6 ekim 2016 yılmaz özdil köşe yazısı

  • burdan okuyabileceğiniz yazıdır.

    kan parası mevzuunda sağlam geçirmiştir.

    ilgili yazı:

    karton bisküvi kutusunu düzleştirmişler, rögar kapağı olmayan kanalizasyon çukurunun üstüne örtmüşlerdi. dilara beş yaşındaydı, üstüne bastı, içine düşüverdi. tee dört kilometre uzakta, kanalizasyonun dereyle birleştiği bataklıkta buldular cesedini… senelik 15 milyar dolar bütçesi olan, rögar kapağı olmayan, bir de vicdanı olmayan istanbul'un kurbanı olmuştu. tüm türkiye, istanbul büyükşehir belediyesinin badem bıyıklı sorumsuzlarından, yandaş taşeron firmadan hesap sorulmasını bekliyordu. dilara'nın babası çıktı, “şirketle helalleştik” dedi, şikayetini geri çekti, tüm sorumsuz sorumlular yırttı. müteahhide ihale, allah'a havale'ydi.
    *
    konya taşkent'e bağlı balcılar beldesindeki kaçak kuran kursu binası gaz sızıntısından patladı, çöktü, 17'si kız çocuğu 18 insanımıza mezar oldu. binanın ruhsatı yoktu, itfaiye raporu yoktu, milli eğitim izni yoktu, diyanet izni yoktu, yurt izni yoktu, denetleyen yoktu, 18 cenaze vardı, sıfır şikayet vardı! gene helalleşilmişti.
    *
    istanbul'a alt tarafı yağmur yağdı, 21 kişi boğularak can verdi, ölenlerden 8'i kadın işçiydi, servis aracındayken sel sularına kapılmışlardı. asrın liderimiz “derenin intikamı” dedi. belediye başkanımız kadir topbaş, daha bilimsel bir açıklama yaptı, “sprey gazları ozonu deliyor, buzullar eriyor, bu şiddetli yağışlar ondan” dedi. 22 senedir istanbul'u, 14 senedir türkiye'yi yönetenlerin hiç kabahati yoktu yani, sprey kullananların suçuydu. pazarlığa kişi başı 60 bin liradan başlandı, 110 bine el sıkışıldı. kadın işçilerin aileleri şikayetlerinden vazgeçti, en başta spreyci kadir bey, herkes yırttı!
    *
    yandaş müteahhidin kule inşaatındaki asansör 32'nci kattan çakıldı, 10 işçi feci şekilde can verdi. hayatını kaybeden işçilerden bilal'in avukatı açık açık söyledi, “biz ve yedi aile şirketten tatmin edici para aldık, şikayetten vazgeçtik” dedi. çalışma bakanımız faruk çelik, kan parası için “olması gereken bir şey, iyi bir durum” dedi. ahmet kiziroğlu o zamanlar başbakandı, “şehit hükmündedirler” dedi.
    *
    akp'nin cankuşu ensar vakfı'nın yurdunda 10 erkek çocuğuna tecavüz edildiği, cinsel istismara uğrayan çocukların sayısının 45 olduğu, tecavüzlerin üç sene aralıksız devam ettiği ortaya çıktı. aile bakanımız “bi kerecik” dedi. şikayetçi olmasınlar diye, ailelere 10'ar bin lira sus parası verildiği yazıldı, davanın üstü apar topar örtüldü.
    *
    mavi marmara'da öldürülen vatandaşlarımızın hayatına karşılık 20 milyon dolar tazminat alındı. dünya tarihinde görülmemiş bir rezaletle, uluslararası kan parasına tbmm'de onay verildi. yandaş gazeteci televizyona çıkıp, pişkin pişkin izah etti, “bu para aileleri teselli eder, dertlerine derman olur” dedi.
    *
    en son…
    şehidin eşi şikayetten vazgeçti.
    sinan çetin'in oğlu sıyırdı.
    *
    kronolojik olarak “en son” dedim ama, aslında ne ilktir, ne de son… çünkü bir ülkede “adalet” olabilmesi için, kanun değil, millet lazımdır.
    *
    bir baba kızının cenazesi, bir anne oğlunun tabutu, bir kadın kocasının mezarı, bir erkek eşinin kefeni üzerinden alışveriş hesabı yapıyorsa…
    zavallılık bu seviyedeyse, tamah ölümüneyse… o ülkede adaletten de bahsedilemez, milletten de.
    *
    kaç paralık adamsın.
    bozuk para gibi harcandı.
    paran kadar konuş.
    üç kuruşluk tip.
    ciğeri beş para etmez.
    insanı tarif eden atasözlerinde bile para birimini ölçü olarak kullanan milletin… insan hayatının değerini parayla ölçmesi anormal midir?