antakya'da bulunan ilginç mozaik

  • mozaik üzerindeki yunanca yazıyı bildiğimiz latin harflerine dönüştürürsek "euphrosynos" ortaya çıkıyor. peki mozaikte ne yazıyor? "neşeli" yazıyor, kemikli arkadaşımıza ironik bir isim olarak "neşeli" denmiş, o kadar euphrosynos. bu sözcük kabaca "neşeli, mutlu" anlamına geliyor. "euphoria", yani "mutluluktan uçmak" olarak tanımlayabileceğimiz sözcükle aynı kökü taşıyor. murat bardakçı denilen neyse efem şahsın iddia ettiği gibi aşçı aziz euphrosynus diye bir ortodoks rahip'ten söz edilmiyor. çünkü bu rahip ms.9. yüzyılda yaşamış.

    yanında şarap testisi ve ekmek somunuyla yan gelip yatmış "neşeli iskelet kadir"in tabii ki "abi yakında geberizleyeceğiz, cavlağı çekmeden yeyip içelim, ha bir de her an topu dikebileceğimizi de hep hatırlayalım, allaan işi belli olmuyor v_v" manasına geldiği açık, orası ayrı.

    ama "neşeli"yi de "neşeli ol, hayatını yaşa, yarın bi moda sahilde park birası yapalım, sonra ordan da sercan'lara gider batının ahlakını alırız, sabah menemenle final, üzerine sohbette kalite keyfi \o/\o/" filan diye devam ettirmeye gerek yok.

    bu iskeletor terbiyesizleri zaten roma döneminde çok rağbet görüyorlar. nereden biliyoruz?

    mö 1.- ms 2. yy civarı epikürcü gevşeklerin (no ofens epikürcüler) yine geçer akçe olmaları sayesinde sağa sola iskelet koymak adetten olmuş da oradan biliyoruz.

    yemek sofralarının civarına yerleştirilen küçük minyatür iskelet modellerine "larva convivialis" deniyor, yani efem "şölen hayaleti"! edebi referans satyricon'da mevcut: http://bit.ly/1xp6vik.

    bu cimcime boyutlu arkaşların bir düzineden fazlası da hala çeşitli müzelerde, en yakışıklılarından biri için buyrun: http://www.getty.edu/…e-skeleton-roman-1st-century/

    yine yemek salonlarında mozaik olarak ne makbul? tabii ki iskelet! buyrun pompeii'den http://bit.ly/1sc4bmy

    böylece birinci sahneyi bitirdik. şimdi gelelim ikincisine ve basın açıklamasını okuyalım: "orta sahnede ise güneş saati ve ona koşan giysili bir genç ve arkasında çıplak kafalı bir uşağı var. güneş saati 9 ile 10 arasında. saat 9.00 romalılarda hamam saati. saat 10.00'da ise akşam yemeğine yetişmek zorunda. eğer yetişmezse çok ayıp karşılanıyor. orta sahnede böyle bir anlatım var. sahne üzerinde yemeğe geç kaldığını belirten bir yazı var. diğerinde de zaman kavramını anlatan bir yazı yer alıyor."
    abicim (abicim derken cinsiyetçi manada abicim değil de, "yav hafız neler diyorsun" manasında abicim), eğer adamcağız bizim modern saatimizle "akşam 10"da yemeğe yetişmeye çalışıyorsa iki problem var burada:

    a) o saatte akşam yemeği yersen midene oturur, sabaha kadar karabasan görürsün, artı kabız ve arkasından gelen basur tehlikesi baş gösterir, romalılar o kadar dümbelek mi?

    ama esas:

    b) gece ondaki akşam yemeğinin saatini güneş saatinden nası görüyoruz yav, helsinkili mi bu adam? mağcır görünümlü sarışın gibi bir şey olsa hadi diyeceğiz helsinki. hayır ama adam antakyalı yahu. daha 15 yaşında sayısal öğrencisi top sakalı bırakıyor ve yıldız makinaya giriyor bu çocuklar. ne helsinkisi.

    eğer saat "akşam 10"dan kasıt roma saatiylen "onuncu saat" (hora decima) ise, o da yaklaşık öğleden sonra 4e tekabül ediyor, senenin değişik dönemlerinde 3 ila 5 arası oynayıp duruyor. roma döneminde iş günü sonrası esas yemek olan *cena* için biraz erken olmakla beraber, eh biraz zorlarsan mümkün de olabilir.
    ama ona da "akşam" değil, öğleden sonra diyelim o zaman, hadi olmadı ikindi diyelim, çünkü saat dört civarına "akşam oldu" diye ancak ninelerimiz bizi sokaktan çağırırken der, ki onlar geniş basenli çok şahaneli insanlar olmakla beraber "nine saati-roma saati" korelasyonuna dair elimizde bir veri yok

    belki yazıt durumu aydınlatır. peki yazıtta ne diyor efendiler? diyor ki trekhedipnos ve biraz altında akaıroc (akairos).

