2. el oto fiyatlarında büyük düşüş beklentisi

  • eminsiniz değil mi? sizi dinleyip 210 bin liraya 2020 clio almadım. düşecek diye bekliyorum. 920 bin olmuş ama düşer değil mi stres yapmayayım.

  • çok basit bir denklem yüzünden beklenen düşüşlerden bir diğeridir.

    para bol mal az ise, malların fiyatı artar. para bolluğunun çok sebebi olabilir. türkiye'nin sebebi, karşılıksız para basılmasıdır ve bu durum sürdürülemez. sürdürdükçe enflasyon patlıyor, fakirleşme artıyor, her alan yozlaşıyor. tarihte enflasyonla kalkınan bir tane ülke olmamış bugüne kadar. fakat enflasyonun savaştan daha fazla zarar verdiği bolca örnek var.

    diğer seçenek paranın az,malın bol olması. türkiye, hasta ekonomisini toparlamak için seneler önce gelmesi gereken bu noktaya er ya da geç gelecek.

    rte 10 senedir bol para politikaları uyguluyor. bu yüzden 10 senedir mütemadiyen fakirleşiyoruz. bu politika yüzünden malların fiyatı artarken, halkın alım gücü azaldı.

    bu saçmalıktan ne kadar geç vazgeçilirse, ödenecek bedel ve çekilecek işkencenin süresi artacak.

    eğer inatla yanlış yolda gidilmeye devam edilirse, bir gün ekonomi aniden duracak. fabrikalar işçilere ücretsiz izin verip süresiz kapatacak. yakıt, ilaç, tohum, gübre, yedek parça gibi hayati hiçbir ürünü bulamayacağız.

    bu tıkanıklığı açmanın tek yolu da imf.

    yine inatla imf'ye gidilmez ise, hoşgeldin venezüela.

    kısacası, sike sike arşa çıkan mal fiyatları düşecek. bahsettiğim düşüş reel, yani enflasyondan arındırılmış. bugün 100 asgari ücretli maaşına denk gelen ev veya araba fiyatı, belki de 20 asgari ücrete denk hale gelecek.

    düşen fiyatlarda hasarın boyutuyla orantılı bir süre dipte çakılı kalacak. benim tahminim en az 10 sene. belki de hiç toparlayamayacağız.

    çünkü son seçim öncesi eyt ile dehşet bir kazık atıldı bu ülkeye. hak hukuk meselesi değil bu. bu insanlara verecek para var mı, yok mu meselesi. yoksa basacaksın, bastıkça daha da batacaksın.

    eytliler gerçekten hak hukuk kovalasaydı, döviz garantili projeleri, kuyumcunun asgari ücretliden daha az gelir vergisi ödemesini, kamudaki lüksü ve başka bir çok konuyu bir araya gelip bizim geleceğimizi bu şekilde yiyemezsiniz diye protesto ederdi.

    eytliler, sizin paraları ve daha fazlasını akpliler yedi. emekli olduğunuza asla sevinemeyeceksiniz. özendiğiniz sizden önceki erken emeklilerin yaşadığı tatlı günleri asla göremeyeceksiniz. çünkü o tatlı günlerde yenen hurmalar artık tırmalıyor.

    hadi geçmiş olsun.

  • boş umuttur. ulan akıl var fikir var. asgari ücret, memur ve emekli maaşlarında artış beklentisi var. enflasyon karşısında bu malların fiyatları nasıl düşecek? hepsi ithal mal ve talep hep artıyor. hepsi dövizle ülkeye sokuluyor ve döviz karşısındaki toplam türk lirası, basılan parayla artıyor. sirkülasyondaki para, karşılıksız artınca aynı oranda döviz artıyor. 0 malın fiyatı artınca insanlar ikinci ele talep ediyor. o halde talebi artan malın yine fiyatı artıyor. peki biri bana neden düşeceğini açıklayabilir mi?

  • hahahahahaah 3 senedir aynı beklenti, aynen kardeşim enflasyon/kur artışı böyle devam ederken, bayi-galerici mafyalarının borusu böyle öterken, otomobil ülkede yatırım aracı olarak görülürken, kesin düşecek 2. el araçlar. bekleyin bekleyin sakın almayın.

