askerliğin insana kazandırdıkları

  • rüzgarda kuru otların arasında, hele ki kıbrıs sıcağında sebebi ne olursa olsun birşey yakmamak gerekliliği.
    usta birliğimi yapmak üzere kıbrısa gidişimin ilk 4 ayında eğitimde olduğu için hiç karşılaşmadığım ve daha sonra başıma bela olacak tabur komutanı binbaşının karşı odasında yazıcılık görevimi ifa ediyorum. herif yarım saatte bir odaya gelip yerde pislik arıyor. odalar hergün ilaçlandığı için yerde sürekli ölü sinekler oluyor binbaşı da gelip yerde her sinek ölüsü gördüğünde bana kayıyor. bu puşt gelip azarlamasın diye habire süpürge kürek elimde kakılmış gibi çalışıyorum. benim diyen kadına taş çıkartırım öyle azimle temizliyorum yerleri. odada aynı zamanda kağıt öğütme cihazı var. tüm bölük yazıcıları gelip odada kağıtlarını öğütüyor. cihaz dolduğunda kağıtları çöp poşetine boşaltıyorum. devasa çöp poşetinin tamamen dolduğu birgün binbaşı git kağıtları imha et dedi. içimden ulan kağıtları nasıl imha edeceğim diye düşünürken ömrü uzun olsun ali başçavuşum taburun önündeki arazide etrafı iki metre kare beton dökülmüş ortasında delikli tencereye benzeyen yerden bir metre yükseklikteki sikko aleti gösterdi. kağıtları içine basıp yakıyorsun ama üstü açık.
    ben de tüm çöp poşetini içine koyup verdim ateşi.
    kıbrısa gidenler bilir mart ayından itibaren güneşin yakıcı sıcağından tüm çimenler yanıp sararır. dağ bayır sarı ot.
    ilk birkaç dakika herşey yolunda. kağıtlar güzel güzel yanıyor. sonra kafamı çevirdiğimde otların alev aldığını gördüm. ayağımla küçük kıvılcımı söndürmüştüm ki başka bir taraf yanmaya başladı. oraya koşup söndürürken başka biryer... rüzgar yanan kağıtları havada ucurup düştüğü yerin benzin dökülmüş gibi yanmasına sebep oluyor. ayağımı basıp söndürdüğüm yerden ayağımı çekince ateş yükseliyor. içimden allahım bu hz. ibrahimi yakmayan ateş olsun diye dua ediyorum. yüzelli metre ilerde tabur cephaneliği var. kıbrısı havaya uçuracağım amk. tarlası yanmış köylü gibi sağa sola koşturuyorum. alevler büyümeye başladı. en az beş farklı yerde yangın var. sonra ilerde elinde kazma kürek amelilik yapan askerleri gördüm. 5 yıllık beyaz yakalı, plaza sürtüğü bünyemden "gardaşlaaaar goşuun yardım ediiin" diye bir haykırış çıktı. çocukların çoğu köylü. hayatları tarlada geçmiş. tipleri görünce rahatladım. çocuklar hz. ibrahimin ateşine su taşıyan karınca azmiyle sağa sola koşturup ateşi iki dakikada söndürdüler. sonra kantinden aldığımız 2 koli pet suları farklı yerlerinden delip hala yanmaya devam eden mekanizmadaki kağıtları tazyikle söndürüp demiri soğuttular. yarım saatte ömrümdem ömür gitti, saçlarım döküldü, kamburum çıktı...
    içlerinden biri abi buna bu kadar kağıt basılır mı amk deyince yaptığım mallığın farkına vardım. o tenceremsi şeyi ağzına kadar doldurmamak gerekiyormuş. ben mal gibi 5 kilo kağıdı birden yakmaya çalıştım.
    yarım saat sonra suratım simsiyah, botlar duman isinden bembeyaz, yaka paça dağılmış vaziyette odaya gittim. komutanla yüzyüze gelince adam daha ağzını açmadan tuvalete koşmaya başladım. şekli şemali düzeltip
    döndükten sonra yılların verdiği tecrübeyle yediğim boku anlamış olacak ki hiçbirşey söylemeden suratıma senin yapacağın işin.. bakışı attı.
    o ne oldu diye hiç sormadı ben de kalan 2 ay adamın gözüne gözükmemeye çalıştım.

  • sivil hayatınızda sıradan veya değersiz gibi görünen şeylerin aslında ne kadar önemli olduğunu farkedersiniz.

    normal şartlarda aynı ortamda bulunma ihtimaliniz sıfır olan insanlarla altlı üstlü yatarsınız, dertlerini dinlersiniz, yohhamına diyeceğiniz bir çok şeyin aslında bir türkiye gerçeği olduğunu görürsünüz vs.

  • kendi ülkenden nefret.

  • lüleburgaz’da askerlik yapıyorum. 2 ay kaldı, bitecek diye bekliyorum. burası sürgün bölgesi. 30 kişilik koğuşumda düzgün adam sayısı çok az. sabıkalı tipler fazlasıyla var ve bir tanesi de; ergenken adam öldürmüş, başka suçlardan da sabıkası olan, en son cinsel taciz suçundan hüküm giymiş, ruh sağlığı bozuk bir insan evladı.

    dün biriyle kavga etti, bugün başka birinin arkasından yaklaşıp kafasına makas sokacakken son anda şans eseri yakalanıp, dayak yedikten sonra, rehberlik ve danışma merkezine (rdm) götürülmüş az önce (ben o sırada nöbetteydim).

    şimdi bu beyinsizi tekrar koğuşa getirecekler, bu adamın daha 10 ay askerliği var, kim bilir daha ne vukuatları olacak.

    şansıma sokayım ki ben askerliği bitirdikten 1 ay sonra bedelli çıkacak. bu saçmalıkların ortasında, bu gencecik ve bomboş insanların arasında aylarımı çürütmektense, parasını verip kurtulmayı gerçekten çok isterdim.

    askerliğin amına koyayım.

  • çok şey öğretti de. en önemlisi özgürlüğün değerini anlamamı öğrenmemi sağlamıştır. düşünün haftada bir veya iki kere çarşı izni kullanıp full akıllı telefon kullanan biri olarak söylüyorum bunu size.
    özgürsünüz, bir eylem yapmak için birinden izin almanıza gerek yok. gidip bakkaldan ekmek alabiliyorsunuz mesela.