3 ocak 2018 annemin devletçe ölüme terk edilmesi

  • bu olay ve benzeri şeyler hiçbir zaman başına gelmez zannedenler.
    kadına uygulanan cinayet ve şiddet meseleleri hep show haber de izlenilip tüh yahu, yazıktır falan denilecek uzaktaki bir takım insanların derdi sananlar.
    bu mesele ve benzerleri, erkeğin kadına uyguladığı şiddet, belki ve allah korusun cinayet nerede biliyor musunuz.
    hemen yanıbaşınızda, ensenizde.

    yaşım sekiz, ablam eşinden ayrılmak istiyor. babamız bir yıl önce ölmüş, evin erkeği nacizane bendeniz. abi, amca, dayı, kuzen... hiçbiri yok.

    ablam ayrılmak istiyor çünkü dövülüyor, aldatılıyor, ibadet etmesi bile aşağılanıyor, sürekli çirkin olduğu, yetersiz olduğu söyleniyor. fakat eve ablam bakıyor, çalışıyor sürekli, aldıkları arabayı o ödüyor, eniştem iş yerinde hırsızlık yapmış, ablam para veriyor, eniştem ablamı iş yerinde yumrukluyor.
    eniştemin annesi ablama ayrıl kızım kurtar kendini diyor. düşünün. bir insan daha haklı olamaz yani ayrılmak için.
    ablam her şeye rağmen direniyor ama bir yerde bırakıyor, dayanamıyor daha fazla, oruç açmaya niyetlendiği bir ramazan günü ağzındaki lokmayı yutamadan evde para arayan eniştem saçlarından sürükleyince, ablam sanki bir anda uyanmış gibi oluyor kendi söylemiyle. o ilk lokma ağzımda kaldı, öyle ağladım saatlerce diyor. ve ayrılıp bizim yanımıza yani elli küsür yaşındaki annem ve benim yanıma taşınıyor.

    ramazanın son günü, ertesi gün bayram. eniştem kapımızı tekmeliyor, ablamın ayrılığında ciddi olduğu dank etmiş kafasına. annem sakince konuşmak için açıyor. ablamı kolundan tutup kaçırmaya çalışıyor. kapının ağızı, annem bir kolundan tutuyor bir kolundan eniştem ablamı ben de aradayım ve tüm gücümle eniştemi itiyorum. bütün apartman ayağa kalkıyor. insanlar ablamı zorla ayırıyor ondan, polisi arıyor. polis geliyor. annem ablam eniştem ve bir iki şahit gidiyor. ben üst kat komşumuza emanet ediliyorum.

    bu baskınlar böyle kaç kez sürüyor. ablamı kah işyerinden kaçırmaya çalışıyor. fakat ablam bir fabrikada o an. sadece erkeklerin çalıştığı bir fabrika ve tüm işçiler ablamın iyi niyetini, insanlığını, ne kadar dürüst bir insan olduğunu biliyor yıllardır. aptal eniştem her biri kas yığını o işçilerden güzel bir dayak yiyor.

    uslanmıyor. ablamı aramış, akşam gelecek. ben geceleri uyuyamıyorum, ne olacak, ablamı öldürecek mi, ablam gidecek mi, hepimizi mi öldürecek ne olacak. ablam kırk kiloya düşüyor ve bir yandan çalışmaya devam ediyor.
    aynı gece teyzem geliyor, bir de teyzemin kızı. teyzem deli bir kadın, erkeklerin üstüne yürüyen, onları kavga ederse dövebileceğine inanan, hayatı boyunca hep savaşçı olmak zorunda kalmış bir kadın, onu başka gün anlatırım.
    kapıda görünce onu biraz olsun rahatlıyorum. sonra öbür ablam geliyor.
    bu sefer tamam içeri girecek ve uygun bir dille anlatılacak her şey. o da anlayacak. ailesi türkiye'nin pek sevilmeyen bir memleketinden bu arada. kavga var sözüyle iki otobüs insan toplanıp sebepsizce birilerini dövecek, linç kültürü aşılanmış, kendilerinden olanı korumaya and içmiş ruh hastası bir topluluk. fakat hiçbiri onun yanında olmuyor. çünkü ablamı biliyorlar, ona yaptıklarını, ablamın yıllarca sabrettiğini, hamileyken karnını iş yerinin ortasında tekmeleyip çocuk düşürten bir şeytan olduğunu biliyor herkes onun.

