2019 ekonomik krizi

  • 80 milyonluk bir ülkede, ekonomik krizin varlığını 80-90 kişilik mekanların doluluk oranı ile belirlemeye çalışmak... millette ne kafalar var. insan gerçekten hayret ediyor.

  • yeter lan.
    gecinemiyorum amk. evim yok. boktan bir arabam var. bir tane oğlum var ellerinizden öper 3 yaşında. sabah akşam çocuğun gözlerine bakıp gelecekte nasıl bir hayat yaşayacak onu düşünüyorum..

    köpek gibi çalışıyorum. hala da yetmiyor. rahmetli babam yıllık izinlerini ekim ayında alırdı ki elma hasat dönemi. milletin elmaların toplayarak eve 3 kuruş daha girsin diye uğraşırdı adam.

    eskiden kömür torba ile alınmazdi. kamyon ya da traktör her neyse evin önüne döker millet de onu komurluge taşırdı. rahmetli babam annem ile birlikte gece yarılarına kadar milletin kömürünü tasirlardi. biraz olsun gecinebilmek için.

    biz de aynı şeyleri yaşayacağız herhalde. az kaldı.

    öyle birşey olursa asla utanmam. yaparım. çalışırım çünkü oğlum benim yaşadıklarımı yasamasin. benim gibi sıkıntı cekmesin.

    bakın 3 yıldır ciddi tasarruf halindeyim. resmen tlc'deki aşırı pintilere döndüm ama hala yetmiyor. yetiremiyorum.

    bunları bana yaşatanlara hakkımı haram etsem ne değişecek . hiç bir şey. adamlar mutlu mesut yaşayacaklar.

    asıl hakkımı tercihleri ile beni bu cendereye sokan menfaatci şerefsiz vatandaşa helal etmiyorum.

    bu adamlara yandaslik eden en yakınım bile olsa konuşmuyorum. ne düğünlerine gidiyorum ne cenazelerine. ne yardım istiyorum ne yardım ediyorum. yoklar benim için. sagolsunlar sıfır akraba ile hayatıma devam ediyorum.

    geçen google uyduruk blogumdan dolayı bana 200 tl adsense parası yatırmış. o kadar mutlu oldum ki.

    neyse zaten çok ofkeliyim. yazdikca öfkem azalacağına daha da artıyor.

  • ben uzman değilim, istanbulda doğma büyümeyim, ülkede büyük bir sıkıntının olduğunu görüyorum,.
    her semtte dükkanların boşaldığını yerine de başka bir dükkanın açılmadığını görüyorum.

    halka durumu izah etmek ya da kafalarına sokmak için öncelikle krizin tarifini yapmak lazım.

    kişi 40 tl'lik peynir ile 20 tl'lik peynir arasındaki farkı bilmiyorsa ya da ihtiyaç duyduğu bir şeyin en ucuzunu alarak yaşamayı refah seviyesinde yaşamak olarak kabul ediyorsa yapacak bişey yok.

    evi olan emekli için ki o kesimin yaş ortalaması belli. hayata bakışları dünya görmüşlükleri belli. eğer bir de kira geliri varsa ona kriz yok.

    kriz, halkımız ile batıdaki halkları kıyaslayınca, ulan benim ne eksiğim var!! en az batıdaki kadar çalışıyorum en az onlar kadar bilgili ve tecrübeliyim ama niye onların yarısı kadar bile refah düzeyim yok diyenler için var, malesef.

    ve malesef bu kriz denen şey rakamsal bişey değil bence, bu bir beklenti, hayata karşı duruş gibi bişey ve ne yazık ki artık uçurum var batı ile aramızda.

    en basit örnek; yid ile yapılan köprü ve yolları kullanmayıp onları öven ve sorgulamayan kişi ile onları kullanamayıp sorgulayan kişi elbet bir değil. kişi verdiği verginin peşinde olmaz ise devletin yaptığı harcamaları sorgulamazsa yapılacak bir şey kalmamıştır.
    kişi devletin yaptığı her harcamının sponsorunun kendisi olduğunu bilmediği, idrak etmediği sürece bu uçurum/boşluk kapanmaz.

