8 kasım 2016 abd başkanlık seçimleri

  • trump'ın zaferi bahanesiyle: küresel ısınma, bilimsel düşünce ve elitizm

    bence en fazla insana, en uzun süre boyunca etki edecek husus küresel ısınma. ve şansına, iki adayın vaatlerinin farkı büyüktü. ama bu etki uzun vadeye yayılarak gerçekleştiğinden, hiçbirimizin listesinde bir numara olmuyor. (insanlığın bug'ı bunlar işte, o yüzden gezegeni kurtarmak için yapay zeka devrimi lazım, bizi de hayvanat bahçelerine atmalılar)

    bu konunun 3 katmanı var aslında: uluslararası ticaret, ar-ge, bilimin kültürdeki yeri.

    a) uluslararası ticaretin serbest olduğu bir dünyada, uluslararası çevrecilik duzenlemeleri getirmek çok zor. bir ülkede karbon vergisi koysan, oradaki üreticinin masrafı artacak, bunu gören diğer ülkeler ağırdan alıp kendi üreticilerinin ucuz kalmasını sağlayacaklar. herkesin korkusu bu. bu yüzden paris antlaşması gibi dönemeçler, zar zor ulaşılan başarılar.

    trump bu kazanımları yok edeceğini açıkladı. teknik olarak antlasmadan çıkamaz ama alınan kararları uygulamayacak. ve bunun için kongreden izin almak zorunda değil. demokratların yapabileceği hiçbir şey yok.

    tabii çin de "ben keriz miyim o zaman" diyecek ve karbon hedeflerini tutturmaya uğraşmayacak. hindistan gibi ülkelerdeki momentum da kesilir. bir tek iskandinavlar idealist takılırlar artık. gelip ceza kesen bir "uluslararası çevre polisi" de yok sonuçta (zaten en büyük sorun bu. "dişsiz" kanun bunlar).

    yani sırf abd'nin karbon salınımını kısıtlamaması yeterince kötü ama yarattıkları zincirleme reaksiyon daha kötü.

    ***

    b) iç pazarda demokratlar, vergilerin bir kısmını yenilenebilir enerji ar-gesine harcıyorlardı. trump ise buna karşı. "özel sektör uğraşsın, devletin işi olmaz" diyor. fakat devlet bir yandan petrol endüstrisine yardım yapıyor (vergi sübvansiyonu). niye? petrol lobisinin gücü bir yana, bu adamların uluslararası piyasada rekabet ettikleri şirketler, diğer devletlerin şirketleri. amerikan özel şirketi amerikaya vergi verirken, rus devletinin %50'sine sahip olduğu veya çin devletinin %100'ünü kontrol ettiği bir şirketle rekabet edemez.

    zaten ucuz olan petrol ve fracking devlet desteğinden faydalanırken, ucuzlamaları için büyük yatırımlara ihtiyacı olan yenilenebilir enerji endüstrisi ise kendi yağında kavrulacak (yahut california gibi eyaletlerin bütçelerinden az biraz nemalanacak ama federal bütçeden değil).

    bunun dünya için kötü tarafı şu: yenilebilir enerji her halükarda lazım. yani küresel ısınma olmasa da gerekli. hem temiz, hem petrol zengini dikta rejimlerine bağımlılığı azaltıyor, hem de geleneksel enerji lobisinin gücünü kırıyor. ve zaten petrol bitecek, bugün yapmasan 30 sene sonra yapacaksın. yani ucuz finansmanla (abd hükümeti ucuza para buluyor) bu sorunu şimdi çözmek yerine, ertelemenin ve pahalılaştırmanın manası yok.

    hani, at gözlüğüyle bakıp, sırf abd'nin kısa dönem ekonomik çıkarı açısından değerlendirsen de bu böyle. zira rakip ülkeler bu konuya yatırım yapıyorlar. 5 sene sonra, afrikada bir çöle dev bir güneş paneli array'i yapılacaksa, bu ihaleyi çinli şirket alacak.

    daha idealist bakarsak, abd'de bu araştırmalara giden fonlar, dünya standardına göre büyük oldukları için, onlar kuruduklarında tüm insanlığın gelişimi yavaşlıyor, bu bir. ikincisi, federal yardım olmadan alınan patentlerin insanlığın yararına sunulmaları daha zor.

