28 haziran 2016 atatürk havalimanı patlaması

  • turk medyasinca cakma seri katil atalay filiz kadar irdelenmemis saldiridir.
    ananizi gotunden sikeyim afedersiniz.

  • bir terör örgütü, neden onca kaynak harcadığı "başarılı" bir saldırıyı üstlenmez?
    bu türkiye'ye özel bir durum mu yoksa başka örnekleri var mı?

    (bunları kafaya takıp yaptığım araştırmayı dün yazdım: orjinali, medium, 140journos, beyn.org. linkler dahil tüm içeriği buraya kopyalıyorum.)

    ***

    kasım ayında paris'te 130 kişi öldürüldüğünde, ertesi gün ışid saldırıyı üstlenmişti.
    mart ayında brüksel'de 32 kişi öldürüldüğünde, aynı gün ışid saldırıyı üstlenmişti.
    aralık'ta california'da bir noel partisinde 14 kişinin öldürüldüğü saldırıyı ışid organize etmemiş olmasına rağmen kutlamış ve üstlenmişti.

    oysa atatürk havalimanındaki katliamı üstlenen olmadı. başbakandan, cıa şefine kadar herkes ışid'i suçluyor ama ışid sessiz. tıpkı suruç, ankara, sultanahmet, istiklal sonrası sessiz olduğu gibi. neden?

    ***

    1) ışid neden türkiye'ye saldırıyor

    ışid'in diğer yerlerdeki terör eylemleri bir pazarlama çalışmasıyken, türkiye'deki eylemleri daha "rasyonel" iki amaca hizmet ediyor:

    foreignpolicy gibi birçok kaynağa göre ilk amaç, kendilerini satan hükümetin meşruiyetini baltalamak (uzun vadedeki planları her türlü devletin meşruiyetini baltalamak tabii). ankara saldırısının sorumlusunun laptopından 26 hedef çıkmıştı ve bazı yorumlara göre bu hedefler alevi-sünni ve türk-kürt ayrımcılığını körüklemek için seçilmişlerdi. "yönetilebilir kaos" bir dereceye kadar akp'nin de işine geliyor ama ötesi artık herkese zarar.

    (burada bir paradoks var gerçi: bu tip bir kaosun çıkması için gerekli olan şey "büyük oyunu görme içgüdüsü", yani saldırıların ihalesini abd'ye, kürtlere veya muhalefete yıkmaya yatkınlık. fakat bu içgüdü aynı zamanda, devletin kurumlarından terörün hesabının sorulmasını da ihanet olarak görüyor. yani millet zaten kutuplaşacağı kadar kutuplaşmış ve akp'nin meşruiyeti azalmıyor)

    ışid'in ikinci amacıysa daha direkt: "suriye sınırındaki geçiş noktalarımızı kapıyor, elemanlarımızı tutukluyorsunuz, bizi bırakıp haçlı ittifakı'na katıldınız, yol yakınken geri dönün".

    bu iki amaca ulaşmak için de eylemlerin üstlenilmemesi mantıklı:
    hem mesajını veriyor,
    hem hükümete bir "face-saving" çıkış yolu veya ayak direme imkanı sağlıyor,
    hem pkk'yı töhmet altında bırakıyor,
    hem de türk sempatizanlarını kızdırmıyor.

    fakat artık hükümetin anında ve açıkça ışid'i suçlaması, bu stratejiyi etkisiz kılıyor olmalı. ihaleyi pkk'ya yıkmıyorlar. ve hükümet açıklamalarına inanmayacak kadar ışid'e sempati besleyen adamlar, zaten "kafir yuvası" havalimanlarına yapılan saldırıları alkışlayacak tipler. "bu ışid ilk sezonunda bol bol kafa keserken iyiydi, sonra çok bozdu" diyeceklerini sanmıyorum.

    velhasılı kelam ışid'in üstlenmeyerek aralamaya çalıştığı kapılar geçen sene kapandı. sorun şu ki, kapanana kadar da giren girdi...

