30 ekim 2017 fenerbahçe kayserispor maçı

  • 3-3'lük beraberlikle sona eren maç.

    kayserispor maça, ligdeki takımların büyük bölümüne uygulaması zor gelen 2. bölge savunması ile başladı. tüm takımın blok halinde orta alana yerleştiği bu anlayışı, son 3 sezondur medipol başakşehir ile belki ligin o sezonki flaş takımı uygulayabiliyor. savunma çizgisi orta saha çizgisi ya da ceza alanına yakın olmadığından, salt türkiye'de değil avrupa'da da birçok takıma 2. bölge savunması fazla soyut gelebiliyor.

    kayserispor'un ilk yarının son bölümüne dek bu oyunu oynayabilmesinde, elbette iki tecrübeli ve değerli stoperin de payı var. marius şumudica, açılışta 4-2-3-1 gözüken dizilişini deniz türüç-umut bulut hattının yan yana gelmesiyle takımını 4-4-2 kapattı. fenerbahçe'nin iki stoperine yapılan baskıda, kayserispor orta alan oyuncuları pas kanallarını kapatma gayretindeydi. şumudica'nın amacı fenerbahçe'den kurulumda kazanacağı toplarla rakip kaleye hızlıca inmekti.

    fenerbahçe savunma hattı, 3-4 hafta evvel kurulumlarda topu hızlı çevirmek konusunda daha dikkatliydi. belki içeride görece rahat kazanılan yeni malatyaspor maçından arta kalan bir zaaf: iki stoper topu aheste çevirmeye başladı.

    kurulumların yavaşlığı, yumuşak ayaklı ve fakat bulduğu boşluklara topla dalmayan iki stoperin varlığı, stoperlerin yeterince açılmaması, umut bulut-deniz türüç hattının yerleşimini, kayserispor'un sete oturmasını kolaylaştırdı. burada iki önemli husus daha var: 1) umut bulut bir santrfor için ortalamanın çok üzerinde mücadele gücüne sahip. savunmada arkasındaki 10'un işini oldukça kolaylaştırıyor. örneğin: umut, kayserispor'un geçen sezon benzer anlayışla oynadığı, türk telekom stadı'ndaki galatasaray maçında da başarıyla icra etmiş, kayserspor yine duran toptan 2 gol bulup o maçı kazanmıştı. 2) souza kalitesinden beklenmeyecek şekilde, umut-türüç perdesinin arkasında kaldı ve pasifize oldu. aykut kocaman'ın en azından 10-15. dakikada bu konuya müdahale etmesi elzemdi ancak souza seviyesi bir oyuncu telkin almadan da bu çözümlemeyi yapmalı; stoperlerin arasına girip/yanlarına deplase olup kurulumlara yardım etmeliydi.

    geçen hafta derbideki üst düzey performansı ile yeni malatyaspor-kayserispor iç saha maçlarındaki sönük performansı düşünüldüğünde, souza yeterince motive değil. müthiş bir büyük maç oynayıcısı, performansı kolay dalgalanmıyor lakin şu anda motivasyona ihtiyacı var. formda olmayan ve fiziksel yapısı hasebiyle oynamadan forma girmesi çok zor olan mehmet topal ise büyük takımlarda oynamanın birikimiyle, bu tip çözümlemeleri otomatikleştirmiş durumda. hatta topal, büyük/elit takımlarda oynayan mevkidaşlarının bir kısmına göre de; özellikle 4-2-3-1/4-4-2 savunma setlerine karşı deplase/geri gelme/hücumda topsuz oyun hususlarında çabuk reaksiyon verip imhaya yeltenen bir oyuncu.

    ve salt iki stoper ile souza değil, takımın geri kalanı da maça eksik coşkuyla başladı. fenerbahçe'nin derbi ertesi haftaları birkaç sezondur oldukça sancılı geçiyor. iyi derbi oynamak bir büyük takım refleksi, ancak derbi ertesi kötü oynamak bir küçük takım refleksi. bunun tekrar etmesi, genel motivasyonda sorunları işaret ediyor.

