asla mutlu olamayacak insanlar

  • mükemmeliyetçi insanlar. bunun dışında herkes tarafından yapılamayacak bir işi kendisi yapmış olsa bile "herkes bu şeyi yapar, bir başarı değil" diyerek kendisini gömen ve içten içe değersizlik hissi yaşayan insanlar.

  • sigmund freud'a göre mutlu olmak için iki şeyi ortadan kaldırmak gerekir:

    "kötü bir geleceğin korkusunu ve kötü bir geçmişin anılarını.."

    sürekli gelecek korkusu yaşayan ve saplantılı bir şekilde geçmişe takılı kalanlar hiçbir zaman mutlu olamazlar.

    gelecekten korkmak ve geçmişe takılı kalmak ruhu öldürür. eski ahit'te ruh hayatın kendisidir. ruhunu yitirmek, yaşamını yitirmekle aynı şeydir.

    ne yazıyor eski talmud'ta: ''her kim şu dört şey üstünde düşünürse, hiç doğmamış olması daha iyidir: yukarıda olan, aşağıda olan, önce olan ve sonra olan.''

    yani diyor ki, tanrıyı, ölümü, geçmişi ve geleceği çok düşünme içinden çıkamazsın.

    diyeceksiniz ki ''yazması kolay, yaşaması zor, benim yaşadıklarımı sen yaşasan bilge kağan gibi olurdun. görür gözün görmez gibi, bilir aklın bilmez gibi olurdu.''

    bende diyeceğim ki eski talmud'ta yine şöyle yazar: "zeytine benzeriz biz, en iyi tarafımızı ancak ezilince veririz."

    ezilerek, üzülerek yola devam edeceğiz. pes etmek yok arkadaşlar! pes etmek yok! ulan bizi ezseler ne olur? zeytin en fazla zeytinyağı olur.* bizi kimse yok edemez arkadaşlar! biz buradayız ve mücadeleye devam ediyoruz! mutlu olacağız, bir gün o mutluluk bizim de kapımıza gelecek! her olayda kendimizi üzüntülere teslim etmeyeceğiz! her hadiseye kurban kesersek bize öküz çiftliği dayanmaz arkadaşlar. insanları da çok ciddiye almayacağız! herkesi kafaya takmayacağız. adam senin dediğin olsun demiş değirmende kavga çıkmamış. bazı şeyler biter arkadaşlar, bazı şeylere de sahip olamayız. boyacıya: “hangi rengi seversin?” demişler, “altın sarısıyla, gümüşi'' demiş. çünkü elinde sadece bu iki renk varmış. elimizdekiyle, yanımızdakiyle mutlu olacağız.

  • annesi mutsuz olan insanlardır.

  • bulunduğu ortama göre yüksek zekaya sahip insanlar...

    mutsuzluk deyince nedense herkesin aklına olumsuz insan özellikleri geliyor.

    kötü insanlar her zaman daha mutludur halbuki. çevrelerindeki mutsuzluklara, acılara sağırdır. sadece kendini düşünür. çıkarlarını elde edebildiği her an için mutlu olur.

  • mutsuz bir çocukluk geçiren insanlar.

  • değer vermeyen, değer verildiğini anlamayanlar.

  • sahip olduklarının hep daha fazlasını isteyen, ama sadece isteyen insanlar..
    bir çaba göstermeden, bir yerlere varmaya çalışan insanlar..
    zengin/gösterişli insanlarla evlenip, hayatlarının kurtulacağını düşünen insanlar..
    beğeni almak uğruna, kendini objeleştiren, hayatlarını buna göre yaşayanlar..
    liste uzar gider.
    ortak nokta: emeksiz, hep daha fazlasının ayaklarına gelmesini bekleyenler..