    işte o gece içeri adam gibi alınıyor, koltukta oturuyor herkes. annem, ben, ablam, teyzem... herkes kadın bir o bir ben erkek. durup duruken bir silah çıkarıp cebinden ablamın kafasına dayıyor.

    o anki hislerimi, korkumu, yaşanan arbedeyi ve annemin o yaşta bir kadın olarak silahı onun elinden alışını, çığlıkları, kendini yere atışını, ama en önemlisi o ablamın kafasına silahı dayadığı o anı anlatmama imkan yok. yazıyı okuyan herkes ablamı nasıl sevdiğimi ve hayran olduğumu anlamıştır. doğduğumdan beri annemden sonra en çok yanımda olan, beni koruyan, giydiren, seven, çocuğu gibi davranan ablamı son görüşüm olduğunu düşündüğüm o an...

    bütün apartman eve geliyor, polis aranıyor. bu sefer tamam diyorum, polis alıp içeri atacak onu, buraya kadardı. ablamın kafasına silah dayadı, daha ne olabilir ki. kurtulduk artık.

    silah sahteymiş. ertesi gün ağzı yüzü mosmor-döven polis bu arada sağolsun?- elini kolunu sallayarak geliyor. ablamı soruyor, yok diyoruz, gerçekten yok, kaçırdı büyük ablam onu pek kimsenin bilmediği bir eve. içeri giriyor, diyor ki ya benim olacak ya toprağın.

    annem konuşuyor, dövdün diyor, aşağıladın, aldattın parasını ona ödettin, hırsızlık yaptın, kızım bu eve bir çöp poşetinde birkaç eşyayla geldi, sana her şeyi tastamam bir ev bıraktı. nereden bulduğunu bilmediğim bir silah çıkarıyor sonra. bak diyor, kızımı öldüreceksen eğer, önce bu silahı bana sık. koyuyor ortaya silahı. al vur beni, madem ki çok mertsin. ama eğer bir daha bu eve gelirsen, kızımı rahatsız edersen. bu silahı senin kafanda patlatmayanı allah taş etsin. oğlumu hem öksüz hem yetim, kızımı kimsesiz bırakırsın, sen de gebermiş olursun. ben her şeyi göze aldım, bu silah da sahte değil diyor.

    çok şükür ki, eniştem bir daha evimize uğramıyor. çok sonra öğreniyoruz ki bir hayat kuramamış sadece ablamı nasıl kaybettiğine yanıp duruyormuş.

    ablam ise çok sevdiğim, çok dürüst, çok yakışıklı bir adamla evlendi. adam çok güzel para kazanıyor, ablam yine de çalışıyor, çünkü biliyor ki çalışmasaydı eğer, kurtulamayacaktı.

    iki tane gerçekten çok güzel kızları var. her şey yolunda gözüküyor şimdilik.

    beton gibi bir yazı, muhtemelen iki kişi okudu. keşke başlık sahibi de okusa. son değil. annesi kurtulacak. çalışacak. o arkasında olacak, bütün gücüyle destek olacak. gerekirse yakın koruma tutacak. ama annesi ve o kazanacaklar. gün gelip bugünleri anı olarak hatırlayacaklar. inancını yitirmesin. ölmek bu ülkede kadın için kader değil. arkalarında bir devlet yok, hatta onlardan başka kimse de yok. ama birbirlerine yeterler. ne olur vazgeçmesinler, pes etmesinler. doğrunun yanında olan kazanacak. ankaradaki trans dernekleriyle iletişime geçsinler, en iyi direnmeyi onlar bilir, laf aramızda trans kadınlar, trans erkekler, bu ezilme, aşağılanma, tehdit edilme ve devlet tarafından sahip çıkılmama meselesini derin derin yaşamış olanlar iş bir çaresizi savunmaya gelince on kaplan gücündedir. birbirlerine tutunsunlar, biz varız. gerekirse istanbulda her ay birimizin evinde kalır, biz birlik oldukça, onlar kazanamazlar. annen yanlış bir şey yapmadı, cezası öldürülmek olan hiçbir şey yapmadı buna eminim. ayıp değil, günah değil, suç değil.