    ilk 30'dan sonra (kabaca 30) fenerbahçe, daha öne oynayarak, pas kanalı kapalı/baskı altındaki oyunculara oynayarak orta alanı geçmeye başladı. 2. bölge savunmasına maruz kalan birçok takım baskı altındaki oyuncuya oynamak konusunda korkaklaşabiliyor. üstelik, aykut kocaman yönetimindeki takımlar da bu tip zihinsel bariyerleri aşmakta zorlandığından, yarım saat geride bırakılırken; ben ilk yarının son 15 dakikasındaki ufak kıpırtıyı da fenerbahçe'den beklemiyordum.

    toplu oyunda pek gözükmeyen güray vural'ın, mauricio isla'yla beraber ekseriyetle savunmaya dönmesi, oradaki kalabalık, o kalabalıktan tavşan çıkaramayacak olan nabil dirar'ın yetersizliği fenerbahçe'yi mathieu valbuena kanadına itti. dar alan piri olan fransız'ın çabaları ile takımın topla onu buluşturmaya yönelik çabaları birleşince, sol kanatta bir esinti oluştu. hasan ali kaldırım'ın hem geriden top alırken, hem kısa-çabuk varyasyonlara katılımda cesur davranması da (atakları geliştirmeye çalıştı) oyuna katkı verdi (sol bek/hasan ali konusuna değineceğim).

    yine de fenerbahçe'nin oluşturmaya başladığı dominasyon bariz değildi. ilk yarının son 10 dakikası kayserispor bloğu geri gitmeye, ardından blok içinde küçük çatlaklar oluşmaya başladı. maç genelinde fenerbahçe'nin mehmet ekici/elif elmas tipinde, orta alanda sirkülasyona katılacak, temposu yüksek, geriden top çıkaracak bir pasörü şiddetle aradığı kesin. bu tip bir oyuncu maçın seyrini değiştirebilirdi.

    kayserispor'da ise, tam olarak "geçiş oyuncusu" diyemeyeceğim ama kontralarda süratiyle büyük tehdit olan ryan mendes'in önünde yakaladığı çeşitli boşluklarda debelenmesini gördük çoğunlukla. hücum sete dönmüyorsa çoğunlukla mendes'e direkt servisler yapıldı. kanımca aykut kocaman da bu tip bir şey bekliyordu ki, mendes iyi çalışılmıştı ve hiç oyuncu eksiltemedi.

    41'de roman neustadter'in büyük hatasıyla topu kapan umut bulut, sağ çaprazdan sert bir vuruşla tabelayı çalıştırdı. yalnız, umut vururken carlos kameni de fazla geride, açıyı iyi daraltamamış görünüyordu ve volkan demirel'in kronik hastalığı olan "erken yatmak" (bazen hiç yatamıyor) ona da sirayet etmişti; top gelmeden yattı.

    yenilen gol, fenerbahçe'ye fiske attı ve son 5 dakika tempo arttı. sol taraftan gelen atakta ozan tufan bu sezon önemli katkı veren topsuz ceza sahası koşularından birini yaparak, iki takımı eşit şartlarda soyunma odasına götürdü. yenilen gol, yenilen golün çıkması re'sen motivasyon aracı olduğundan, aykut kocaman şanslıydı.

    ikinci yarıda soyunma odasından motive çıkan fenerbahçe, iyi bir korner organizasyonunda neustadter'le golü buldu. kayserispor'un blokları açıldı, orta alanda boşluklar görüldü ancak fenerbahçe'nin bu boşlukları iyi değerlendirdiğini düşünmek fazla iyimserlik olur. maçın hiçbir bölümü için "şu dakikalar arası fenerbahçe iyiydi" diyemem. 50-62 arası kayserispor'un düşen motivasyonu ile fenerbahçe'nin artan motivasyonu arasında geçti. souza ile skor 3-1'e geldikten sonra ise kaybedecek bir şeyi kalmayan kayserispor biraz daha rahatladı.