    ilk kelime bileşik: "dipnos" klasik yunanca'da "yemek" anlamına gelen deipnon/deipnos'un roma dönemi yunancası'ndaki hali olsa gerek (ei sesi > i sesi oluyor). trekhe- de koşmak kökünden geliyor.

    yani kelimenin anlamı "yemeğe koşturan yancı"! neden yancı? çünkü plutarkhos'tan biliyoruz ki (http://bit.ly/1uacob2) yemek şölenlerine geç kalan "parasitos"lar, yani dalkavukluk ederek başkasının masasına yanlayan, çakal gibi insanlar için kullanılan bir tabir bu. hem yancı, hem de "geç kalmış, koşturuyor" gerçekten hayvan gibi bir insan bu kimse, adı da herhalde taylan filan olsa gerek.
    böylece "parazit"in de etimolojisini aradan çıkarmış olduk: "başkasının yemeğine yanlayan"(http://bit.ly/1vkugzq).

    neyse efendim altında ne yazıyor bu kelimenin, "akairos", o da durumlar ve olaylar için kullanıldığında "zamansız", gavurcasıyla "untimely, ill-timed". ama insan evlatları için kullanıldığında "can sıkıcı, ne pis adam bu, öf valla içim bayıldı bu heriften" gibi anlamlara gelen bir sıfat (http://bit.ly/1r8pkrb).

    yani hakikaten güneş saatine bakarak koşturan bi abi var mozaikte ve şölene geç kaldığı için koşturan bir yancı bu herif ve çok muteber de bir insan değil belli ki! peki var mı roma dönemi yunan literatüründe, kurmaca metinlerinde böyle bir dangalak? var!!

    nikos tsivikis isimli bir yunan araştırmacının bugün lank diye en süperli şekilde tespitlediği üzere (http://bit.ly/1ynpich), alkiphron isimli, loukianos'un da çağdaşı olduğu sanılan bir ms 2.-3.yy. şair ve filozofunun bir kurmaca mektubunda geçiyor bu hikaye. metnin ingilizcesine şuradan ulaşılabiliyor: http://bit.ly/1mq3wpo, ama ben özetleyeyim.

    trekhedeipnos isimli karakter kankıtası lopadekthambos'a diyor ki: "abi güneş saatine bakıyom, daha saat 6'ya bayağı var. bugün theokhares'in evinde yemeğe yanlıycaktık, ama o öküz herif saat 6 diye haber almadan hayatta oturmaz yemeğe. şu güneş saatiyle oynayalım bi numaralar yapalım da, saat 6 zannetsin hıyar, zira açlıktan geberiyorum abi, dayanamıyorum muhsin, beni artık anlamalısın."

    yani işte bizim mozaikteki iki kafadar bunlar olsa gerek, çıplak kelleli kel herif de uşak filan değil, lopadekthambos kişisi. ve eğer şüphelendiğim üzere "akairos" trekhedipnos'a sıfat olarak kullanıldıysa, "can sıkıcı trekhedipnos", yani "yemek şölenine yancılığa gelen düzenbaz lavuk parasitos" olarak çevrilebilir.

    böylece şunları öğreniyoruz:

    1) basın bülteninde sürekli mö 3. yy olarak veriliyor mozaiğin tarihi. muhtemelen ajansın hatasıdır, zira antakya mozaikleri genelde zaten ms 2.-3. yy. zaten mö 3. yy'da yemek salonunda iskelet filan görülmüş şey değil! ama hata değilse, zaten direksöman alkiphron'dan alınmış bu hikaye "olabilecek en erken tarih" olarak geç ms.2-erken ms. 3. yy veriyor.

    2) mozaiklerde klasikleşmiş antik yazarlar, bilinen mitolojik yahut kurmaca hikayeler çok görülür, ama çok da meşhur olmayan ikincil önemdeki alkiphron'un bir hikayesi betimlenmiş burada, yani ev sahibimiz okumuş etmiş bir kimseymiş. her şeyin başı eyitim gerçekten de. özellikle ortaokul. lise de önemli ama esas temeli ortaokulda almıyor muyuz?

    3) roma döneminde yemekler illa 10da yeniyor, diye bir şey yokmuş. en azından theokhares saat 6'nın meftunuymuş, saat 6'nın sevdalısıymış. peki o ney? altıncı seyat - sexta hora deyince bu ya gün ortasına denk geliyor, ya gece yarısına. güneş saati mevzu bahis olduğuna göre adamlarımız olan yancılarımız öğlen yemeğine (prandium) yollanıyor olsalar gerek. öğlen yemeğine yancılık da artık neyse lan bişey demiyorum.

    4) bu mozaikli evin sahibine misafirliğe gidilmez.

    bu bilgi için teşekkürler

    http://www.diken.com.tr/…ik-muessesi-ve-parazitler/

  • sonunda hakiki atalarımıza ait bir şeyler buluyoruz. sikmişim neo-ottomanları benim atalarım aha bunlar.

    ek. sakın bana o tarihlerde anadolu'ya daha gelmemiştik bıdı bıdısıyla gelmeyin.