    ve bu hikayeler hep başkalarının başına gelir zanneden, hep başkalarının hikayelerini okuyacağız zannedenler. sıra size gelebilir. siz ne kadar mükemmel olsanız da, her an bu gerçekleşebilir. bunu yaşamış insanları anlayın diyemiyorum, ablamı kafasına silah dayanmış, küçücük bedeniyle kurbanlık koyun gibi gördüğüm ve boyumun bir metre civarı olduğu o zaman ne hissettiğimi anlamanız mümkün değil. ama ne olur köstek olmayın, olabiliyorsanız destek olun. hepimizin ihtiyacı var birbirimize. meşrebinizce ayıp olsun, yanlış olsun, günah olsun. ama olan olmuş ve bu kadın sadece hayatına devam etmek istiyor, düşünün bir insan bunu neden hak etmesin. her insan yaşamayı hak eder diye başlar ya bütün insan haklarıyla ilgili bildiriler. lütfen bu anne de kurtulsun, yaşasın, daha fazla şiddet görmesin, o uyku arası korkmaları, geceleri gelen ne olacak hissini, çaresizliği, kimsesiz hissetmeyi yaşamayan bilmez.

    ve bunu yaşamak türkiyede yaşayan herkes için bir adım mesafede artık. kız kardeşinize bir sapık musallat olabilir, annenize bir alkolik takılabilir, her şey olabilir. hepimiz o sınırın ucundayız. ya hep birlikte kurtulacağız. ya hiçbirimiz. benim annem, kızım, kardeşim, arkadaşım yapmaz demeyin, insan kodları belli olan bir robot değil. her şey insan için. en çok da vicdan gerek. ve adalet. kurtarmalıyız ki kurtulalım. ne olur.

  • öncelikle belirtmek isterim ki aşağıda yazacağım ve bir aileyi mahveden olaylar zinciri, bazılarınıza gerçekçi gelmeyebilir. üçüncü bir şahıs bana anlatsa, bana da gerçekçi gelmeyebilirdi. ancak olayların içerisinde biri olarak, bunları yaşamak çok ağır ve bu süreç inanılmaz bir psikolojik tahribat yarattı bizde.

    bu entryi yazma amacım ise lafı dolandırmadan açık açık yazıyorum; hukukun bizi yalnız bırakması. bu ülkenin kamuda görev yapan bir avukatı olarak utanarak söylüyorum ki; burada yazdıklarım, sesimi yetkili makamlara ulaştırabilmek için son çarem gibi görünüyor maalesef. dolayısıyla, bu konuda vicdan sahibi yazarların hassasiyetini rica etmek zorundayım. ulaştırın lütfen birilerine, insanlar kendi adaletini sağlamak zorunda kalıp gencecik insanlar harap olmadan...

    hee bu arada, şu (bkz: #67668417) göreceğiniz entry’deki gibi benzer durumlarla karşılaşan bir çok kadına hukuki yardımda bulunmama rağmen, öz annemin başına gelince gerçek(!) anlamda anladım kadınlarımızın nasıl çaresiz duruma düştüğünü... çünkü ağır aksak işleyen ve çözüm üretemeyen “kadına şiddeti önlemeye yönelik sistem”, maalesef hukuku en iyi bilmesi gereken bizler için bile çözüm üretemez duruma gelmiş halde. hele anadolu’da hukuki haklarından bir haber, ekonomik imkansızlıklar içerisindeki kadınlarımızı böyle bir durum içerisinde hayal etmek bile istemiyorum açıkçası. anlattıklarımdan benim korktuğum fikrine kapılanlarınız olacak biliyorum ama emin olun kendim için zerre kadar korktuğum yok. benim tek derdim ailemi koruyabilmek ve bakmakla yükümlü olduklarıma bakmaya devam edebilmek. anlayışla karşılayacağınızı umut ediyorum ki; bunları yapmaya devam edebilmek için de özgür olmalıyım...