    tabi fernando boldrin oyuna girince, deniz türüç kanımca daha rahat ettiği sağ kanada geçti ve daha serbestçe oynamaya başladı. türüç de yusuf yazıcı gibi kornerlerde büyük bir tehdit. dün, çok kötü kullandığı/amaçsızca vurduğu duran toplar da oldu ama aklı sahaya inince topu arka direğe doğru müthiş öldürebiliyor.

    deniz türüç asıl çıkışı, sergen yalçın yönetiminde 10 numaraya geçtikten sonra yaptı. fakat burada, merkezde etkili olmakta zorlanıyor, daha büyük kalibre takımlar için yeterince aktif değil; kenara deplase olduğunda oyunu hareketlendiriyor. öte yandan, bu sezon deniz'de bir "havalanma" sezinliyorum. davranışlarında rahatsız edici bir abartı var ve oyun içinde; set hücumlarında "bakın topu ne güzel aldım, tutayım ayağımda da oyuncu görün, atıyorum pas iyi izleyin" gibi bir gösteriş söz konusu. işin kötüsü, 10 oynadığında, kişisel şovunu yaparken oyunu yavaşlatıyor ve topu fazla geveliyor. deniz'i izlerken, aklıma filipe luis'in geçtiğimiz günlerde söylediği sözler geldi.

    maç 3-2'ye geldikten sonra fenerbahçe'nin yorgun fakat tertipli kalmaya çalışan görüntüsü ile kayserispor'un dağınık fakat zinde görüntüsü yarışmaya başladı. şumudica'nın sezon başında "ben takımı hiç koşturmuyorum!" benzeri enteresan beyanlarından sonra açıkçası kayserispor'un oldukça kötü bir görüntü vereceğini (sezon genelinde) düşünüyordum. öte yandan fenerbahçe kondisyon açısından yine beklemediğim şekilde kötü durumda. son 15 dakika takımda büyük bir çakılma başlıyor. bunun sorumlusu elbette teknik ekip ve aykut kocaman. takım hafta arası şampiyonlar ligi oynamış gibi ve yorgunluk seyirciye büyük oranda geçiyor. dün, son anda gelen gole sebep olan faul pozisyonunda, giuliano gibi bir oyuncunun son havlini kullanacak güce dahi sahip olmaması, pozisyonu uzun süre jogging ile izlemesi garipti.

    kondisyondan bahsetmişken; takımın kondisyonu ortalama da değil, kötü durumda. valbuena bir süredir 65'ten sonra oyundan alınmakta. sebebi (tahmin ediyorum ama neredeyse eminim) son 25 dakikada istatistik/kat ettiği mesafe vs.deki düşüş. yani, hocanın gözle gördüğü düşüş değil, kağıtta gördüğü düşüş. bu kısmı anlayabilsem dahi; valbuena'nın kendisine yakın olgunlukta bir yedeği yok. evet valbuena düşüyor, hatta gözle de görülebiliyor ama düşmüş bir valbuena'yı, kenardaki herhangi bir oyuncuya tercih ederim. kaldı ki valbuena, düştüğünde durumu idare edebilecek tecrübeyi edinmiş, bu yorumlamayı yapabilecek zekada bir oyuncu.

    ve bir başka konu; ozan tufan. 2 aydır hafta hafta üzerine koyma gayreti içinde, rakip ceza alanına yönelimleri özellikle iç saha maçlarında katkı getiriyor, temposunu arttırmaya çalışıyor. lakin, aslen 60/65'ten itibaren, 3 haftadır en çok düşen oyuncu. dün, ozan oyundan kendi isteğiyle çıktıysa da, aykut hoca ozan'ı oyundan çıkarma eğiliminde değil. oysa ozan yorulduğunda savunduğu alanı ve özellikle pas kanallarını savsaklamaya başlıyor, savunduğu oyuncuları gerideki arkadaşlarına devrediyor ve boşluğa sebep oluyor. bu, aykut hoca'nın normal davranışlarıyla çelişen bir tutum. ozan düşük tempoyla 90 dakika oynadığı takdirde beğenilmeyeceğini biliyor, yüksek tempoyla ise 65. dakikayı ancak görüyor. takımın kondisyon kapasitesi ise potansiyelinin altında. dolayısıyla, yine aykut hoca'nın çözmesi gereken bir olay var. benzer şekilde yüksek tempoyla oynayıp, 90 dakikada zorlanan tolgay arslan örneği de mevcut. 11'de yeri garanti olmayan, seyirciye kendini beğendirmek isteyen oyuncuların buna eğilmesi normal. bir merkez oyuncunun 90 dakikalık tempoya sahip olmaması (yaşlı olmadığı halde) enteresan.