  • ahaha amk fakirleri ya sizin ben bitmek bilmeyen umudunuzu sikeyim.

  • ya bir siktirin gidin daha yeter ya.

    düşecekte düşecek,düşecekte düşecek.

    farklı konularda farklı zamanlarda yazıp durdum burada,yapmayın kardeşim yazık günah insanlar 2 kuruş parasıyla borca girip kötü de olsa bir araç sahibi olacak ona da engel olmayın lan.

    dolar anasının amına doğru yolculuğa çıktı,çok yakında çöp bile alamayacak konuma gelecek insanlar. araba fiyatları mı düşecek?

    yarak kafalılar!

  • 1 ay sonra;

    büyük düşüş beklentisi sonucu, araç fiyatlarına %15 ila %20 arası zam geldi. beklenti içerisindeki vatandaş otobüs beklemeye devam ediyor.

  • varsa arabanız satın. 5 bin tl'ye inme durumu var.

    not: ev yapımı salça satışımız başlamıştır.

  • ne ev fiyatları ne de araba fiyatları düşmez düşmesi için sebep yok. bu konuda hoşuma giden hikayeyi bırakıyorum buraya.
    1956 yılında yazılana bakar mısınız? ne güzel yazmış bugünleri...
    (bkz: aziz nesin) (bkz: damda deli var)

    --- spoiler ---
    ...
    kiracılık derdini bildiği için bir ev sahibi olmadan evlenmiyecekti. beş yıl bir kat elbiseyle yetindi; cıgaraya, rakıya alışmadı; sinemaya, tiyatroya, gitmedi, gezip tozmadı, bir keşiş, bir hint fakiri gibi yaşadı.
    beş yılın sonunda dişinden, tırnağından ikibin lira arttırabildi. onun gibiler için ikibin lira çok para sayılırdı. parasına göre, hattâ bin liraya bile satılık evler vardı ama, onun isteğince değildi. çürük, çarık şeylerdi.
    «bir arsa alıp, üstüne kendim bir ev yaptırayım» diye düşündü.
    deniz kıyısında, güzel görüntülü geniş bahçeli, caddeye yakın bir ev istiyordu.

    olunca olmalı... istediği yerde, aradığı şartlarda iki arsa buldu. birine üçbin, öbünü-ne üçbinbeşyüz istiyorlardı. bin liraya bile daha geniş arsalar vardı ama, isteğine uygun değildi.
    daha bir zaman para biriktirmeliydi.

    1937 yılında toplanan dörtbin lirasını cebine koydu. artık istediğinden güzel bir arsa alacağına güvenli, araştırmaya başladı.
    üçbinbeşyüz lira istedikleri arsaya gitti. bu arsanın yarısı satılmış, üstüne bir villâ yapılmıştı. öbür yarısına beş bin lira istiyorlardı.
    eskiden üçbin lira dedikleri arsaya gitti. buraya altıbin lira istiyorlardı.
    en beğenmediği, eskiden bin ura dedikleri arsaya şimdi dörtbinbeşyüz diyorlardı.
    parasını bankaya yatırdı. eskisinden daha tutumlu oldu.
    pençe pençe üstüne kundura, yama yama üstüne elbise giydi. artık deniz kenarında arsadan vazgeçmişti. şehrin iyice bir yerinde arsa arıyordu. arsayı alacak, ev yaptıracak, eşya alacak, evlenecek, çoluk çocuk sahibi olacaktı.

    1943 yılında ancak beşbin lirası toplanabilmişti. ne kadar elini sıktıysa da pahalılık yüzünden daha çok para biriktirememişti-dört bin lira dedikleri arsanın üstüne dört ev yapılmış, geriye bir parça boş yer kalmıştı. buraya da altıbin istiyorlardı.

    artık çoktaan, şehir içinde arsa almaktan vazgeçmişti. şehrin kenarındakine bile razıydı. ama nerde?
    artık tutumlu değil de cimrinin, pintinin biri olmuştu. yemiyor, içmiyor, ha babam para biriktiriyordu.
    terfi etmişti. aylığı da yükselmişti. şimdi eline eskisinden daha çok para geçiyordu ama, 1950 yılına kadar ancak yedibin lirası olabildi.
    yedibin liraya arsa mı? gülüyorlardı. şehrin dışının dışında bir evlik değil, bir kulübelik arsalar bile bu paraya satılmıyordu.
    taa eskiden baktığı ikibin liraya satılan arsanın yirmide bir parçası boş, satılıktı. buraya kırkbin lira istiyorlardı.