  • eski bir gazeteci olarak söylüyorum mevcut ekonomik durumda bağımsız bir medyadan söz edebiliyor olsaydık ak partinin oyu yüzde 20'yi geçemezdi.

    ecevit'e yapılanların yüzde 10'u bu iktidara yapılsa çoktan başka bir liderden bahsediyor olurduk. fakat ne acıdır ki ecevit'e bunu reva görenler bugün muhalif cephede yer alıyor. keser döner sap döner hesabı işte. kısacası sonuna kadar hak edilen durumdur, bu millete az bile...

    edit: medyanın sistematik olarak ele gecirilmesi yıllar önce mevcut güruhun hayaliydi bunu başardılar da. hesap edemedikleri şey nazi medyasına dönen havuz medyasının artık ciddiye alınmaması. akpli vatandaş bile fox tv izliyor artık. bunun yanında, sen belki s400 diplomasisinde algı yaratabilirsin ama ekonomiyi iyi gösteremezsin yemezler. velhasıl hâlâ umut var, bu güç ellerinde patlayacak.

  • kariyeri sirasiyla
    futbolculuk, iett soforlugu isciligi, particilik....

    olan birini ulkenin basina getirip tum yetkileri verip ne olmasini umuyordunuz? ısvicre mi?

    ne olmasi gerekiyorsa o olmustur. usteki kariyer ve bilgiyle hedef venezuela....

  • diyelim ki bir oku yaya yerleştirdiniz, yavaş yavaş çektiniz, gerdiniz, gerdiniz, gözlerinizi kıstınız, bir hedef aradınız, iyice gerdiniz... sonra elleriniz titremeye başladı, ama oku atacak bir hedef bulamadınız, bırakamıyorsunuz. yay sağa sola sallanmaya başladı, avucunuzun içi terledi, tırnaklarınızın altındaki kan iyice çekildi. nihayetinde iki parmağınızın arasındaki oku tutabilecek dermanınız kalmadı, artık dayanamadınız ve ok kontrolsüzce kendi kendine fırladı gitti...

    hah işte, bizim ekonomimizde o ok 2016’da yaydan çıkmıştı zaten arkadaşlar. biz o günden beri koşarak o oku yakalamaya çalışıyoruz. bomboş işlerle hayati zamanlar kaybediyoruz. sadece doları baskılamak için çağ dışı yöntemlerle finans rezervlerimizi tükettik, yatırımcıyı kaybettik, cari açığımızı taa neptün'e ulaştırdık. şimdi de erken seçime kadar 3-5 gün dolar baskılamak için tl'nin itibarını, türk şirketlerinin uluslararası değerini, ülkenin son birkaç damla finansal güvenini, yani uzun vadeli neyimiz varsa hepsini yok ediyoruz.

    bir dalı kurtaracağız yalanıyla ağacın kökünü baltalıyoruz.

    bizim oku atacak bir hedef bulamayışımızın birçok nedeni var; bunlara çok detaylı girmeyeceğim. özetle ülkece inşaat rantını sevdik. çünkü üretim riskine girmedik. peki niye; ne üretebileceğimizi bilmiyorduk. niye bilmiyorduk; liyakat yok ülkede. güney kore ile aşağı yukarı aynı zamanlarda aynı amerikan rüyasına başladık, onlar ar-ge ile, eğitim ile, üretim ile fersah fersah ilerlerken biz dpt’yi kapattık, üniversiteleri sulandırdık, tübitak’ın tüm bilim damarlarını bitirdik, işi gücü bırakıp vasıfsız imam hatipli kopyaladık. yetmedi, yüzyılda bir gelecek küresel para bolluğu fırsatını da oto servisinden devşirme cahil müteahhitlere emanet edip daha da borçlanarak kaçırdık.

    bu ülke nasıl kurtulur biliyor musunuz? tek bir cevabı var: herkes isterse kurtulur. ülkenin halini görmeyen memnun kindar çoğunluğu ikna etme çabalarımız halen “vatan hainliği” sayılıyor ama olsun, elli kere yazdım yine yazacağım, bu ülkenin sorunları ekonomik krizden çok öte.