    iki takımın da duran top savunmasındaki duruşları kötüydü. fenerbahçe, martin skrtel'in; bir "çekiç stoper"in yokluğu sebebiyle özellikle duran toplarda emanet "duruyor".

    madem lafı uzattım: 1) fenerbahçe'nin galatasaray karşısındaki duran top savunmaları, galatasaray gol bulamasa da felaketti. konuya hakim birçok ülkedeki pro lisans kursunda, ceza yayınızı boş bırakan bir dizilim yaptığınız takdirde "seneye bir daha gel" yanıtını alırsınız. fenerbahçe geçen hafta 11 oyuncuyla ceza alanına gömülmesine rağmen tehditler yedi. galatasaray'ın yaydaki boşluğu kullanamaması da başka bir konu... 2) stoper rotasyonu çok sorunlu. fenerbahçe'nin birçok bölgedeki rotasyonu sorunlu ve dün yedek kulübesinde hücumda (belki) bir şeyler yaratabilecek yalnızca 2 oyuncu (roberto soldado ve alper potuk) vardı. kayserispor'da ise bu sayı 5, ki bu 5'li, bir anadolu takımı için, hem genel kalite hem çeşitlilik bakımından ciddi bir 5'li. fenerbahçe'nin kulübesinde asamoah gyan yok, hatta oyuna girmeyen dejan meleg dahi yok.

    buradan karmaşık ve bol açılımlı paradokslara yönelebilirim. o yüzden konulara dalmadan, başlıkları verip devam edeceğim: her şeye rağmen, sahadaki 11'in özverisi ve tertibi, özellikle geçen sezonun dağınıklığına nazaran daha iyi bir görüntü veriyor. takımda genel olarak "niyet" var. ancak şu anda takımda sakat olmasa da, sahaya 11 adet fenerbahçe kalitesinde oyuncu ile çıkmak mümkün değil, zira takımda 11 fenerbahçe kalitesinde oyuncu yok. diyelim ki bu 11 bir şekilde oluştu; arkasında bunu destekleyecek bir kulübe de yok. kulübün bu mali duruma gelmesi elbette tamamen yönetimin sorumluluğunda. ayrıca, mali durum bu iken, soldado ve dirar'a bu denli yüksek bonservis verilmesi de epeyce çarpık. bu transferlerde aykut hoca'nın payı varsa, ihalenin azımsanmayacak bir kısmı da ona kalıyor.

    pas kalitesi bu denli düşük olan, saha görüşü, kötü tercihleri ile göze batan dirar, kötü bir transfer. halen oynuyor olması da garip. lakin yerli hakemler gibi adalet dağıtmaya kalkarsam; dirar hamle oyuncusu olarak daha da kötü, zira patlayıcılığı/deliciliği, o seviyede bir sürati yok. alper böylesi durumlarda bir ihtimal takıma daha fazla katkı verebilir.

    statta izlediğim yeni malatyaspor maçında ise hasan ali ve soldado'nun takımın geri kalanına nazaran yetersizliği/silikliği göze çarpıyordu. caner erkin'in arkasından kadroya girmeye çalışan hasan ali, belki daha fazla hata yapma lüksüne sahip olduğundan, o dönemde mental açıdan daha rahattı, ama vitor pereira caner yerine hasan ali'yi oynatırken dahi buradaki soruna parmak basmıştım. fenerbahçe'nin devre arası transfer yapılacaksa ilk hedefi sol bek olmalı. önümüzdeki sezon vincent janssen gittiği takdirde, has ve as bir santrfor gerekliliği hasıl olacak. bu arada, 4-3-2-1 şablonu takıma oturdukça, janssen'in etrafında boşluklar oluşmaya başladı. hem janssen'e daha çok direkt çıkıp oradan servisle oynamak, hem de o bölgeyi daha etkin kullanmak gerekiyor.