    neyse lafı uzatmadan, olaylar çok uzun olduğu için özetin özetini, elimden geldiğince objektif şekilde yazacağım. anlatacağım her şeyin ayrı ayrı delilleri şahitleri var ama takdir edersiniz ki, mağdur kimliğini gizlemeye çalıştığımdan her şeyi koyamayacağım, mahkemeye verilmiş olan ve buraya koyduğum dilekçelerde de annemin kimliğini veya tanıkları belli edebilecek bilgileri saklamaya çalıştım. fakat xxx koyduğum yerler dışında, dilekçeler tamamiyle adliyeye teslim edilen dilekçelerdir. dilekçelerin içeriğinde yer alan akıl almaz mesajların hepsinin screenshot'ları mevcuttur fakat isim karalamak çok vakit aldığından bazılarını numune olarak koyacağım.

    bu arada aranızda bu adama ulaşmayı deneyenler olabilir, şimdiden söyleyeyim adam profesyonel yalancı ve dediği hiçbir şey itibar edilebilecek cinsten değil. nerden mi biliyorum? hakimin önünde koruma kararı bana tebliğ edilmedi diye yalan söylemesinden, başka kadın isimleri zırvalayarak babamı karakolda kandırmasından, annemin amcası olduğunu söyleyerek hastane kayıtlarına ulaşmasından, polislere annemin imam nikahlı karısı olduğunu söylemesinden, babamın akrabasına (şimdilik z.s. diyelim) arsalarını alacağım diye yaklaşarak annemin değiştirdiği hattını bulmasından vs... yani bu pilav daha çok su kaldırır....

    benim için her şey yaklaşık 1 sene evvel annemin bir adamın kendisini rahatsız ettiğini söylemesiyle başladı. öğrendiğime göre mehmet fatih içlek adlı bu şahıs, annemin devlet memuru olarak görev yaptığı ankaradaki hastaneye geliyor. annem de alkolik olan ve sürekli ankara/abidinpaşa/köşkparkı civarında alkol alan bu şahsın tedavi olmasına yardımcı oluyor. sonra 60’lı yaşlardaki bu adamın ısrarı üzerine aralarında kısa bir süre gönül arkadaşlığı yaşıyor. (babamla annem ayrı bu arada) ne kadar utansam da sıkılsam da buraya kadar her şey tamam.

    tahmin edebileceğiniz üzere her şey annemin bu adamdan kurtulmak istemesiyle başlıyor; alkollü şekilde yol kesmeler, iş yerine gidip rezalet çıkarmalar, ölüm tehditleri, şantajlar, hakaretler gırla. annemle arkadaşken gizlice çektiği cinsel içerikli görüntülerin şantajıyla, tecavüz dahil kadına bu süreçte yapmadığı eziyet kalmamış. (sonradan öğreniyorum tabi bunları) adamı merak ediyosanız alın bu... 1 2 3

    olayların taa en başında rastgele bir gün evde annemi ağlar halde bulup üzerine gittiğimde “yalnızca” kendisini takip eden bir adam olduğunu, telefonla taciz ettiğini ve sürekli takip ettiğini söyledi. ben de olayın ciddiyetini bilmediğimden önce adamı aradım insan zannederek. konuşmanın rengi kendini belli etmeden adam özür üstüne özür dilemeye, yaptığından utandığını söylemeye başladı. tabi nerden bileyim adamın yalan ve hikaye uydurma konusunda usta bir şizofren olduğunu.

    aradan bir kaç ay geçti, annem yine salya sümük... anladım mevzuyu, aradım herifi nerdesin şerefsiz diye. ankara abidinpaşa, köşk parkındayım diye hiç çekinmeden söyledi. atladım gittim buldum adamı, tahmin edebileceğiniz gibi leş gibi alkollü. yine başladı tiyatroya; “annen çok iyi bir kadın ona kızma benim suçum” vs. adamı görseniz ayakta durmaya dermanı yok, acıdım haline ve 3 5 yumruklayıp adamı bıraktım parkın ortasında. bu dediğim 2017’nin başı gibi oluyor ve mevzu bir süre annemle benim aramda unutuluyor. aslında unutulmuyor ama ben sormaya çekiniyorum devam ediyor mu diye, o da anlatmaya...