    bu ülkenin herhangi bir alanda bir doğrusu bir politikası yok. adalet yok, basın özgürlüğü yok, kişisel haklar yok. ülkenin sabit bir dış politikası yok, pinpon topu gibiyiz adeta, dış işleri bakanlığı malum bir kadının bayram evi gibi, bütün akrabaları orada. eğitim politikamız yok, okullarımız cahil üretiyor. sağlık politikamız yok, her şey özelleşiyor, menzil cemaatinden olmayan ambülans şoförü olamıyor. sporda, kültürde, sanatta bir hedef bir başarı aramak delilik zaten artık şu devirde. tarım can çekişiyor, yıllarca tüik verileriyle oynanıp gerçekler saklandı (bak 13 sene önce yazmışım buraya), patates soğansız kaldık hala kimse akıllanmıyor. resmen bağıra bağıra su sorunu geliyor, bir 15 sene sonra çocuklarınız okur belki. daha ne sayayım, mesela, deprem bölgesinde yaşıyoruz ama ülkenin doğru dürüst bir afet planı var mı? yok (van depreminde vali ile belediye başkanı 3 günde yan yana gelemedi kriz masası başkanı kim olacak kavgasından. ve üstelik ikisi de olmamalıydı, çünkü genel teammüllere göre ikisi de afetzededir ve kriz masasına dışarıdan yetkili atanır). açıyorum bakıyorum, bizim mahallenin deprem toplanma alanı neresi diye, ta-taam, deniz kenarındaki dolgu alan. akp'nin elini atıp da kurutmadığı alan yok.

    özetle şu an ekonomiye kafa yormuyorum. çünkü ekonomik kriz ülkede adalet, özgürlük, eğitim, özgür basın olmadığı için var. ekonomik kriz bu ülkede ar-ge, üretim, bilim yapan cezalandırıldığı için var.

    madem ekonomik krize kafa yormuyorum, peki bu tuğla gibi yazıyı yazmaktaki derdim ne? bakın; ortalama bir vatandaş olarak ben neden “swap, cds, short'lamak” falan öğrenmek için bu kadar uğraşıyorum? bu terimlerin daha türkçesi bile yok yahu, normalde ülkede toplasan 1000-2000 kişinin bilmesi gereken terimler lan bunlar, bize ne? bize ne londra borsasındaki spekülatörün beklentilerinden? daha düne kadar çoğumuz ohal kanununu hatmetti. "f-35 mi s-400 mü?" denince hepimizin boş boş bakması gerekiyor ama çoğumuz menzillerini bile biliyoruz, cevap verin yahu niye?

    biz niye insan gibi balkon bitkileriyle, kümes hayvanlarıyla, "diy - wooden folding table" videolarıyla falan uğraşamıyoruz ya? bir kanadalı, finlandiyalı, yeni zelandalı, güney koreli iş çıkışı arkadaşları ile oturup bir şeyler içerken pinterest'te cam boyama modeli beğeniyor da ben niye üniversitede finans&ekonomi sınavı geçirecek bilgiyi matrix'teki neo gibi yüklüyorum kendime?

    vallahi bir şey istemiyorum, lan 17 yıldır ülkeyi yönetiyorsunuz, bir huzur verin artık ne olur ya ne yapıyorsanız yapın.

    lan belimizi incitmeyin yeter be.

  • önemli bir göstergesi traktör üretimi sayısındaki korkunç azalış olan kriz.

    “akp iktidarının ithalata dayalı tarım politikası tarım sektörünü bitirdi. türk tarım alet ve makine ihracatçıları birliği’nin raporuna göre 2019 yılı ocak ayında traktör üretimi bir önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 74 azaldı. geçtiğimiz yılın ocak ayında 5 bin 542 olan traktör üretimi bu yılın ocak ayında bin 445’e kadar geriledi. traktör üretim ve satış rakamları ülkedeki tarım sektörünün durumunu göstermesi açısından son derece önemli. üreten, ürettiğini satan ve sattığı üründen para kazanan çiftçi traktör alabiliyor, tarım malzemelerini yeniliyor. ancak özellikle son iki yılda bunu söylemek pek mümkün değil. özellikle iktidarın ithalata dayalı tarım politikası, girdi maliyetlerinin inanılmaz oranlarda yükselmesi yerli üreticiyi bitirdi. bu durum traktör üretim ve satış rakamlarına da yansıdı.