  • asla mutlu olamayacak demeyelim de hayatında hep bir mutsuzluk, huzursuzluk mevcut olacak insanlar diyelim. öyle ki, bu insanların istisnaları mutluluk, kaideleri mutsuzluk olacaktır. tabii, bu bir adi karinedir, aksi ispatlanabilir. ancak, hem kendimde hem de çevremde gözlemlediğim bir şey var ki; nispeten mutsuz bir çocukluk geçirmişseniz, sorunlu/sevgisiz/ilgisiz bir ailede büyümüşseniz ileride kendinizle dürüstçe yüzleşmediğiniz müddetçe genel olarak hoşnutsuz, tahammülsüz, mutsuz hissediyorsunuz. çoğunlukla incir çekirdeğini bile doldurmayacak şeyleri sorun ediyor ve bunlardan şikayetçi oluyorsunuz. kimse de çıkıp “sanki biraz abartıyorsun/büyütüyorsun” demiyor ya da dese bile tarafınızca ciddiye alınmıyor. işte, tam da bu yüzden, kendimizin ya çok geç farkına varıyoruz ya da farkına varmadan mutsuz bir yaşam sürüp, göçüp gidiyoruz. arada sırada mutlu olsak bile bu uzun sürmüyor. arkadaş çevresinde haddinden fazla mutlu olan kimseleri şımarık, anne/baba kuzusu ilan ediyoruz, karşı tarafın her bir hareketini gözlem altına alıp hoşnut olmadıklarımızı kendimize/şahsımıza yapılmış birer hakaret olarak algılıyoruz. bolca kırılıp, üzülüyoruz, kendi kendimizi yiyip bitiriyoruz. hayır, sebebi neydi ki? aileydi, boşa geçip giden belki de hiç yaşanmayan çocukluktu, mutluluk nedir, mutsuzluk nedir, bunları çarpık bir şekilde öğrenmemizdi. her halükarda, geçmişimizdi. değiştiremeyeceğimiz, bizim kontrolümüzde olmayan şeylerdi ki geçti, gitti. önümüze bakalım. farkındalığı yakalarsak, değişim kaçınılmaz olarak arkasından gelecektir.

    edit: farkındalık/yüzleşme ile ilgili çok fazla mesaj geldi. netleştirmek gerekirse; farkındalıktan kastım, bir şeye/kimseye aşırı ya da gereksiz kızdığımızda/üzüldüğümüzde, bazı şeyleri gereğinden fazla büyüttüğümüzde/abarttığımızda göstediğimiz tavrın ve tepkinin ne kadar bilincinde olduğumuzdu. üzülmüş/öfkelenmiş/aşağılanmış hissettiğimizde direkt karşı tarafı/dış etkenleri suçlama eğilimindeyiz. aslında üzüntümüz/öfkemiz karşı tarafın hal ve hareketlerinden ziyade bizim bu hareketlere yüklediğimiz anlamlara göre şekilleniyor. aynı bir türkçe sözlük (ya da ekşi sözlük) gibi zihnimizde de bizim de saklı bir sözlüğümüz var ve çocukluktan bu yana her hareketin/davranışın/sözün ne anlama geldiğini kendi tanımlarımızla bu sözlüğe kaydediyoruz. biri bize kötü mü davrandı, üzgün/öfkeli/aşağılanmış mı hissettik? hemen zihnimizdeki saklı sözlüğümüzü açıyoruz ve bize yöneltilen davranışın/sözün/tavrın oluşturduğumuz sözlüğe göre ne demek olduğuna bakarak ne hissedeceğimize karar veriyoruz. işte, bu sözlüğümüzde yalan yanlış, çarpık, saçma sapan o kadar çok tanım var ki, güncellememiz lazım. ilk önce, farkına varmamız lazım, sözlüğünüzü açın ve bakın, çocukken size öğretilen ve mantıklı/doğru bulduğunuz şeyleri şimdi ne kadar anlamsız, acımasız, taraflı bulacaksınız! işte, size yöneltilen haklı/haksız davranışları/eleştirileri ne kadar çarpık, anlamsız, acımasız olarak yorumladığınızı/tanımladığınızı görmek bir farkındalıktır. aile, arkadaş, akraba vs. başkaları yazdırdı o sözlüğü aslında. sizin tanımlarınız, doğrularınız, düşünceleriniz değil onlar. atın gitsin o sözlüğü. öfkeli/üzgün hissettiğinizde içinize dönün, sorgulayın kendinizi. dürüst olun ama kendinize yakıştırmadığınız, asla, mümkün değil dediğiniz soruları sormaktan ve bunlara dürüstçe cevap vermekten korkmayın. kolay olmayacak çünkü aslında olduğumuz kişiyle, olduğumuzu sandığımız kişi birbirinden ne kadar farklıysa o kadar çok üzüleceğiz ama sonunda kendimizi bilip tanıyabileceğiz ki buna değer. bu süreç ömür boyu süren bir süreç olacak: kendini tanıma süreci. acelemiz yok zaten, yavaş yavaş gidin ve yolun tadını çıkarın :)

  • “her insan mutlu olamaz… çünkü gereğinden fazla özler dünü, hak ettiğinden fazla düşünür yarını. ve hiç hak etmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü. her insan mutlu olamaz. çünkü gereğinden fazla özler hayatından çıkanları. hak ettiğinden daha büyük umutla bekler hayatına girecekleri. ve asla göremez yanı başındakileri.” erich fromm

    adam haklı..

  • anksiyete bozuklugu olanlar bu kervanda basi ceker.