    aradan 3 ya da 4 ay geçtiğinde ise dananın kuyruğu kopuyor. normalde annemle beraber yaşamıyoruz ama şans o ya 28.06.2017 akşamı annemin münzeviler cad., iç çebeci’de bulunan evinde kaldım. gayet güzel sohbetimizi edip, gülüşüp yattık uyuduk. gece saat 1.30 civarında ise bir sesle sıçradım yataktan. zira yattığım odanın çaprazındaki evin giriş kapısını biri metal bir cisimle zorluyor. yataktan sıçradığım gibi “noluyor lan” naraları eşliğinde koştum kapıyı açtım ama adam sesi duyduğundan olsa gerek çoktan iki kat aşağıya inmişti bile... çıplak ayak ve tişörtsüz şekilde aşağıya koştum adamı da binanın 30 metre ilerisinde yakaladım. yüzünü çevirince de tahmin ettiğiniz üzere mehmet fatih içlek denen şeref yoksunu, zil zurna şekilde, “ben seni tanımıyorum sen kimsin” diye bağırıyor. buna o hiddetle vurmaya başladım ama annem de çoktan gürültüye kopup gelmiş kendini sokak ortasında yerden yere atıyor “oğlum elinde ölecek, elini kana bulama” diye... sonrası malum, anne bayıldı sokak ortasında, bende herifi bıraktım, koşa koşa kaçtı şerefsiz... meğer annemi iş çıkışlarında takip ederek evi de bulmuş...

    eminim buraya kadarki kısmı bile birçoğunuza yok artık dedirtmiştir ama daha durun yeni başlıyor... daha saçma sapan insanlardan adalet dilenme sırası gelmedi daha...

    paramız var sözde, e hukuktan da anlıyoruz az çok... hemen gereğini (!) yaptım... annemin evini ertesi hafta alakasız bir yere taşıdım (halen de orada saklıyorum), annemi de adli makamlara başvurmaya ikna ettim. bana yemin ettirdi, "kızım ve baban duyar yarın bir gün, duymasın şantajla yaptığı tecavüzleri bari, elleri kanda kalır onları sakın yazma" diye. tamam dedik nalet olsun, el mahkum, savcılığa verilen ilk suç duyurusu dilekçesi ahanda bu, içerisinde attığı akla hayale sığmayacak mesaj ve ölüm tehditlerini bulabilirsiniz, hepsinin screensohtları da mevcut. hatta bazılarını hemen koyayım ki şerefsiz inkar edip tiyatro oynayamasın. 1 2 3 4 silahına el konulması hk mesajı silahımı versinler diye kudurma mesajı bu da

    suç duyurusu üzerine ankara cumhuriyet başsavcılığı’nın soruşturma no:2017/141711 numaralı dosyasında, mehmet fatih içlek hakkında soruşturma başlatılıyor. (sonraki suç duyurularımız da maalesef bu suç duyurusu numarasında birleşiyor)

    ha bide aile mahkemesine başvurup koruma kararı aldırdım sözde. adamın bildiği iş yerini de değiştirttim, koruma kararı hani diyorsanız alın o da burda ankara 7 aile mahkemesinin 5.9.2017 tarihli koruma kararı

    ayrıca şiddet önleme ve izleme merkezine başvuru yaptığımızı ve cimere başvurduğumuzu söylememe gerek yok heralde. örneğin 04.09.2017 tarihinde 1550522 başvuru numarasıyla annemin cimer’e yaptığı başvuru aşağıda;

    “sayın yetkili, anılan mesajı yazmamın sebebi ciddi hayati tehlike altında olmamdır. yaklaşık 3 senedir mehmet fatih içlek adlı şahıs tarafından her türlü suça maruz kaldım. 2014 yılının sonlarından itibaren anılan şahıs tarafından bir çok kez cinsel ve fiziksel saldırılara uğradım. artık söz konusu şahıs ölüm tehditlerini yoğunlaştırarak evimi gece yarısı bastığı için son çare olarak size yazıyorum. anılan şahıs silahlı, sabıkalı, alkolik ve oldukça tehlikelidir. yukarıda yazdığım her şeyin mesaj olarak kayıtları mevcuttur. şu mübarek bayram gününde bayramlaşmak için saklandığım evden çıkamıyorum ve resmi tatilin biteceği salı günü memur olarak görev yaptığım xxx hastanesi’ndeki görevime gidemeyeceğim. çünkü salı sabahı beni hastane bahçesinde öldürme niyetiyle bekliyor olacak. lütfen yardım edin, bana koruma polisi tahsis edin, adaletinize ve yardımınıza sığınıyorum...”

