ara güler

  • öldü mü ölmedi mi bilemiyorum. öldüyse allah rahmet eyleye, kör ölür badem gözlü olurmuş ama bu mesajımda öyle olmayacak.
    yaklaşık 25 senedir fotoğraf camiasının(!) (ne demekse) içindeyim. yurt dışında alabileceğim tüm ünvanları aldım, 350 nin üzerinde madalya, mansiyon ve sergileme aldım, sosyal belgesel projeleri yaptım, bir çok dernekte gösteri yapıp kişisel ya da karma sergi açtım. bunları yaparken ben ve benim gibi gençlerin önündeki en büyük engeldi ara güler ve bunun gibiler.

    şu an türkiye'de tek tip fotoğrafçılık var, sümüklü çocuk, yüzü buruşuk yaşlı ve siyah beyaz herhangi bir foto. fotoğraf kötü mü çekildi, bas siyah beyazı bir de üzerine ver kontrastı al sana iyi foto. neden çünkü türkiye'deki neredeyse tüm yarışmaların jürisi aynı, kim? ara güler/ibrahim zaman ve benzer kafadakiler.
    yarışmada ödül alan fotolara bakıyorsun sümüklü çocuk, yüzü buruş yaşlı??? niye çünkü bizim dinozor jüri hep bunları seçiyor. sonra bakıyorsun herkes tek tip fotoğrafçı olmuş çıkmış, herkes sümüklü çocuk peşinde.

    bu iki zat ile aynı yarışmada jüri olduk geçmişte. bütün manipülasyon ve sosyal belgesel fotoları elediler, neden mi? çünkü dinozorlar. hala aynı buruşuk suratlı yaşlı ve sümüklü çocukları seçmeye çalışıyorlar, hala aynı yerdeler. ben ve diğer 2 genç jüri arkadaş itiraz etti de ödül ve mansiyonlar biraz daha homojen oldu.

    yine söylüyorum, öldü ise türkiye cidden bir dönemi belgeleyen başarılı ve değerli bir fotoğrafçıyı kaybetmiştir ama bu dünyadan giderken türk fotoğrafçılığı konusunda arkasında koca bir enkaz bırakmıştır.

  • "en iyi makine en iyi fotoğrafı çekseydi en iyi daktiloya sahip olan da en iyi romanı yazardı." sözünün sahibi, dünya fotoğraf sanatının en büyük 4 - 5 sanatçısından biri olan, son zamanlarda erdoğan güzellemeleriyle gündeme gelen, namı değer "istanbul'un gözü" ara güler hayatını kaybetti.

    dünyaca ünlü fotoğraf sanatçısı olan ara güler, 16 ağustos 1928 tarihinde, istanbul’da dünyaya geldi. ermeni asıllı türk gazeteci, foto muhabiri ve yazar olan ara güler, 1951 yılında getronagan ermeni lisesi'nden mezun oldu.

    lisedeyken film stüdyolarında sinemacılığın her dalında çalıştı. muhsin ertuğrul'un yanında tiyatro ve oyunculuk eğitimi almaya başladı. amacı rejisör veya oyun yazarı olmaktı. 1950'de yeni istanbul gazetesinde gazeteciliğe başladı. bu yıllarda ermenice gazete ve edebiyat dergilerinde öyküleri yayınlandı. aynı zamanda istanbul üniversitesi iktisat fakültesi'ne devam ediyordu. ancak gazeteci olmaya karar verdi.

    1962 yılına kadar hayat dergisinde fotoğraf bölümü şefi olarak çalıştı. 1961'de ingiltere'de yayınlanan photography annual, onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak tanımladı. aynı yıl amerikan dergi fotoğrafçıları derneği'ne kabul edildi ve bu kuruluşun türkiye'den tek üyesi oldu. fotoğraf dünyasının çok önemli yayınlarında fotoğrafları kullanıldı, kendisinden bahsedildi. abd'de, almanya'da, paris'te çeşitli sergiler açtı. bu arada, bertrand russell, winston churchill, arnold toynbee, picasso, salvador dali gibi birçok ünlünün fotoğrafını çekti, röportajlar yaptı.

    1979'da türkiye gazeteciler cemiyeti'nin foto muhabirliği dalındaki birincilik ödülünü aldı. 1980'de fotoğraflarının bir kısmı karacan yayıncılık tarafından kitap haline getirildi. 1986'da hürriyet vakfı'nca basılan, prof. abdullah kuran'ın yazdığı mimar sinan kitabını fotoğrafladı. bu kitap 1987'de ınstitute of turkish studies tarafından ingilizce olarak yayınlandı.

