akademisyen iyi ders anlatmalı mı sorunsalı

  • öğretim üyelerinin mesleki tatmini, kazandığı akademik unvanlarla, sonuçlandırdığı araştırmalarla geliyor; verdikleri derslerle değil.

    işinde gerçekten içten ve samimi olanları zaten ders anlatmada da başarılı oluyor. içten ve samimi dediklerimin arasına "öğrencilerin hayatını değiştiren hoca" olma motivasyonuyla ders anlatanlar dahil değil. onların sıkıntısı büyük.

    mesela benim bir hocadan beklentim bana konuyla ilgili ilham verebilmesidir sadece. bende merak uyandıktan sonra ben kendim araştırıp öğrenirim, gerektiğinde soru sorarım. önemli olan da bu zaten. aslında onların görevi de bu olmalı, ders anlatmak değil. öğrenciye ilham verip, gerektiğinde kaynaklar konusunda yönlendirip kendi hallerine bırakmak. sonra da kendilerine gelen soruları yanıtlamak. "o" hoca olma arzusuysa çok problemli. hoca, hoca değil; canavar oluyor benim gözümde. bir bırak öğrencileri, bir nefes aldır. ama yook, o, insanların hayatını değiştirecek. insanları düşündürmeye sevk etmek yerine onları yormadan direkt hayatın formülünü veriyor çünkü o. hayatın "yegane" formülü vardır ya zaten, onu da öğrencilerine veriyor. canım benim. bunların dersi de ders olmaktan çıkar, saçma bir şeye dönüşür zaten. işin içine hayatın formülü girdi bile, öyle ders mi olur?

    bir kısmı da ders vermeyi angarya iş olarak görür. zaten mesleki tatmin tavan, popülizmden de nefret ediyor. ders neymiş, öğrenciler de kimmiş?
    elitizm bu değil.

    yani bunlar benim kafamda üçe ayrılıyor:
    1) ilham perileri.
    2) "o" hoca olma konusunda takıntılılar.
    3) anti-popülistler.

    1'e denk geldiğim sürece sıkıntı yok zaten benim için. ama bu üçünde de olabilen bir şey var, nefret ettiğim.

    ben sistemi değiştirebilme gücüne sahip olanların sadece akademisyenler ve hukukçular olduğuna inanıyorum. ya da sisteme rağmen güzel şeyler yapabilecek olanlar mı deseydim bilemiyorum.

    benim biricik ilham perilerim sisteme rağmen yapıyor her şeyi zaten ama bazen eleştirinin ayarını kaçırabiliyorlar, o da eleştiriyi yanlış yere yönelttiklerinden oluyor. bir şey değiştirilebilecekse değiştirilsin, değiştirilemiyorsa da ona rağmen yapabilecekleri şeyler çok büyük. eleştirel olmaları çok önemli zaten bu noktada ama bazen acaba kendileri dışındaki her yere topu atıp her şeyi eleştirmezlerse maaşları mı kesiliyor acaba diye düşündüğüm oluyor.

    2'deki hocalar da kariyer molalarını sıklaştırsın, bu herkesin hayrına. ama ilginç değildir ki, en sevilen tipler de bunlar oluyor. (bkz: stockholm sendromu)

    anti-popülistler de sırf eleştirecekleri bir şeyler olsun diye hiçbir şeyi düzeltmeye yanaşmıyorlar sanırım. dersleri de eziyet gibidir. platon kan ağlıyor.

    en güzelleri ilham perileri. onların ders anlatışı iyidir zaten. bir de insani yönleri de kuvvetliyse insanın gözünden kalpler çıkarırlar.

    edit: şu yazıdan "akademisyenler iyi ders anlatmak zorunda değildir." anafikrini çıkaranları kutluyorum. büyük başarı.

    zaten akademisyen olmak zor bir şey de değildir. yukarıdaki üçlünün olması zor sadece. şu yukarıdaki anafikri çıkaranlar bile akademisyen olabilir. ayrıca şöyle bir şey de var:

    "yapabilen yapar, yapamayan öğretir."

    tam hız eksilenen entrylere... bol çıkarımlar.

    son editi gece 3.44'te yapıp gitmişim. gece 3'te girilen bir entry ile hortlatılan bir başlığın bu kadar ilgi çekmesi çok şaşırttı. çünkü çoğu zaman okunacak diye yazmıyorum çoğu şeyi. ki zaten ilk entry dışında bomboştu burası, ilgi çekmemişti. hak verdiğini mesaj olarak atanlar, yazanlar var. ona da şaşırdım. neden mi yazdım? taktım ben bunlara çünkü. ilk yazdığım halinden de çok farklı bir noktaya geldi. yazmaya başlarkenki ruh halim çok farklıydı. yazdıkça değişti, sonra yazılan da değişti. şu an yazdığımdan da mahcubiyet duyuyorum. kendi takıntımla başladım, bunlara kitap önerenler falan çıktı. karar mercii ben değilim. siz de değilsiniz. bir şeyin tadında bırakılması mümkün olamıyor.

    bir de akademisyen olmanın kolay olduğunu yazdığım için demediğini bırakmayan biri var aşağıda. aslında bu dediğimin en büyük kanıtı zaten kendisi. kolaylık'ı emek vermemek olarak görüyor büyük ihtimalle. emek verilmeyen değil, senin bile edinebileceğin bir unvan bu dedim. kolay yani.