    peki bunlar bi işe yaradı mı?

    hayır.

    onlarca açık ölüm tehdidi, şantaj mesajına, ev basmaya varan fiillerine ve tacizlerine rağmen adam tutuklanmayınca iyice gaza geldi şerefsiz...

    ee koruma kararı? koruma kararı falan hak getire. "kefenim hazır gelin beni öldürün" diye mesaj atan alkolik adam koruma kararı mı dinler anasını satayım, ben annemin hattını değiştiriyorum adam buluyor, ben değiştiriyorum adam buluyor. sözde gizlilik kararı var kadının bilgileri üzerinde. dediğine göre mitte tanıdıkları var, hayal ürünü olabilir ama kadının kimseye telefonunu vermediğini de biliyorum. böyle böyle 5 hat değiştirdik ve sözde koruma kararının ihlali demek her mesaj ve arama...

    koruma kararı demişken, adamın ilk ihlali sonrasında, koruma kararını veren ankara 7. aile mahkemesine şikayette bulunduk. aslolan duruşmasız karar verilmesi olmasına rağmen (6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanuna ilişkin uygulama yönetmeliği’nin 34 üncü maddesinin dördüncü fıkrası), yaklaşık 4 ay sonra (!) olayın duruşması yapıldı varın siz düşünün. bu 4 ay içinde de adam belki 40 defa daha koruma kararını ihlal etti. (4 ü savcılığa yansıdı)

    o kadar bekledik, 4 ay sonra yapılan duruşmada ne karar verildi diye düşünenler olabilir. zira 6284 sayılı kanun’un 13 üncü maddesinde ve adama tebliğ edilen koruma kararında özetle şunu diyor hukuk; “kardeşim bak ilk ihlalinde 3-10 gün yersin, sonrakilerde 15-30 gün yersin he, bak akıllı ol!” hemen açıklayalım o zaman ne karar verildiğini;

    12.12.2017 tarihinde yapılan duruşmada, bu şerefsiz bu kadar ihlali için yalnızca 3 gün tazyik hapsiyle ödüllendirildi (!) pardon cezalandırıldı... onu da yatmadı zaten... detaylar için alın size bizim yazdığımız itiraz dilekçesi... (karar içeriği de dilekçede var olduğundan ayrıca koymuyorum) 3 günlük tazyik hapsine itiraz dilekçesi

    öyle ya bu 3-10 gün 15-30 gün aralığında karar verebilmek için normalde (!) ihlalerin ağırlığı da önemli. yani ben demiyorum kadınları korumak maksatlı çıkarılmış 6284 sayılı kanun böyle diyor. ihlallerin ağırlığını gösterebilmek için, bu 4 aylık dönemdeki ihlallerden birini de şuraya hemencecik yazıvereyim de nasıl bir numuneyle savaştığımızı anlayın;

    annemin eski eşi yani babamın, olaylardan hiç haberi yok. devlet memuru, kendi halinde bir adam bu. gurur yapıp başını belaya sokmasını istemedik. ama koruma kararını alırken babamın adresine de ne olur ne olmaz diye koruma kararına dahil ettirdik. bu şerefsiz her nasılsa o adrese de ulaşıyor tanıdıkları vasıtasıyla. nitekim benim de babamın evinde kaldığım 31.10.2017 tarihinde saat 21.00 civarında babamın kapısına dayanıyor. aklı sıra anneme göz dağı vermek için “ben derya (alakasız bir isim) diye bir kadını arıyorum” diye bağırarak binada rezalet çıkarıyor... ben de sesimi çıkaramıyorum babam anlamasın diye, sonra babam bunu alıyor evin 100 metre yukarısındaki karakola götürüyor, beni de yeminler verdirerek evde bırakıyor. oh diyorum, babam eve döner, karakoldakiler de koruma kararına rağmen evi bastığı için bunu tutarlar, bende giderim peşine... yok abicim yok, 100 metre yukarıdaki karakolda, (annemin adrese gelerek imza attığı karakolda) koruma kararından haberi olan yok. basit bir gbt sorgusu yapıp adamı bırakıyorlar. ben karakolda nasıl bırakırsınız dediğimde de neredeyse üzerime çullanacaklardı polisler, biz nerden bilelim diye! varın siz hesap edin... inanamıyorsunuz dimi, alın size karakoldaki ifade tutanakları... benim ifadem annemin ifadesi

    neyse ihlalleri geçelim artık, daha önemli mevzulara gelelim, daha hiç yazmadığım ve atladığım 100’lerce şey var, inanın! ve halen de kabus devam ediyor...