    ***

    c) daha soyut ama bence daha bile önemlisi, bilimsel düşüncenin kültürel prestijinin azalması.

    trump, küresel ısınmanın varlığını reddeden, hatta onu bir çin komplosu olarak gören biri. china china china! bunu insan arkadaş arasında söylemekten utanır.

    söylediklerine gerçekten inanıp inanmaması mühim değil. hatta vaatlerini gerçekleştirmesi bile ikinci dereceden önemli. sonuçta bu seçim platformunun bir parçasıydı ve her lafı açıldığında, utandırılmak yerine ödüllendirildi.

    binlerce kişinin önünde "havalar soğudu, iste iklim değişimi yalan" demesini düşünün. "evrim varsa neden maymunlar insan olmuyor"dan bile daha aptalca aslında. ve bu aptallık için bir bedel odemiyor. onu orada alkışlayan aptallardan bahsetmiyorum, ertesi gün tv programlarında ve baskanlik münazaralarında bunun üzerine gidilmemesinden bahsediyorum. geri adım atana kadar haftalarca baskı yapılması lazımken, iki saat icinde unutuluyor, çok daha onemsiz magazinsel gürültünün altında.

    şimdi bundan ne ders çıkarır insanlar? bunu diyen başkan olabiliyorsa, ben niye kanıt bazlı düşünmenin zorluklarına gogus gereyim? niye önemli konularda dahi anlık hayvani tepkilerle karar vermeye utanayım?

    aşılar olsun, ekonomik veriler olsun, evrim olsun, göçmenlik ve suç arasındaki ilişki olsun, diğer çevre sorunları olsun...her türlü konuda reaksiyoner, komplocu, ve moda deyimle post-fact (gerçek-sonrası) duruş kazanıyor. zaten insan yapı itibariyle buna meyilli, internet ve özel medya bunu daha da kötüleştirdi.

    biz, yavaş da olsa, mütemadiyen ilerlemeyi garanti sanıyoruz, doğduğumuzdan beri bu trende alıştığımız için. ama böyle bir doğa kanunu yok. insanlık geriye de gidebilir. burada kritik olan değişim cehaletin artması değil, cehaletle övünmenin kabul görmesi.

    trump'ın zaferindeki trajikomedi, babadan zengin olan bir dolar milyarderini elitist bulmayanların, çok mütevazi bir akılcılığı dahi elitizm ile özdeşleştirmeleri.

  • bizimki eyyy amerika dediğinde, obama bütün efendiliği ile çomarla çomar olunmaz diyerek yanıt vermiyordu ya da kibarca büyükelçi ile uyarıyordu. aynı durum yaşandığında senin eyyy amerika diyen ağzını sikerim deme ihtimali olan adam başkan oluyor.

    edit: oldu.

  • 5 kere daha ''abd'yi başkanlar değil sistem yönetir'' yazılırsa 2 aday da seçimden çekilecekmiş.

  • clinton dış politikada ağzını her açışında rus saldırganlığından bahseden iki yüzlü bir savaş suçlusu. libya'da, suriye'de yediği haltlar ortada olan bir de ortadoğu'da rus saldırganlığından şikayet ediyor.

    clinton kampanyası büyük sermaye ve bankalar tarafından finanse ediliyor. trump'un beş katı harcamış. büyük bağışlarda trump'a on kat fark atmış.

    clinton gizli devlet bilgilerini de içeren yazışmalarını suç ve rüşvet çarkı ortaya çıkmasın diye kurduğu özel e-mail hesabından yönetmiş, bu konuda halka, kongreye ve fbi'ya defalarca yeminli ifadelerinde yalan söylemiş, iade etmesi gereken 30 bin emaili bleachbit programıyla silmiş

    clinton vakfı tam bir rüşvet aklama mekanizmasına dönüşmüş, dış işleri bakanlığı döneminde kendisinden randevu alanların yarısından çoğu vakfa bağış yapanlar olmuş. ukranya devlet enerji şirketi, suudi arabistan ve katar gibi ülkeler en büyük bağışçıları arasında.

    kocası beyaz saraydan ayrılırken beş parasızız diyen clintonlar 16 senede 250 milyon dolarlık servet edinmişler. kaynağı wall street'e, büyük yerli ve yabancı firmalara yaptıkları para karşılığı konuşmalar

    clinton anaakım medyanın tam desteğini almış, köşe yazıları haberler kontrolü için yayınlanmadan önce kampanyasına gönderilmiş, yarıştığı adaylarla yaptığı tartışmalardaki sorular bile önceden kendisine sızdırılmış. wikileaks'i sansürleyen medya trump hakkında 30 sene önce tacize uğradım diyen kadınları hiç araştırma yapmadan manşete taşımış. trump hakkındaki negatif yayın %93

    clinton kampanyası işbirliği içinde olduğu medyaya trump destekçileri şiddete meyilli manşeti arttırabilmek için parayla provakatörler tutup trump mitinglerine göndermiş. clinton kampanyalarının içindeki kuruluşlar oy hilesi işine girişmişler. bu işleri yapan kuruluşun başındaki adam istifa etmek zorunda kalmış, clinton biz uzaktan tanıyoruz kendisini derken istifa eden adamın 340 defa beyaz saray ziyareti yaptığı ortaya çıkmış.