    1989'da hil yayınları ara güler'in sinemacıları kitabını yayınladı. yıllarca üstünde çalıştığı mimar sinan yapıtlarının fotoğrafları, 1992'de fransa'da edition arthaud, abd ve ingiltere'de thomas and hudson, singapur'da archipelago press tarafından turkish

    ara güler'in fotoğraflarının büyük bir bölümü fransa, abd ve almanya'da çeşitli müzelerde sergilenmekledir. fotoğraflarında leica makinasını kullanmıştır. fotoğrafın sanat dalı olmadığını düşünmektedir. ara güler kendisini: "ben de gazeteciyim. fotoğrafçı değilim. fotoğrafçı ile gazeteci arasındaki fark budur. fotoğrafçı bomba patlar kaçar. ama gazeteci peşinden gider olayı yakalamaya çalışır. ben de bu yaşa kadar ona göre çalıştım" şeklinde tanımlıyor.

  • savunusu çok kötü bir şekilde yapılıyor bu adamın.

    savunanların tezlerine kısaca baktım;

    * adam işini yapıyor.
    * mehmet ali birand da apo ile görüştü.
    * adam salvador dali gibi sanatçılarla arkadaştı.
    * işi bu. hitler'i de çekebilirdi.
    * siz kimsiniz? bu adamın eserleri yıllar sonrasına da kalacak.

    bu tezler arasında birbiriyle ilintili o kadar ilginç bağlantılar, kara delikler var ki...

    ara güler, daha önce de defalarca belirtildiği gibi, kendisine sanatçı denmesinden hoşlanmayan, kendini foto muhabiri olarak tanımlayan biri. muhabir, yani haber yapan. tıpkı gazeteci gibi. mehmet ali birand gibi tıpkı... fotoğrafçılık ve gazetecilik, büyük oranda benzer birbirine. her ikisi de, gerçeği bütünüyle değiştirebilmek ve mevcut gerçeklik yerine yeni bir yalanı gerçekmiş gibi gösterebilmek gücüne sahiptir. hani klasik bir örnek vardır ya; bıçakla ekmek de kesebilirsin, insan da öldürebilirsin. kullandığın amaca göre yararlı da olabilir, zararlı da. fotoğrafçılık ve gazetecilik de, tıpkı bir bıçak gibidir; onu kullanış şekline ve amacına göre iyiliği ve kötülüğü değişebilir, bu nedenle de çok çok tehlikelidir.

    fotoğraf, hiçbir zaman gerçeği anlatmaz. fotoğrafçı neyi, ne kadar göstermek istiyorsa onu gösterir. bu bakımdan, tarihe tanıklık ettiği de her zaman doğru değildir. örneğin her tarafı çöplerle dolu bir sokağın çöpsüz olan çok küçük bir parçasını çekerseniz ve bu fotoğraf yüz yıl sonraya kalırsa, yaptığınız işin adı tarihe tanıklık etmek olmaz. tam tersine, tarihi çarpıtmış olursunuz bir yalanla. kadrajın arkasından yoksulluk akarken salt zenginliği çektiğinizde, bir gerçeklikten söz etmiş olmazsınız. tarihe tanıklık etmek için, olanı, olduğu gibi ve doğallığına hiç müdahale etmeden görüntülemek, yazmak zorundasınız. fotoğrafını çekeceğiniz kişinin kravatını düzelttiğiniz anda dahi, gerçeklikle oynamış ve yeni bir algı oluşturmuş olursunuz.

    gazetecilik, bir gerçeği tüm çıplaklığıyla aktarmak olduğu gibi, bir propaganda aracına da dönüşebilir. doğrudur, imkanım olsa ben de abdullah öcalan'la, hitler'le vs görüşmek, röportaj yapmak isterdim. bu röportaj; hazırlanan soruların niteliğine ve röportajın sunumuna göre çok farklı sonuçlar verir. yaptığınız röportajın sonunda öcalan'ı dünyanın en iyi kalpli insanı olarak da gösterebilirsiniz, yeryüzüne gelmiş en kötü kişi olarak da. yani burada işinizin gazetecilik olmasından ziyade, onu en amaçla ve neyi hedefleyerek kullandığınız önem kazanıyor.