    tarmakbir’in aylık raporlarına göre 2016’nın ocak ayında 5 binden fazla traktör üretildi. sonraki yıl rakam 4 bin 691’e geriledi. geçtiğimiz yıl ise 5 bin 542 traktör banttan çıktı. ancak bu yılın oak ayında rakam yüzde 73,9 azalarak 1.445’e düştü. 2017 yılında 72 binden fazla olan toplam yıllık üretim miktarı ise geçtiğimiz yıl yaklaşık yüzde 34 azalarak 47 bin 689’a düştü. üretimin düşmesi, sanayiinin çarklarının durması demek. bu ise işsizler ordusunun her geçen ay katlanması anlamına geliyor”

    yüzde 74’lük bir düşüş!!! ulan ülkede adaleti bitirdiniz, hırsızlığın alasını yapıyorsunuz, devleti, yeşili, koyları, yaylaları sığır gibi, öküz gibi semiren yandaşlarınıza peşkeş çekiyorsunuz ve utanmadan beka edebiyatı yapıyorsunuz. polisiniz polis değil, savcınız savcı değil, medyanız maymunlar ordusu, diyanet fetva merkeziniz, orduyu hallaç pamuğu gibi dağıttınız, botokslu, pembe yanaklı götoğlanları mafyacılık oynuyor, meclis desen bir formaliteden ibaret. sikine takmak için amazon’dan yüzük siparişi veren, sex oyuncakları fetişistin biri powerpoint sunumlarıyla bir bok oldum sanıyor.

    bu günler geçtiğinde arkanızda kocaman bir enkaz bırakacaksınız. allah, çocuklarınızın insan içine çıkamayacağı o günleri inşallah bize göstersin. bu milletin başına gelen en kötü şeysiniz, kalbiniz ve ruhunuz çürümüş halde. paraya tapan zavallılar sizi!

  • okunmayacağımı bildiğimden, instagram’da vakit geçirmek insanlara daha keyifli geldiğinden, bir de kanzuk sebebiyle sözlükten yıllardır soğuduğumdan uzun zamandır pek uzun entry yazmıyorum. şu başlığı gündemde epeydir görüyorum fakat günümüze dek bir şey yazmamıştım. şimdi 3-5 satır ekleme ihtiyacı hissettim.

    öncelikle, ekonomik kriz kavramından anlaşılan nedir, kıstası nelerdir? farklı tanımları olabilmekle birlikte ekonominin küçüldüğü, enflasyon sebebiyle fiyatların arttığı durumun eş anlı varlığı ekonomik krizin varlığı için yeterli kıstaslar.

    ülkemiz 2018 yılının 4. çeyreğinde, bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %3 küçüldü. şubat 2019 dönemi itibarıyla tüketici fiyat endeksi (veya enflasyon oranı) bir önceki yılın aynı ayına göre ~%20 artmış bulunuyor. yani elimizde bir yandan küçülen, diğer yandan fiyatlar genel seviyesi artan bir ekonomik süreç mevcut.

    diğer yandan bir de döviz krizi süreci var. bu kavramın net bir tanımı olmamakla birlikte genel fikir birliğine göre bir ülkenin para birimi döviz sepeti karşısında (bizdeki döviz sepeti ağırlıkla usd ve eur) yılda %15’ten fazla değer kaybettiyse bu durum döviz krizi varlığı için yeterli sayılıyor. bizdeki durum nasıl? 2018 yılının başında 1 usd’nin tl karşılığı 3.77 iken 2018 yılının sonunda 1 usd’nin tl karşılığı 5.26, yani yerli paradaki değer kaybı yıllık %40.

    siyasi tartışmalara girmeden; yukarıda belirtilen 2 paragraftaki rakamlardan bu entry tarihi itibarıyla bir ekonomik kriz içerisinde olduğumuz sonucu ortaya çıkıyor. tabii ekonomik krizin boyutu finansal sektörü (ağırlıkla bankaları) ve reel sektörü (üreten sektörler) etkileme açısından farklılaşıyor. ekonomik kriz ayrıca türlerine göre de farklılaşıyor. bizim şu an içerisinde olduğumuz durum, farklı haber kaynaklarından rastlamış olabilirsiniz, slumpflasyon olarak adlandırılıyor. tanımı açık. şu an krizde olup olmadığımız yönündeki tartışmalar bu yönüyle yersiz.