    skrtel ve mehmet ekici'yi 11'e dahil edip, janssen'i de londra'ya gönderirsem, fenerbahçe'nin evvela 1 sol bek-1 santrfor-1 stopere ihtiyacı var. elif elmas'ın vereceği katkıya göre bir merkez de düşünülebilir. ve iyi araştırıldığı takdirde maliyetsizce ulaşılabilecek farklı tarzda hamle oyuncuları elzem. takımda, set oyununda epey vasatlaşan, açık alanda patlayan ryan mendes dahi yok.

    bitirmeye doğru geçeyim, yoksa yine ciltlerce yazacağım: aykut hoca'nın elinde ahım şahım bir kadro yok. transferlerde payı varsa eğer, bunun sebeplerinden biri de kendisi. yönetim asli sorun ki, bu konuya mfö bodrum şarkısında "nasıl anlatsam, nereden başlasam" şeklinde değinmişti. takım, geçen sezonun zihinsel dağınıklığını, her şeye rağmen önemli ölçüde atlatmış durumda. kadronun ardından ise kondisyon sorunu geliyor ki, bu doğrudan teknik ekibe bağlı. üçüncü basamak ise şu an için motivasyon. aurada değişim var, ama halen, taraftarı da başarı/şampiyonluk konusunda yeterince istekli ve motive görmüyorum. tabi ki bu konuda da yönetimin şimdiye dek yaptıkları, taraftarın bezmesi vs. önemli bir yer tutuyor.

    öncelikle taraftarın takıma aşkını tazelemek adına yönetim değişmeli. tüm sezonları, her şeyi bir kenara bırakayım: soldado + dirar'a toplamda 6-7-8-9 milyon euro ödeyecek kadar çaresiz bir ekip, fenerbahçe futbol kulübünü yönetmemeli.

    kayserispor ise aldığı 1 puan ile 10. haftada 18 puanla 4. sıraya yerleşti. şumudica büyük maçlardan birinde tribünlere yönelik davranışlarıyla elbette daha büyük fırtınalar koparacak. yeni kurulan takım, henüz netleşmemiş 11 ile takım en azından dağınık değil ve genel bir motivasyon söz konusu. çok dağılmadan şumudica'nın bunu oluşturabilmesi de bir başarı. ancak bu "yeni takım" halesi dağıldıktan sonra, muhtemelen 15-20. haftalara doğru yeni bir sınav daha vermeye başlayacak. bu yüzden, şumudica'yı zamana bırakmak daha yerinde olur. maçın adamı ise, fenerbahçe'nin görev yapan iki stoperinden daha kaliteli olan, rennes'de birçok büyük takım tarafından izlenen, ancak o basamağı atlayacak sıçramayı bir türlü yapamayan jean armel kana-biyik idi.

    maç 3-2 iken fenerbahçe üst üste yakaladığı kontraları kötü kullandığında, yedek kulübesinde oturan valbuena'nın ekrana getirmeyerek puan kaybetti maçın yönetmeni. sahada valbuena olmasa da fenerbahçe'nin kontralarda bu denli kötü tercih yapması, paslar kadar ve kararlar kadar koşuların da kötü olması düşündürücü. belki de kulübede oturan valbuena'yı, aykut hoca'yı ve aykut hoca'nın tribünde ya da soyunma odasında bir yerlerde oturan, bilgisayar başındaki bir kısım yardımcılarını görmeliydik sırasıyla. ya da fenerbahçe maçı bittiği dakikalarda romanya'da sahip olduğu takımın başında sahaya çıkan gheorge hagi'yi ve evinde oturan metin türel'i.

  • buz gibi santrayi vermedi hakem, yuh olsun!