    "adam işini yapıyor" mantığından yola çıkarsak, ahmet hakan'ı da eleştirmememiz gerekir, ertuğrul özkök'ü de. sonuçta onlar işini yapıyor. bir gazeteci olarak erdoğan'ı yazıyor, çiziyor, anlatıyorlar. onlara tepki gösterenlerin ara güler'i savunması tuhaf geliyor bana. nasıl ki bir gazeteci, elindeki araçları kullanarak bir lideri olduğundan daha iyi gösterebilir ve toplum nezdinde sempati duyulmasını sağlayabilirse (ya da en azından bu amaç için uğraşabilirse), bir fotoğrafçı da aynı şekilde çektiği fotoğraflarla sanal bir gerçeklik yaratabilir, illüzyonlarla algı oluşturabilir.

    ara güler'in işi ne? fotoğraf çekmek. yirmi yaşında ve amiri tarafından görevlendirildiği için mecburen herkesin fotoğraflarını çekmek zorunda olan birinden söz etmiyoruz. canı istemezse, sevmediği kimselerin fotoğrafını gayet de çekmeyebilen biri söz konusu burada. yani erdoğan'ın fotoğraflarını çekmek gibi bir mecburiyeti yok; tamamen tercih.

    fotoğrafçılık, eskiden gerçekten de daha önemli bir işti. çünkü fotoğraf makineleri bu kadar yaygın değildi, fotoğraf çekebilecek pek az insan vardı. ressamlar olmasaydı örneğin, yüz yıllar öncesinde yaşamış liderlerin neye benzediğini bilemeyecektik. fotoğraf, bu konuda biraz daha gerçekçi bir araç oldu. türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk lideri mustafa kemal'in fotoğraflanması önemliydi. bunun için siyasi görüş, sevip sevmemek gibi kıstaslar pek geçerli olamaz, o dönemdeki fotoğraf olanakları düşünüldüğünde. eğer o dönem küçük bir çocuk değil de fotoğraf çekmeye başlamış bir yetişkin olsaydı ara güler, mustafa kemal'in fotoğraflarını çekmiş olması çok büyük bir önem taşırdı. çünkü ülkenin liderinin görüntülerini bugüne aktarabilme olanağı çok çok kısıtlıydı. aynı şeyleri adnan menderes için de söyleyebilirim. olanaklar görece daha gelişmiş olsa da, bir ülkenin başbakanının gelecek kuşaklara aktarılması aynı şekilde önemli olurdu. peki bugün bir liderin görüntülenmesi için ara güler'e özellikle gereksinim mi vardır? cep telefonuyla bile görüntü kaydedilebilen bir dönemden bahsediyoruz. elbette ara güler gibi ustanın işini cep telefonuyla çekilmiş saçma sapan bir şeyle kıyaslayacak kadar dangalak değilim. olanakların genişliğini ve bu işi yapabilecek usta fotoğrafçı sayısının çokluğunu anlatabilmek için verdim bu örneği. dolayısıyla, burada da bir iş konusundan söz etmek çok doğru gelmiyor bana. kişisel tercihidir, kendi arşivi için bile isteyebilir (ki buna da kimse bir şey söyleyemez), ancak zorunlu bir iş gibi düşünmek, sanırım çok doğru olmaz.

    gelelim bu fotoğrafların içeriğine ve kullanılış amacına... fotoğrafın gayet bir propaganda malzemesi olarak kullanılabileceğini anlattım. burada üzerinde durduğum konu, erdoğan'ın fotoğraflarını çekmiş olması değil; bu fotoğrafların içeriğinin ne olduğu. daha önce paylaşılmış olan bir fotoğrafı örnek göstermek istiyorum;

    http://www.aljazeera.com.tr/…ra-güler-erdoğan-3.jpg

    yüz yıl sonrasına tanıklık edecek fotoğraf bu işte. cin ali serisini bile okuduğu şüpheli olan birini kütüphanede kitap karıştırırken çekerek, üstelik de bunu doğal biçimde değil, tamamen mizansen oluşturarak mı tanıklık edeceksiniz tarihe? "adamın işi" dediğiniz şey bu mu?