    ***

    2) "blowback"

    türkiye'nin geçen seneye kadarki ışid politikasının mantıklı bir izahı yok: abd'yi mi vazgeçireceklerdi kürtlerle ittifaklarından, rusya-iran-esad blokunu mu dağıtacaklardı? bu hayaller yolunda edindiğimiz koz, aldığımız riske değecek cinsten değil.

    nitekim türkiye kumarını kaybetti, hem de iki büyük gücü de kızdırmayı becererek. eli mahkum ışid'e sırtını döndü ve şu anda klasik bir blowback yaşıyor. cıain zamanında yaptığı hatalardan ders almamanın bedeli bu: radikal islamcılarla stratejik ortaklığa girmeyeceksin!

    en azından cıa işini uzakta görüyor, yediği kaba pislemiyordu, türkiye ise sınırlarını açtı. radikal islamcılar işin bitince kovabileceğin, ilişkini kesebileceğin tipler değiller. farc gibi, ıra gibi, pkk gibi, fkö gibi bir takım dünyevi amaçları olan aktörler değiller. asimetrik savaşın dehşetini, katlanılması gereken bir zorunluluk (a necessary evil) olarak görmüyorlar. başka herkes için bir strateji olan terör, radikal islam için bir ideoloji. kıyameti getirmek isteyen adamlarla nasıl uzlaşabilirsin ki?

    ***

    3) global terör ve pr

    bu yazıyı öncesi, terör saldırılarının üstlenilmemesinin sıradışı olduğunu varsayıyordum. sonuçta terör bir stratejiyse, amaç da korku salarak istediklerini elde etmek olmalı. o yüzden ışid-türkiye ilişkisini özel kılan etmenler aradım. fakat araştırdıkça anladım ki, asıl norm saldırıyı üstlenmemekmiş.

    bazen bunun bariz nedenleri oluyor. mesela saldırı başarısız olmuşsa, örgütler "marka"larını zarardan korumak istiyorlar. 2010'daki başarısız times meydanında bombalamasının ardında pakistan talibanı olduğu biliniyordu ama onlar bunu sonuna kadar reddettiler: "arkadaşın başarılarının devamını dileriz ama bizimle ilgisi yoktur".

    yahut amatör gruplar, yerlerini ve kimliklerini belli etmekten korktukları için, medyada güvenilir bağlantılara sahip olmadıkları için, üstlenme riskine girmiyorlar.

    fakat organize örgütlerin yaptığı başarılı saldırıların da çoğu üstlenilmiyor. mesela hizbullah, arkasında olduğu saldırıların sadece yarısını resmen üstlendi. özellikle israil ordusu dışındaki hedefler sözkonusuysa bu oran düşük.

    hizbullah bir istisna değil. global terrorism database'ine göre, 1998'den beri gerçekleşen 45000 terör saldırısının sadece %14'ü üstlenilmiş (ham verileri içeren excel datasheet, bu da kılavuzu. @chloriafloria sağolsun). en sofistike saldırılar olan havaalanlarına ve uçaklara yapılan saldırıların dahi çoğunluğu üstlenilmemiş.

    biraz düşününce, bu o kadar da sıradışı bir sonuç değil. dünya'daki silahlı çatışmaların çoğunluğu tarafların birinin ezici galibiyetiyle değil, bir uzlaşmayla sonuçlanıyor. fakat uzlaşmak için bir manevra alanı lazım. hiçbir politikacı "teröristlere boyun eğdi" diye anılmak istemez, "barış getirdi" diye kendini pazarlamak ister. üstlenen her terör saldırısı bu manevra alanını daraltıyor.

    ***

    4) acziyet ve belirsizlik

    en ilginç bulduğum şey, saldırıyı üstlenmemenin makro ölçekteki siyasi sebepleri değil, insanlar üstündeki psikolojik etkisi (bunun hakkında detaylı bir okuma yapmadım, sadece kendi teorilerim).

    1998'den beri hindistan'daki seçim bürolarına 38 saldırı olmuş. hiçbiri üstlenilmemiş. muhtemelen herkes kimin yaptığını biliyordur ve mesajı almıştır. işte bu daha korkutucu: "kim olduğumuzu söylemeye gerek bile duymuyoruz". övünmeye, böbürlenmeye, pazarlamaya ihtiyacı olmayan ama gerekli kabiliyet ve motivasyona sahip olanların uyguladığı şiddet, insanda derin bir güçsüzlük hissi uyandırıyor.

    bir diğer korkunç etki de belirsizlik kaynaklı: insan düşmanının bir ismi, suratı, amacı olmasını istiyor, aksi müthiş derecede rahatsız edici.

    11 eylül ile bin laden arasındaki ilişki o kadar otomatik ki, eminim çoğumuz tarihin en büyük terör saldırısının tam iki ay boyunca kimse tarafından üstlenilmediğini unutmuştur. propagandadan başka bir amacı olamayacak bir saldırı için, bin laden'in taa ekim sonuna kadar beklemesi, belki de bu belirsizlik etkisinden faydalanmak içindi.

    yeterince zaman geçerse, insan en sevdiklerinin hastalıktan, savaştan, ihmalden, kazadan, hatta soykırımdan ölmesini bile kabullenebilir ama ne olduğunu bilmediği bir şeyden ölmesini hiçbir zaman kabullenemez.