    peki bugün ekonomik krizdeyiz, yarın nasıl olacak? 2019 için öncü göstergeler maalesef olumsuz. misal; üreticinin üretim maliyeti (üfe), tüketicinin alım maliyetine (tüfe) oranla daha fazla artmış. şubat 2019 itibarıyla, bir önceki yılın aynı ayına göre üfe %30, tüfe %20 artmış. demek ki üretici, üretim maliyeti %30 artmasına rağmen bunun %20’lik kısmı satış fiyatına yansıtılabilmiş, aradaki kalan kısım için üretici kârından feragat etmiş. şu an yerel seçimler ve alım gücünün düşmesi kaynaklı talep azalışı sebebiyle üreticiler maliyetlerini fiyatlara net olarak yansıtamadı. yerel seçim sonrası üreticilere yönelik zımni fiyat baskısı ortadan kalkarsa ürünlerin satış fiyatı bir miktar artabilir.

    diğer yandan ithalatımızın kabaca %75’lik kısmı ara mal niteliğinde. yani ithalatı oluşturan asıl kalem; cebinizdeki telefonlar, evinizdeki bilgisayarlar değil; üretim için ithal edilen girdilerden oluşuyor. döviz kurundaki artış üretim maliyetini artırdığından dolaylı olarak ürünlerin yurtiçi fiyatını da artırıyor. diğer yandan, dışa açık ekonomi olmanın doğal sonucu olarak (öyle de olmalıyız zaten, aksini iddia eden eğer cazip geliyorsa kuzey kore’deki yaşama bakabilir) şampuandan diş macununa pek çok ürün ithal. döviz kurundaki artış haliyle bunların da fiyatına yansıyor.

    bugün öncü gösterge olarak kabul edilen göstergeler var. örneğin; sanayi sektöründe kapasite kullanımı, perakende satış endeksi, ciro endeksi, tüketici güven endeksi gibi. tüik tarafından açıklanan son raporların içeriğine bakıldığında, 2018’in son çeyreğinde yaşadığımız daralmanın 2019’un ilk çeyreğinde devam etmesinin ihtimal dahilinde olduğu anlamı çıkıyor. örneğin, ocak 2019 itibarıyla sanayi üretim endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre %7 oranında daralmış. (şubat 2019 istatistiği henüz açıklanmış değil).

    şöyle ki, iktisat bir sosyal bilim olmakla birlikte kimi yönlerden fizik bilimini andırıyor. fizik bilimine göre yer çekiminin olduğu bir bölgede bir cismi yere bıraktığınızda havada kalmasını bekleyemezsiniz. yani yer çekiminin olduğu bir bölgede cismi yere bırakmanın (eylem) sonucu var. ekonomide de öyle. ‘bir yandan abd ile ilişkilerimiz gerilsin, ama diğer yandan döviz krizi yaşamayalım’ senaryosu söz konusu değil. haklı veya haksız demiyorum, ancak şöyle bir gerçek var. bugün ekonomik yapısı itibarıyla dış borca ihtiyaç duyan, hele hele kırılgan 5’li arasında sayılan bir ülkenin abd ile ilişkisinin kötüleşmesinin bir sonucu var. biz şu an bu sonucu rahip brunson olayında kısmen yaşadık. şimdi şu günlerde abd ile yeni bir gerilim olabileceği sinyali var. ancak benim asıl merak ettiğim döviz kurunun, rusya’dan s400 savunma sisteminin teslim alınması halinde ne olacağı yönünde. muhtelif kaynaklardan karşılaşmış olabileceğiniz üzere türkiye’nin s400 sistemini teslim alması halinde yaptırıma maruz kalabileceği yönünde açıklamalar var. mesela şu an ‘s400 sistemini teslim alalım ancak döviz krizi yaşamayalım’ gibi bir seçeneğimiz keşke olsaydı, ama yok gibi görünüyor. (sürece dair örnek haber 1, haber 2, haber 3)