    clinton yüzde %1,5 ortalama ekonomik büyüme ve 20 trilyon dolara ulaşarak obama döneminde iki katına ulaşan borca neden olan ekonomi politiları sürdürmek dışında bir vaatte bulunmamış.

    clinton suç, uyuşturucu, işsizlik, kamu kaynaklarının israfına yol açan ve açıkça hukukun üstünlüğünün inkarı olan yasadışı göçmenliği savunmuş.

    buraya kitap dolduracak kadar şey yazılır niye clinton'un seçilmemesi gerektiğini anlatmak için. 5-6 sayfa yazı paralayıp nytimes'dan veya kuş beyinli liberal profesöründen ezberlediği trump cahil, ırkçı, cinsiyetçi, ayrımcı vs. sloganlarını atmak dışında içerik dolduramayan sahte eğitimli, düşük iq lü, kampüs solcularına aldırmayın o yüzden.

  • clinton kürtleri daha fazla destekleyip ortadoğunun altını daha da ateşleyeceğini beyan ederken, seçilmesi halinde ortadoğu'daki savaşın sonlanacağını düşünen safdilleri göstermiştir.

  • biraz daha bilgi ve istatistik vereyim.

    -bugun abd'deki en buyuk 15 sehrin 11'inde adaylardan bagimsiz olarak demokratlarin ezici ustunlugu var. ortalamaya vurunca metropollerde demokratlarin oy orani %65'lerdeyken sehirlerin disindaki banliyolerde bu oran %45'e ve koylerle ufak kasabalarda %35-40'a dusuyor.

    -universite mezunlari arasinda demokratlarin oy yuzdesi %60-65 civarinda dolasiyor. master/doktora seviyesinde bu oran bolumden bolume degisse de %80'e kadar yaklasiyor. yine bir sehirdeki universite mezunlarinin sayisiyla demokratlarin oylari arasinda pozitif korelasyon mevcut.

    -son 13 secimdir ohio eyaletini alan taraf her zaman secimi de kazanmis. bunun sebebi cogu eyalette ya cumhuriyetcilerin ya da demokratlarin ezici bir ustunlugu varken ohio iki tarafin da ustunluk saglayamadigi, ustunluk saglayanin da abd'nin onemli bir kisminda da ustunluk sagladigi eyaletlerden biri. son 13 secime baktigimizda "bu eyaleti alan her zaman secimi kazanmis" diyebilecegimiz tek eyalet ohio. son anketlere gore hillary ohio'da burun farkiyla onde gozukuyor ama bu her an degisebilir.

    -hemen hemen her secimde demokratlarin %10'u cumhuriyetci adaya, cumhuriyetcilerin de %10'u demokrat partili adaya oy veriyor. 1992'de clinton'un kazandigi secimde oy kullanan demokratlarin %23'u clinton'a oy vermezken cumhuriyetcilerin %27'si bush'a oy vermemezlik etmis. gerci o secimde uc aday oldugunu da not etmek lazim. bu secimde isler biraz degisik olacak gibi, zira cumhuriyetciler icinde trump'i sevmeyen, demokratlar icinde de hillary'i sevmeyen epeyce insan var.

    -gecmis secimlerde genelde amerikali erkekler iki partiye esit olarak oy verirken kadinlar hangi partiye daha cok oy verdiyse secimlerin galibi de o parti olmus. ornegin 1992'de erkeklerin %49'u clinton, %51'i bush'a oy verirken kadinlarin %54'i clinton'a oy vermis ve clinton kazanmis. obama'nin secilmesinde de en buyuk rolu kadin oylari oynamis. ayrica abd'de kadinlarin oy verme orani erkeklere gore daha yuksek. kadinlara oy hakki ilk kez 1920'de verildi.

    -tarihsel olarak zencilerin %80'i, asyalilarin %65'i ve latinlerin %54'u demokratlara oy veriyor.

    -2000'den beri demokratlarin nufusa orani artarken cumhuriyetcilerin nufusa orani azaliyor. bunun sebeplerinden biri disardan gelen gocmenlerin ve genc jenerasyonlarin genelde demokratlara destek vermesi. cumhuriyetcilerin lehine olan bir istatistik varsa o da cumhuriyetcilere oy veren kesimlerin ortalamada daha cok cocuk sahibi olmasi (yalniz demokratlara oy veren zenciler de cocuk sahibi olma konusunda hic geri kalmiyorlar).

    -ronald reagan ve richard nixon kendi zamanlarinda 50 eyaletin 49'unu kazanarak eze eze secim kazanmislar. reagan'in kazanamadigi tek eyalet minnesota ve nixon'in kazanamadigi tek eyalet massachusetts olmus. 1988'den itibaren hicbir secim ezici bir ustunlukle bitmemis. 1988 ile 2012 arasinda yapilan 6 secimde kazanla kaybedeni ortalama 2-3 milyon oyluk bir fark belirlemis (abd nufusu 310 milyon).