    ***

    (not: bu tip yazıları doğrudan emaille almak için fularsız entellik direnişine katılın. link değil içeriğin kendisini yolluyorum. blog gibi, bu emailler de reklamsız)

  • bütün gün şöyle şeyler okudum;

    - canımız yanıyor
    - lanet olsun, allah belanızı versin (teröristlerin olabilir, hükümetin olabilir, muhalefetin olabilir, menşeine göre)
    - nefes alamıyorum, avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum, gözüme uyku girmedi
    - ben de (buraya bir zaman birimi ekleyin) önce oradaydım, ben de ölebilirdim
    - my thoughts and prayers go out to istanbul, stay strong, ı stand with you etc.

    ve bunların hepsini okurken bütün içtenliğimle "ya bi siktir git" dedim.

    bana bugün herkes çok şuursuz ve samimiyetsiz geliyor. çok yakın arkadaşlarım, çok sevdiğim insanlar bile.

    bir arkadaşımın facebook güncellemesi şöyleydi mesela;

    "hayır, ben güvende değilim ve bu sistemin bir parçası (kendimi güvende işaretleyerek - safe (ı'm not safe! we re not safe.)/ olmayacağım. . !"

    ya allah aşkına senin tepkin neye ve kime şimdi? ne alaka? sistemin bir parçası olmayacakmış haspam. "ı don't want to be part of the establishment" geyiğinin dünyanın her yerinde gideri var gerçekten. bunu yazan da doktorasını tamamlamış bir akademisyen ya.

    kimi insanlar realiteden kopuk, garip bir hayat yaşıyorlar galiba. biri twitter'da "the world needs more love" yazmış. bunu da 1000'den fazla kişi retweet etmiş.

    büyük bir çoğunluk beylik laflar etmiş, tatlış tatlış. "innocent people were targetted yet again, when will it end?" yazmış biri mesela. laf dedi bal kabağı. kimi de tüzel kişilikmiş gibi basın açıklaması yapmış facebook'tan, "şehitlerimize allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum" diyerek. sağol be, sen de olmasan.

    akp seçmeni biri " bu masumların kanlarında boğulacaksınız ama asla emellerinize ulaşamayacaksınız hainler kirli emellerinize ulaşmanıza izin vermeyeceğiz." yazmış. konu ile ilgili ne yapacaksa artık. ki bu eylemi gerçekleştirenin amacı nedir desen bilmez.

    başka biri "?#?istanbul? we will ?#?neverforget? we will ?#?neverforgive?" yazmış. bok. ankara patlaması ne zaman oldu, kaç kişi öldü desen cevap veremez. never forgive'miş, sanki unutmasan kaç yazarsın? duyan da gidip ışıd'la savaşacak sanır.

    ya ben diğer insanlar gibi hissetmedim bugün hiç, ya da insanlar çok tutarsız ve şuursuz. baktım haberlere, "yine mi ya" dedim sadece. saat 3'te havaalanındaydım dün. ben de orada olabilirdim diye hayıflanasım da gelmedi. orada değildim nihayetinde. ölüm insanı bir tek terör olaylarında bulmuyor ki, sanki ölümsüz insanlarız da bir tek bomba patlamasında ölüyormuşuz gibi bir hava var. çok garip geliyor bu durum bana. çok sunni bir korku aslında. misal 2014 yılında türkiye'de trafik kazası sonucu ölen insan sayısı 3524. terörün en çok olduğu dönemde bile bu sayının yanından bile geçmez teröre bağlı can kaybı. ama terör bizi her türlü ölüm sebebinden daha çok korkutuyor şu an.

    teröre nasıl tepki verilmesi gerektiğini de bilemiyoruz bence. bizim öfke nöbetlerimiz bir garip. avrupalı'nın verdiği "birlik ve beraberlik içerisindeyiz, bizi değiştiremeyeceksiniz" duruşu da bana saçma geliyor. değiştirdi işte, korkuyorsun, ve provake oldun. amaç da bu zaten. o adam da senin koca devletini ve yaşam tarzını 3 bomba ile yıkamayacağını biliyor merak etme. amacı huzur bozmak, üzmek ve korkutmak. bu sırça köşkünde mutlusun ama her an her yerden çıkabilirim, seni öldürebilirim, kendini güvende ve rahat hissetme diyor. ki hissedemiyorsun, yani amacına ulaşıyor bu eylemler, biz her ne kadar "izin vermeyeceğiz!!1!!" desek de.

