akademik kariyer yapmak isteyenlere tavsiyeler

  • akademik kadrolar babadan oğula geçer. babanız akademisyen değilse, önce babanızı değiştirin.

  • 1) bildiğinizi söylemeyin, bildiğinizi yazın.
    2) sizi istedikleri şekle sokmak isteyenlerle papaz olun, ama bu sırada medeniliğinizi yitirmeyin.
    3) antik çağ filozofu değilsiniz, herşeyi çözemezsiniz, ama çözdüğünüzü sonuna kadar çözün.
    4) sizin için önemli olanın, başkası için hiçbir önemi olmayabileceğini kabullenin.
    5) bilim dehanın değil, ince emeğin mecrasıdır, kestirme sevmez, işbilirlik hiç sevmez, naif olun, kurnaz olmayın.
    6) mutsuzsanız, şansınızı başka alanlarda deneyin, akademiye gereksiz kutsallık atfetmeyin.

  • ilk tavsiye olarak "yapmayın" diyenlerin tavsiyelerine uymayı bir gözden geçirin. sebeplerini yazımızda irdeleriz yeri geldikçe. eğer yok ben kafaya koydum diyorsanız başlayalım...

    ülkemizdeki üniversiteleri ikiye ayıralım öncelikle istanbul, ankara gibi illerdeki kalburüstü üniler ile anadolunun gariban ünileri birbirine pek benzemezler. bu sebeple öncelikli olarak bu kalburüstü ünileri anlatmaya başlayayım.

    ilk anahtar kelimemiz torpil. akademik kariyerin başlangıcındaki insanların üniler özelinde en fazla yanlış anladıkları kavram torpildir. kabaca ünilerde torpil hem vardır hem de yoktur diyebiliriz. yani yeri gelir temizlikçi alımında bile kartvizitler, not pusulaları havada uçarken yeri gelir en önemli mevkiler için adam bulamayabilirsiniz. aslında tamamen denk gelmekle alakalı bir şey bu. bu sebeple akademinin kadro konusundaki yazılı olmayan birinci kuralını önemseyin. kadronun sahibi var mı?

    kadronun sahibi konusunu biraz açalım. internette dolaşırken gözünüze bir kadro ilanı çarptı. tamamen rasgele bir ilanı açıyorum.

    koşulumuz şu:

    * analitik hiyerarşi prosesi (ahp) ve rasyonel sayılarda hata ve kavram yanılgılarında çalışmaları olmak.

    hemen torpiiil, kimi alacakları zaten belliii, şöyle böyle demeye başlamayın. bu kadronun bir sahibi vardır. bir doçentlik ilanı olduğuna göre doçentlik sınavını vermiş ve doçent olmayı haketmiş bir hocamız var. ama memur olan arkadaşlar da iyi bilir ki ülkemizde kanun gereği aynı anda kaç tane doçent, kaç tane 7/2 hemşire, kaç tane genel müdür olabileceği bellidir. bu sebeple kadro bekleme dediğimiz bir durum ortaya çıkar. hocamız bazen kısa ve bazen uzun olan bu süreyi beklemiş ve belki 10-15 yıldır görev yaptığı bölümde doçentlik kadrosunu elde etmiştir. bu tür durumlarda gereksiz yere kafa karışıklığı olmaması için basitçe bir koşul belirlenir. hoca da bir iki ay içinde kadrosuna geçer. zaten kadronun açıldığı bölümün yrd. doç.larının cv'lerinden kadronun kime geldiği hemen anlaşılabilir. akademide kuraldır ki başka kimse bu kadroya başvurmaz. bir kadronun sahipli olup olmadığını anlamanın en kolay yolu ilgili bölüm başkanını arayarak sormaktır. ki koşul belirtilmemiş olması bunun için iyi bir göstergedir.

    ikinci olarak bir yardımcı doçentlik kadrosunu ele alalım.

    yine bir koşulumuz var.