    -son 100 yilda 4 defa toplamda daha az oy olan taraf secimi kazanmis. bu en son al gore'dan 500 bin daha az oy alip secimi kazanan george w bush zamaninda gorulmus.

    -bugune kadar hicbir eyaleti kazanamadan en fazla oy alma rekoru 1992'de 20 milyona yakin oy alan ama hicbir eyaleti kazanamayan bagimsiz aday ross perot'a aitmis.

    -1888 yilinda secimleri kazanip baskan olan benjamin harrison 9. baskan william harrison'un torunuydu. boylece o zamandan baslayan ve gunumuzde bush ailesiyle devam eden "ayni aileden baskan olan birden fazla sahis" gelenegi baslamis oldu. clinton baskan olursa bu gelenegin hala canli oldugunu gosterecek.

    -her ne kadar bir eyaleti kazanan aday o eyaletteki tum delegeleri elde etmis olsa da ozellikle 1800'lerde ve 1900'lerin basinda bir cok secimde bir eyaleti kazanan kisiyle o eyaletteki delegelerin oy verdigi kisi farkliydi. ornegin 1892'daki secimlerde 5 eyalette delegelerin bir kismi eyaleti kazanan adaya oy vermedi.

    -turkiye'de nasil denize kiyisi olan sehirlerde muhafazakarlarin aldigi oylar azaliyorsa aynisi abd'de de gecerli. iki okyanusun kiyisi ve michigan golunun cevresinde genel olarak demokratlarin hakimiyeti var. bati yakasi tamamen demokratlarin oy deposuyken dogu sahilleri de (guney ve kuzey) carolina'lar ve florida haric demokratlarin cebinde denilebilir.

    -secimlerde mevcut adaylardan birine oy vermek istemiyorsaniz kendi istediginiz herhangi bir adaya da oy verebiliyorsunuz. bunun icin oy vermek istediginiz kisinin ismini yazmaniz yeterli ("write in" deniyor). tabi secimleri trollemek isteyen binlerce amerikali "superman", "batman", "spiderman", "mickey mouse", "chuck norris", "hz isa" gibi hayali kahramanlara oy veriyor. bu secimde her ne kadar hillary adayligi kazanmis gibi gozukse de bir cok demokrat bernie sanders'in ismini yazmayi dusunuyor.

    -bu secimlerde sadece baskana degil cogu zaman eyaletlerdeki cesitli kanun ve kurallara da karar veriliyor. ornegin en son baskanlik seciminde california eyalette idam cezasinin kalkip kalkmamasini oyladi ve az farkla idam cezasini devam ettirmeye karar verdi. bir baska ornek vermek gerekirse oregon'da esrarin legallesmesi oylandi ve eyalette esrar yasagi kalkti. ornegin bu secimde oregon'da saatlik asgari ucretin 15 dolara cikip cikmamasi oylanacak. california'da esrar konusunun bir kez daha oylanmasi dusunuluyor.
    ---------------------------------------------
    bununla beraber soyle bir not ekleyeyim. simdi her ne kadar "abd'deki baskan aslinda sembolik biri, abd'yi baskan yonetmiyor" geyiklerini sacma bulsam da gercek su ki abd baskaninin ortalama bir amerikali'nin gunluk hayatina olan etkisi sifira yakin cunku gunluk hayati etkileyen kanunlar buyuk ihtimalle yerel yonetimler tarafindan eyalet ve county bazinda belirleniyor. ornegin bir eyaletteki ehliyet alma sartlari, alkol satis sartlari, hangi suca ne kadar ceza verilecegi, satis vergisi, egitim sistemi, yollardaki hiz siniri gibi bir cok sey yerel yonetimler tarafindan belirleniyor. bu yuzden amerikalilar'in onemli bir kismi sandiga gitmiyor.

    soyle dusunuyorum da bir oregon comari olarak abd baskaninin clinton veya trump olmasinin benim gunluk hayatima etki yapabilecek tek bir sey var. oregon'daki orman arazilerinin %60'i federal devlete ait ve bu arazilerin yonetimi de federal devlette. su ana kadar devlet buradaki agac kesimlerine izin vermedi ve ormanlarin tamamini halka acti. clinton secilirse bu aynen boyle devam edecek ama trump ormanlarin bazilarini odun sirketlerine vererek agac kesimine hiz vermek istiyor. bu durumda ormanlarin bir kismi halka kapatilabilir. aha benim hayatima clinton veya trump'in yapabilecegi tek etki simdilik budur.