6 aralık 2021 istanbul onkoloji hastanesi rezaleti

  • bu yazı, hastaneye gitmeyi düşünen hastalar için bir referans niteliğindedir.

    yeni bir durum değil ancak, en azından hangi hastanelerden uzak durulmalı ve yaptıkları yanına kar kalan hastaneler kategorisinde olması açısından yazacaklarım önemli.

    yazacaklarımın muhatabı devletin ta kendisidir.
    bu yazılanlar şikayetimizi dikkate alan ancak hiç bir aksiyon almayan cimer, onun yönlendirdiği il-ilçe sağlık müdürlükleri kurumunadır.
    hastaneden herhangi bir maddi beklenti yoktur.

    tek amaç, vatandaşın cebindeki son kuruşa gözünü diken bu kan emicilerin mevzuat bilmez, yasa tanımaz, kendi kafalarına göre kurdukları düzenin başlarına yıkılması.
    devlete şikayette henüz sonuç alamadık, şimdi sıra halka şikayete geldi!

    birinci bölüm kan parası soygunu;

    bildiğimiz gibi mevzuat, özel hastanelerde; "kanser tedavisi sürecinde kemoterapi, radyoterapi tedavileri ücretsiz olarak verilmelidir" der.
    ancak çoğu hastane bu mevzuat yokmuş gibi davranır ve soygunu bir şekilde, bir kılıfa uydurarak bu parayı sizden alır.

    siz de canınız masada olduğu için o an her şeyi vermeye hazırsınızdır ve bunu tartışmadan verirsiniz.

    bizde öyle yaptık. gerçi biz tartıştık. kızılay' ın kanını bize parayla satmaya kalktıklarında bunu yapamayacaklarını, kızılay' ın kanının vatandaşa parayla satılamayacağını söyledik.

    bunlar da , "kızılay bize bu kanı parayla satıyor, bizde size parayla satmak zorundayız" dediler.

    o an kızılay' ı aradık. "böyle bir şey yok. hastane bunu yaparsa suç işler, şikayet edin dediler."
    hastaneye dedik ki; "bakın kızılay böyle diyor. siz buna ne diyorsunuz?"

    aynı cevabı verdiler. "kızılay bize bu kanı parayla satıyor, bizde size parayla satmak zorundayız".

    kavga gürültü, bağırış, cağırış. canımız masada verdik parayı.
    çünkü önümüzde iki seçenek vardı. biz akılcı olanı seçtik.

    buraya kadar olan bölümde hastanenin bizim verdiğimiz kanı bize parayla sattığını, bunu da halka yalan söyleyerek yaptığını öğrenmiş olduk.

    kemoterapi ve radyoterapi soygunu;

    dedim ya canınız masada olunca gözünüze başka bir şey gelmez.
    bu süreçte de bir kavga verdik.
    kemoterapi ve radyoterapi tedavilerinin ücretsiz olması gerektiğini defalarca söyledik. yahu siz bu parayı devletten alıyorsunuz. daha hastadan ne istiyorsunuz? yok! biz kendi hizmet bedelimizi alırız.
    fatura, fiş, makbuz? hayır veremiyoruz.

    şimdi gidin hastaneye mesela, bu tedaviler için arkada bir delil olmasın, biz halkı soyup bir bok yiyoruz yarın başımıza iş açılmasın diye kredi kartıyla bile ödeme almazlar.

    biz fatura istedikçe "size indirim, yapalım" dediler. biz fatura istedikçe "size biraz daha indirim yapalım" dediler.
    hasan isminde para pul işleriyle ilgilenen bir tip var bu hastanede. indirim-kaldırım işlerine bu bakıyor.
    “kızılay bize kanı parayla satıyor, faturası var” diyen de bu.
    sürekli bir indirim yapılıyor. önce bu rakamı almamız lazım deniyor, sonra da kafalarına göre belli oranlarda indirim yapıyorlar.
    dedik ya kurdukları soygun düzeninin adı; "kafamıza göre" düzeni.

    tedavinin devam etmesi gerekiyor. süreci başka bir hastane de devam ettirmek daha büyük riskler aldıracağı için bu şekilde ilerledik.

    bu kısımda da hastanenin mevzuata göre ücretsiz olarak yapması gereken kemoterapi, radyoterapi tedavisini parayla yaptığını, -daha sonra biz böyle bir şey yapmadık diyebilmek için, makbuz, fiş, fatura vermediğini ödemede kredi kartı bile kabul etmediğini öğrendik.

    yanlış teşhis ve tedavi soygunu;

    hastamızın nefes alma problemi yaşaması üzerine yapılan doktor muayenesinde muayeneyi yapan doktor dedi ki, "ciğerde su birikmiş, biriken suyu almak gerek, bunun içinde bronkoskopi yapmak gerekir" eee? 8-10 bin lira?