    adam fotoğraf ve videolarla şantaj üzerine şantaj yapa yapa anneme hayatı zindan ediyor, kadını intaharın eşiğine getiriyor. en nihayetinde adam benim saf salak annemi, bu entry’den 3 gün önce "gel bütün videoların olduğu bilgisayar ve telefonları sana vereceğim, binanın içine bırakacam, gel al yeterki” diye ikna ediyor. benim saf salak annem de, ölüm tehlikesine rağmen, çantasına bıçağı ve spreyi koyup, gidiyor adamın cebeci’deki binasına sözde telefon ve bilgisayarını almaya. çıldırmamak elde değil ama kadın bezmiş durumda hayattan. adam söz verdiği gibi poşet içerisine koyup kapının önüne koyuyor ama kendisi de saklanıyor. annem poşeti alırken de annemi yakalamak için hamle yapıyor ama bizimki adamın kapıya bıraktığı telefon ve bilgisayar poşetini kaptığı gibi koşuyor kapıda bekleyen taksiye kaçıyor. saçma gelebilir ama olay aynen böyle. içerisinde kendi resimleri olan telefon ve bilgisayarı bir güzel kırıp parçalıyor bizim saf salak. düşünmüyor ki bu manyak bunu 50 yere yedekledi...

    nitekim dediğim gibi, dün de (2.1.2018) üniversitede okuyan ve sınav haftası olan kız kardeşime, annesinin uygunsuz videolarını atıyor; kızın psikolojisini de bozuyor şerefsiz. ahanda video gönderdiği mesajların screenshotları...1 2 3

    eminim bazılarınız adam çoktan ölümü haketmiş diyenler olacak. ona cevapta dün kardeşime gönderdiği iğrenç videolar sonrasında attığı mesajda, bu şerefsizin bizzat kendisinden gelsin.

    "şantaş yapmıyorum şantaj yapmam benim gözüm kara oldu gelin beni öldürün kefenim hazır ama sana göndereceğim görüntüler var ölmeden görmeni isterim. (...) ben orospu çocuğu değilim. bunu iyi bil. baban abin duymasın gerekirse ben duyururum.”4

    gördüğünüz gibi durum işte.... daha bu yazdıklarım yaptıklarının 100’de 20’si bile değil bu şerefsizin. beni ve kız kardeşimi arayıp şantaj yapmalarına, koruma kararlarından sonra gözlük kasket takıp annemin eski iş yerine gitmesine, polislere akla hayale sığmayacak yalanlar uydurmasına falan hiç değinmedim bile....

    hee bir kaç çift sözüm var savcıya bu arada müsaadenizle. hangi savcıya mı ? bunca ölüm tehdidine rağmen adam hakkında tutuklama talep etmeyen, üstelik kendisiyle konuşmaya çalışan annemin resmi avukatını ve beni “bir tek sizin işiniz yok” diye defalarca odasından çıkaran kadın savcıya. zira 10 tane beyan dilekçesi verdik, bir çok farklı suç duyurusunda bulunduk, dedik perişanız, her suç var burda adamı tutuklayın yoksa öldürecek annemi. tutuklamıyorsan bile bilgisayarlarına telefonlarına el koyup arama yap (cmk 134 çerçevesinde), resimleri videoları bul muhafaza et. ama oralı bile olmadı maalesef. okunacağı ümidiyle betona dilekçeler yolluyormuşsunuz gibi oldu bizim için bu olayda adalet aramak... o yüzden bu sözlerimi umarım okursun hanımefendi;

