24 eylül 2015 oğlumu kurban etmem

  • bu sabah başıma gelen ibretlik hadise. ter içinde uyandım ve birden gece gördüğüm rüyayı anımsadım. rüyamda tanrı bana , son zamanlarda onu cok boşladığımı hatta sosyal mecralarda kendisiyle dalga geçtiğim için af dilemem gerektiğini söylemişti. ne yapmam gerektiğini sordugumda "çok değer verdiğin bir şeyi benim için feda etmelisin" diye belirmişti. korku içindeydim, hemen başucumda bulunan dream theater cd'lerine yöneldim. yukarıdan bi ses işittim,"o olmaz,zaten götüm gibi müzik yapıyolar,saniyede kac notaya bastığını gösterecek diye 10 dakika solo ekliyolar şarkıya,ruhumuz bayıyor. daha degerli bir sey bul". birden mantıklı geldi işittiğim ses, baska bir sey aramaya yöneldim. koltuğun kenarında elif şafak'ın bir kaç kitabı mevcuttu. "acaba?" diye düşünürken "dalga mı geçiyosun,git at onları çöpe,ne kadar işe yaramaz şey varsa bana itelemeye çalışıyosun" cümlesi kulagımda yankılandı. sağıma döndüm çok sevdiğim swatch saatim bana bakıyor,soluma döndüm oğlum rıza beni izliyor. arada kaldım. bi yanda en sevdigim aksesuarım,diger yanda canımdan bir parça. rıza tuhaf bi çocuktu,aklı her seye ermezdi,zeka geriligi vardı. 3.sınıftayken aşırı başarısızlığından dolayı kendisini 1.sınıfa geri çekmislerdi ama onu bile iyi bisey sanıp, ben sınıf atladım diye arkadaslarına artislik falan yapıyormuş,sonradan ögrendik. yukarıdan "canlı bir şey olmalı,ben kan istiyorum,şiddet istiyorum,kaos istiyorum,hell yea" diye bir ses duydum. o zaman swacth saatimi kurban edemeyeceğimi anladım,bu biraz beni rahatlatmıştı. sonra rıza'ya döndüm "oğlum gel" dedim. aldım evladımı, canımı, biriciğimi, yanıma bıçağımı da aldım ve mahalleye indim. saçından tuttum rıza'yı, bıçağı dayadım ümüğüne. rıza birden "bubaa,nabıyon bubaa" diye bağırmaya başladı. çıglıklarını duyan tüm mahalleli sokağa çıkmıştı, sokağa çıkamayanlar da pencerelerden bizi izliyordu. ben buna benzer bir olay hatırladıgım için nasıl olsa birazdan bir koyun gönderilir diye düşündüm,içim rahattı. ama yukarıdan "saçmalama,ibrahim misin sen puşt" diye bir ses duydum. geçen yılların ardından tanrı çok vicdansızlaşmıştı. oğlumun gözünün içine baktım,"oğlum bunu tanrı istiyor,nolur bana kızma " dedim. yaşlı gözlerle bana baktı "baba,tasolarıma sahip çık" dedi. durdum birden, "sen geçenlerde ütülmemiş miydin? ne tasosu?" dedim. elini cebine attı, looney tunes tasosu çıkaracak sandım. cebinden 4 5 tane taso çıkardı , digimon tasosuymuş. "digimon ne lan" dedim,sinirle vurdum bıçagı boynuna. birden yere yığıldı,her yer kan içindeydi. evladım,canimdan can,ruhumdan parca,rıza'm yerde yatıyordu. gozleri acik bana dogru bakiyordu,bakışlarında hala bi gerizekalılık vardı. can çıksa da huy çıkmıyor dedim içimden. "sacma sapan deyimler kullanma" diye fısıldadı tanrı.

    sonra birden etrafımı polis arabalarının çevirdiğini gördüm. kimseye bir şey anlatamadan ellerimi kelepçelediler. açıklama yapmaya çalıştım "bunu tanrı istedi" dedim, kimse inanmadı. "tanrı neden böyle sapkınca bişey istesin,hasta mısın?" dediler. tanrıdan da bi daha ses soluk cıkmadı. ardından şizofren tanısı koyup, beni akıl hastanesine yatırdılar. şu an bunları ordan yazıyorum. bi kac sakinleştirici verdiler,simdi daha iyiyim. tek korkum, cevremdekilerin anlattıklarıma inanıp her sene 24 eylül'de çocuğunu kesmeye kalkması.