cevap verir.

    mesele şu ki tanrı varsa da yoksa da eğer bıraktığında yere düşen elma her seferinde aynı hızla yere düşüyorsa, yer çekimi aynı noktada her seferinde sabitse, ışığın hızı her yerde aynıysa, bu evren bir düzene göre çalışıyor. eğer bu düzen varsa elektronların hareketlerinin de bir düzeni olmak zorunda. evrenin bir tarafında düzen diğer bir tarafında kaos olamsı tutarlı değil. einstein'ın yukarıdaki sözü ile demek istediği bunun gibi bir şey.

    velhasıl dün buradan bir arkadaş da hatırlattı sağolsun. hollandalı nobel ödüllü fizikçi olan gerardus't hooft heisenberg'in bir atomun ve parçacıklarının evrende hangi anda nerede olduğunu bilemeyiz tezini çürüttüğü dolayısıyla determinizmin atom altında da mevcut olabileceği iddia ediliyor artık.

    sorun şuradaki nihilist olan çoğunluk müslümanlar bunlarla hiç ilgilenmediler. kötülüğün, günahın, suçun cezasını şeytana ve nefse yani allaha atarak hurma ağacının altında uyumaya devam ettiler. bir de üzerine sanki kötülük denen şey ateistlerin siyonistlerin benim gibi illüminati üyesi mason locası üstadı müslüman sebatayistlerin hiç umrunda değilmiş gibi davrandırlar. esas anlatmak istediğim şey de buydu aslında.

  • niye suçu seytana atiyoruz ki.
    (bkz: insan).