    soruyorum tutuklama talep etmeniz için daha ne olması lazım? illa bu kadının ölmesi mi gerekiyor? ya da nüfuzlu birinin yakını olmamız? adam suç duyurusu dilekçemizde yer alan tüm tanıklara telefonla ulaşıp, tek tek tehdit ediyor. (hts kayıtlarından teyit edilmesi çok kolay, hepsi de bizi arayıp söyledi zaten) ahanda bir tanık olarak beni arama kaydı 1 mesela. ablası bile arayıp, kendisini annemin iş arkadaşı olarak tanıttıktan sonra annemin numarasını almaya çalışıyor o da bu.2 ama bi dakika ya... cmk 100’de “tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma” tutuklama sebebi değil miydi, yoksa kişiye özel mi uygulanıyor bu kanunlar? peki bilgisayar kütüklerinde arama-el koyma yetkisi kullanılarak, bu sapığın elindeki bilgisayar ve telefonlarını muhafaza altına alamaz mıydın? dilekçeyle bir çok defa istememize rağmen bunun yapılmaması, bir kadının canına mal olsaydı, vicdanın nasıl rahat olacaktı peki?

    neyse dostlar, kafanızı şişirdim biliyorum. zaten ben de adamın şu an bildiği tek adres olan babamın evinde nöbet tutuyorum. zira iki gece önce buradaymış şerefsiz, kız kardeşimi bırakan arkadaşı görmüş. birazdan aşağıya inip turlayacağım zaten... bunları yazmamın sebebi en başta da söylediğim gibi; hukuken başka çözüm yolunun kalmaması. buradaki yazar arkadaşlarımın istediğinde ses getirebildiğini çok iyi biliyorum. lütfen yine yapın da, bari birilerinin birazcık yanakları pembeleşsin. bir ailenin nasıl devletin gözetimi altında mahvedildiğini görünce veya avukatın adliye saraylarında değil de internet sitelerinde adalet aramak zorunda kaldığını duyunca belki utanırlar.

    annemi de merak etmeyin, saklıyorum onu, yakında civar bir ilde de psikiyatri kliniğine yatırıcam. çok yıprandı bu süreçte, naparsın annedir... bu sapığın başka mağdurları da var biliyorum, kendisi itiraf etti zira. umarım onlar da sessiz kalmazlar artık. neyse helalleşelim vaktinizi ve neşenizi çaldım...

    sağlıcakla...

    edit 1: aldığım güzel mesajlardan ve bu başlık altındaki pozitif mesajlardan gözlerim dolu dolu oldu. kendimi yalnız hissetmemeyi özlemişim be sözlük! iyiki varsınız !

    edit 2: arkadaşlar tekraren söylüyorum bana mesaj yoluyla dönüş yapan, sesimi internet platformlarında duyurmaya çalışan herkese sonsuz minnettarım. bir çoğu olumlu bir sürü entry girilmiş, okurken duygulandım, hala kalmış demek sizin gibi duyarlı insanlardan... tahmin edebilirsiniz ki, bu işlerle uğraşırken çevrenizdekilere pek açılamıyorsunuz. insanlar sizi yadırgıyor gidip nasıl öldürmezsin diye. hatta (bkz: bakozgebikbikbik) gibi "gavat" tepkisi verenler bile olabilir. (bu arkadaş hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacağım bu arada, bakalım gömdüğümüz kadar bitmiş mi adalet)

    yazımın hemen başında da dediğim gibi bazılarınız olayların gerçekliğine inanmakta zorlanmış. ama malesef yazdığım herşey harfiyen doğru ve dilekçelerde geçip ispatlayamayacağım hemen hemen hiçbir husus yok.

    annende suç? tabiyki annemde suçlu, böyle bir adamla ilişki kurması sebebiyle, evet. gerektiği kadar da kızdım zaten. ama bu kadar, annen sonuçta napabilirsin ki?

    adamı neden öldürmedin? öldürtmedin? haklısınız bu tepkiyi vermekte. dayakla hallolacağını düşündüm adamı da baya hırpaladım. ama "benim amacım oğluna kendimi öldürtmek" diyen bir meczupla, bu hukuk sisteminde savaşamazsınız kusura bakmayın. hele anneniz dışında sorumlu olduğunuz insanlar varsa...

    mesajlara da dönüş yapmaya çalışıyorum, arkadaşımın biri ankara zirvesi yapılmasından bahsetmiş, zirvenin bira sponsoru olmaktan gurur duyarım:) yeter ki şu beladan bi kurtulabileyim, kendimi işime aşıma verebileyim...

    iyiki varsınız güzel insanlar...