    şuradaki fotoğraflarına bir bakın örneğin; http://www.araguler.com.tr/istanbul.html

    bu fotoğraflar mı tanıklık eder tarihe, erdoğan'ın kütüphanede kitap karıştırıyormuş gibi yaptığı mizansen mi? üstelik yıllar önce verdiği bir röportajda, poz veren insanların fotoğraflarını çekmeyi sevmediğini, hayatı doğal akışında görüntülemeyi istediğini söyleyen bir ara güler çekiyor bu erdoğan fotoğraflarını. haa, elbette ünlüler portfolyosunda gayet poz vermiş kişiler var ama, onlarda bile bu denli oynanmamıştır sanıyorum algıyla.

    işte kendisine yönelik tepkilerin sebebi de, erdoğan'ın fotoğrafını çekmiş olmasından ziyade, onun propagandasını yapmış, bu propagandaya aracı olmuş olması. üstelik, erdoğan'ın iftar davetine katılan sanatçılar grubundan daha ciddi bir durum bu. erdoğan karşıtları neden tepki gösterdi mesela erdoğan'ın iftarına, davetine, eğlencesine giden isimlere? diktatörün yanında oldukları için. erdoğan, herhangi bir lider değil. süleyman demirel'den, bülent ecevit'ten çok farklı özelliklere sahip, toplumu bıçak gibi ikiye bölmüş ve toplumun yarısı tarafından diktatör olarak tanımlanan bir lider. bu liderin yanında yer alanlara; ali ismail'leri, berkin elvan'ları hatırlatıp tepki koymak neyse, ara güler'e tepki göstermek de tam olarak odur.

    bu bakımdan, salvador dali ile olan arkadaşlığının referans gösterilmesi de ilginç olmuş işte. bana göre dahilikle uzak yakın ilgisi olmayan, dahi taklidi yaparak parsayı toplamış, yaratıcı hayal gücüyle yeteneğini birleştirmiş, ama paragöz bir şarlatandır dali. ispanya iç savaşı'nda tarafsız kalmayı tercih eden bu katalan ressam, ikinci dünya savaşı'nda da fransa'yı terk etmiş, orwell tarafından "bir fare gibi kaçmakla" eleştirilmiş, savaş sonrası döndüğü katalonya'da da faşist franko rejimine tam anlamıyla destek vermiştir. franko gibi faşist bir diktatörün idam kararlarını bile tebrik edebilmiş biridir dali. bu tavırlarından dolayı döneminin sürrealist sanatçıları tarafından dışlanan dali referans gösteriliyor işte, "ara güler bu adamla arkadaştı" diye.

    zamanında dali'nin franko için yaptığını, bugün ara güler, erdoğan için yapıyor. olay salt fotoğraf çekmek değil. erdoğan'ın diktatörlüğünü olumluyor, hatta neredeyse güzelliyor.

    herkes istediği tarafta durabilir. nasıl ki ertuğrul özkök, yavuz bingöl vs isimler erdoğan'ın yanında duruyorsa, ara güler de tercihini bu yönde kullanabilir. bu durumda, keskin bir şekilde ikiye ayrılmış ülkenin tarafları olarak, biz de diktatörün yanında kalmayı tercih edenlere tepkimizi ve tavrımızı koyabiliriz.

  • olm siz mal mısınız lan?

    adam aslen foto muhabiri, fotoğrafladığı birçok siyasi var. bunlar içinde bülent ecevit'in fotoğrafları baya meşhurdur mesela. recep tayyip erdoğan, nefret etsek de türkiye cumhuriyeti tarihine geçmiştir. bundan 50 yıl sonra da "ulan bi tayyip vardı püh aq biz de ona denk geldik" falan diyeceğiz. ara güler de böyle etkileri olan bir adamı elbette ki fotoğraflamak isteyecek.

    tayyip kabul etse gider ben de fotoğraflarını çekerim, seve seve giderim hem de. bu şans kime denk gelir lan?mesela kim jong-un'un fotoğrafını çekebilecek olsam burdan kore'ye koşarak giderim ben.

    biri de "100 yaşına gelmişsin neyin peşindesin" diye soruyor.
    kardeşim siz nasıl bu kadar gerizekalısınız ya?! ulan nasıl beceriyorsunuz hakkaten, bu özgüven nerenizden çıkıyor beynini siktiklerim?

    ara güler ulan karşındaki, yavşak herif. sen kimsin lan, sen kimsin de yalakalık olarak nitelendirebiliyorsun bunu ya? lan bu adam salvador dali'nin arkadaşıydı amına koyim, kasımpaşalı recep mi kaldı yalakalık yapacak?