    diğer yandan bu tür durumlarda merkez bankası bağımsızlığı çok önemli. ama merkez bankası da şu an açmazda. hedeflediği enflasyon %5, gerçekleşen %20. ayrıca döviz krizi yaşandığı da gerçek. enflasyonun 08/2018 döneminden sonra kayda değer şekilde artmasının ana sebebi döviz krizine bağlı fiyat artışı. usd arttığı an akaryakıttan enerjiye, fiyatı artmayan ürün/girdi/hizmet hemen hemen kalmıyor. döviz kurunu düşürmek veya dizginlemek, böylece enflasyon oranını düşürmek amacıyla faiz artırımı yapmalı. faiz artırımı elbette konut, taşıt, beyaz eşya vb. ürünlerin satışını olumsuz etkilediği gibi ayrıca ticari işletmeler için banka kredisi daha maliyetli hale geldiğinden yatırımların ve ekonomik aktivitenin de yavaşlamasını beraberinde getiriyor. zaten küçülen ve talebin zaten daraldığı bir ekonomide faiz artırımının küçülmenin ve talepteki azalmanın şiddetini artırıcı bir yönü var. diğer yandan; küçülen ekonomi sebebiyle ekonomik aktiviteyi canlandırmak adına faiz indirimi yapsa, getiriyi yeterli bulmayan yabancı yatırımın bir kısmı faizin daha yüksek ülkelere yöneleceğinden döviz kurunda ve akabinde fiyatlar genel seviyesinde artışı beraberinde getirecek.

    yukarıda sayılan gerekçeden ötürü siyasiler tarafından merkez bankası’nın faiz oranını düşük tutması istenir. ancak bu durumun yine yukarıda belirtilen sonuçları var. işte bu yüzden merkez bankası bağımsızlığı çok ama çok önemli. bizde dönem dönem, merkez bankası bağımsızlığı üzerine yerel ve uluslararası basında tartışmalar olduğu dikkate alındığında şu an bağımsızlığın tam olarak tesis edildiğini söylemek güç.

    yönetsel karar alırken duygusal karardan çok mantıksal karar almak önem arz ediyor gibi. evet belki abd ikili ilişkilerde haksız. evet, belki açıklamaları ve icraatları müttefik bir ülke görünümünden uzak. zaten bir deyişe göre ülkelerin dostu yok, çıkarları var. onlar da çıkarını koruyor. neyse. evet, belki abd ikili ilişkilerde haksız. ancak maalesef siyasi ve ekonomik olarak dünyanın güçlü ülkelerinden ve kuralları koyuyor. kurallara uymayan ülkeleri ise kendince cezalandırıyor. yani, şu s400 sistemini eğer teslim alırsak ve döviz kuru artar ise sebebi belli. bu sistemin teslim alınması gerektiğini savunanlar bunun siyasi ve ekonomik sonuçları olabileceği ihtimalini de göz önünde bulundurmalı. ancak; bu sonuçlara rağmen sistemin teslim alınması gerektiğini ifade edenler olabilir, onlara da saygı duyuyoruz tabii.

    son bir not: bu parasal konularda yatırımcıların yalnızca çıkarı var. çıkarları, yatırımlarını/fonlarını türkiye’ye değerlendirmek olursa türkiye’de değerlendirirler. çıkarları türkiye’den fonlarını geri çekmek yönünde şekillenirse geri çekerler. bu durum, muhtelif ülkeler kaynaklı siyasi bir adımdan ziyade yatırımcıların çıkarlarının/risk algılarının nasıl şekillendiğine bağlı. tabii siyasi adım şu şekilde olabiliyor. trump bey bir gece tweet atıp türkiye hakkında olumsuz bir metin yazdığında yabancı yatırımcı risk algısındaki bozulmayla birlikte (cds ile ölçümleniyor) fonunu türkiye’den çekip döviz kurunda artışa sebebiyet verebiliyor. çünkü döviz de esasında bir tür mal, diğer mallardan farkı her mal ile takas edilebiliyor olması. nasıl ki piyasada patates azaldığında patatese talep sabitken patates fiyatı artıyorsa; piyasadaki döviz kıt hale geldikçe daha değerli hale geliyor (yerli para değer kaybediyor) ya da içerideki döviz miktarı yatay seyrederken dövize yönelik talep artarsa yine daha değerli hale geldiğinden yerli parada değer kaybına yol açabiliyor.

    bir de aklıma geldi... şimdi şu süreçte ülke içi ekonomik aktivite yavaşlasa da beyaz eşya, otomobil gibi reel sektör iç talepteki daralmayı ihracat ile aşabilirdi. ancak avrupa bölgesi’nde de işler çok tıkırında olmadığından bu sürecin ihracat ile aşılması da zorlaşıyor. gerçi biraz da bu vesile ile kimsenin dilinden düşüremediği ‘fed’in faiz artırımı’ konusu bir süre daha ötelendi. tüm bu faktörlerin üzerinde bir de bu öteleme gelmeseydi bizdeki faiz oranları muhtemelen yetersiz kalacak ve artırılması gerekecekti. (artırılmaması halinde ise döviz kuru bir süre yukarı yönlü hareket edebilecekti).