    biz artık bu soyguna dayanamadık ve hastamızı süreyyapaşa göğüs hastalıkları hastanesine bir tanıdık vasıtasıyla yatırdık.
    bu arada, "neden daha en başında devlet hastanesine gitmedin kardeşim" diyen olursa eğer şimdiden peşin söyleyeyim; almadılar kardeşim!
    hiç bir hastane akciğer kanserine yakalanmış hastamızı hastaneye çeşitli nedenlerle almadı.
    pandemi koşulları, hastaneleri birer ölüm yuvası haline getirmiş. hiç bir doktor tavsiye etmiyor. kiminle konuşsak "yaşayacağı bir ömrü varsa onu burada bitirirsiniz, sakın" dedi.
    neyse...doktorlar haklıydı, hastaneler kötüydü.

    biz hastamızın durumunun artık ağırlaşması üzerine ciğerlerine bir müdahalenin sıkıntılı olacağını, ayrıca bunun maliyetinin altından kalkamayacağımızı bildirerek süreyyapaşa hastanesine gittik.
    bu hastanede bu arada kemoterapi ve radyoterapi tedavisi yapılmıyor.
    yani özele mecburduk arkadaşlar. çıkışınız yok, bir devlet kapısı yok.
    tek kapı devletin mevzuatı. onu da skine takan yok.

    neyse, süreyyapaşa da ki doktor; "ne suyu kardeşim, bu tümör! bütün ak ciğeri sarmış, hasta bundan dolayı nefes alamıyor, bronkoskopi yapılması hastada kanamaya sebep olabilir, hasta masada kalır" dedi.
    ölür müsün, öldürür müsün?

    şimdi düşünüyor insan! ciğerdeki tümörü su sanan, bu tedavinin diğer süreçlerinde de yanlış teşhisler koymuş olamaz mı? tedaviyi yanlış uygulamış olamaz mı?

    bu bölümde, hastanenin teşhis ve tedavi süreçlerinin ne kadar boktan, ne kadar sakat olduğunu öğrendik.
    paranızı alıp, yanlış teşhis, tedaviyle hastanızı masada bırakarak, elimizden gelen her şeyi yaptık ama olmadı diyeceklerini artık biliyorsunuz.

    biz hastamızı kaybettik arkadaşlar.
    bu yaşadıklarımızı da cimer vasıtasıyla gerekli kurumlara anlattık.
    akabinde hastaneden arandık bize dediler ki; "ya sizden sehven kan parası alınmış onu geri vereceğiz. ıban verin".
    ne sehveni kardeşim neredeyse kendinizi öldürtecektiniz bize. kavga kıyamet bizden kan parası aldınız, şimdi kalkmış sehven almışız diyorsunuz. size dedik o zaman bu suçtur diye.
    tabi cevap yok.
    parayı bize geri gönderdiler ama biz süreci devam ettirdik.

    dedik ki devlete,

    bakın kızılay ın kanını bize parayla sattılar ve satmaya devam ediyorlar.
    size şikayet ettik şimdi bize sehven diye parayı geri gönderiyorlar. 4 ay sonra! bu bir ispat değil midir? bu belge yeterli yeterli değil midir?
    bu suçun kabulü değil midir?
    kızılay kurumu ile görüşmemiz var. onları dinleyin. biraz araştırın.
    biz ödedik başkaları ödemesin. biz iade felan da istemiyorduk, elimizde delil olsun diye gönderin bakalım dedik.

    yine devlete dedik ki;

    bakın, bu adamlar kemoterapi, radyoterapi için hastalardan para alıyor. aldıkları paraları nakit alıyor.
    fiş, makbuz, fatura vermiyor, kredi kartı bile kabul etmiyor.
    bu suç değil mi? vergilendirilmemiş kazanca daha nasıl bir örnek arıyorsunuz dedik.
    iki tane memur yollayın ve görün. bu kadar kolay dedik.
    ceza verin dedik. bizim maddi bir talebimiz yok.

    ama sonuç alamıyoruz maalesef.
    bizi herhalde paranın peşinde felan zannediyorlar.

    kardeşim biz paranın peşinde değiliz, bizim canımız gitmiş.
    başka canlar yanmasın, başka yurttaşlar soyulmasın.
    soyanlar cezasız kalmasın.

    istanbul onkoloji hastanesini devlete şikayet ettik sonuç alamıyoruz.

    bu ve benzeri halk düşmanı hastaneler tarafından yakınlarını kaybetmiş yurttaşlar adına şimdi halka şikayet ediyorum.
    yalnız devlet kurumlarından da umudumu kesmiyorum.

    tanıyın, bilin, bilinçlenin dostlar.

    edit: imla.
    edit 2: baş sağlığı dilekleri için teşekkürler dostlar. halka şikayet etmek en doğrusu.
    (bkz: istanbul onkoloji hastanesi)

    üçüncü edit: çok güzel destek mesajları alıyorum. çok teşekkürler. amaç toplumu aydınlatmak. amaç hasıl olsun benim için yeterli.

    burada önce yazıp sildiğim sonra tekrar yazmaya karar verdiğim doktorun ismini de vermek istiyorum .nasıl ki iyi doktorları işini iyi yapıyor diye yazıp çiziyorsak işini eksik yapanları da yazmalıyız ki bilinsin.
    zaten devlet kurumlarına ilettiğim şikayetlerde kendilerinden bahsettim.

    hastane adı :istanbul onkoloji hastanesi
    doktorumuz: sinemis çelik
    muhasebe: hasan (soy ismini hatırlamıyorum)

    hadi bakalım