22 haziran 2015 tekelci cem abi rezaleti

  • (bkz: derdini sikeyim butonu) yanımda olmasına rağmen bu olaya etkisi bulunmamıştır. feci şekilde rahatsız oldum. çok uzatmadan giriyorum olaya.

    bugün tekelci cem abi'nin abidinpaşa şubesinden alışveriş yapmak üzere abidinpaşa'daki evimden çıktım. niyetim şarap, domates salçası, makarna (spaghetti) ve bir paket uzun pall mall kırmızı almaktı. cem abi her sabah 5.50'de dükkanı açar, tekelci olmakla beraber mahallenin ileri gelen bakkallarından biridir aynı zamanda. ben de alkol alabilmek için saat 6'yı bekliyordum haliyle. her ne kadar nutella almak için para biriktirsem de, bol salçalı ve bizim yağ'lı makarna yapabilmek uğruna bu birikimi harcamayı düşünüyordum. hem, salçalı ekmek de yiyebilirdim sonuçta. ama asıl derdim şaraptı. ucuza beyaz şarap almak ve onu evde bulunan bim gazozu ile karıştırarak çardoz eylemek niyetindeydim. uzun zamandır tek kelime yazamamış bünyem çardoz istiyor, dozunu alıp yola koyulmaya niyetleniyordu.

    pardösü ile mont arasında sıkışıp kişilik bunalımı yaşayan paltomu giymiştim. bu paltoyu

    a) iş görüşmelerinde
    b) bakkala giderken
    c) akşam eve atılan hatunu sabah otobüs durağına bırakırken giyerim. özellikle "c)" bendinde belirtilen halde bu paltoyu giymem bir nevi ritüeldir. cem abi bu durumu bilir ve beni bu paltoyla gördüğü her defasında (doğal olarak evden markete çıktığım tüm zamanlarda) "nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun gardaşım?!" diye sorar en piç sırıtışıyla. cem abi az piç değildir yani. yavşak... neyse. ben başka bir şey diyordum. ev diyordum...

    sabah 6.10 dolaylarında rocky road to cem abi şarkısını söylerek, dükkana vardım. cem abi daha cipsleri dışarı çıkarmamıştı, içeri girmenin anlamı yoktu, dışarıda bekledim. cipsleri dondurma dolabının yanına koyduktan sonra, "günaydın gardaşım, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?" dedi. içinde bulunduğumuz zamanı da diyaloğa katması, cem abi'nin yıllardır edindiği ticari geleneğin bir yansımasıydı. "hiç yeaa evden geliyom nolsun..." diyerek içeri girdim. dükkan babamın malıymış gibi (cem abi babam değildi) istediklerimi alıp cem abi'nin tahtı sayılan kasaya geçtim. öncü salça yoktu, akfaya talim etmekte karar kıldım. dükkanda nutella bulunmaması sebebiyle tüm birikimlerimi salçaya ve margarine vermiş olmak beni düşündüğüm kadar rahatsız etmedi. çubuk ve burgu olarak belirlenmiş engin makarna seçeneklerinden çubuk makarna'yı tercih edip seçimlerimin varoluşum üzerindeki yansımalarını inceliyordum. asla burgu makarnaya çatalla girip başarısız olan çocuklardan olmayacaktım. istesem de olamazdım zaten, yaşım otuza gelmiş, zekerimin dibindeki kıllar ağarmaya başlamıştı. benden artık çocuk olmazdı.

    cem abi aldığım ürünlerin genç şirketinin yıllık cirosuna yapacağı katkıyı görüp gülümserken, "abi bi de ucuzundan beyaz şarap versene?" dedim. aldığım cevap şaşırtıcıydı,

    "beyaz şarap yok." oysa arkada bir adet leona görüyordum. ucuz değildi, ama oradaydı. cem abi o şarabın varlığından bile bahsetmemiş, beni fakir olduğum için aşağılamıştı. ticari bir firmanın müşterisine böyle önyargılarla yaklaşmasının ona pazar hakimiyeti kaybettireceğini uygun bir üslupla açıklamaya çalıştım. cem abi ağzımı yüzümü sikti attı afedersin. berber zor aldı elinden. aldıklarımın parasını verip eve doğru yola çıktım.