    neticede bir ekşisözlük entry’si olduğundan rakamların yanında kaynak belirtmedim. ama olur da rakamları inandırıcı bulmayıp kaynağa gereksinim duyarsanız tcmb ve tuik’in internet sitelerinde mevcut.

    son bir ekleme yapayım: ülkemizdeki kişilerin davranış eğilimlerine bakıldığında; enflasyonun yükseldiği veya ekonomik aktivitede ivme kaybı olacağının beklendiği dönemlerde dövize yönelim var. çünkü mantıken bugün 1.000 $ bedelle aldığınız bir eşya, 1 yıl sonra yine üç aşağı beş yukarı 1.000 $ bedel ile alınabiliyor. ama kurdaki artış sebebiyle 1 yıl önce örneğin 3.000 tl'ye aldığınız eşya için bugün 5.000 tl vermek durumunda kalabilirsiniz. neyse. insanlar twitter sayfasından döviz sattıklarının şovunu yapsınlar. gelin görün ki yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduat stokları anlamlı şekilde artıyor. öyle ki 15.03.2019 cuma günü biten haftada tcmb verilerine göre yurtiçi yerleşikler ilave olarak 4 milyar dolar almış ve mevduat stokları 175.8 milyar dolara yükselmiş. demek ki insanların gelecek aylara ilişkin ekonomik aktiviteye ilişkin beklentisi iyi değil ve adım adım dövize yöneliyorlar. tabii bu durumda; tl mevduata verilen faiz oranları ve insanların hissettiği reel enflasyon düzeyi de kısmen etken.

    ben de böylece havanın mis gibi olduğu bir cumartesi gününün 30 dakikasını kimsenin okumayacağı bir entry için ayırmış oldum. sağlık olsun. ama 1 kişi bile okuduysa, kafasında iyi kötü bir şeyler şekillendiyse benim için yeterli.

  • bir şehre bir fabrika açarsın o şehrin kaderi değişir bir anda onbinlerce boğazdan ekmek geçer. hem de öyle son model fabrika açmana da gerek yok bi tütün fabrikası açarsın veya bir kumaş fabrikası ya da bir yedek parça. kar etmeli mutlaka, misliyle olmasa da kendini güncel tutacak kadar. o şehrin çocukları girecek orda çalışacak ki şehrin ekonomisi dönsün damardan akan kan gibi can gelsin.

    ama sen olan fabrikayı kaparsan, tütünü bitirirsen, kumaşı bitirirsen, pancarı bitirirsen. o kendini çeviren fabrikaları yok edersen neticesine katlanırsın.

    şu anki yönetimin bu krizin hakkından gelmesi imkansız, denetleyici mekanizma yok. kurulan sistem o kadar çok kişi tarafından yeniyor ki alınan borçların çoğu bu yiyici ve asalak kitle tarafından tüketiliyor. şu an bir siyasal islam rüyasının nasıl büyük bir çöküşe döndüğünü izliyoruz. bu çağda dini kökenli çıkar zümresi kurmanın maliyetini görüyoruz.

    sorun şu arkadaşlar dünya hiç olmadığı kadar rekabetçi. bütün ülkeler savaşı bıraktı ekonomik olarak var olmanın peşinde. bu çağda ilk çağ dinlerindeki fantazilerle ülke yönetilmez. bu konuda ısrar etmek mutlak açlık ve fakirliktir.

  • 12 yaşındaki kızımın bile hakkında "baba bunlar neden böyle geri zekalı? hem kuyrukta bekleyip hem de yaşasın akepe diyorlar. bunlar neden böyle salak?? boşver değmez bu geri zekalılara bir şey anlatmaya" dediği krizdir. hadi ben cehapeliyim, geziciyim, sizin reyizin gözünde teröristim gezici olduğum için, kızım da mı terörist?

    umarım o kuyrukta donarak ölürsünüz amk malları. tekrar söylüyorum, su veren itfaiyenin de hortumunu sikeyim.