    arsa alabilmek için daha çok para biriktirmekten başka yol yoktu. yeni bir hızla para biriktirmeye başladı. evinin plânını bile yapmıştı, içinde hem alaturka, hem alafranga helası olacaktı. bir yatak odası, bir misafir odası, bir yemek odası, bir salon, bir oda da doğacak çocuklarına... beş oda istiyordu. eskiden evini iki kat üzerine isterken şimdi plânını değiştirmişti. artık yaşlanmıştı, düzayak istiyordu.
    1954 yılında onbin lirası olmuştu. istanbul kazan o kepçe, arsa aradı. bu kadar paraya ancak çekmece, yahut kartal sırtlarında yer bulabiliyordu.
    biraz daha dişini sıkıp, biraz daha kemeri sıkıp para biriktirmeliydi.
    hele bir arsayı alsa, bir de üstüne ev... beş odadan vazgeçti, bir alaturka, bir alafranga heladan vazgeçti. tek bir oda, yeter ki başını sokabilsin...
    evini,yaptırır yaptırmaz ilk iş evlencekti.

    1956 da emekliye ayrıldı. artık emekli maaşıyla ne kadar az yese içse para biriktiremezdi. yirmi altı yıllık çalışmasının kuruş kuruş biriktirerek verdiği sonuç işte onikibin liraydı.
    ne şehrin içinde, ne şehrin dışında, ne deniz kenarında, ne dağ başında bu paraya arsa yoktu.
    arsa aramaktan sanki yirmi yıl daha yaşlanmıştı. babasının sözleri kulağında çınlıyordu:
    — dünyada mekân, âhirette iman!...
    bu dünyada mekân kalmamıştı. öbür dünyaya bakmalıydı.
    arsa aramaktan yorgun argın döndüğü bir akşam yolunun üstünde bir mezarlık gördü, içeri girdi. burası ne kadar da güzeldi. tıpkı hayalindeki evin bahçesi gibi güzel bir bahçe, çiçekler, çayırlık, çimen... temiz yeşillik
    ve renk renk çiçekler, güller arasında mermer mezarları görünce,
    — insanın hemen şu güzel mezarların içine gireceği geliyor! diye söylendi.

    nasıl olsa ölecek değil miydi? işte buradan bir mezar yeri satın almalı, sağlığında, istediği gibi bir mezar yaptırmalıydı.
    mezarlık bir tepede, denize karşıydı. serin selvi gölgeleri arasında sonsuz uykuya yatmak, yaşamaktan daha iyiydi.

    ertesi gün hemen mezarlıklar müdürlüğüne koştu-kendisi için bir mezar yeri satın alacaktı.
    — sizin istediğiniz mezarlıkta boş yer yok! dediler. ama eğer isterse başka bir mezarlıkta, yirmi bin liraya iyi manzaralı bir mezar yeri satın alabilirdi.
    utanarak,
    — daha ucuzu, bana göre bir yer yok mu? dedi. vardı, onbeşbine, onikibine, onbine de vardı. düşündü... arsa işinden tecrübesi vardı. ertesi güne mezarlar da fırlar, bu paraya, mezar yeri de bulamazdı. hemen o gün muameleyi yaptırdı, görmeden mezarım satın aldı.
    sonra gidip gördü. kapalı, manzarasız, kırık dökük mezar taşları arasında bir yerdi. ama o sevindi. göz bebekleri parlıyarak,
    ¦— ooooh, burası benim! benim! dedi.
    şimdi her gün, eskiden işine gittiği gibi sabah erkenden mezarına geliyor, en sonunda bir, toprak sahibi elmanın kıvancıyla burada oturuyor, yabani otları temizliyor, getirdiği çiçekleri dikiyor ve sanki mekânına kavuşacağı günü özlemle bekliyor.
    --- spoiler ---

  • böyle beklenti içinde olan kişiler, en hafif tabirle gerizekalıdır.

    türkiye’de en son neyin fiyatı düştü amk.