    cem abi'ye yaptığım bu ziyaret bana 13 tl'ye patlamıştı. epey de yumruk patlamıştı. dudağım da biraz patlamış olabilirdi. niye olmasın? cem abi vurdu mu indiren mahalle esnafı kimliği ile reklam çalışmalarını yürütmekteydi en nihayetinde. müşteriye de bu kimliği yansıtmak marketingin temel kuralları arasındaydı, kuşkusuz.

    eve geldiğimde şarapsızlığın ve aldığım seri darbelerin yarattığı ilk şokun üzerine ikincisi gecikmedi, sigara yoktu. cem abiye totalde 13 tl ödemiştim. bunun;

    1,5 tl-makarna
    1,5 tl- margarin
    3,5 tl- salça
    ve 6,5 tl- sigara formunda bir dağılımı olmalıydı. fakat, sigaram yoktu. hemen müşteri temsilcisine (kendisi cem abi olur) telefon açmaya karar verdim. ancak sonra hatırladım ki, cem abi'nin numarası bende yoktu. zaten aramanın bir faydası da yoktu çünkü cem abinin bir telefonu yoktu. karanlık bir abimizdir kendileri, saygılar. ben de eksik olan sigaramı almak veya paramın iadesini talep etmek amacıyla tekelci cem abi'nin abidinpaşa şubesine tekrar gittim. kapıdan girdiğimde cem abi özür diledi. bu tutumu içimi rahatlatmıştı. oysa cem abinin suratımı dağıtması gerekiyordu. bunun için ayrı bir atarlanacaktım ama sonra bunun istediğim şey olduğunu hatırlayıp vazgeçtim. yumrukların karar verme yeteneğim üzerine olan etkileri sürmekteydi. cem abi ile oturup muhabbet ettik. ona bana pahalı şaraptan bahsetmemesine çok kırıldığımı, gerginliğin biraz da onun suçu olduğunu söyledim. cem abi "hasbinallah" çekti. gerilmiştim, ama belli etmedim. cem abi arka rafa uzandı. haydar beklentisi ile otururken leona şişesini indirdiğini fark ettim. şişenin kapüşonu açılmıştı. bana bu yüzden satmadığını fark edip, mahçup oldum. cem abi, "hela bozuk, iki gündür buna işiyorum ben" dedi. ağaçları düşündüm. tavuklu quartz saatleri ve güzel bir temmuz gecesi aldığım o ilk öpücüğü düşündüm. alkolü bırakmam gerektiğini ve okulu bitirmeyi düşündüm. o lanet şişeyi düşünmemek için düşünebileceğim her şeyi düşündüm. 15 dakika sonra cem abi'nin "artık bi siktirolup gitsen diyorum?" diyen gözleriyle karşılaştım. gitmeliydim. ama buraya bir iş için gelmiştim. "cem abi, benim sigarayı vermemişsin , parasını vermiştim." dedim. cem abi gülümsedi, korkuyordum. "neydi gardaşım senin cuğara?" demesiyle cesaretim yerine geldi. "uzun pall mall kırmızı abi" dedim. "ondan yok, hadi bundan al helalleşek..." diyerek elime uzun marlboro'yu tutuşturdu. malbuşa bakakalmıştım. parasını verip aldığım sigara yerine bana kafasına göre sigara veren cem abi'ye ise çok kırılmıştım. itiraz etmeyi düşünmekle beraber daha önce gördüğüm muameleden dolayı cem abi ile sağlıklı bir iletişim kuramayacağıma karar verip ayrıldım. eve gelir gelmez de durumu buradan paylaşayım, suserları bilgilendireyim dedim.

    tekelci cem abi abidinpaşa şubesi'nden bir daha alışveriş yapmamanızı tavsiye ederim.

    peşinen edit: hakkımı arıyorum kardeşim!