    *erken çocukluk gelişiminde izleme ve değerlendirme ile okul öncesi sınıflarında çocuğun katılım hakkına uygun uygulamalar konularında çalışmaları olmak.

    hocamız arş. gör. olarak akademiye başlamış. yerine göre 5-6, 10, 15 yıl bölümün kahrını çektikten sonra sonunda kadrosuna kavuşmuştur.

    bu da torpil değildir. buraya tepeden inme bir başkasının gelmesini normal karşılıyor olabilirsiniz. göz ardı etmemelisiniz ki böyle bir durumda devlet halihazırda bu kişiye maaş vermektedir. fakat kadrosu dolayısıyla yeteneklerinden faydalanamamaktadır. buraya aynı işi yapacak başka bir kişinin atanması devletin zarara uğratılması ve gereksiz işgücü kaybı olarak düşünülmektedir. yani devlet ve birey arasında bir win-win durumu ortaya çıkmaktadır böylece.

    gelelim araştırma görevlisi mevzusuna. burada size tavsiyem azimli olduğunuz zaman eninde sonunda kadroya kavuşursunuz. çok da matah bir şey değil çünkü. şu an size öyle geliyor olabilir. niye olmadığını bilahare anlatabilirim.

    arş. gör. iki şekilde belirlenir. ilk olarak bizim yüksek lisanstaki başarılı genç veya tanıdığımız başarılı gence yüksek lisans yaptıralım önce... çok ayrıntıya girmeyeceğim ama her koşulda burada başarı faktörü ön plana çıkmaktadır. başarıdan ne anladığınız değişebilir. ama belirtmem gerekir ki birine bir akademik kadro verilirken aynı gemide yol alındığı hep akıllardadır. yani dayı oğullarından da başarılı olanı seçilir.

    tabi burada belirtmeliyim ki her zaman atom fiziği alanında doktora yapan dayı oğlunu bulamayabiliyoruz. bu sebeple elinizi korkak alıştırmayın. sahibi olmayan arş. gör. kadro ilanları %70 civarındadır diyebilirim. burada bir üst paragraftaki tanınan başarılı olmak önem arz ediyor işte.

    gelelim akademiye bir şekilde kapağı attıktan sonra başınıza geleceklere.

    yerine göre aynı istikrar ile şube müdürü, daire başkan yrd. olacabileceğiniz yaşta getir götür işleri yapacaksınız. bu arada yüksek lisans, doktora, makale, proje diye diye kel kalacaksınız. üstte belirttiğim arş. gör.lüğün niçin çok matah bir şey olmadığı meselesi aslında bununla ilgili.

    sonrası da aslında 55-60 yaşında prof olup 6-7 bin tl maaştır. ekstraları vardır tabiki. ama o yaşa kadar akademiye harcadığınız emeği limon satmaya harcasaydınız ülkenin limon kralı olabilirdiniz pekala.

    belirtmeliyim ki üç kuruş paraya özel sektörde 7 gün 24 saat çalışan bir insan için toplama kampının olanakları bile çok çekici gelebilir. ama en başta belirttiğim şekilde "yapmayın" diyenlerin sizi çekemediğini veya bol keseden salladığını falan düşünmeyin.

    eh bir tavsiye de vermek gerekirse dışı seni yakar içi beni diyelim de meramımız anlaşılsın.

    yazı biraz uzun olduğu için esas anlatmak istediğim şeye henüz gelememiş olmama rağmen bugünlük bu kadarla bırakayım. bu da akademisyen hastalığı işte.

  • hayatınız için bir b planı yapın, her an akademik kariyeriniz sonlanabilecek veya hiç başlayamayacak gibi başka bir geçim kaynağınız daha olsun. ve lütfen artık yabancı dil öğrenin, çok rica ediyorum.

  • türkiye'de: yapmayın

    çalışmanızın bile cezalandırılması sizi harap edecek.