27 haziran 2018 levent üzümcü yazısı

  • şöyle bir yazıdır;

    anlayış üstüne

    “bu kimseleri de anlamamız lâzım” ahkâmları kesenlere bir çift sözüm var. ben anlayışsız bir insan değilim ki, neyi anlamıyorum? sadece insan olmalarından gelen saygıyı herkese duyuyorum, sadece hayvan, sadece bitki, sadece deniz olmasından gelen saygıyı doğaya duyduğum gibi. daha hangi partiye oy atacağını ve okuma yazmayı bilmeyen “ampule basacaksın” telkinini bile anlamaktan aciz kara çarşaflı teyze yolda bana adres sorsa ya da bir ihtiyacı olduğunu fark etsem, yardım istemese dahi yardım ederim, onu mu anlamıyorum? gezi direnişi sırasında dadaşlar taksi durağı amblemli taksiye el ettim “seni almam taksime” dedi, “eyvallah” dedim yoluma devam ettim, o kimseyi mi anlamıyorum? bu yazıyı okuyup da “o abimiz en doğrusunu yapmış, sana az bile” diyecek kadar kindar cahilin neyini anlamam lâzım? 16 ay muharip sınıfta askerlik yaptım, askerlikten yırtma yolu arayan, bedelli çıksın diye sosyal medya organizasyonu düzenleyen, “afrin’de kahraman mehmetçiğimiz şöyle yaptı böyle yaptı” diye kahramanlık destanları yazan kimseler; doğru düzgün yazamadıkları türkçeleriyle bana “vatan hayini” diye mesajlar atıyorlar, bunları mı anlamıyorum? evinde çocuğuna verecek yemeği yok, evine götürecek ekmeği yok, yakacak odunu yok, bir erzak yardımına muhtaç bırakılmış, “ben neden bu haldeyim?” diye sormuyor, 50 tl alacağım diye parti mitingine gidiyor. ben bu insanları mı anlamıyorum? küfürsüz cümle kuramıyor, her küfrü yılışık erkek egemen toplumun safsatalarıyla bezeli, okumuyor, düşünmüyor, en ufak bir muhakeme mekanizması yok, gelişine abuk sabuk konuşuyor, diyor ki -taptıkları bir takım insan müsveddeleri- “o kötü”; başlıyorlar ağızlarından salyalar akarak tek bildikleri tek iletişim yolu olan rezilliklerine. ben bu kimseleri mi anlamıyorum? alışveriş sırasında senin büyük şehirden geldiğini, okumuş olduğunu, paran olduğunu anlayan bu çaresizliğin ortağı olan küçük şehir esnafın halini kaçınız gördünüz, kaçınız muhatap oldunuz? bu şahısları mı anlamıyorum ben? elinde 40 tane kadının nüfus kağıdıyla oy sandığı başına giderek toplu oy atma peşinde olan insan enkazını mı anlamak durumundayım? bir köy, bir mahalle adına toplu oy kullanma peşinde koşan muhtarı mı anlamıyorum? hayattaki tek umutları, tek çıkış yolları bu siyasi garabette siyaset yapmak olan, işini “ustasından” öğrenmiş, seçimler esnasında seçmenlerine okul binalarında her türlü kolaylığı sağlayan genç irilerini mi anlamıyorum? oy toplamak için sokak sokak dolaşan, “islâm’ın son sancağı elden gidiyor” diye kendileri gibi bilmezleri kandırma peşinde koşarken ağlayıp zırlayan yalancıları mı anlamıyorum? gerçeğini ve ne olduğunu duymaktan bu kadar alınan başka bir gürûh daha yoktur. fazla olduklarından, adaleti, eğitimi, sosyal hak ve hürriyetleri kısıtlayıp istedikleri gibi dizayn edebileceklerine inanan fanatikleri mi anlamıyorum? günü kurtarmak için çoluğunun çocuğunun geleceğini karartmadığını zannederek kendine dahi yalan söyleyen kimseleri mi anlamıyorum? ceplerini doldurmak için 15 temmuz anmalarında kumanya kemiren işadamı, oyuncu, şarkıcı görünümündeki vampirleri mi anlamıyorum? o vampirlerin “bir şey olursa alır ailemi kaçar giderim bilmem nereye” dediklerini mi bilmiyorum? sana bi şey diyeyim mi kardeşim, bu insanlar göz göre göre kandırılıyor ve ben “kandırılıyorsunuz!” dedikçe bana etmedikleri lâfı bırakmıyorlar, çünkü tahammül edemedikleri şey duymak istemedikleri gerçeklerini yüzlerine yüzlerine söyleyen insanlar. çektiğim tek sıkıntı, bu kimseleri çok iyi tanıyor, biliyor ve maalesef anlıyor olmak.

    levent üzümcü