    izin vermemek adına ne yapıyoruz bizler, internette öfke kusup, ağıt yazıp, taziye mesajı yayınlamaktan başka? bu tepkilerin her terör olayından sonra yayınlanan "bıçak kemiğe dayandı, sabrımızı sınamayın" mesajlarından ne farkı var? devlet eliyle silah gönderdiğimiz bir örgüt bizim vatandaşımızı öldürüyor. biz bu konu ile ilgili ne yapacağız? hiçbir şey. devletin de hiçbir şey yapmayacak sen de yapmayacaksın. şu internet gazından yıldım artık. ya gerçekten bir şey yap bu tepkine yaraşır, ya da keep calm and carry on. bu tavır bile bence daha evla, en azından terörist seni terörize edememiş olur, belki terörü önlemek için daha mantıklı bir adım atmış olursun.

  • suriye'de karışıklık ilk başladığı zaman muhalefetin söylediği çok basit bir şey vardı, sınırları kapat, cihatçıları silahlandırma, türkiye'den geçmelerine ve türkiye'de örgütlenmelerine izin verme... bu bataklığa bulaşma, bizi de yakarsın dediler. fakat akp dinlemedi, çünkü iran doğalgazı yerine katar doğalgazının suriye'den geçmesi ve türkiye üzerinden avrupa'ya satılması gerekiyordu. çünkü rusya'yı avrupa karşısında zor duruma düşürecek plan buydu. elbette batı yandaşı bir hükümet gelip de esad'ın yerini alınca bizim iş adamlarımıza da yeni alanlar açılmış olacaktı.

    bunun gerçekleşebileceğini düşündüler çünkü adamların dünyaya bakışı sünniler ve diğerleri şeklinde... temelde dünyaya bakışın bu kadar sakat olunca suriye'ye bakınca şunu görürsün; dünyanın her yerinden gelen sayısız cihatçı çeteyi silahlandırıp buraya yollarım, ayaklanma çıkartırlar, nüfusun çoğunluğu da sünni olduğundan onlar da bize destek verir ve kısa süre içerisinde esad'ı düşürüp keyfimize bakarız. şam'da namaz kılar, inşaat yapar, telefon satarız. katar doğalgazını alıp avrupa'ya ulaştırır, buradan da kar payımızı kaparız. çünkü bu çok mantıklı, çünkü biz de sünniyiz, onlar da sünni, neden esad'ı desteklesinler ki?

    fakat çoğunluğu sünni askerlerden oluşan suriye ordusu cihatçılarla savaştı, ülkelerini bırakmadılar. sınır bölgelerinden çekildiler ama ülkenin para eden, biraz değerli bütün topraklarını ellerinde tutmayı başardılar. türkiye'nin batılı ortakları b planlarını devreye soktular, esad'ın boşalttığı bölgelerdeki sayısız kafayı yemiş çeteyle, yurt içindeki örgütlenmeleriyle biz başbaşa kaldık. şimdi göründüğü kadarıyla "bize desteği çekersen senin de canını yakarız" mesajını canlı bombalar vasıtasıyla veriyorlar. teknolojileri yok, devletleri yok, ticari yaptırımları yok, ellerinde canlı bombalarından başka bir şey olmayan bir it sürüsü elbette pazarlığı bunun üzerinden yürütecek. muhalefetin girme dediği bok çukurunun tam dibindeyiz, ergenekon'da, balyoz'da, cemaatte olduğu gibi bu konuda da akp tepeden tırnağa hatalı, plansız, ne yapacağını bilemez halde ve %50'lik kitlesini yalanlarla yanında tutmak dışında hiçbir planı yok.

    anasını siktiniz ülkenin, tebrik ederim. akp bugün çekilse, buharlaşsa, bu yıkımı geri toplamak en azından bir kuşak sürecek. almanya ve çin nükleer füzyon üzerinden yarışıyor, insanlık uzayın kolonileştirilmesine, meteor madenciliğine hazırlanıyor, biz silahlandırdığımız mağara adamları tarafından öldürülüp, okunmuş fasulye deneyi alkışlıyoruz.

    osmanlı diye diye çöküş dönemindeki osmanlıyı kurdunuz. türkiye'nin canına okudunuz ve toparlamaya şu anda başlasak azıcık normal bir ülkeye benzediğimizi çocuklarımız belki görecek; öyle bir toparlanmaya başlama umudumuz da yok. "1 saat baksana şuraya, az işim var" diyip dükkan emanet edemeyeceğin adamlara devlet yönettirirsen olacak olan budur.

    bize de yazıklar olsun ki bu halka gerçekleri anlatamadık. dünya kopmuş giderken aklın mantığın en temel ilkelerini çiğneyen uluslar için kölelikten başka gelecek yok. ya aklı seçecektik ya köleliği, biz köleliği seçtik. hadi kutlayalım, putin affetmiş seninkini.

    yapacağınız işi sikeyim...

