30 yaşından sonra anlaşılan gerçekler

  • zamanını tutulamayacağı ve artık bunun önlemeyecek hızda artması.

  • elalem ne der hapishanesinden tek yön biletinizi almanın rahatlığı. "bakın bu keyfim, bu da kahyası, tanıştırayım" diyebilmenin eşsiz hafifliği. çünkü bugün var yarın yokuz.

  • (bkz: kimse mükemmel değil)

    bak bu yazıyı al duvara as, 30 yaşından sonra anlarsın ne demek istediğimi..

    en yakın olduğun insanlar bile yeri geliyor mutlaka bir puştluk yapıyor.. bir noktadan sonra bu puştlukları sınıflandırmayı öğreniyorsun.. hafif olanları umursamıyorsun ağır olanlarla araya mesafe koyuyorsun.. yok eğer "ben öyle ayıramam hepsi bir" diyerek herkesi aynı kefeye koyarsan işte o zaman mutlak yalnızlık ellerinden öper bu bir gerçek..

  • aşkı bulmanın, aşkı içinde hissetmenin ne kadar zor olduğu.
    her şeyden bağımsız olarak sevmenin, sevilmenin çok zor olduğu.

    güzel, eğitimli, kültürlü, idealist, iyi kavramlarının, iş paraya gelince insanların gözünde bir hiçe dönüşmesi.

    bekarsan, toplum için tehlikeliymişsin gibi bir algının varolduğu.

    yeni arkadaş ve dost edinmenin çok zor olduğu. kimsenin seni tanımak için emek ve zaman vermek istemediği. ya cinselliğe ya çıkara ya da sadece karışındaki insanın, tek taraflı evlilik düşüncesine odaklanması.

    insanları, kafalarındaki sabit fikirleri ve eğitilmeyen toplumları değiştirmenin ne kadar zor olduğu.

    birazcık kendin gibi olmak isterken, insanların seni kolayca ötekileştirenileceği.

  • oyunun kurallarının senin için de aynı olduğu. evrenin has çocuğu falan olmadığın.

  • tutkuların da nefretlerin de yavaş yavaş azalıyor olduğu gerçeği... yaşla mı ilgili bilmiyorum ama bende böyle oldu. neyse...

  • *kibirin ve egonun anlamsizligi
    *park yeri veya trafik tartismalarinin anlamsizligi
    *anne ve babanin degeri, velev ki artik yoklarsa cok daha fazlasi
    *mutlulugun kazanilan para ile esdeger olmamasi
    *hatani kabul edebilmenin erdemini anlama
    *insanlarin zayifliklari ile alay etmenin, komik oldugunu düsündügün masum(!) sakalarin baskalarini fazlaca incitebilecegini ve özgüvenini yikacagini anlama, pismanlik..
    *daha rahat seni seviyorum diyebilme
    *icten, pazarliksiz, cikarsiz özür dileyebilmek
    *kendini ve sana ihanet eden bazi eski dostlari affedebilme olgunlugu
    *kücük hesaplar yüzünden kacirilan hayat tecrübelerinin pismanligi
    *bu entry'yi yazarken gelen aydinlanmayla (bkz: hic bir sey icin gec degil) seklinde düsünebilme olgunlugu :)

  • .aşkın gelip geçici bir heyecan olduğu gerçeği
    .hiç kimse için kendini degistirmemen, kendinden ödün vermemen gerektiği.
    .kendi ayakların üzerinde durabilecegin ve kimseye muhtaç olmayacagin bir işi 30undan önce edinmenin zorunluluğu.

  • aldığın bir yığın karardan sonra elinde kalanlar, seninle kalanlar.

    hayatta verdiğin çok karar var, elinde kalması, seninle kalması gerekenler, verdiğin karara saygı duyanlar, seni öyle kabullenenler. aileymiş, arkadaşmış, akrabaymış, geçiniz.

    evleneceğim dediğim kız mardin doğumlu diye açıktan olmasa da sırt çevirdi annem babam. yıllarca en ufak bir yük olmadan, nereye çekseler oraya sürüklendiğim, yaptıkları sayısız hatanın bedelini hala ödediğim kendi öz annem öz babam, gık demedim. akrabalarıma en ufak saygısızlık göstermedim, kimseden medet ummadım, kendi çapımda yardımcı olmaya çalıştım. bu kızla evleniyorum dediğim için hepsi unutuldu, beni unuttular lan yokum sanki ben.

    evlendim, şehir değiştirdim. her telefonda görüştüğümüzde bir kaç günlüğüne bi yerlere "kaçan" annem ve babam yıllarca evime adım atmadı. o akrabalar, bi kere arayıp "oğlum derdin var mı" demeyi düşünmediler, istemediler belki.

    30. yaşımın ortalarına geldiğimde baba oldum, oğlumu kucağıma aldım. bu ne mutluluktur, tarifsiz. yanımda sadece kayınvalidem, baldız bir de küçük yeğenim var. hepsi bu, iyi ki de varlar.

    annem babam torunlarını görmeye gelecekler doğumdan iki ay sonra ancak. cumartesi geliyoruz diyorlar, pazar da döneriz. seviniyorum bi gece de olsa evimde kalacaklar. belli mi olur, belki herşey düzelir bu sayede. cumartesi gelip annemin dayısında kalıyorlar, pazar kahvaltısı falan derken öğleden sonra bizdeler. iki saat oturup kalkıyorlar, babamın pazartesi işte olması lazım, malum yol uzun. iki saat içinde babam, oğlumu bir kere kucağına almıyor. her kucağa gittiğinde kahkahalar atan oğlum, annemin kucağında basıyor yaygarayı. benden akıllı kerata, şimdiden anladı kimin onu sevip sevmediğini, kimin değer verdiğini. giderlerken peşlerinden çıkıyorum evden. babam yanlış yola sapıyor, otobana çıkacakken e-5'e dönmüş, elimi cebime atıyorum baba yanlış yola gittin demek için, telefon evde kalmış, eve doğru koşar adım gidiyorum. giderken soruyorum kendime, hangi yanlış yola saptığında seni dinledi ki?

    30 yaşına geldiğinde kendine soramadığın çok sorun olduğunu anlıyorsun. cevapları da bulmaya başladığında anlıyorsun neyin ne olduğunu. 10-12 üniversite arkadaşı, 3-5 işyerinde tanıştığın güzel insan, eş tarafından akrabalar, oğlun ve eşin, bu kadar elinde kalan. valla benden gidenleri düşününce bana çok bile.

    iyi ki evlenmişim seninle, bin kere daha gelsem yine seni isterim yemin olsun...

  • kimi sevdiğin önemliymiş.
    sonunda bir gün "insandan kaçarak yaşamaya" daha da güvenli olan bir basamak, yani "sevmeye hiç başlamamayı" ekliyorsun.
    acılar şiddetini yitiriyor, her şeye alışıyorsun.
    ve kimi sevmen gerektiğini 30 yılda anlıyorsun.