  • az önce biri 50 metre ötemde diğeri üzermde olan patlamalardır. güncelleyeceğim.

    edit 2: arkadaşın biri atatürk yazamadığım için eleştirmiş. aratürk yazmışım şimdi gelen mesajla gördüm. kusura bakma dostum, aşağıyı okursan nasıl bir kafayla yazdığımı anlarsın. artık idare et.

    edit: arkadaşlar mesajlarınız için çok sağolun, ben iyiyim. hala inanamıyorum bir tane çizik bile yok. sırayla anlatayım.

    uçuşa gitmek için havaalanına dış hatlar terminali güvenlik kontrol noktasından girdim. kontrolden sonra eşyalarımı toplayıp çantama koydum ve ekip odasına doğru yürümeye başladım. 15-20 metre gitmiştim ki insanların iç hatlar terminalinden bana doğru koştuklarını gördüm. öncesinde silah ya da bomba sesi duymadım. kavga oluyor sanırım diye düşündüm ama koşan insan sayısı o kadar fazlaydı ki silah ihtimalini düşünmeye başladım. derken dış hatlar araç kiralama kiosklarının olduğu çıkış kapısında bir patlama oldu. 20-25 metre kadar önümde. burada gördüklerimi yazmak istemiyorum. sonrasında giriş yaptığım güvenlik noktasına doğru koşarken bi ara gözüm dışarı kaydı ve yerde yatan 5-6 kişi görebildim. bu sadece benim kısıtlı görüş alanımda görebildiğim kadarı. koşarken kendimi atacak bir yer aradım, çünkü bu tip saldırılarda bir tane bomba patlamaz. bir kaç yerde eş zamanlı ya da arka arkaya bomba patlatılır. bunu düşünürken o binada her yerin bomba ile tuzaklanmış olabileceğine artık o sersem kafayla karar verip geldiğim yerden çıkmaya karar verdim. ama dışarıda yatan insanları görünce dışarısının da güvenli olmadığına karar verip kendime en çok nerede korunak sağlayabilirim diye düşünerek xray cihazlarının oradaki polis kulübesine girmeye karar verdim. sonra xray cihazlarının oraya vardığımda orada kolu bacağı yaralanmış insanları gördüm ve hemen oradaki polis kulübesine sığındık. içinde polis yoktu. güvenlik görevlileri zaten fena halde panik, ağlayanları mı ararsınız, amaçsızca koşuşanları mı... sırtımızı kulübeye dayadıktan sonra herkesin bavullarını ve çantalarını toplayıp önümüze yığınak yaptım olası bir diğer patlamada kalkan vazifesi görmesi için. hemen sonra bir kabin memuru arkadaşımı daha gördüm bacağından yaralanmış. siper aldığım yerden çıktım onu getirmek için, iyi olup olmadığını sordum, kocam almaya geliyor dedi. iyi hadi gel geçelim kocan gelene kadar şuraya diyecektim ki cümlemi bitiremeden bir bomba daha patladı dibimizde. tam patlama yerini kestiremiyorum, ya 4-5 metre arkamızdaki xray cihazında ya da sırtımızı dayadığımız polis kulübesinin duvarının arkasında oldu ama dibimde patladığını iliklerime kadar hissettim. ortalık birden toz duman oldu zaten, kulübedeki bütün sandalyeler xray cihazı ve etrafındaki bütün edevat darmadağın bir şekilde etrafa saçıldı.

    bakın arkadaşlar, bu kısmı açıklamakta gerçekten zorlanıyorum. orada bulunan bütün insanlar yara almadan sağlam bir şekilde dışarı attık kendimizi. kimseye bir şey olmadı hala inanamıyorum. bende bir tane çizik bile yok. yemin ederim, bombanın patlamasının değil, benim oradan sağ salimi de geçtim çiziksiz kurtulmama inanamıyorum. dışarı çıktığımda yerde yatan insanları gördüm ve kapalı otoparka attım kendimi. bu entryi de orada yazdım alelacele. sonrasında da geçen bir arabayı durdurup atladım (çok teşekkür ediyorum o duran arkadaşa da, allah razı olsun) ve havaalanından çıktım. şimdi evdeyim.

    mesaj atan tüm arkadaşlara çok teşekkür ediyorum, hepinize cevap yazacağım. kusura bakmayın, kendime gelmem biraz zaman aldı, güncelleme o yüzden bu kadar geç geldi.